30 Kasım 2007 Cuma

BORIS VALLEJO vol.4

DIEGO vs VAN DER VAART


Haftanın kayda değer maçlarından birincisi Barcelona'da. Barcelona derbisi. Espanyol içerde Barca'yı konuk ediyor. Espanyol'un son 2 senedir yükselen form grafiği derbiyi sonucu önceden belli maçlar olmaktan çıkardı. Raul Tamudo önderliğinde mavi beyazlılar ezeli rakiplerini eli boş göndermek isteyecekler.

Almanya'da Werder Bremen Weserstadion'da Hamburg'u konuk ediyor. Bu sezon sonunda transfer piyasasında adları sık sık geçecek iki yıldız Diego ve Van Der Vaart'ın kapışması. Hamburg bu deplasmandan da alnının akıyla çıkarsa Bayern'in üzerindeki psikolojik baskı giderek artacaktır.

Hollanda'da haftanın dikkate değer maçı Doetinchem'da. De Graafschap içeride PSV Eindhoven'ı ağarlıyor. Sezonun ilk haftası şampiyonluğun bir diğer adayı Ajax'tan 8 gol yiyince tokatla başlamışlardı. Bakalım bu sefer ne olacak.

Cumartesi Japonya'da Pazar günü Arjantin Apertura'da şampiyonu belirleyeceğiz. Kashima Antlers ve Urawa Reds Asya'da, Lanus ve Tigre de Güney Amerika'da bayram hazırlığındalar.

ROGER FEDERER 200 HAFTAYI DOLDURDU


İsviçreli tam 200 haftadır erkekler tenisinin zirvesinde. 4 yıla tekabül ediyor. Erkekler kategorisinde 160 hafta ile Jimmy Connors'ın, tüm teklerde ise 186 hafta ile Steffi Graf'ın rekorunu kırmış durumda. Federer 2004, 2006 ve 2007 yıllarındaki toplam 12 Grand Slam'ın 9'unu kazandı. Üçer kez Avustralya, Amerika ve Wimbledon Açık Tenis Turnuvaları. Rafael Nadal'la çok hoş bir rekabet içindeler ama İsviçreli bu rekabette zirveyi bir kere bile kaptırmadı. Aynen Pete Sampras gibi Federer de (Roland Garros) Fransa Açık'ta şampiyon olamadı. Ama "pistol"den farklı olarak toprak kortta yapılan Roland Garros'ta üst turları zorlayabildi. Son iki sezondur finalde Rafael Nadal'a çekişmeli maçlar sonunda yenilip, 1 ay sonra çim kort Wimbledon'da rakibini süpürüyor. Henüz 26 yaşında. Zaman zaman bugüne kadar yaşamış hiç bir tenisçide görmediğimiz vuruşlar yapabiliyor.

Yılın son ayında şu andaki ATP sıralamasını ve puanlarını da verelim.

1 Federer , R. 7180
2 Nadal , R. 5735
3 Djokovic , N. 4470
4 Davydenko , N. 2825
5 Ferrer , D. 2750
6 Roddick , A 2530
7 Gonzalez , F 2005
8 Gasquet , R. 1930
9 Nalbandian , D. 1775
10 Robredo , T. 1765

TARJA TURUNEN


Nightwish'den akıllara zarar bir mektupla kovulan Tarja Turunen 2006 Kasımında çıkardığı "Henkays Ikuisuudesta" albümüyle fazlası ile operatik bir albüme imza atmış, kendisinden Warlock-Doro Pesch örneğinde olduğu gibi Nightwish tarzı bir albüm bekleyenleri hayal kırıklığna uğratmıştı. İkinci albüm piyasada. "My Winter Storm". Tarja biraz daha eski günlere dönüş sinyalleri veriyor.

Nightwish Tarja'dan sonraki "Dark Passion Play"le bir gömlek küçüldüğünü göstermişti. Bu, Tarja için bir kendini kanıtlama fırsatı olabilir.

ROMAN ERDİ MURADINA BİZ ÇIKALIM LA BOMBONERA'YA


2 gündür Buenos Aires'te olan Villareal yöneticileri daha önce Boca ile zaten anlaşma imzaladığını söyledikleri Juan Roman Riquelme hakkında kulüpler bazında da anlaşmaya vardılar. Müjdeyi Boca'nın ikinci başkanı Pedro Pompilio verdi. Riquelme ikinci defa La Bombonera'ya dönmüş olacak. Daha uzun vadeli bir hedefle. 2010 Dünya Kupası'nda Arjantin formasıyla şampiyonluk.

SORUMLULUK MU????


56 kişiyi göklere uğurladık. Yine her zaman olduğu gibi 56 can gittikten sonra, gitmeden önce söylenecek her şeyi sıralamaya başladık. Uçak eski, pilotlar yorgun, rota yanlış, havalimanlarında çok fazla rötar var, denetim yok...Peki bunun sorumluluğunu birisinin alacağını düşünen var mı? Alınacak aksiyonların sadece yaprak koparmaktan ibaret olup kökleri iyileştirmeye kimsenin yanaşmayacağından kuşkumuz var mı? Yakup Kadri ekspresinde raylara saçılan sorumluluk hala orda. Kim üzerine aldı ki burda arıyoruz.

56 insanın tüm yakınlarına baş sağlığı ve sabır diliyoruz. Rahat uyusunlar.

10 NUMARA


Dünkü maçın ilk yarısı aslında ne zamandır yazmayı düşündüğümüz bu yazıya da vesile oldu. Sanırız Zinedine Zidane'ın 2006 Dünya Kupası Finali'nde Marco Materazzi'ye attığı kafa aynı zamanda dünyada bir devrin de kapanması anlamına geliyordu. Serbest oynayan 10 numara devrinin kapanışı.

Dün akşamın buna ön ayak olmasının sebebi, Cassio Lincoln'ün bir süredir oyun içerisinde göze çarpan kaybolmasının artık doruğa çıkmasıydı. Burada belirtilmesi gereken bir şey var. Herkesin Lincoln'ün bu tür bir maç karakteri sergilemesinin sebebinin onun koşmadığından, mücadele etmediğinden kaynaklandığını düşünmesi. Ama bizce durum farklı. Lincoln, Alex, Delgado.....Bunların hepsi yıllardır böyle oynuyorlar. Zaten böyle oyunculardı.Değişen onların oyun felsefesi değil, dünya futbolunun felsefesi oldu.

Özellikle 2004'te Yunanistan'ın ağırlaştırılmış gözden geçirilmiş toplu savunma taktiğinin Avrupa Şampiyonluğu'na ulaşması ile dünya üzerinde görülen savunma anlayışı doğal olarak saha içinde boş alanların kalmamasını ve bunu kullanacak serbest oyuncuların da iş yapamamasını getirdi. Uzun yıllardır bu tür serbest oyuncularla oynamak yerine orta sahayı yetenekli ama aynı zamanda çalışkan oyunculardan kuran takımlar zaten vardı.

Manchester United'ın neredeyse hiç bir zaman bir 10 numarası olmadı. Ferguson çok güçlü bir ön libero (Robson, Keane, Hargreaves) + 2 çalışkan orta saha oyuncusuyla oynuyor. David Beckham çok büyük bir yıldızdı ama asla savunma katkısı yapmayan bir orta saha oyuncusu serbestliğinde değildi. Chelsea'de Lampard'ın olduğu gibi. Liverpool'da Gerrard'ın olduğu gibi. İngiliz takımları çalışkan bir lider oyuncunun yanına mutlaka iki tane orta saha oyuncusu ekliyorlar. Scholes-Anderson ya da Carrick ya da daha önce Butt , Ballack ya da Mkalele-Essien ya da Geremi, Xabi Alonso-Smicer gibi. Milan'da Kaka maçın genelinde kendi sahasına yardıma geliyor. Onun da arkasında Pirlo ve Seedorf gibi iki stepne var. Arsene Wenger'in Arsenal'in de ise minör üç tane 10 numara var sanki. Fabregas, Rosicky ve Hleb Adebayor'un hemen arkasında üçlü bir blokla oynuyorlar.

Artık modern futbol bunu gerektiriyor. Üst düzey takımlarda kalan ender oyuncular da kendilerini geliştirmek zorunda kalıyorlar. Lyon'lu Juninho, Bremen'li Diego gibi.

Dolayısıyla gidiş bu yönde. Çok değil 5 yıl sonra belki de dünya futbolunda 10 numara adı verilen orta sahada serbest oynayan oyun kurucu denen mevki kaybolacak. 2008 Avrupa Şampiyonası'nda daha önceki tecrübelerimizden İsviçre, Yunanistan, Romanya ve hatta hatta Türkiye'nin bu tür oyun stilinin nereye ulaşacağını göreceğiz. Belki de sakatlığından hayıflandığımız Yıldıray yerine Aurelio-Deniz-Emre ikilisini denemek daha akıl karı olacaktır.

UEFA KUPASI

Galatasaray ilk yarısı oynanmasa göz zevkimiz ve sabır seviyemiz daha az yara alabilecek bir maçta Panionios'u 3-0 mağlup etti. Tabi hakemin aynısı bizim başımıza gelse yaratıcı Türk Basını tarafından "İşte Yunan Lobisi" diye damgalanacak hatalarının biraz payı var. Aynı mantıkla hakemin İspanyol vatandaşı olduğunu bildiğimizden "İşte Endülüs Lobisi" diyip çıkalım işin içinden.
Gecenin flaş maçı White Hart Lane'deydi. Tottenham ilk yarısını 2-0 yenik kapadığı maçta Aalborg'u ikinci yarının ilk 25 dakikasında bulduğu gollerle 3-2 mağlup etti. 3. hafta sonunda gözümüze çarpan iki olay toplamda en fazla puan toplayan takımın Galatasaray'ın grubunda "bu da takım mı" denilen Helsingborg olması (7 puan) ve sezona fırtına gibi giren Bayern Münih'in 3 maç sonunda 5 puanla gruptan çıkamama ihtimalinin olması.

Hamburg ve Van Der Vaart formunu koruyor. Fransız temsilcisi Rennes'i 3-0'la geçtiler. Son ilginç notumuz Reebok Stadyumu'nda Bolton Wanderers'ı Yunan temsilcisi karşısında 1-0'lık yenilgiden kurtaran oyuncunun, 90. dakikada durumu 1-1'e getiren Yunan oyuncu Giannakopoulos olması.

29 Kasım 2007 Perşembe

22:45 OTOBÜSÜ KALKIYOR



Panionios önünde Galatasaray,Yunanistan'da. Dün akşam Türk sporu Efes Pilsen'in 14 yıl sonra karşılaştığı Aris’e 67-64 yenilmesi ile Yunan takımları önündeki ilk raundu kaybetti. Rövanşı bu akşama diyelim. Daha önemlisi sarı-kırmızılı takım için tek ihtimalli maç. Diğer iki ihtimal kuponlarda yok. Saatler 22:45’i gösterdiğinde Galatasaray’ın Avrupa serüveninin kaderi çizilmiş olacak. Daha doğrusu daha önce çizilen ama pek iyi gitmeyen kaderi.

ÇILGIN HAÇLILAR GELİYOR (!)


Malum 2008 yılı Inter'in yüzüncü yılı. Inter de 100. yılları gereği Milano kentinin simgesi olan beyaz zemin üzerine kırmızı haç temalı bir forma tasarladı. Basit ifadeyle kırmızı haç soyluluğu beyaz zemin ise halkı ve köylüleri temsil ediyor. Hatta Milano şehrinden öte Milano rahibi Saint Ambrose'yi simgeliyor. Hatta bu bayrak aynı zamanda Genoa şehrinin de resmi bayrağı.

Biz ne yaptık. Mehmet Yakup Yılmaz isimli spor yazarı (İzmir Barosundan Barış Kaşka isimli avukatın da gazıyla) Fenerbahçe maçında kafayı takacak bunu bulmuş olmalı ki, "bu forma Haçlı Seferleri'ni simgeliyor, bir Türk takımı karşısında bu forma nasıl giyilir" demekle kalmadı üstüne üstlük "UEFA bu formaya nasıl izin verdi deyip İtalyan ekibinin 3 puanı silinmeli" gibi komik bir de çıkışta bulundu.

Bilindiği gibi takımların o sene kullanacağı formalar ve stilleri sezon başında belirlenir. UEFA'nın da bundan haberi vardır. Inter'in klasik mavi-siyahlı forması dışında bu sene kullandığı ikinci forma da bu forma. Yani sezon başından bu yana Inter bu formayı giyiyor. Ama görülüyor ki hiç alakası olmasa da ırkçılık, barbarlık gibi söylemler genelde milletimizin genel tepkilerinde olduğu gibi bizim gözümüze sokulunca aklımıza geliyor. Hoş işin ırkçılıkla falan bir bağlantısı yok ama.
Teknik direktörlükten sonra merchandising uzmanlığına da el attık. Sırada catering var. Hayırlısı olsun.

THE GOLDEN COMPASS

Önce Yüzüklerin Efendisi'nin sonra da Narnia Günlükleri'nin sinema uyarlamaları "çocukların fantastik evrenlere olan yolculukları" ile ilgili bir çok film yapılmasına sebep oldu. Terabithia Köprüsü bu akımın en son öncüsüydü. Aslında bu akım teen-slasher ve blockbuster akımları gibi 1 tane güzel 5 tane vasat 5 tane de berbat ürün çıkaran akımlar gibi olmadı. Filmlerin hepsi eli yüzü düzgün filmler muhteşem olmasalar da. Sonuçta hayal gücü üzerine kurulu filmler her zaman dikkat çekici olmuştur.

Yeni bir örnekle karşı karşıyayız. Yine bir çocuğun etrafında dönen bir hikaye. Paralel evrenleri birleştiren bir aleti keşfeden kendi halinde bir kızın kaçırılan arkadaşlarını kurtarmak için fantastik diyarlara yaptığı yolculuğu anlatıyor. Film hakkında oldukça iyi izlenimler var. Kadro da sağlam. Nicole Kidman, son 007 Daniel Craig, Eva Green, Christopher Lee, Kristin-Scott-Thomas ve sesleri ile Ian McKellen ve Kathy Bates. İlk görüntüler fazlasıyla Narnia'yı hatırlatıyor. Bekleyeceğiz. 7 Aralık'ta Türkiye'de gösterimde.

GERETS'IN AÇIKLAMALARI


Dün neredeyse her gazetede ve gazetelerin web sayfasında aynı haber vardı. Gerets'in Özhan Canaydın ve başkanlığındaki yönetim kurulu hakkındaki veryansını. Sözlerinin ana ekseninde bu sene Galatasaray'a yapılan transferlerin kalitesinin, kendisinin görev yaptığı dönemdekilere göre çok üst düzey olduğu bu yüzden elinde yeterli malzeme olmadan ortaya çıkan eser sebebiyle yargılandığı iddiası yatıyordu. Bu konuda söylenecek bir kaç şey var.

Birinci olarak Gerets şöyle bir iddiada haklı olabilir. Galatasaray'la ilk sene elde ettiği efsanevi şampiyonluk sırasında yanında olan ve kendisine bir çok konuda yardımcı olan Bülent Tulun'un Adnan Polat dönemi ile lağvedilmesi ve ardından gelen iletişim kopuklukları Gerets'in başarısızlıklarında önemli bir etkendi. Ali Dürüst-Fatih Terim ve Abdürrahim Albayrak-Mircea Lucescu ikilisi gibi önemli bir ikiliydi. Aralarına girilmesi geçtiğimiz sezonki düşüşte büyük bir etkendi bize göre de.

Ama Gerets'in transfer politikası ve sahadaki oyun hakkında söylenme hakkının olduğunu düşünmüyoruz. Mircea Lucescu, döneminde Galatasaray (hele ikinci senesinde) Victoria, Bülent Akın, Andres Fleurquin, Radu Niculescu gibi bugün ligimizde ancak orta sıra takımlarında forma bulabilecek (orası da şüpheli) oyuncularla şampiyon olmuş Şampiyonlar Ligi'nde de çeyrek finali son maça kadar kovalamıştı. Dolayısıyla bu işin transfer ve kadro yapısıyla alakalı olduğunu düşünmüyoruz. Tamam, kadrodaki oyuncuların kalitesi açısından Feldkamp'ın elindeki nimetlere göre Gerets çok imkansızlıklarla uğraştı ama aynı zamanda Galatasaray'ın bir oyun planı da hiç bir zaman olamadı. Geçen sene Ali Sami Yen Stadı'nda önde oynarken alınan beraberlikler sırasında çıplak gözle tribünden gördüğümüz bir çok aksaklığa müdahale edemeyişi, maçın başında yenen her gol sonrası genç oyuncuları yıkan oyuncu değişiklikleri yapmasını unutmak mümkün değil.

Eric Gerets bu açıklamaları yaparken bizce Uğur Uçar ve Mehmet Topal neden bu sene performanslarını artırdılar diye kendine sorarsa kendi eksikliklerini de görecektir. Bu oyunculara hiç bir zaman 2 maç üstüste oynama güveni vermeyen Belçikalı'nın işin transfer yönünden çok neden 2 sene görev yaptığım takımın ne bir frikik ne bir korner ne de bir saha içi organizasyonu yoktu diye düşünmesi lazım.

ŞAMPİYONLAR LİGİ - ÇARŞAMBA



Beşiktaş grubu ilginç bir hale getirdi. Bobo 88. dakikada golü attığında artık gruptaki 4 takımın da 2.tura çıkma şansını oluşturmuştu. Üstelik bu 4 takımın her biri son maçlarda galip gelmeleri halinde diğer maçların skorlarına bakmadan bir üst tura çıkıyorlar. Çok değil bir maç önce sahasında 8 gol gören bir takımın bir üst tura çıkabiip, 8 golü atan takımın çıkamayabileceği bir son maç serisi yaşayacağız. Porto ve Marseille kendilerine beraberlik yeten takımlar. Liverpool tarafında maç öncesi taraftarlar, bir kaç haftadır kulübün sahipleri ile ciddi tartışmalar yaşayan ve koltuğunun kaderinin bir kaç maçın sonucuna bağlı olduğu ileri sürülen Rafa Benitez’e destek çıktılar.

İlk 2 maçta 2 galibiyet alan Lucescu’nun Shakhtar’ı son 3 maçta fena çarpıldı. Sıfır çektiler. Dün Celtic Celtic Park’taki Milan maçı gibi 90. dakikada güldü. Donati’nin attığı gol Ukrayna temsilcisi önüde onlara 3 puanı getirdi.

C Grubunda Roma Olimpiyat Stadı’nda Olympiakos’un Lazio karşısında aldığı 2-1’lik galibiyet işleri karıştırdı. O grupta da daha hiç bir şey belli değil. Real son hafta kendi evinde Lazio’yu konuk edecek. Büyük avantaj yakalayan Olympiakos ise içerde Werder Bremen’i ağırlıyor.

B Grubunda Chelsea liderliği garantiledi. Gelsenkirchen’deki Schalke – Rosenborg maçı 2. tura çıkan son takımı belirleyecek.

Halen 2 Türk takımının da (birisi iddialı biçimde) 2. tur şansının olması bizim için sevindirici.

28 Kasım 2007 Çarşamba

ADAMLAR SİSTEMİ KURMUŞ ABİ


Türk insanının, refah düzeyi yüksek ülkeler için kulaktan dolma bilgilerle yaptığı bazı saptamalar vardır. Klişe cümleler. Hollandalı gördüğünüz gibi, vatandaşımız otobüste ayakta kalır da körüğün orada durursa sırtı rahat etsin diye yastığı döşemiş. Biz de kameramızla görüntüledik.

Bu minvalde söz konusu "klişeleri" listeleyelim dedik

"Ondan sonra da Avrupa Birliği"
"Adamlar sitemi kurmuş abi"
"Aşmış abi adamlar"
"Abi adamlar yerde kağıt parçası görse alıp okuyorlar, öyle kültürlü adamlar"
"Birader ilkokuldaki çocuğun orda büyüyünce ne iş yapacağı belli"
"Rahat yetişmiş abi abi adamlar"

ve tabi ki en bombası

"adamın geliri de ona göre abi".

HOW CAN YOU STOP VAN BASTEN? ep.1


Futbolda tüm zamanların en iyi zamanlaması. Tüm zamanların en etkili volesi. Tüm zamanların en zor golü. Tüm zamanların en acı doğum günü hediyesi (golü yiyen Rusya kaptanı ve kalecisi "biyonik adam" Rinat Dasaev'in o ay içinde doğum gününü kutlamıştı) . Tüm zamanların en güzel golü. Aynı zamanda en dramatiği. Eurosport spikeri golden sonra başlıktaki cümleyle ekrana yansımıştı. 1988 Avrupa Şampiyonası Finali'ndeki bu efsane maçın efsane kadroları.

Hollanda : Van Breukelen, Van Aerle, Van Tiggelen, Wouters, Rijkaard, Ronald Koeman,Vanenburg, Gullit (C), Van basten, Erwin Koeman, Mühren

Teknik Direktör: Rinus Michels

SSCB: Rinat Dasaev (C), Anatoly Demianenko, Sergey Aleneikov, Vagiz Khidiatulin, Vassili Rats, Gennady Litovchenko, Zavarov, Mikhailichenko, Gotsmanov (Sergei Baltacha), Igor Belanov, Protasov (Pusalko)
Teknik Direktör: Valery Lobanovsky

1971 LIMERICK BEYAZ

Gelen haberler 6 yıldır beraber bir albüm yapmayan (dolayısıyla da resmen olmasa da fiilen dağılmış olan) The Cranberries'in (2002'deki best of albümünü saymıyoruz) stüdyoda kaydedip bugüne kadar piyasaya hiç sürmedikleri şarkılardan oluşan bir albümün yayınlanacağı. Grup tekrar birleşir mi onu bilemiyoruz. Zira O'Riordan'ın albümü "Are You Listening", Noel Hogan'ın proje grubu "Mono Band", Fergal Lawler'ın grubu "Low Network" Cranberries'in yakaladığı başarının yanına pek yaklaşamadılar. Dolores yine de solo kariyeri en iyi başlayan üye ama "Are You Listening" asla bir "No Need To Argue" veya "To The Faithful Departed" değildi.

Hayırlı haberleri bekliyoruz.


Bu arada belirtelim yıllanmış şarap deyimi bir kadına (Dolores O'Riordan Burton) bu kadar uyabilir.







USTA VE ÇIRAKTAN

Zaman zaman blogdaki yazılarda bahsediyoruz bu iki kitaptan. Özellikle ilkinden. Kulübede ve sahadaki iki efsanenin doğumlarından itibaren kendi yaşamlarını gözler önüne serdikleri enfes iki eser. Hele Alex Ferguson'un kitabındaki her sayfayı dünya üzerindeki her teknik adam, özellikle Türkiye'dekiler en az 10 kere okumalı. Futbol üzerine yazılmış tek kelimeyle bir başyapıt. Keano da yanında bonusu. Amazon.com'da fiyatları 15 ve 7.95 euro şeklinde.

ÇOCUKLUĞUMUZU DEĞİŞTİREN ÇİZGİ FİLMLER 3/10: NİNJA KAPLUMBAĞALAR



Orijinal adıyla Teenage Mutant Ninja Turtles. Hafta sonu bizi saat 8'de ayağa diken çigi filmlerden bir tanesiydi.

Hikayeye göre Hamato Yoshi karate okulunda öğretmenlik yaparken, hırslı öğrencilerinden Oroku Saki onu okuldan attırır. Yoshi o sefil haliyle Japonya'dan New York'a nasıl gelir bilinmez ama kanalizasyonda yaşamaya başlar. Sefil ve yalnız hayatındaki dört arkadaşı yoldan geçen bir ufaklığın elindeki kavanozu düşürmesiyle eline düşen küçük kaplumbağalardır. Derken kanalizasyondaki atıklar yüzünden meydana gelen bir metamorfoz sonucu (bu atık her canlıyı en çok kontak kurduğu canlıya dönüştürüyordur) kaplumbağalar insan-kaplumbağaya, Yoshi de fare-insan'a dönüşür (aslında onun da bu mantığa göre kaplumbağaya dönüşmesi lazımdır ama sanırım Splinter topluluk içinde seçilsin diye sanırız çizgi film yapımcıları tarafından fareye dönüştürülmüştür.Splinter 4 kaplumbağaya beğendiği ressamların (hoş 1500 bölüm boyunca Splinter'ı bir kere bile sanatla uğraşırken görmemişizdir ama) isimlerini verir. Leonardo, Donatello, Michalengelo, Rafael.


Derken Splinter düşmanı Oroku Saki de New York'a gelir. Nerde tanıştılar bilinmez "Krang" isimli bir beyinle tanışır. Krang dev bir insan vücudunun göbek kısmında yaşayan sanattan, karateden, müzikten, aşktan, sevgiden kısacası bir bo.tan anlamayan bir hödüktür. Tek amacı düştüğü X Boyutu'ndan dünyaya dönmektir. Bu yolda eski Oroku Saki yeni Shredder ile birlik yapar.



Bu iki kutupun savaşması sık sık Kanal 6 haberlerinde gündeme gelir. Çocukluğumuzun ilk arzu nesnelerinden April O'neil kaplumbağalarla olan arkadaşlıklarından ötürü en güzel haberleri yakalar ve aynı kanalda çalıştığı kıtıpiyöz Vernon'ı atlatır. En iyi dostu da Irma'dır.

Bu çizgi filmde dikkat çeken en önemli husus tüm karakterlerin kıyafet dolabının kısırlığıdır. Kaplumbağalar zaten çıplaktır ancak şehre inerken griden bozma bi palto giyer bere takarlar. Shredder'ın yaz kış sırtından çıkarmadığı bir pelerini vardır. Kankaları Rocksteady ve Be-bop'ın da elbiseleri mutanta dönüşmelerine ramen beden değişikliğine uğramadıklarından aynıdır. April'in sarı tulumu, Irma'nın uzun mavi eteği ve pembe kazağı, Vernon'ın askılı kıyafeti, Splinter'ın sabahlıktan bozma kimonosu değişmez.

Serinin diğer dikkate değer karakterleri Casey Jones, az daha hayvanlarla seks gibi bir rezalete de imza atacak olan Leonardo'nun aşık olduğu aikidocu kız Lotus ve kabiliyetsiz Foot askerleridir.

bu da efsane şarkısı
teenage mutant ninja turtles
teenage mutant ninja turtles
teenage mutant ninja turtles
heroes in a half-shellturtle power!

they're the world's most fearsome fighting team (we're really hip!)
they're heroes in a half-shell and they're green (hey - get a grip!)
when the evil shredder attacks
these turtle boys don't cut him no slack!
teenage mutant ninja turtles
teenage mutant ninja turtles
splinter taught them to be ninja teens (he's a radical rat!)
leonardo leads, donatello does machines (that's a fact, jack!)
raphael is cool but crude (gimme a break!)michaelangelo is a party dude (party!)

teenage mutant ninja turtles
teenage mutant ninja turtles
teenage mutant ninja turtles
heroes in a half shell turtle power!

ŞAMPİYONLAR LİGİ - SALI


Çok zevkli bir Salı gecesi yaşamadık. Fenerbahçe sadece bir maç kaybetti başka bir şey değil. Rusya'daki maçı izledikten sonra PSV Inter'i Hollanda'da 5-0 yense de, CSKA dün akşam oynatmadığı Brezilyalı forvet ikilisinin tatillerinden çağırsa da, Rus Mafyası hakemlere Mercedes galerisi hediye etse de Kadıköy'de Fenerbahçe rahatça maçı alacaktır. Şöyle söyleyelim Fenerbahçe'ye maça 9 kişiyle çıkma cezası verilmediği sürece Şubat ayında sarı lacivertli takımı göreceğiz.

Bize göre akşamın olayı Arsene Wenger'in Arsenal'in genç bir kadro ile sahaya çıkıp 3-1 kaybettiği Sevilla maçında dördüncü hakemle girdiği diyalog sonrası kulübeden tribünlere gönderilmesiydi. Wenger, Sevilla kaptanı kaptan Dani Alves'in bir pozisyonda sakatlandığı gerekçesiyle sahaya doktorun girmesini ve 2 dakika sonra Alves'in depar atmasından duyduğu rahatsızlığı dile getirdiğini ve neden böyle bi davranışa maruz kaldığını anlamadığını açıkladı.

27 Kasım 2007 Salı

ANDREAS MARSCHALL vol.2


SİR TRİBÜNLERDE


Geçtiğimiz hafta sonu oynanan Bolton maçında hakem Mark Clattenburg tarafından devre arasında söyledikleri sebebi ile tribünlere yollandı Sir Alex Ferguson. Bir kaç hafta önce de Arsenal maçı sonrasında hakem Howard Webb için söyledikleri sebebi ile disiplin komitesi sözlerini incelemeye almıştı. Bu sefer iş ciddiye bindi. 2003 yılında benzer açıklamaları yüzünden 2 maç ceza almış ve takımını tribünlerden izlemek zorunda kalmıştı. Bu ikinci hadisesi. Benzer bir ceza gelebilir. Daha önceki haftalarda yaptığımız karşılaştırmalardan gördük ki adada kimsenin gözünün yaşına bakılmıyor.

BEFORE SUNRISE/SUNSET

Sinema tarihinin efsane sahneleri incelememizde belirtemememiz sebebi ile haksızlığa uğrayan filmlerin şahı. Neredeyse tüm film boyunca bir erkek ve bir kızın diyalogları üzerine kurulu bir aşk hikayesi ne kadar ilginç olabilir? İşter bu kadar. X kuşağının en sevilen yönetmenlerinden Richard Linklater'ın 1995 tarihli Before Sunrise ve 2004 tarihli Before Sunset filmi, 9 yıl boyunca sadece 48 saat görüşebilen bir çiftin hikayesini anlatıyor. Ethan Hawke ve Julie Delpy'nin Jesse ve Celine karakterlerini canlandırdıkları film bir tren yolculuğunda başlayarak Viyana'da devam eden ve 9 yıl sonra Paris'te gelişimini tamamlayan bir aşk hikayesi. Aşık olunacak o kadar çok şey var ki filmde.


Viyana ve Paris şehirlerinin ta kendisi, Before Sunrise filminde çiftin dinleme kabininde çalan Kath Bloom - Come Here şarkısı eşliğindeki enfes sahne, yönetmen Richard Linklater'ın ilk filmin sonunda, ikinci filmin başında çiftin gezdiği ve gezeceği yerleri geriye doğru giderek göstermesi, fotoğraf makinesi olmadan çekilen resim, ilk filmin sonundaki ayrılış ve ikinci filmdeki karşılaşma sahnesi, Celine'in Jesse için yazdığı şarkı ..vesaire.....vesaire...tüm zamanlar listemizin ilk 10'unda sağlam yeri olan film.

Bu filmi izleyip Interrail'e çıkmak istemeyen şahıs var mıdır dünyada merak etmiyor değilim.

27 KASIM 1947


60 yıl önce bugün bir sonbahar akşamında onun golüyle açıldı İnönü Stadyumu. 1952'de Mithatpaşa Stadyumu'na çevirilen stadın ismi 21 yıl sonra 1973'te tekrar eski ve bugünkü adına, İnönü Stadyumu'na döndü. Golün sahibi. Yıllar sonra ağırlığı ve duruşu ile 104 yıllık bir camianın onursal başkanlığını yapacak olan adam. Süleyman Seba. İnönü Stadı'ndaki ilk müsabaka olan 3-2'lik Beşiktaş-AIK Solna mücadelesinde stadın perdelerini açan adam. Unutmayalım bugün 60. yılını kutlayan stadın mimarları İtalyan Vietti Violi, Şinasi Şahingiray ve Fazıl Aksu.

BALLACK DİYE BİR ADAM VARDI


7 aydır Stamford Bridge'de yok Alman futbolcu. Aslında ilk bir kaç izleyişte bu adam neden bu kadar büyütülüyor diye düşünüyorsunuz. Ama biraz ayrıntıya girildiğinde işler değişiyor. Michael Ballack ayaklarına hakim bir oyuncu. Kaka gibi topu alıp 3 çalım eşliğinde 50 metre depar atıp topu Inzaghi'nin kafasına bırakmıyor belki ama, istediği yere atabiliyor. Fiziği son derece yerinde. Ağır değil. Gol atıyor. Hava toplarına hakim. Defansif yönü de ofansif yönü de var. Daha isteğiniz var mı? Dönüşü Chelsea'yi sezon sonuna kadar, Alman Milli Takımını da Haziran ayında sınıf atlatacaktır.

Ballack dün 7 ay sonra Chelsea rezervleri ile Birmingham City karşısında yarım devre oynadı. 1-2 haftaya kalmaz Avram Grant'ın suratındaki ceberrut ifade biraz yumuşayabilir.

OYUNCAK DEĞİL ALINTERİ vol.2


İşin ehlinin yazısını kısaca verdik. Koleksiyonunu da verelim ezbere konuşmayalım.


by Barad-dur

YOLCUDUR ROMAN BAĞLASAN DURMAN


Başlık Star gazetesinin "Yendik Mi-lan" başlığına benzedi ama 3 aydır Boca taraftarlarının yolunu gözledikleri hadise bir aksilik olmazsa yarın gerçekleşecek ve Villarreal yöneticileri Jose Manuel Llaneza ve Miguel Perez, uzlaşmaya vardıklarını açıkladıkları Boca Juniors kulübü ile işi resmiyete dökecekler. Juan Roman Riquelme Şili'li hoca Manuel Pellegrini tarafından bu sezon da geçen sene gibi dışlandı ve bir tek maçta dahi forma giyemedi. Villareal'in bu sene gösterdiği üst düzey performans da sanırız yürüyen çarka çomak sokmamak adına, biraz da muhtemel yüksek ücreti sebebi ile Riquelme'nin kadroya girmesini giderek zorlaştırdı. Zira Arjantinli kulüp takımında olmasa da ulusal takımda oynadığı futbol ve attığı gollerle gündemden düşmedi 2007'nin sonbahar aylarında. Bir önceki sezon aynı şekilde 5 aylığına kiralandığı Boca Juniors'la Libertadores Kupası'nı kazanmış bir oyuncudan bahsediyoruz.

Sezon başında olası bir Atletico Madrid transferi suya düşen maestronun paslarını kısa süre sonra Buenos Aires semalarında tekrar izleyeceğiz.

MICHAEL CORLEONE


Blogda iki haftadır devam eden bir başka oylamayı daha nihayete erdirdik. Modern sinema tarihinin en karizmatik karakterini oyladık. The Godfather serisi boyunca Al Pacino'nun vücudunda hayat bulan Michael Corleone açık ara birinci seçildi. Özellikle ilk iki film kendi halinde, barışçıl bir adamın nasıl acımasız, çocuklarının annesini, öz kardeşini bile bir kalemde silebilecek bir mafya patronu haline gelmesi ile ilgili belgesel niteliğinde adeta. Oylamanın sonucu şu şekilde. Bu arada belirtelim bizim oyumuz filmle aynı adı taşıyan efsanevi karakter "V"ye gitti. Yine gözümüze çarpan şey, iki bayan karakterin toplamda 1 oy almış olması.

Michael Corleone (The Godfather) - 27 oy
V - V For Vendetta - 11 oy
Jack Sparrow - Pirates Of The Caribbean - 9 oy
Hannibal Lecter - Silence Of The Lambs - 7 oy
Maximus - Gladiator - 7 oy
Derek Vinyard - American History X - 6 oy
Neo - Matrix - 6 oy
Aragorn - Lord Of The Rings - 6 oy
Katsumoto - Ken Watanebe - 4 oy
Obi Wan Kenobi - Star Wars - 2 oy
Ellen Ripley - Alien - 1 oy
Elizabeth - Elizabeth - 0 oy

26 Kasım 2007 Pazartesi

SERMAYE DÜŞMANI RAFA


Son 3 yılda 2 Şampiyonlar Ligi finali oynamış ve bunların bir tanesinde tüm zamanların en sansasyonel geri dönüşlerinden birini yaparak Boğaz'da kupayı kaldırmış olan bir menajer için bile kovulma söylentileri dolaşabiliyor. Benitez'in göreve geldiğinden beri neredeyse 2 maç üstüste aynı onbiri sahaya sürmediğini bilen bilir. 3 senedir bu konudaki eleştiriler yüzünden bir hayli meşguldü. Son hafta Peter Crouch'u kadroya almaması ve Şampiyonlar Ligi'ndeki Toulouse maçı için, 3-0 kazandıkları Aston Villa maçı kadrosundan Jermaine Pennant'ı kadro dışı bırakması sonucu oyuncularla aralarında bir problem olduğu dedikoduları ve genel kadro seçimi hakkında "Toulouse'da güzel bir rugby takımıyla mücadele edebilirdik, FIFA ve UEFA da benim 12 oyuncuyla oynama isteklerimi kabul etmiyor, maalesef futbolda 11'i sahada olmak üzere 18 kişilik maç kadrosuna izin veriliyor" şeklinde esprili bir dille yanıt verdi.

Benitez'in başındaki asıl dert ise Liverpool'ın Amerikalı patronları Tom Hicks ve George Gillett'le düştükleri transfer ikilemi. Benitez son 1 aydır Ocak ayındaki ve hatta Haziran ayındaki transfer dönemi ile ilgili aksiyon alınması gerektiğini vurgularken Tom Hicks, Benitez'e oyuncular hakkında konuşmayı bırakmasını kibarca emrettiler. Bunun üzerine Benitez "bir oyuncuyu transfer etmenin ne kadar zor olduğunu öğrenmeliler" gibi bir karşılıkta bulundu. Hicks-Gillett ikilisi transfer çalışmaları için bir nevi CEO olarak görülebilecek Rick Parry'e yetki vermiş durumdalar. Benitez'in son bir kaç haftaki demeçleri transfer sürecinden asimile edilmekten hoşlanmadığını açıkça gösteriyor. Bu gelişmelerden sonra Jose Mourinho'nun ismi İngiliz tabloid basınında Liverpool için zikredilmeye başlandı.

Çarşamba günkü maç bir çok şeyi tayin edebilir.

RAMBO

Stallone Rocky'i kendi eliyle yönetip nihayete ulaştırdıktan sonra Rambo'yu da bitirmek üzere. 25 Ocak'ta film sinemalarda. Ne Rocky ne Rambo'dan hazzeder değiliz ama "Rocky Balboa" beklediğimiz kadar kötü çıkmamıştı. Bir de tabi eskiye olan hürmet var. Sevene saygımız yok.


"İlk kanı onlar akıttı."
Yürü be Sly.

THE LISBON LIONS


Bir DVD haberi verelim. Birincisi 1967 yılında efsane numarasız formaları ve menajerleri Jock Stein önderliğinde, Lizbon - El Stadio Nacional'de Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası'nı finalinde Inter Milan'ı 2-1 mağlup ederek kazanan Glasgow Celtic'in hikayesinin kupanın 40. yılı anısına piyasaya sürülen DVD'de anlatıldığı "The Lisbon Lions". Koleksiyona katılması gereken bir eser.

DEGÜSTASYON


Kelime anlamı, 3 duyu organı vasıtası ile (göz, kulak, burun) şarabın tadının tetkik edilmesi olayı. Ama bizim buraya alışımızın sebebi Taksim Nevizade'deki Beyoğlu Balık Pazarı, Sahne Sokak 41 numaradaki, İstanbul'da bugüne kadar ziyaret ettiğimiz bizce en iyi restaurant. Degüstasyon. Mezeleri, (çok hayati olmasa da) servis kalitesi, konumu, Nevizade kalabalığına nazaran kısmen sakin hali ve yemeklerin tadı. Mutlaka bir kere ziyaret edin. Zaten aklınızda kalacaktır. Fasıl tabi ki var, onu söylemiyoruz bile.

UKRAYNALILAR MERCEDESLERİ HAZIR ETSİN


2010 Dünya Kupası eleme gruplarının kura çekimi dün yapıldı. Genelde olduğu üzere en alt torbadan üst torbaya doğru takımlar çekilerek gruplar oluşturuldu. 6. grubun son takımının ismi anons edildiğinde gecenin en büyük gürültüsü koptu salonda. Hırvatistan. Sebebi ise bir kaç gün önce Hırvatistan'ın 2008 Avrupa Şampiyonası'ndan ettiği İngiltere'yle yine aynı gruba düşmesiydi. Üstelik grupta Ukrayna da var. Eğer son maçlarda Ukrayna'nın iddiası varolursa yine Mercedesler görücüye çıkabilir. Zira dolar milyarderliği ve petrol zenginliği açısından Ukrayna'nın da Rusya'dan aşağı kalır yanı yok.

Gözümüze çarpan bir başka olay ise bizim grubumuz. Ermenistan ile aynı gruptayız. Önemli bir sınav vereceğiz. Özellikle Türkiye'deki maçta. Interneti dolaşıyorum. Maç Trabzon'a verilsin diyenler var. Dünkü Galatasaray maçında durum 0-0 ve maçın 50. dakikasıyken sahaya taş yağdıran, sezon başında 90. dakikada 1-0 önde oynadıkları Trabzon maçında sahaya giren bir takımın stadına bu maçı vererek Türkiye'yi ömür boyu uluslararası müsabakalardan men etmek istiyorlar sanırım. Böyle bir şey olsa herhalde 2. dakikada saha G3 tüfeğiyle taranabilir.