tag:blogger.com,1999:blog-13178365665126388412024-03-13T18:04:37.885+01:00Flying Dutchman"It is an art in itself to compose a starting team, finding the balance between creative players and those with destructive powers, and between defence, construction and attack – never forgetting the quality of the opposition and the specific pressures of each match"
Rinus MichelsFırat Topalhttp://www.blogger.com/profile/16426621592180221355noreply@blogger.comBlogger6247125tag:blogger.com,1999:blog-1317836566512638841.post-69422496630956239482020-10-25T13:35:00.001+01:002020-10-25T13:36:43.398+01:00AMA ARKADAŞLAR İYİDİR İDMAN YURDU F.C.<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEisD4u7REFOwbM9oF7Ye5c3hnm58Erabnoxh7ZYoRK4A5oK2-UbptY50zEgiVSg1L0yJdJPeXsrY5V_DyMtE_X_hSjIIpAtyEghw6b8klGcXCe3jkgAk_WJSZcq3s2KRzaIeiFLHG9PNcA/s1600-h/F.jpg" onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}"><img alt="" border="0" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5293702810348538690" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEisD4u7REFOwbM9oF7Ye5c3hnm58Erabnoxh7ZYoRK4A5oK2-UbptY50zEgiVSg1L0yJdJPeXsrY5V_DyMtE_X_hSjIIpAtyEghw6b8klGcXCe3jkgAk_WJSZcq3s2KRzaIeiFLHG9PNcA/s320/F.jpg" style="cursor: pointer; float: left; height: 320px; margin: 0pt 10px 10px 0pt; width: 240px;" /></a>Biz burda anılarımızı anlataduralım gitgide yazılarda makarasını yaptığımız "<span style="font-style: italic;">Anı Adamı Sunay Akın</span>" kıvamına hızlıca yaklaşıyoruz, Sunay Akın ile dalga geçe geçe emprovize Sunay Akın kılıklı birine dönüştüm. "<span style="font-style: italic;">Hiç unutmam geçenlerde Trabzon tepelerinden yaylalara doğru çırılçıplak, bir peynirin peşinden koşuyorum</span>" ile başlayan cümleler kuruyorum yolda yürürken, yeğenimin oyuncaklarını çalıp evimde saklıyorum, n'oluyor bana böyle? Durduk yere gaydaya ilgi sardım, eve aldım bir tane geceleri çalıyorum. Biraz çalıyorum sonra başlıyorum konuşmaya "<span style="font-style: italic;">Eskiden Eyüpde Oyuncakçılar vardı hatta bir keresinde...</span>" derken burnumdan kan geliyor, bayılıyorum. Bir kalkıyorum sabaha karşı beş olmuş. Bir daha vuruyorum tele, dağa taşa solo atıyorum. Bir müddet daha çaldıktan sonra ağzımdan istemsiz romantik cümleler saçılıyor " <span style="font-style: italic;">Bir frigya çömleğiyim, toprağın üç parmak altında, eskimiş zamazingo gibiyim, bana uzak, Allah'a yakın ol... Bana uzak, Allah'a... Ya.. Yakın... Sunay Ak..Sunay Akın</span>" Burnumdan kan geliyor, bayılıyorum.
Doktora gittim. Anlattım derdimi. "<span style="font-style: italic;">Saçak altına sığınmış göçmen kuşu gibiyim doktor, ağlıyorum sokaklarda yağmur yağarken, sokaklar anlamasın benim ağladığımı diye...</span>" diyorum. Doktor şöyle bir bakıyor bana "<span style="font-style: italic;">evlat malesef zilyonda bir rastlanan hastalığa yakalanmışsın sen,</span> <span style="font-style: italic;">Sunay Akın tarzı ağlak edebiyat tırıvıri bu hastalığın ismi</span>" diyor. Nasıl olur doktor? diyorum. "<span style="font-style: italic;">Bal gibi olur eşşoğlu, orda burda Sunay Akın hakkında atıp tutarsan olacağı bu</span>" diyor. Nasıl geçer? diyorum. "<span style="font-style: italic;">Bloga post atarken kısa kes direkt konuya gir, anca böyle iyileşirsin</span>" diyor.
97' yılı. Ağustos sıcağında barda oturuyoruz yine. <div><br /></div><div>Futbol yok, bizim muhabbet de yok. Transfer geyikleri ile zaman öldürüyoruz. Lakin o dönem internet zımbırtısı yok, kulüp öğlen transfer yapıyor akşama haberleri bekliyoruz. Haberlerde Manchester diyor, Liverpool diyor. Bizden haber yok. Sırf kulüp transfer yaptı mı diye akşam bara gidiyoruz "kerhaneye zenci gelmiş" kıvamında efsaneler üretiliyor. "<span style="font-style: italic;">Oğlum duydun mu? Bizimkiler bir transfer yapmış adam Nijeryalı'ymış on saniyede yüz metre koşuyormuş</span>", "<span style="font-style: italic;">Bizimkiler meşhur biriyle anlaşmışlar kaynağım sağlam</span>", "<span style="font-style: italic;">Menajeri şimdi aradım Cantona yarın buradaymış</span>" tadında efsaneler bunlar. Alkolün kanda oranı yükseldikçe efsaneler Tolstoy'u bile kızdıracak cinsten olmaya başlıyordu. "<span style="font-style: italic;">Beyler yeni duydum bizimkiler Derek Hales'ı transfer etmiş, haydi şerefe</span>" deyince bizimkilerden biri atlıyordu "<span style="font-style: italic;">olum o futbolu bırakmadı mı ya?</span>"
Bırakmak ne yahu? Adam bastonla geziyordu, ama yüksek alkol oranı onu bizim takıma monte ediyordu. Herkes ayaklı gazete şeklinde şunu almışız, bunu almışız, şu takımdan gidiyor şeklinde yüksek sesle konuşuyor. Hani Adam Smith kapıdan girse "<span style="font-style: italic;">olum bağırmayın lan, ders çalışmaya çalışıyoruz şurada</span>" dese hiç iplemeyeceğiz ve Liberalizm yıllar sonrası keşfedilecek. Gerçi yağmurlu havada takımı desteklerken Arşimet'den önce suyun kaldırma kuvvetini ve yarattığımız havayla elektiriği Benjamin Franklin'den önce bulmuşuz, Adam Smith'i kim ipler ki arkadaş? Bırakınız gürültü yapsınlar, bırakınız içsinler di mi Smith? </div><div><br /></div><div> Bir gün bara haber geliyor bizimkiler transfer yapmış diye. İlk önce kaleci diyorlar, sonra defans oluyor bizim bu yeni transfer. Kulübü arıyoruz böyle böyle bir transfer varmış, doğru mu diye? "Aa doğru lan o iyi bir oyuncuydu, dur gidip bir sorayım kaç paraymış" diyorlar, Tam bir muamma. Akşama sonunda geliyor haber bizimkiler Paul Linger'i transfer ediyor. Biz seviniyoruz tabi, iyi oyuncu. Vakit gece yarısı falan bizim ekipten biri arıyor barı, "<span style="font-style: italic;">Paul Linger bu yaz Leyton'a transfer olmuş beyler, haber yalan</span>" diyor. Üzülüyoruz tabi.
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhQvJJUo6m4zo-ggDFQbcFJD7N2ImTvsLlhf1u8rOiSa3EtdEL-4U8EQcFUo1pyYVwR7UydQzf9N_pOoKuGC0_Hq7lbC7xAZTdm1vKmdfvOocuYSP2NLjSDjZp7SGYtmcH1SuAmIt7PMsg/s1600-h/S.jpg" onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}"><img alt="" border="0" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5293726022826792338" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhQvJJUo6m4zo-ggDFQbcFJD7N2ImTvsLlhf1u8rOiSa3EtdEL-4U8EQcFUo1pyYVwR7UydQzf9N_pOoKuGC0_Hq7lbC7xAZTdm1vKmdfvOocuYSP2NLjSDjZp7SGYtmcH1SuAmIt7PMsg/s320/S.jpg" style="cursor: pointer; float: left; height: 320px; margin: 0pt 10px 10px 0pt; width: 240px;" /></a>Ertesi Sabah Alban arıyor. "<span style="font-style: italic;">Oğlum Joe, şimdi radyoda duydum, Linger Leytondaki kontratını fesih etmiş bizimkiler bedavaya a</span><span style="font-style: italic;">lmışlar</span>" diyor. Şaşırıyorum, olacaklardan da tırsıyorum. "<span style="font-style: italic;">Tamam akşama barda görüşürüz</span>" diyorum. Bu olaydan korkuyorum. <span style="font-weight: bold;">Bilmeyenler için söyleyeyim Leyton Orient bizim Southampton ile kanlı bıçaklı olduğumuz bir kulüp.</span> Üstelik <a href="http://vliegendenederlander.blogspot.com/2009/01/paralel-evren-hikayeleri-baca.html">Todd Bush'un ölümü</a> henüz açığa kavuşmadığı için biz onları suçlu buluyoruz. Nitekim akşama reis geliyor bara, baya bir sinirli. Leyton'dan tribünden çocuklar aramış, "kullanılmış malı size yolladık tepe tepe görün hayrınızı" tadında birşeyler söylemişler.İşte biz o vakit Paul Linger'ı içimize sindiremiyoruz. Kulübü arıyoruz, anlaşma imzalanmadıysa getirmesinler diyoruz bu oyuncuyu "ooo hemşerim adam geldi şu anda tesislerde yatıyor" deyince kızıyoruz. Ama o gün karar alıyoruz "bu adam gidecek".
Daha çimlere ayak basmadan adamın fermanını yazıyoruz. Lakin tesislerde kaldığı için gidip "sieae lan! git burdan istemiyoruz seni" diyemiyoruz.
İki hafta sonra ligler başlıyor bizimkiler bir defans bir de forvet alıyor. Baya bir umutluyuz anlaşılan. Bizimkiler bir de Southampton'dan genç bir çocuk alınca bunlar bize eskici lakabı takıyor. Biz baya bir içerliyoruz bu duruma, Linger'a küfürlü beste hazırlıyoruz amacımız onu takımdan soğutarak kovmak. Nitekim üçüncü hafta içerde oynarken söylüyoruz besteyi, bu ya duymuyor ya da umursamıyor. Beşinci hafta yine içerde oynarken biraz daha gür şekilde küfürlü besteyi söyleyince bu bize maç sonunda nah çekiyor. Tamamdır, bizim plan işe yarıyor kulüp bu hareketi görmezden gelmez diyoruz. Hiç unutmam bizim bir defans oyuncusu var, siyahi bir oyuncusu, ismini unuttum gerçi. Bunun rakip takıma penaltı kazandırmaktan başka futbol adına bir efektifliği yok. Biz yine bunun sıçıp sıvadığı maç sonrası hafiften ırkçı bir tezahürat yapıyoruz, tamam yalan söylemeyeyim baya bir ırkçı tezahürat idi. Bu bizim buna böyle bağırdığımızı görüp bizim tribüne doğru yaklaşıyor, bizde özür dileyecek falan sanıyoruz. Herif zamazingoyu çıkarıp "<span style="font-style: italic;">müdür bu, buna derdinizi anlatın</span>" hareketi çekince biz afallıyoruz ilk önce "<span style="font-style: italic;">Oha ne büyükmüş lan,herif topraklama yaptı, vücudundan statik elektiriği attı ağa</span>" şaşırma efekti yapıyoruz, sonrası olayın şaşkınlığını atıp aşşağı inip bodoslama giriyoruz bu karaboncuğa. Kulüp görmemezlikten gelmiyor, direkt postalıyorlar tabi bunu. Mesnet hikayemiz bu; kulüp bu hareketinden sonra kesin kovar Linger'i diyoruz.
Yalnız bizim paragöz başkan olaya el koyuyor. Takımda o ara orta sahada oynayacak adam olmadığı için radyoya; "<span style="font-style: italic;">önemli bir olay değildi, bir anlık olaydı, futbolda olur böyle şeyler</span>" tadında konuşunca biz çileden çıkıyoruz. Artık bizim için Linger bir hedef oluyor. Yılların sportif başarısızlığını, kötü yönetimini biz bu adamdan çıkarmaya çalışıyoruz. Yani Paul Linger'in kovulması bizim için bir araç oluyor, amaç değil. Yalan konuşmayalım şimdi, iyi oyuncuydu aslında.
</div><div><br /></div><div>Takım üç-beş hafta iyi gidiyor. Orta sahada oynayacak adam olmadığı için pek ses etmiyoruz ama Bu çakal gol atıp bizim olduğumuz tribünlere koşup küfür edince biz ipi orada koparıyoruz bununla. Maç sırasında kafaya koymuşuz; tesislere girip buna ağız burun gireceğiz. Bu durumu çakıyor o gün tesislerden hiç çıkmıyor, mesaj yolluyoruz biz buna "<span style="font-style: italic;">Brighton'a çıkarsan ölürsün</span>" diye.
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjoUAozigrqsHJvlPcGzeEk9iUM1rBb7zrljvI_K5YULekO8kz2FKTUbdNU8aKJh-tdgX5VuR6veZ8OHVx9IaJYxQdLuK4pJtWQvPbWSBM_8Iu5QJfr-4SYHQ6aSGldx_ApZSjxH1hSCpM/s1600-h/G.jpg" onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}"><img alt="" border="0" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5293737209729626978" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjoUAozigrqsHJvlPcGzeEk9iUM1rBb7zrljvI_K5YULekO8kz2FKTUbdNU8aKJh-tdgX5VuR6veZ8OHVx9IaJYxQdLuK4pJtWQvPbWSBM_8Iu5QJfr-4SYHQ6aSGldx_ApZSjxH1hSCpM/s320/G.jpg" style="cursor: pointer; float: left; height: 320px; margin: 0pt 10px 10px 0pt; width: 240px;" /></a>Hafta içi bir akşam barda oturuyoruz. Ertesi gün deplasman olduğu için "<span style="font-style: italic;">yarın sabaha erken kalkıp rahat bir deplasman otobüsüne binmek için erkenden eve gidelim</span> uyuyalım" diyoruz. Tam kalkıp evlere dağılacakken Max arıyor barı. "<span style="font-style: italic;">Paul Linger tribünle barışmak istiyorum, görüşelim sizinle</span>" diyormuş. İlk başta kızıyoruz, olur mu öyle birşey diyoruz. Ama reis bir yarım saat sonra arayıp "<span style="font-style: italic;">birazdan Linger ile bara geleceğim çocuklar, Paul'a karşılama bestesi yapın</span>" diyor, Hoppala. Kasap lakaplı bir çocuk var, herif şair resmen. Yıllar önce Tribündeki abilerin Alan Curbishley için yaptığı besteyi direkt Paul Linger'a yamayıp yeni bir beste yapıyor.
Reis söylediği gibi kısa bir süre içerisinde Linger ile çıkıp geliyor bara. İlk başta biz biraz kızgın gibi gözüksek de bu Paul çakalı pek bir sıcakkanlı davranıyor bize. "<span style="font-style: italic;">Amaan koy g.tüne ulan herşey Brighton için</span>" diyoruz. Herkes kadeh kaldırıyor Linger'a. Yalnız biz on dakika öncesi yaptığımız besteyi unuttuğumuz için birşey söyleyemiyoruz, şimdi küfürlü o güzel besteyi de söyleyemeyiz. Başlıyoruz random tribün şarkılarını söylemeye.
Saat gece bir gibi oluyor,uzun süredir barda böyle eğlenmemişiz. Baya bir alkol tüketiyoruz. Hele bir de barın sahibi Sexy Bear lakaplı Tom abimiz son biralar şirketden deyince iyice zıvanadan çıkıyoruz. Gece üç gibi reis arabayla Paul'u tesise götürmeye gidiyor. Tom "hele biraz yardımcı olun şu barı kapatalım" deyince baya bir geç oluyor vakit. Bir süre sonra reis geliyor Tom ile komşu oldukları için onu götürecek. <span style="font-style: italic;">Tesisler kapalıymış, otele yerleştirdim Linger'ı , yarın erkenden gelin pankartları dağıtın </span>diyor. </div><div><br /></div><div> Ertesi gün bir kaç saatlik uyku sonrası barın oraya gidiyoruz. Erkenden gittiğimiz için en lüks otobüse biniyoruz. Lüks dediğime bakmayın, kıytırık bir otobüs. Ama bizden sonrakilerin bineceği diğer otobüslere göre baya bir "lüks". Neyse, yanılmıyorsam Barnsley deplasmanıydı, gidiyoruz. Tam hatırlamıyorum ama herhalde yine üç-beş yediğimiz bir maç.
Maç maç da bizim Paul Linger ortalıkta yok. Olum adam daha dün yanımızdaydı, sakat falan değildi di mi? diye soruyoruz birbirimize. Merak ediyoruz. Reis'e soruyoruz, "<span style="font-style: italic;">bilmiyorum sakat değildi ama belki cezalı olabilir</span>" diyor. Maç sonu yanımızdan geçen yakınen tanıdığımız kulübün malzemecisine soruyoruz. "<span style="font-style: italic;">Ortalıkta yok, tesislere gelmemiş dün gece menajer yakalarsa belasını s...ecek</span>" diyor. Dönüyoruz şehre akşam, kimse daha olayı duymamış. Reis kulübe yakın insanları arıyor, onların da durumdan haberi yok.
Ertesi gün bizim tribün tayfasından biri beni arıyor; "Oğlum duydun mu Linger uyumuş kalmış otel odasında, yetişememiş maça" diyor. <span style="font-style: italic;">Nasıl ya? Yok muymuş otelin kaldırma servisi falan</span> diyorum. <span style="font-style: italic;">Ne bileyim oğlum</span> diyor. Akşam bara gidiyoruz, millet sus pus. <span style="font-style: italic;">Kesin kovuldu garibim </span>diyoruz. Kulüptende haber gelmiyor, çatlıyoruz meraktan.
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgxhK5aXun78N2tJ4SwMmlPy7rzMQM9vIvNHROLPMxsT1M-0jbb7aCSiIVC2pRUt88_8zqb_-Q9bjF89UWIfnI24Js7adYHpSLRs-bjxChg-JMpApA-JL0qvyqQAs4TYCLyO8t-8y35ht0/s1600-h/D.jpg" onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}"><img alt="" border="0" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5293747480915796978" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgxhK5aXun78N2tJ4SwMmlPy7rzMQM9vIvNHROLPMxsT1M-0jbb7aCSiIVC2pRUt88_8zqb_-Q9bjF89UWIfnI24Js7adYHpSLRs-bjxChg-JMpApA-JL0qvyqQAs4TYCLyO8t-8y35ht0/s320/D.jpg" style="cursor: pointer; float: left; height: 320px; margin: 0pt 10px 10px 0pt; width: 240px;" /></a>Menajer hafta içi açıklama yapıyor, <span style="font-style: italic;">Linger çok profesyonel bir oyuncu ama her nasıl olduysa bizi yarı yolda bıraktı, herhangi bir mazeretini kabul edemeyiz, artık bizim takımda oynamayacak</span> diyor. <span style="font-style: italic;">Para göz başkan kontratı olduğu için para kazanmak istiyor, Linger sadece takımla antremanlara çıkacak, devre arası bonservisi satılacak</span> diyor. Üzülüyoruz hakikaten.
Hele bir maçta adam yokluğundan kulübeye almış bizim direktör, heyecanlanıyoruz belki girer oyuna barışır bizim adi köfte menajer ile diye. Lakin almıyor oyuna. Hele bir de oyunun son dakikaları ısınmak için bizim tribünün oraya geldiğinde bize attığı "<span style="font-style: italic;">s.kip attınız lan kariyerimi allahsız herifler, bitirdiniz lan beni yoyoma çocukları sizi</span>" bakışını unutmam. Bizde mahçupuz herkes havaya falan bakıyor bununla gözgöze gelmemeye çalışıyor. Biri tam o sıra bizim o tribünün halini fotoğraf çekse ve çıkardığı fotoğrafın altına "İngiliz hava kuvvetleri 97' yılı hava gösterilerini izleyen meraklı kitle" yazsa herkes yer, yemin olsun.Herkes havaya bakıyor, bizimkiler gol kaçırıyor galiba, millet bağırıyor bizim kafamız hala yukarıda tam karşımızda Linger bize bakıyor. Biz buna kısaca tribün g.tverenliği diyoruz ya, neyse.
Devre arası yaklaşınca biz bu Paul'u göremiyoruz. Basıp gitmiş biryerlere. </div><div><br /></div><div>Birgün bardan birileri <span style="font-style: italic;">Paul kulüpten haftalık maaşlarını alamamış dava etmiş ama bizim yahudi gibi çalışan başkan davada kulübü aklamış</span> diyor. Paul durmuyor sıkı çalışıyor, bu sefer bizim tribün grubunu dava ediyor. Bizim taraftar koordinatörü mahkemede hakime "<span style="font-weight: bold;">Ama arkadaşlar iyidir</span>" hakim bey demiş olacak ki davadan aklanıyoruz.
Tabi dava sırasında Paul'un maçı kaçırmasına bizim sebeb olduğumuz ortaya çıkınca haber tez duyuluyor. Paul'un bonservis parasını F.A ye ordan Wellington'a kaptıran başkan acısını bizden çıkarıyor; sezon sonuna kadar verdiği bedava kombineleri iptal edip bizi staddan uzaklaştırıyor.
Doktordan çıkarken doktor ilaç milaç vermeyecek misin dediğimde, Sunay akın histerileri vücudunu kapladığı zaman şiir yaz demişti. Şimdi şiirimi yazıp yazıyı sonlandırıyorum. Öhöm öhöm.
Neyse, ilhâmım kaçtı. Kurtuldunuz benden şimdilik.
Not: Biz Japon ellerinde iken Varol boş durmamış Lokanta açmış. Kendisine hayırlı olsun diyoruz. Reklamını yap, Post'un yorumlarına lokantanın adresini yaz Varol, Yap bunları.
By Joe Jonese Ateşdağlı</div>Unknownnoreply@blogger.com13tag:blogger.com,1999:blog-1317836566512638841.post-59549344591809608112019-09-22T10:25:00.000+02:002019-09-22T10:28:54.374+02:00HER YERDE ELİ OLAN BİR ADAM: SOCRATES KOKKALIS<div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgUpMcRakWIRKjyjXXHe-ETd4ZhAdw6G7S4atQGgw5iooAEl3BdCCIob4XjVGba8hHf73sTfdzdB20vohRU_Jl1MZurs3kRGdACFYYMlOdsLpM7Fg8epcCNNQCt2fD3y7HzwsHqAOydsRk/s1600/2.jpg" onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}"><img alt="" border="0" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5583369017086324882" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgUpMcRakWIRKjyjXXHe-ETd4ZhAdw6G7S4atQGgw5iooAEl3BdCCIob4XjVGba8hHf73sTfdzdB20vohRU_Jl1MZurs3kRGdACFYYMlOdsLpM7Fg8epcCNNQCt2fD3y7HzwsHqAOydsRk/s400/2.jpg" style="float: left; height: 263px; margin: 0pt 10px 10px 0pt; width: 400px;" /></a><br />
<br />
<!--[if gte mso 9]><xml> <w:worddocument> <w:view>Normal</w:View> <w:zoom>0</w:Zoom> <w:hyphenationzone>21</w:HyphenationZone> <w:punctuationkerning/> <w:validateagainstschemas/> <w:saveifxmlinvalid>false</w:SaveIfXMLInvalid> <w:ignoremixedcontent>false</w:IgnoreMixedContent> <w:alwaysshowplaceholdertext>false</w:AlwaysShowPlaceholderText> <w:compatibility> <w:breakwrappedtables/> <w:snaptogridincell/> <w:wraptextwithpunct/> <w:useasianbreakrules/> <w:dontgrowautofit/> </w:Compatibility> <w:browserlevel>MicrosoftInternetExplorer4</w:BrowserLevel> </w:WordDocument> </xml><![endif]--><!--[if gte mso 9]><xml> <w:latentstyles deflockedstate="false" latentstylecount="156"> </w:LatentStyles> </xml><![endif]--><!--[if gte mso 10]> <style> /* Style Definitions */ table.MsoNormalTable {mso-style-name:Standaardtabel; mso-tstyle-rowband-size:0; mso-tstyle-colband-size:0; mso-style-noshow:yes; mso-style-parent:""; mso-padding-alt:0cm 5.4pt 0cm 5.4pt; mso-para-margin:0cm; mso-para-margin-bottom:.0001pt; mso-pagination:widow-orphan; font-size:10.0pt; font-family:"Times New Roman"; mso-ansi-language:#0400; mso-fareast-language:#0400; mso-bidi-language:#0400;} </style> <![endif]--> <br />
<div class="MsoNormal">
<span lang="TR"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span lang="TR"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span lang="TR"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span lang="TR"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span lang="TR"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span lang="TR"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span lang="TR"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span lang="TR">Türkiye’de kulüp başkanlarının zaman zaman yaptığı ve futbolu yönetenleri hedef alan açıklamalarını, o takımların lehine yapılan bazı hatalar takip ettiğinde genelde aynı yorum yapılır. Başkanların futbola el attıkları, federasyon ve MHK başkanlarıyla “gizli konuların” konuşulduğu yemekler yendiği, şampiyonun çoktan tayin edildiği ve bu ligin bu hakemlerle bitmeyeceği. Balkanlar bu söylentilere yıllar boyu ev sahipliği yapmış bir yer. Yugoslavya, Romanya, Yunanistan, Bulgaristan, Arnavutluk ve hatta daha doğudaki Rusya hem siyasi aktörlerin futbola bulaşmasından (örn. Çavuşesku) hem de şike skandalları sebebiyle uzun süre çalkalandılar, hala da her yıl yeni olaylar patlak veriyor. Bir de işini perde arkasında yürüten, adı üzerinde sürekli spekülasyonlar dönse de foyasını ortaya çıkarmadan faaliyetlerini sürdüren isimler var. İşte bugün bu adamların en ünlülerinden, komşu Yunanistan’da son 2017 yılına kadar tek hakim haline gelen Olympiacos’un, 2010’da görevi bırakan başkanı Socrates Kokkalis’den bahsedeceğiz. </span><br />
<span lang="TR"><br /></span></div>
<div class="MsoNormal">
<span lang="TR"><span style="font-weight: bold;">1993 yılı Yunanistan Ligi için bir dönüm noktasıdır</span>. Bu tarihten önce Olympiacos'un son kez şampiyon olduğu sezon 1986-87'dir. 1981-83 arasında kulübe 2 şampiyonluk kazandırmış olan Alketas Panagoulias 1986'da kulübe döner, 1987 şampiyonluğuna ulaşır. Ardından da Aris'in başına geçer. Başkan <span style="font-weight: bold;">George Koskotas</span> göreve Paulos Grigoriadis'i getirir ama Grigoriadis,O tarihinin en kısa süre görev yapan hocalarından birisi olarak tarihe geçer. Koskotas göreve PAOK'un başındaki Hollandalı Thijs </span>Libregts'i getirir. Ancak Libregts de başarılı olamaz. 1988'de Euro 88 sonrası Rinus Michels'den boşalan teknik direktörlük görevi için Hollanda'ya döner. Koskotas da 1 senelik başkanlık görevinin ardından ortadan kaybolur. Ortadan ciddi anlamda kaybolur, çünkü sahibi olduğu ve tüm Yunanistan'da 86 şube açan Girit Bankası'nın 132 milyon dolar bütçe açığı saptanmıştır. Adı hortumlamaya karışan Koskotas ABD'ye kaçar. Gittikten sonra da <span style="font-weight: bold;">PASOK lideri Andreas Papandreou</span>'yla bankaların arasında önemli bir ilişki olduğunu ve Papandreou'nun banka sahiplerinin skandallarına çanak tuttuğunu iddia eder. PASOK lideri suçlamalardan beraat eder. Koskotas ise suçlu bulunur ve Massachusetts'de hapse atılır. 25 yıllık mahkumiyetinin 12 yılını yatıp 2001 yılında salınır. Bugün Yunanistan dışına çıkması yasaktır ve 2 ayda bir Atina polisine gidip yoklama vermektedir. Olympiacos tarihi kısacası skandalların baş aktörlerine tanıdıktır.</div>
<div class="MsoNormal">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiNdl4z2OBTQdmX-FK80NPelvvlwJLlxj3QomLfiOwBNGw0y8X4POLNihQLEWnbL6RYc5a8JVQOHdWShSu55cjL7UoFMqnuWIIjgYFWQxc6CrxLISIVilnYPUk9BeB1MPmILX-2602lPiw/s1600/3.jpg"><img alt="" border="0" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5583369017145363762" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiNdl4z2OBTQdmX-FK80NPelvvlwJLlxj3QomLfiOwBNGw0y8X4POLNihQLEWnbL6RYc5a8JVQOHdWShSu55cjL7UoFMqnuWIIjgYFWQxc6CrxLISIVilnYPUk9BeB1MPmILX-2602lPiw/s400/3.jpg" style="cursor: pointer; float: left; height: 267px; margin: 0pt 10px 10px 0pt; width: 400px;" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br />
<br />
Saliarelis başkanlık koltuğuna oturur, 1990'da göreve gelen Sovyet futbolunun ve Dynamo Kiev'in efsanelerinden Oleg Blokhin öncesinde daha 2 sezon bitmeden 3 teknik adam harcanmıştır. Blokhin takıma 2 Yunan Kupası kazandırır ama şampiyonluk hasreti 6 yıla çıkmıştır. Saliarelis başkanlığı bırakmış, koltuğu kısa bir süre Giorgos Banasakis almıştır ama kulübün makus talihini değiştiren hadise gerçekleşir. Uluslararası bahis ve kumar şirketi Intralot firmasını 1992 yılında kuran, şirketin başkanlığını yürüten <span style="font-weight: bold;">Socrates Kokkalis kulübü satın alır</span>. Bu 18 yıllık bir dönemin başlangıcıdır aynı zamanda. Kulüp saha içinde ve saha dışında dökülmektedir. Olympiacos 25 şampiyonlukla Yunanistan'ın hala süper gücüdür, ama Panathinaikos son 10 yılda kazandığı 6 şampiyonlukla arayı kapatmış ve 18 şampiyonluğa gelmiştir. Kokkalis'in babası Petros Kokkalis, Yunan solunun liderlerinden bir tanesidir ve Sovyet Bloku'nda yetişmiştir. Yunanistan Sivil Savaşı sırasında mecliste de görev almıştır. Kokkalis Jr. de Sovyetler Birliği ve Doğu Almanya'da öğrenim görmüştür.</div>
<div class="MsoNormal">
Kokkalis'in ilk döneminde hocalar çok sık değişir. Antonis Giorgaidis, Apostolos Filis, 1991'de Red Star ile Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası'nı kaldıran Ljupko Petrovic, tekrar Hollandalı Thijs Libregts, Nikos Goutsos, Kokkalis'in kankalarından Nikos Alefantos, Stavros Diamantopoulos ve Meletis Persias. Kokkalis göreve geldikten sonraki 3 yılda tam 7 hocayı harcamıştır. Sonunda çareyi rakiplerini hançerlemekte bulur. AEK'ya son 8 yılda 4 şampiyonluk kazandıran <span style="font-weight: bold;">Dusan Bajevic</span>'i Atina takımından koparır. Bu manevrası kulübün talihini döndürmüştür. Kadroya (daha sonra 13 yıl takımın formasını giyecek olan) <span style="font-weight: bold;">Predrag Djordjevic</span> (Paniliakos'tan), <span style="font-weight: bold;">Andreas Niniadis</span> (Ethnikos'tan), <span style="font-weight: bold;">Grigoris Georgatos</span> (Panahaiki'den) ve <span style="font-weight: bold;">Stelios Giaannakapoulos</span> (Paniliakos'tan) gibi isimler katılır. Bu oyuncuların tümü Olympiacos'un hanedan yıllarında pay sahibi olacaktır. Bajevic 3 sezon kaldığı Olympiacos'a 3 şampiyonluk kazandırır. Bunlardan ilki 12 puanlık farkla kazanılmış ve tam 9 sezonluk şampiyonluk hasretini dindirmiştir. İlk şampiyonluğun sonunda Kokkalis Intracom isimli telekomünikasyon firmasını kurar. Tüm gençliğini ve eğitimini komünist düzende almış bir adam için kapitalist düzenin manevralarını çok iyi bildiğini gösterecektir. <span style="font-weight: bold;">Intracom</span> kısa sürede Güneydoğu Avrupa'nın alanındaki pazar liderlerinden birisi haline gelir.</div>
<div class="MsoNormal">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiU39WgVhZp-tgHrxcQhg2-DJbE98k4ol6fBKiyrObCnKMX-njuHjRQ3_zafXNhyphenhyphenMj7CVPRLp0mxx_7w1eMdgHhAXm5UmcqS59V2YxQm-MS4Tnw5gVokU5GnVL1wqj8Kz6Wx-2URlTvqic/s1600/5.jpg"><img alt="" border="0" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5583369027095560818" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiU39WgVhZp-tgHrxcQhg2-DJbE98k4ol6fBKiyrObCnKMX-njuHjRQ3_zafXNhyphenhyphenMj7CVPRLp0mxx_7w1eMdgHhAXm5UmcqS59V2YxQm-MS4Tnw5gVokU5GnVL1wqj8Kz6Wx-2URlTvqic/s400/5.jpg" style="cursor: pointer; float: left; height: 400px; margin: 0pt 10px 10px 0pt; width: 270px;" /></a></div>
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<div class="MsoNormal">
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Şampiyonluk sayıları yükseldikçe Kokkalis adına bazı dedikodular da artmaya başlar. Onun Arnavut, İtalyan ve Rus mafyası ile bağlantıları yavaş yavaş konuşulmaya başlanır. Özellikle ülkenin en önemli kurumlarından birisine de sahip olması sebebiyle başbakan Costas Simitis'le çok yakın ilişkileri vardır. <span style="font-weight: bold;">Simitis'in 8 yıl başbakanlık görevini yaptığı yıllarda Olympiacos üstüste 7 şampiyonluk kazanmıştır</span>. 2 taraf da bu iddiaları kesin olarak reddederler. Ancak özellikle Panathinaikos cephesi her fırsatta ligdeki hakemlerin Kokkalis'in etkisi altında olduğunu savunmuştur. Örneğin 2002 yılında Panathinaikos Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek finale yükselir. Olympiacos ise daha ilk grup maçlarında turnuvaya veda etmiştir. PAO başkanı <span style="font-weight: bold;">Angelos Filippidis</span> Şampiyonlar Ligi'ndeki tablo ile, Yunanistan ligindeki zıtlığın sebebinin hakemler olduğunu ve rakiplerinin uluslararası hakemlerle layığını bulduğuu ileri sürer. Gerçekten de PAO 1996'da yarı final, 2002'de de çeyrek final oynarken Olympiacos'un doğru dürüst hiçbir başarısı olmamıştır.</div>
<div class="MsoNormal">
23 Mart 2002'de oynanan ve şampiyonluğa doğrudan etki yapacak Panathinaikos-Olympiacos maçında, konuk ekip 90+3'te Djordjevic'in ayağından bulduğu penaltı golüyle beraberliği kurtarır. Bunun üzerine Filippidis ağzına geleni söyler. Olympiacos'un 5 yıldır hakemlerden sistematik olarak destek aldığını ileri sürer. Yunanistan Futbol Federasyonu kendisine 1 ay hak mahrumiyeti cezası verir. Bu olaydan sadece bir kaç gün sonra, ülkenin önemli gazetecilerinden Makis Triantafyllopoulos, tüm hakem camiasının içinde bulunduğu "baraka" adında bir çeteyi ortaya çıkartır. Ortaya bir dolu ses ve görüntü kaydı çıkmıştır ve söz konusu çete, tüm futbol karşılaşmalarını, ligi, hangi hakemin hangi maçı yöneteceğini ve nasıl yükseleceğini kontrol etmektedir. Kayıtlarda, Yunanistan Hakem Komitesi Başkanı, kulüp başkanları, hakemler ve en önemlisi bu çetenin başındaki isim <span style="font-weight: bold;">Thomas Mitropoulos</span>'un konuşmaları bulumaktadır. Mitropoulos 2. lig kulübü Egaleo'nun büyük hissedarıdır ve eski federasyon başkanının kardeşidir ama daha çarpıcı olanı Olympiacos'un eski bir yöneticisidir. Kayıtlarda, Pire Hakemler Derneği Başkanı Yannis Spathas'ın "<span style="font-style: italic; font-weight: bold;">sadece Olympiacos ve Egaleo maçlarını kazansın, gerisini sktir edin</span>" şeklinde açıklamaları bulunmaktadır. Olympiacos o sezon PAO'nun 3 puan önünde, AEK'yı averajla geçerek (sadece 2 gol farkıyla) şampiyon olur.</div>
<div class="MsoNormal">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjX7KawO1gb-nT6CwbEJ_kr-8eyKKC1YxViFVzI0TPveURSxthULdm53KPIRvINN7TYjHZh2IvJK6T9fLEFeutUhNc9_8dJbaYOGSPLzTbnfuU23WPBrp3B-pIbcX48UK2ee5j_2gWZ50o/s1600/1.jpg"><img alt="" border="0" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5583369014740245298" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjX7KawO1gb-nT6CwbEJ_kr-8eyKKC1YxViFVzI0TPveURSxthULdm53KPIRvINN7TYjHZh2IvJK6T9fLEFeutUhNc9_8dJbaYOGSPLzTbnfuU23WPBrp3B-pIbcX48UK2ee5j_2gWZ50o/s400/1.jpg" style="cursor: pointer; float: left; height: 400px; margin: 0pt 10px 10px 0pt; width: 292px;" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
2002 yılı Kokkalis'in ismi etrafında dönen spekülasyonlar açısından oldukça zengin geçer. Ülkenin önemli dergilerinden "Anti", Kokkalis'in 1963 yılında, 24 yaşındayken, öğrenim gördüğü ve gençliğini geçirdiği Doğu Almanya'daki ziyaretleri sırasında <span style="font-weight: bold;">Stasi Örgütü'ne üye olduğu</span> ve örgütün bir casusu olarak yıllarca hizmet ettiğini ortaya çıkarır. <span style="font-weight: bold;">Kokkalis'in kod adı Rocco'dur</span>. Belgelere göre 1965'te, RFT ve Elektrotechnik firmalarının temsilciliğini yapan Kokkalis, 1981'de PASOK hükümetinin başa gelmesiyle gelişen Doğu Almanya-Yunanistan ilişkileri zamanında terfi eder ve Rocco kod adını Kaskadeur olarak değiştirir. 1985'te örgütün yayınladığı birçok dökümanda Kokkalis'in adı geçmektedir. Hatta 1997'de kurduğu Intracom'u da Alman Polis Teşkilatı ZERV-1'in şüphelerine göre Stasi'nin desteğiyle kurmuştur ve Yunan yetkilileri birçok Doğu Alman malını ithal etmesi için motive etmiştir. 1998'de Alman Parlementosu'nun yayınladığı bir rapora göre, Kokkalis'in banka hesabında 1986-91 yılları arası 11 milyon dolar ve 1,7 milyon mark tutarında para bulunmuş, bu para, Doğu Alman mallarını satın almaları ve birçok ihaleyi bu ülkeye verme koşuluyla Yunan yetkililere rüşvet amacıyla kullanılmıştır. Kokkalis iddiaları reddeder ve politikacılarla gazetecilerin içinde bulunduğu bir komploya kurban gittiğini savunur.</div>
<div class="MsoNormal">
2005-06 sezonunda Panathinaikos, 7 yıllık bir aranın ardından şampiyon olur. Ancak ligin bitimine 4 hafta kala Prodeftiki deplasmanına çıkmadan önce, Kokkalis'in ev sahibi oyuncuları aradığı ve maçı kazanmaları halinde, onlara yüklü bir prim vereceği iddiaları gündeme düşer. Takım şampiyonluğu kaybedince Kokkalis "<span style="font-style: italic; font-weight: bold;">benim için hakemlere para veriyor diyorlar, öyle olsa bu şampiyonluğu nasıl kaptırırız</span>" diye kendini savunur. Ama önceki 7 şampiyonluğu unutmuştur. Dahası takım bir daha şampiyonluğu izleyen 5 senede de kimseye bırakmayacaktır. Üstelik 13 sezonda 12 şampiyonluk elde edecektir.</div>
<div class="MsoNormal">
2003-04'teki PAO dublesinden sonra, Kokkalis görevdeki Oleg Protasov'u kovar. Ardından üstüste 5 şampiyonluk daha kazanırlar ama hiçbir hoca üstüste 2 sezon görev yapmamıştır. Takım 2004-2009 arası sürekli şampiyon olmasına rağmen 5 kez hoca değiştirmiştir. Bu gidişte son şampiyonluk olan 2008-09 sezonunda, 14 şubat 2009 tarihinde, iç sahada oynanan Aris maçı ortalığı yine ayağa kaldırır. Olympiacos maçı 2-1 kazanır ama 2 golü de çok net ofsayttan atılmıştır. Üstelik Aris'te İspanyol futbolcu Victor Vitolo, Olympiacos maçı 1-0 önde götürürken oyundan atılmıştır. Sezon sonunda kırmızı beyazlılar rahatça ipi göğüsler. <a href="https://youtu.be/cJ2xIRJoyRM">Maçın görüntüleri şuradan izlenebilir. </a><br />
<br />
2009-10 sezonu öncesi Kokkalis, görevden istifa eden İspanyol hoca Ernesto Valverde'nin arkasından "sadece 1 sezon geçirip, turist gibi ülkesine dönmek istedi" diye sallar. Göreve Anorthosis ile Şampiyonlar Ligi'nde önemli işler yapan Temuri Ketsbaia'yı getirir. Ketsbaia eski bir AEK oyuncusudur. Taraftarlar ve gazeteler bu kararı eleştirirler. Kokkalis basının önüne çıkıp "<span style="font-style: italic;">Ketsbaia'nın nesi var kardeşim? Adam kolera mı oldu?</span>" diye onu savunur. Rakipleri PAO'ya, "<span style="font-style: italic;">son 13 sezonda 12 kez şampiyon olduk, aslında 13 sayılır</span>" diye taş atar. Daha eylül bitmeden onu kapının önüne koyacaktır. Yerine gelen Zico sezonu bitiremeden kovulur. Panathinaikos son 15 sezondaki 2. şampiyonluğunu ilan eder. Takım sonraki sezonda Alman hoca Ewald Lienen başlar ama gelenek bozulmaz. Lienen, ağustos ayında Maccabi Tel Aviv'e Şampiyonlar Ligi ön elemesinde boyun eğince kovulur. Göreve takıma son şampiyonluğu kazandıran Valverde tekrar gelir. Kokkalis Lienen'i göreve atamış, sonra da kendisinin kulüpteki 18 yıllık hanedanını bitiren hisse satışını gerçekleştirmiştir. Kulübü Vagelis Marinakis satın alır.</div>
<div class="MsoNormal">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjY5oAIrPj8sQMMrBqbvw95qFIx_NaPAYUnEd1WIBYz92gBD7x8OyDvmPwXX71Q2h4oVzTug8wZh6JZlCH0q6SmIzxXDivMdgu_z7qfxtXlsKNRnEwa9ODpNUb5fVW23vFMcA-U4EX4Tww/s1600/4.jpg"><img alt="" border="0" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5583369021607682498" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjY5oAIrPj8sQMMrBqbvw95qFIx_NaPAYUnEd1WIBYz92gBD7x8OyDvmPwXX71Q2h4oVzTug8wZh6JZlCH0q6SmIzxXDivMdgu_z7qfxtXlsKNRnEwa9ODpNUb5fVW23vFMcA-U4EX4Tww/s400/4.jpg" style="cursor: pointer; float: left; height: 209px; margin: 0pt 10px 10px 0pt; width: 300px;" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br />
<br />
<br />
<br />
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Kokkalis 18 yıllık görevi boyunca yukarıda saydığımız spekülasyon ve skandallarla beraber tam 28 kez teknik direktör değişikliğine gitmiş ve 24 ayrı teknik adamla çalışmıştır. Rivaldo, Giovanni, Ze Elias, Julio Cesar, Belluschi, Galletti, Ibagaza, Nery Castillo, Karembeu, Domi, Maresca, Mellberg, Kovacevic, Pantelic, Zewlakow ve Derbyshire gibi isimler onun sayeside Yunanistan'a adım attılar. Göreve geldiği anda 25'e 18 olan şampiyonluk sayıları, onun zamanında 37'ye 20'ye yükselmiştir. Ancak bu transferler takımın Yunan futbolunun altyapısına gerekli katkıyı yapmadığı yönünde eleştiriler aldı.Örneğin 2010 Dünya Kupası'nda, PAO milli takıma 8 oyuncu verirken, Olympiakos sadece 2 oyuncuyla temsil ediliyordu. Kokkalis'in bugün hala Yunan futboluna yarar mı zarar mı getirdiği tartışma konusu.</div>
</div>
Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1317836566512638841.post-86668735282016215512019-09-20T16:02:00.000+02:002019-09-20T16:02:19.149+02:00CHICKEN DINNER<div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg13KyOhbOFmrI-8u15ZW3LCb8a5uo4HiukHTBY3QEqN46mIdGmP-I1GVsgUN44DBZlrGadZP1Z_gJsmmIP2OoWOrIOBualOyXI3QYcMauGGNAOjHM5-fJyVg36BU4EsKMxPaTOCYNKv0w/s1600-h/3444985484_c11463ab22_b.jpg" onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}"><img alt="" border="0" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5324949212864983234" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg13KyOhbOFmrI-8u15ZW3LCb8a5uo4HiukHTBY3QEqN46mIdGmP-I1GVsgUN44DBZlrGadZP1Z_gJsmmIP2OoWOrIOBualOyXI3QYcMauGGNAOjHM5-fJyVg36BU4EsKMxPaTOCYNKv0w/s320/3444985484_c11463ab22_b.jpg" style="cursor: pointer; float: left; height: 320px; margin: 0pt 10px 10px 0pt; width: 214px;" /></a>Southampton hakkında olanları duymuşsunuzdur. Kulüp tüm olanlardan sonra tehlike altında. Ha keza bu konuda sevinme ile acınma arasında garip duygulara sahibim. Dur dur yalan söylemeyeyim, sevindim.<br />
<br />
Yerel haberleri içeren internet sitesinden haberlere bakıyorum. Southampton tribünü adına Bill Anton gerekirse kendi aramızda para toplarız klübü bu borç batağından çıkarırız demiş. Bill Anton; <span style="font-style: italic;">Yıllar önce Bognor Regis'de ağız-burun kavga ettiğimiz adam</span>.<br />
<br />
95' yılı. Her 20 yaşına yaklaşan erkek çocukları gibi hormonlarımız bize hükmediyor. <span style="font-style: italic;">Asarız, keseriz, sahiden bunu yapabiliriz horm</span><span style="font-style: italic;">onları</span> bunlar. Her hormonun olduğu gibi bir panzehir formülü olan bir hormonu değil bu. Suç bizde; Alkolden dolayı 7/24 çalışan karaciğer bir gün olsun bize "<span style="font-style: italic;">Olum bir-iki dakika durun be, bu sene iyi düğün yaptı. Bir tanesine bile gidemedik</span>, <span style="font-style: italic;">sizin hangi hormonunuzu yapacağım bir durun be arkadaş</span>" diyor bize muhtemelen.<br />
<br />
<span style="font-weight: bold;">Bu Bill Anton bayrak adamdır Southampton'da.</span> Yıllar öncesi kurduğu <span style="font-style: italic;">Soton Gate</span> tribünü kaç kez ad değiştirdi, kaç kez karakolluk oldu bilmem ama bu adam yeniden kurulan her tribün grubunda reis olarak deplasmanlara gidip gelmiştir.<br />
<br />
Bir gün bize haber sallıyor Newbury'den Swindon tayfası. 2 yıl öncesinden değiş-tokuş yaptığımız pankartları almışlar bu çocuklardan Soton Gate tayfası. Maçlara götürüp pankartı ters takarak bizi aşağılamaya çalışıyorlarmış iki-üç maçtır. Bilmeyenler için söyleyeyim; <span style="font-weight: bold;">pankart şimdileri öyle değil ama eskiden tribünler için ayrı bir unsurdu</span>. Pankart ligi vardı o zaman desem yanlış birşey söylemiş olmam. Her tribün grubunun belirli üç-beş ayrı pankartı vardı. Bana şimdi Woking'in pankartlarını şu kağıda çiz deseler çizerim, o derece. Her tribün diğer tribünlerin pankartlarını dostlukları ölçüsünde gerek korur gerek aşırmaya çalışırdı. Olur da bir tribün grubu rakip tribün grubunun pankartını ele geçirirse gideceği deplasmalara aşırdığı pankartı ters takar tabiri caise 1-0 öne geçerdi. Sonra ara dur o pankartı. Eskilerden efsanevi bir olay vardır kısaca anlatayım. <span style="font-weight: bold;">West'am tayfası 90'ların başında Tottenham tayfasının(Enforce Yid's) pankartını aşırıp bir iki hafta deplasmanlarında ters takıp dalga geçmişlerdi.</span> Baktılar Tottenham tayfası bunları barlarda rahatsız ediyor ülke boyunca bu pankartı tüm Tottenham'dan nefret eden tribün grupları arasında dolaştırdılar. Misal pankart önceki hafta Coventry'de diğer hafta Leicester'de gözüküp cümle aleme Tottenham tayfası ile taşak geçme şansı tanırken Enforce Yid's biraz da seslerini duyurmak için Liverpool deplasmanında bu pankartı ele geçirdik temalı bir afiş asarak, pankartı asmışlardı. Ama pankart diğer hafta Sunder deplasmanına giden Newcastle'lıarda görülünce ve Tottenham tayfasının o pankartı yeniden yaptıkları anlaşılınca Enforce Yid's bu işi bırakıp yıllarca onların üzerinden yapılan komik muhabbetleri dinlemek zorunda kalmışlardır. Bu bahis sitelerindeki futbolun dinamikleri olarak sayılan West'am-Totten'am geçmiş maç skorları istatistiklerinde gözükmez ama tüm kuzey Londralılar bu olayı bilir, duyunca da kulaklarını kaparlar.<br />
<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhF96e89-TWfA9mFAlOBprma0I4DYC4I_1yyEut1TUpl3WuFaf5Be0Idd0jdMYM3d29hyphenhyphen8S0RieYZS3dN6XGLWZFXDD4oDYoZ_mc3dEXNERPkZU3quay3uA4se1Vy5oz3g5QYT_Rs-fMtM/s1600-h/545.jpg" onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}"><img alt="" border="0" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5324940063393076002" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhF96e89-TWfA9mFAlOBprma0I4DYC4I_1yyEut1TUpl3WuFaf5Be0Idd0jdMYM3d29hyphenhyphen8S0RieYZS3dN6XGLWZFXDD4oDYoZ_mc3dEXNERPkZU3quay3uA4se1Vy5oz3g5QYT_Rs-fMtM/s320/545.jpg" style="cursor: pointer; float: left; height: 320px; margin: 0pt 10px 10px 0pt; width: 214px;" /></a>İşte böyle bir ortamda Soton'lu çocuklar bizim deplasmanlara gidiş kolay olsun diye üç dört tane ülkenin farklı yerlerindeki dostluk kurduğumuz tribünlerden biri olan yani Swindon'dan bizim pankartı çalmışlar. Aslında olayda birazda bizim suçumuzda var. İki üç ay öncesine kadar bu adamların Walsall taraflarında tamami ile kendi mundarlıklarından kaybettikleri pankartı biz çaldık diye sahiplenmiş o zaman araba kaporta işlerinde çalışan şimdi araba galerisi sahibi olan dostum Roald'a oto boyası ile bu pankartın kopyasını yaptırarak deplasmanlara götürüp ters takmıştık. Gerçi o pankartın üzerindeki aslan motifini daha çok bizona benzetmişti ama uzaktan fark edilmiyordu.<br />
<br />
Oturup ne yapsak ne etsek diye düşünürken ilk adımı onlar atıyor. Bizim reisi arayıp iki şehrin ortasındaki Bognor Regis'de pankart değiş tokuşunu önermişler. Tabi bizim götümüz tutuşuyor, bizimkisi çakma pankart. Eminönündeki abibas, yike, rebok ürünleri gibi. Tabi gençlik hiperaktiflikleri mevcut. <span style="font-style: italic;">Abi gerekirse kavga ederiz, alır geliriz o pankartı sen merak etme reis</span> diyoruz. Tabi bizim reis kavgadan yana değil pek. Oturup plan yapıyor. Pankartı öylesine bağlayalım ki açamasınlar, bir noktadan sonra bırakıp giderler zaten diyor. Aklımıza yatıyor bu fikir. Bulabildiğimiz tüm iplerle ilmik ilmik bağlıyoruz pankartı. Ertesi gün 9-10 kişi öğle gibi Portsmouth trenine binip gidiyoruz Bognor'a. Tabi gitmeden önce bizim Alban kavga kokusunu aldığı için gelmek istemiyor. <span style="font-style: italic;">Abi..öhöhöhö...valla..öhöhöhö..hastayım..öhö..ya</span> diyor pezevenk, öylede bir çakaldı.<br />
<br />
<span style="font-weight: bold;">Tabi bizim yanımızda Max reis var, biz güveniyoruz ona</span>. Trene biniyoruz üç kişi kocaman pankartı taşıyor. Trendekiler içinde ne var acaba diye bahisler atıyor ortaya. Adaşım Joe nereden bulduysa artık <span style="font-style: italic;">hippi çadırı millet bu, gidip kamp yapacağız</span> diye bağırıyor. Millet tabi feci tırsıyor. Dönüş vaktinde tren olmayacağı için bizim Aldous birader'in pederinin Dondurma sattığı bir kamyoneti var, o bizi akşama doğru gelip alacak. Öyle planladık.<br />
<br />
Yaklaşık bir buçuk saat sonra Bognor Regis'e geliyoruz. Bunlar ortada yok henüz. Bunlar gelesiye kadar biraz denize girelim diyoruz. Herkes girmeye hazırlanırken oradan biri bağırıyor<span style="font-style: italic;"> beyler iki kişi pankartın başında beklesin, aman ha</span> diyor. Lan pezevenkler olayı iyice büyüttünüz ha, çocuğunu parkta kaçırsalar ses etmez, adam kolpa pankartın peşine düşmüş diyemiyorsun tabi. Zaten su soğuk gibiydi. Ben girmedim, bekledim sahilde. Zaten bunlar da hemen geldiler. Sonra buluşacağımız yere yani Bognor Regis'in tren istasyonuna tekrardan dönüyoruz. Bilmeyenler için söyleyeyim Bognor büyük bir yer değil. Tipik İngiltere Taşrası. Lakin gelgelelim şehrin içinden hem sahile giderken hem de tren istasyonuna tekrardan dönerken millet elinde kocaman bir pankart olan üç kişi ve bunların arkasından gelen 6-7 kişiye garip refleskler de vermedi değil. O zamanlar cep telefonu yok tabi, millet şu saatte gelirim dediği vakit orada olurdu. Ki belirttikleri vakit Batı ekspresinden iniyordu Sotonlular. Lakin in in bitmiyordu pezevenkler. <span style="font-weight: bold;">Sanarsın Emir Kusturica'nın yönettiği filmde cingen düğününe gelmiş hepsi. </span>Saysan akşam olur bunları. Abartmıyorum rahat bir elli kişi varlar. İlk başlarda üzerimizdeki <span style="font-style: italic;">çıkışta bekleyin hepinizin ağzına sıçacağız, hepinizin!</span> ruhu, adamların sayısı arttıkça<span style="font-style: italic;"> sizi tanıdılar ben kaçıyorum</span> ruhuna dönüşmek üzere o sıra. Yanımdaki Joe'nun bunlar trenden inip bize doğru yönelmeye başladıklarına kadar ki repliklerini yazmam sanırım olayı anlatıyor.<br />
<br />
<span style="font-style: italic;">Oh..No.. Don't say anyth...Is it? po...Oh mate nooo....Fucked up mate...Other Boys?...No way..Shit..</span><span style="font-style: italic;">Shit..Shit..</span>,<br />
<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjWhGnjei6wyIJkrdoFdfkHMX7viWoLqjFS6O80D19E4jB-42I8nZPZC9-JiNTmUWuCYQk51K5cK8GjoQKB2-YXXadrVHjc7NuIMJPovmwEiiOcI6Eo9XdOcrid9nOZhrefCFWETdxuQyY/s1600-h/%C4%B1k.jpg" onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}"><img alt="" border="0" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5324961296508582722" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjWhGnjei6wyIJkrdoFdfkHMX7viWoLqjFS6O80D19E4jB-42I8nZPZC9-JiNTmUWuCYQk51K5cK8GjoQKB2-YXXadrVHjc7NuIMJPovmwEiiOcI6Eo9XdOcrid9nOZhrefCFWETdxuQyY/s320/%C4%B1k.jpg" style="cursor: pointer; float: left; height: 240px; margin: 0pt 10px 10px 0pt; width: 320px;" /></a>Şimdi yalan yok dostlar. Bu Bill Anton denen herifle arkasından gelen yaklaşık 40-50 kişilik grubu görünce bizim Max <span style="font-style: italic;"> Ankara'dan abim gelmiş</span> duygusallığına bürünüyor. Bizim reis de sıçtıysa biz temelli sıçtık işareti görüyorum yanımdakilerin gözlerinde. Bu Bill yanımıza yaklaşıp <span style="font-style: italic;">Max kısa ve net konuşacağım</span> diyor. <span style="font-style: italic;">Verin pankartı alın pankartınızı. Ayrıca Reading'li çocuklara da bundan sonra dokunma</span><span style="font-style: italic;">yın tamam mı</span> diyor? <span style="font-style: italic;">Olur</span> diyor Max. Verin bakalım şu pankartı diyor. Bizimkini açıp veriyorlar bize. N'aptınız lan pankarta böyle, içinde hazine mi saklıyorsunuz açın bakalım şunu diyor. Biz yalandan ilmikleri açmaya çalşıyormuş gibi davranırken bu yanındaki Hattori Hanzo kılıcına benzer bıçağını çıkararak <span style="font-style: italic;">çekilin lan şöyle, bir işi beceremiyorsunuz takımınız gibi, Uğraştığımız adamlara bak ya </span>diyor. Baya bir uğraşıyor bu pankartı açmak için.<span style="font-weight: bold;"> </span>Tıpkı kurban bayramında kalın boyunlu iskoç koyununu kesemeyip olayı namus meselesine dönüştürüp sinirden koyunu bıçaklayan amcabey gibi Bill de kanter içinde kalıyor. Yanındakilere bağırıyor, gelin açın şunu diye. Oo, usta yemin olsun biz masum bir tribünmüşüz. <span style="font-weight: bold;">Adamlar sanki Ukrayna, Rusya'dan ayrılıp silahsızlanma dönemine girdiğinde Ukrayna'ya girip boş-beleşe silahdır, bıçaktır hepsini temin etmişler. Bir tank yoktu yanlarında yemin olsun</span>. Diğerleri de gelip ceplerindeki çıkardıkları bıçaklarla açmaya çalışıyorlar ip düğümlerini. Yalnız bizimkiler artık denizci düğümü mü attılar artık bilemem ama bunlar dört beş kere mola verdiler, sigara içtiler. Aynı bizim Alban'ın berberi gibi. Pezevenkin gençken bir delikten dört tane çıkan kıvırcık saçları vardı. Bunu berbere götürdüğümüzde berber abartmıyorum, bunun saçını üç kere falan mola vererek keserdi. Kırk yıldır yoğurt yiyorum, ben böyle kase görmedim tadında dırdır ederdi.<br />
<br />
Neyse, biz bunlar uğraşamayacak artık, yırttık bu işten diyecekken düğümün birini koparıyor hayvanın biri. Hani Türkçede bir deyim var "Çözülmüş düğüm gibi arka arkaya olaylar sonuçlandı" yada onun gibi. Bu hayvanın kopardığı ipten sonra bizim çakma pankart yavaş yavaş açılıyor ve bizimkilerin arasında <span style="font-style: italic;">Eşhedü</span><span style="font-style: italic;">...la..ilahe...eşhedü...</span> sesleri çıkıyordu. <span style="font-weight: bold;">Hatta bizim ateist reis Max bile </span><span style="font-style: italic; font-weight: bold;">Jesus esaslı adamdı aslında, nasıl hakkını yediler anlayamıyorum</span><span style="font-weight: bold;"> falan demeye başlıyor</span>. Ve bizim maskelerimiz bunlar pankartı yavaş yavaş açarken aynı hızda düşüyordu. Hatta en sonda bunlar pankartı hızlıca açtığında birden yere düştü maskelerimiz. Bir Vendetta'nınki düşmedi. Yıllardır sırıtıyor insanlara pezevenk. Bir numarası yok aslında.<br />
<br />
Bunlar pankartı açınca biz grupcak tutunacak dal arayan koala gibi olmuşken Bill birden gülmeye başlıyor. <span style="font-style: italic;">Bu ne lan? Abba'nın albüm kapağı mı? Dalga mı geçiyorsunuz lan ibneler? </span>diye. Biz boğazımızdaki son tükürüğü de şöyle bir midemize gönderirken aynı zamanda kafamızı sağa-sola doğru <span style="font-style: italic;">hayır abi şaka değil</span> manasında sallıyoruz. Bu hem sakız çiğneyip hemde yürüyemeyen İngiliz insanları için önemli bir gündü. Ama olmadı. Tek hatırladığım şey "<span style="font-style: italic;">Abi allaseven bıçak yok değil mi? Bıçak yok değil mi abi? Bak sırtıma tekme at, şeyine tak dolaştır beni. Ama bıça</span><span style="font-style: italic;">k yok değil mi abi? Sahiden yok değil mi abi?"</span> nidaları. Sahiden de bıçak yokmuş, ama güzel dayak varmış. Hepimiz dayak sonrası deli dana gibi kaçışırken ben tren yoluna atlayıp sahil tarafına doğru kaçmaya başlıyorum. Bir beş dakika rahat arkamda beni kovalayan nefesleri duydukça artık pes edip yere yatıp cenin pozisyonuna giriyorum. Bakıyorum kimse vurmuyor, meğerse bizimkilermiş arkamdakiler. Tam yerden kafamı kaldırıren bizim şişko Joe'nun koşuşunu görünce istemsiz bir biçimde kahkaha atıyorum. Çok garip bir duyguydu o. Ağrıdan her yanım ağrıyor hatta hayvanın biri ben kavgayı ayırırken parmağında yüzük vardı galiba hayvani bir kroşe çıkmış bizim burnun sağ tarafından dudağın üst tarafına kadar felç etmiş lakin ben bizim Joe'nun koşuşuna gülüyorum. Tam ayağa kalkıp kırılan dişimi elime alacakken arkamdan bir ordu bana doğru gelince tekrardan cenin pozisyonuna girdim. Geçerken biri fena bir tekme vurdu, hiç unutmam ölüyorum sandıydım.<br />
<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjfZVIDZS7e2ajp7NQK8yOSOWNln6dSh0PbNX3RO84o_W4NBKUsv_MeFPgAexRl3fXyrRY-gTNHC0ntIpcT8rCiCcZspQ9H5xRSB86aZT1ABQHbCaPHIbGgfPNjFqky5hLloSBVqWjzT38/s1600-h/3444084767_db49eb8d28_o.jpg" onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}"><img alt="" border="0" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5324975776903884754" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjfZVIDZS7e2ajp7NQK8yOSOWNln6dSh0PbNX3RO84o_W4NBKUsv_MeFPgAexRl3fXyrRY-gTNHC0ntIpcT8rCiCcZspQ9H5xRSB86aZT1ABQHbCaPHIbGgfPNjFqky5hLloSBVqWjzT38/s320/3444084767_db49eb8d28_o.jpg" style="cursor: pointer; float: left; height: 214px; margin: 0pt 10px 10px 0pt; width: 320px;" /></a>Ayağa kalkıp şöyle bir etrafı süzüyorum. Hemen şehir merkezine doğru koşup olayı bardakilere arayıp anlatacağım. Allahım, ne çocuksu endişelerdi o zaman öyle. Telefon kulübesinden yansıyan yüzümü görünce bundan vazgeçip tekrar tren istasyonuna doğru ufak ufak yürüyorum. Arkamı da kolluyorum hani. Bakıyorum bizimkiler var mı orada diye, kimsecikler kalmamış. Geri dönüyorum şehir merkezine. Cebimdeki paraya bakıyorum, otobüse yetmez, tren de yok o gün Brighton'a. Sahile doğru gidiyorum bakıyorum bizimkilere bir yarım saat. Yoklar.<br />
<br />
Denize düşen yılan'a sarılır. Alban'ı arıyorum evde yok. Dayı beyi arıyorum kimse açmıyor telefonu. İki jeton attım cepte parada kalmadı. Artık son jetonla evi arıyorum. Annem açıyor. Anne diyorum, dede mi verebilir misin? Oğlum neredesin sen Albanın da haberi yokmuş diyor. Anne diyorum sen dedemi ver. Dedem alıyor ahizeyi. Oğlum Joe, yavrum neredesin? İnsan bir haber verir diyor. Dede diyorum böyle böyle. <span style="font-style: italic;">Dede n'olursun sen gel beni almaya babam tek başına gelmesin</span> diyorum. Dedemin yanında babamın sesini duyunca tırsıp, yerimi söyleyip hemen kapatıyorum. Yandaki büfedeki kadından rica edip buz istiyorum. Balıkları dondurmak için koyduğu buzu veriyor bana. Buzu alıp dudağımın üstüne koyuyorum. Buz eridikçe yüzüm balık kokuyor, sinekler yüzüme geliyor.<br />
<br />
Bir 45 dakika sonra babamla dedem söylediğim yere geliyor. Bakıyorum sağ koltuğa dedem de var. Rahatlıyorum. Arabaya binip yüzümü önüme doğru çekiyorum. Tabi dedebey heyecanlanıyor yüzümü görünce. Pederbeyde tık yok, hiçbirşey söylemiyor. Brighton'a doğru yola koyuluyoruz. Tam şehirden dışarı çıkacaktık ki otobüs durağında bizimkilerden üç kişiyi görüyorum, koltuğa doğru gömülüp kafamı hemen sola çeviriyorum. Şehirden çıkınca bizim pederbey bana buz almak için bir yol üstü lokantasına uğruyor. Dedem, hadi yemek yiyelim bari burada, karnımız acıktı diyor. Giriyoruz içeri. Sadece tavuk kanadı varmış. Olur diyoruz, geçiyoruz içeri. Rahmetli dedebey ortamı ısıtmak için daha doğrusu evde benim yiyeceğim sopanın dozajını azaltmak için şakalar yapıyor. Hatta <span style="font-style: italic;">bir keresinde ben Sarıyerde maçtayken..</span>. ile başlayan ve hiç bitmeyen hikayelerinden birini anlatıyor. Babam benim yüzüme bile bakmıyor, hiç konuşmuyor.<br />
<br />
<span style="font-weight: bold;">Dedebey, pederbey ve ben belki de hayatımızda sadece bir kereliğine de olsa</span> şehirdışında üçüncü sınıf bir lokantada tavuk yiyoruz.<br />
<br />
Eve gidiyoruz. Annem kapıyı açar açmaz salya sümük oluyor. Kadıncağızı hayatında bilmem kaçıncı kez bu hale sokuyorum, bir noktadan sonra saymayı da unuttum artık. Annem yüzümü mumyaya döndürdükten sonra gözüm istemsizce televizyona sırf dedemin ortam şenlensin diye taktığı Hababam sınıfı filminin kasedini izliyor gibi yapıyor. Hani içimden diyorum ki; "Yahu baba vur bana tonla, dayak yemişim zaten ama susma böyle. Bunu yapma bana, susma" lakin gel gör ki diyemiyorum. Birkaç saat sonra dedebey abdest almak için kalkıyor. Arkasından gidiyorum; <span style="font-style: italic;">Ya dede babam neden böyle yapıyor? Söylesene, valla bilerek yapmadım ya </span>diyorum. <span style="font-style: italic;">Oğlum Münür</span> (Dedemin bana küçüklükten beri Joe dememek için kullandığı isim) ; Ben babanı kaç kere Preston yollarında alıp getirdim, kaç kere dövdüm bunun için bilyor musun? diye soruyor. Hiçbir şey diyemiyorum.<br />
<br />
Odama gidip yatağa uzanıyorum. Bekliyorum ki babam gelsin Oğlum Joe bir daha yapma bunu desin. Gelmiyor ama. Sabaha kadar uyuyamıyorum; vücudumdaki ağrılardan, sızılardan değil...<br />
<br />
<br />
By Joe Jonese Ateşdağlı</div>
Unknownnoreply@blogger.com15tag:blogger.com,1999:blog-1317836566512638841.post-57836505599665015732017-01-25T18:09:00.000+01:002017-01-25T18:09:42.895+01:00TRAJEDİYE DÖNÜŞEN BİR ŞAMPİYONLUK HİKAYESİ<div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEglpNVzDz8S-vFOi3FuQtYdmCXNhfhrSGPduOIcQe_Zylm_LObKVxYUlPoGr7uN945hOYnNFBN1DwfoO_gKJHRXxwBvqjzSyfPGr4kbzA9ROBtBRGKWRXiuCXlxD05HUjWZo8EpMaDisLE/s1600/re-cecconi.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="303" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEglpNVzDz8S-vFOi3FuQtYdmCXNhfhrSGPduOIcQe_Zylm_LObKVxYUlPoGr7uN945hOYnNFBN1DwfoO_gKJHRXxwBvqjzSyfPGr4kbzA9ROBtBRGKWRXiuCXlxD05HUjWZo8EpMaDisLE/s400/re-cecconi.jpg" width="400" /></a>Tarihinde 2 şampiyonluğu var, Roma'nın halk arasında "kötü adam" olarak bilinen takımı S.S. Lazio'nun. İkincisi ve sonuncusu 1999-2000 tarihinde Sven Göran-Eriksson yönetiminde kazanılan şampiyonluk. O şampiyonluğun da ayrı bir hikayesi anlatılmalı aslında. Ligin son 3 haftasına rakibi Lazio'nun 5 puan önünde giren Juventus bu 3 maçta 2 mağlubiyet almış ve 3'te 3 yapan Lazio son hafta şampiyonluğa ulaşmıştı. Hatta o sezon Lazio, Serie A'nın zirvesine çıktıktan 4 gün sonra İtalya Kupası finali ikinci ayağında San Siro'da Inter karşısına dikilmiş ve 2-1 kazandığı ilk maçın rövanşında maçı başladığı gibi bitirerek dubleye uzanmıştı. Bir daha da şampiyon olamadılar. Son 16 yılda 2 kez üçüncülük kazandılar ve bu da onların şampiyonluk sonrası en iyi dereceleri. Bizim anlatacağımız hikaye ise kulübün ilk şampiyonluğundan. 1973-74 sezonunda elde edilen efsane şampiyonluktan ama elbette bu işin bir de arka planı var. Önce onu anlatalım.Anlattıkça bu hikayenin aslında aynı zamanda Lazio tarihinin bahtsız yıldızı Luciano Re Cecconi'ye ait olduğunu göreceksiniz.<br />
<br />
1 aralık 1948 tarihinde, Milano'nun 15 kilometre uzağındaki Nerviano kentinde bir duvarcı ustasının oğlu olarak dünyaya geldi Luciano. Babasına yardımcı olmak için kardeşiyle beraber inşaat işlerinde çalışmaya başladı ama onun hayali yeşil sahalarda yatıyordu. Kariyerine bugün 2 bin nüfusa sahip, Torino yakınlarındaki USD Aurora Cantalupo takımında başladı. Kısa bir süre sonra doğduğu kentin yakınlarına geldi ve evine 13 kilometre uzaklıktaki Busto Arsizio kulüplerinden Aurora Pro Patria takımının altyapısına girdi. Pro Patria o yıllarda Serie C'de mücadele ediyordu. 1967-68 sezonunda Re Cecconi ilk kez forma şansı buldu ve 3 maçta takımının formasını giydi. O sırada 19 yaşındaydı. Takım ligi 5. sırada bitirdi. Re Cecconi izleyen sezon takımın değişmez elemanlarından birisi oldu ve 33 maçta forma giydi. Buna rağmen Pro Patria ligi 13. sırada bitirdi. Re Cecconi orada daha fazla zaman kaybetmeyecekti. Bu sefer İtalya'nın güneyine yelken açtı. Evinden ilk kez bu kadar uzaklaşıyordu ve kendi başının çaresine bakma zamanı gelmişti. Şimdi bir başka adamın yoluna girelim.<br />
<br />
<table align="center" cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: right; margin-left: 1em; text-align: right;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEivBx_EukJbcz5PTZRu3HDFwO6wQZc3h3BQ-_zZXmxtzVlaACvltYHRR_JF-jpZetpHy7fEJs6s0_KUKCYW_qg8Zx1H7zPZABQcSfSWghq94EFkPTcv1HNMiLgpx8xzZxwc3dcMjQtbDkY/s1600/lazio+1974.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="205" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEivBx_EukJbcz5PTZRu3HDFwO6wQZc3h3BQ-_zZXmxtzVlaACvltYHRR_JF-jpZetpHy7fEJs6s0_KUKCYW_qg8Zx1H7zPZABQcSfSWghq94EFkPTcv1HNMiLgpx8xzZxwc3dcMjQtbDkY/s400/lazio+1974.jpg" width="400" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Lazio 1973-74</td></tr>
</tbody></table>
Kariyerinin önemli bir bölümünü Bari'de futbol oynayarak geçiren ve daha sonra da aynı kulüpte önce yardımcı hocalık sonra da 1963-64 sezonunda teknik direktörlük görevine getirilen <b>Tommaso Maestrelli</b> Serie A'nın 11. haftasında Sampdoria'ya 2-0 mağlup olunan maçtan sonra görevinden kovuldu (Bari o sezonu son sırada bitirerek Serie B'ye düşecekti). İzleyen sezon Serie C'de mücadele eden ve tarihi boyunca bu kademeden yukarıya çıkamamış Reggina onu takımın başına getirdi. İlk sezonlarında kendi gruplarını lider bitirerek Serie B'ye çıktılar. Bu kulüp tarihinin en büyük başarısıydı. Maestrelli 3 sezon daha Reggina'nın başında kaldı. Takım ilk sezonda Serie A vizesini sadece 1 puan farkla kaçırdı. İzleyen 2 yıl ise beklenen başarı gelmedi. O yıllarda Reggina için acı bir olay daha yaşandı. Takımın yükselişinde büyük pay sahibi olan <b>Italo Alaimo</b>, 1967-68 sezonunun başında kontrol için gittiği hastanede yürüme bandındaki aletlerdeki elektrik kaçağı sonrası yüksek voltaja maruz kalarak hayatını kaybetti. Sezon sonu Maestrelli, Reggina'daki görevinin tamamlandığını düşünüp Foggia'nın başına geçti. Foggia da Serie A biletini kovalayan bir takımdı. İlk sezonlarında pek bir varlık gösteremediler ancak İtalya Kupası'nda final grubuna kalmayı başardılar ve kupayı 3. bitirdiler. 1969-70 sezonunda bu 2 adamın yolunu birleştiren hadise yaşandı ve defansın önünde emniyet sübabı bir orta saha oyuncusuna ihtiyaç duyan Maestrelli, Re Cecconi'yi Foggia'ya getirdi.<br />
<br />
Foggia 42 golle ligin en çok gol atan takımı oldu ve lider Varese'nin ardından Serie A'ya yükseldi. Maestrelli 6 sezon önce bıraktığı yere dönerken , Re Cecconi de 22 yaşında Serie A tecrübesini tatacaktı. 13 Aralık 1970 tarihi bu 2 adamın hayatında büyük bir yer tutar. Takım Lazio'yu 5-2 mağlup eder ve Re Cecconi kariyerinin ilk Serie A golünü bu maçta kaydeder. <b>Ancak takım sezon boyunca sadece 6 maç kazanır (bunlardan 2'si Lazio ve Roma'ya karşıdır) ve averajla küme düşer</b>. Maestrelli aldığı bu 5 gollü galibiyetin etkisinden midir bilinmez Lazio tarihinin en uzun süre görev yapan başkanı Umberto Lenzini tarafından göreve getirilir. Re Cecconi ise Foggia ile Serie B'nin yolunu tutmuştur. Ancak orada sadece 1 sezon kalır. Hocası onu 1971-72 sezonunun sonunda Roma'ya getirir. İkilinin yolu bir kere daha buluşmuştur. 23 yaşındaki oyuncu <b>Giorgio Chinaglia</b> gibi Lazio tarihinin efsanelerinden birisi ile yanyana oynayacaktır (aşağıda).<br />
<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgTnP87E0Npxw57Hf8sFrbKiKwDUrD7KkC9xrYJlVec9ixy7g2b1VEUnd9G9hUrCz8l-SnwW9tlld38B6J6IPAFEXksddEMTfkHbVpaW26atSOejOyRLVbC6PJbEVFApUHry2gcSf9CWNc/s1600/chinaglia.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgTnP87E0Npxw57Hf8sFrbKiKwDUrD7KkC9xrYJlVec9ixy7g2b1VEUnd9G9hUrCz8l-SnwW9tlld38B6J6IPAFEXksddEMTfkHbVpaW26atSOejOyRLVbC6PJbEVFApUHry2gcSf9CWNc/s320/chinaglia.jpg" width="308" /></a>
Yazının girişinde bahsettiğimiz efsanevi 1999-2000 sezonu aslında 28 yıl öncenin bir nevi intikamıdır. Re Cecconi'nin ilk sezonunda Lazio Luigi Martini, Mario Facco, Giancarlo Oddi, İngiltere doğumlu bir başka kulüp efsanesi Giuseppe Wilson, Franco Nanni, Mario Frustalupi gibi isimlerle birleşir. Bu kadro bir kaç yıl iskeletini korumuş ve Lazio tarihine altın harflerle yazılan maçlara imza atmıştır. Bu efsane kadronun kalesinde Serie B'den transfer edilen <b>Felice Pulici</b> (aşağıda) yer almaktadır. Ligin 26. haftasına girildiğinde Lazio, liderliği Milan'la paylaşmaktadır. Juventus ise 2 puan gerilerinden takip etmektedir (o yıllarda 2 puanlı sistemin uygulandığını hatırlatalım). İzleyen 2 hafta Lazio, Torino ve Bologna deplasmanlarında puan kaybeder, son haftaya girerken lider Milan'ın 1 puan gerisindedirler. Milan son hafta Verona'ya 5-3 mağlup olur, Lazio'nun eline iyi bir fırsat geçmiştir ama takım Napoli'ye 1-0'la boyun eğer. Juventus, Lazio'nun ezeli rakibi Roma deplasmanında 2-1 kazanır ve şampiyonluğa ulaşır. Lazio'nun güçlü defansının ligin en az gol yiyen takımını oluşturması ve Chinaglia'nın 10 golü şampiyonluğa yetmez. Re Cecconi o sezon Ankara'da İtalya 23 yaş altı takımıyla Türkiye'ye karşı ilk kez İtalya formasını giyer.<br />
<span style="background-color: white;"><br /></span>
Ve kulüp tarihine geçen 1973-74 sezonu. Lazio sezona iyi bir başlangıç yaparak 10. hafta liderliği ele geçirir. Bu dönemde Derby della Capitale'de Roma'yı 2-1 ile geçerler. Lazio ve Juventus izleyen haftalarda sürekli zirve için yarış içinde kalırlar. Takım 18. haftada Juventus'u 3-1 mağlup eder ve Roma derbisinde ezeli rakibini bir kez daha 2-1'le geçer. 29. haftada Re Cecconi ve Maestrelli'nin eski takımı Foggia'yı Olimpico'da Chinaglia'nın golüyle 1-0 mağlup eden takım tarihinin ilk şampiyonluğuna ulaşır. Takım 2. kez ligin en az gol yiyen takımı olur ve Chinaglia da 24 golle kulüp rekorunu kırarak gol krallığını kazanır. Re Cecconi dahil olmak üzere Lazio takımından 3 oyuncu 1974 Dünya Kupası için İtalya kadrosuna seçilir. Re Cecconi için sarı saçlarından dolayı<b> l'Angelo Blondo</b> (Sarışın Melek) lakabı o sezon yaratılmıştır. Bu kulübün kısa süre sonra değişecek kaderi öncesi yaşanan son mutlu günlerdir. Aşağıdaki fotoğraf o mutlu günlerden. Umberto Lenzini, Tommaso Maestrelli ve o yıllardaki milli takım hocası Fulvio Bernardini aynı karede.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEikA1WzDiDhWLEWVHtHapwT86lQBXg0BmeRS1YiUweqt-ApSE4RS8n9WtOd6al_9C3ec_Pjii5JangeMtHJ1AraRxagHSNph9PS9IQH0nvjUfHmPu75pD-mlK1HclqU_mzPK34AXh-VcM0/s1600/Lenzini_Maestrelli_Bernardini.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="228" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEikA1WzDiDhWLEWVHtHapwT86lQBXg0BmeRS1YiUweqt-ApSE4RS8n9WtOd6al_9C3ec_Pjii5JangeMtHJ1AraRxagHSNph9PS9IQH0nvjUfHmPu75pD-mlK1HclqU_mzPK34AXh-VcM0/s400/Lenzini_Maestrelli_Bernardini.jpg" width="400" /></a></div>
<b>Lazio'nun kötü ünü aslında o yıllara kadar dayanmaktadır</b>. Birçok otorite oyuncuları "bir maço ordusu" olarak tanımlamaktadır. Futbolcuların hemen hepsi yolculuklarda silahlarını da yanlarına almakta ve zaman zaman kutlama yapmak için havaya ateş açmaktan çekinmemektedir. Bazıları onları kendilerini her şeyin üstünde gören küstahlar olarak damgalamıştır. Tabii bu atmosfer takım içinde de bazı ayrılıkları beraberinde getirmiştir.<b> Hatta Laziolu oyuncuların maçlardan önce 2 farklı soyunma odasında giyindiği söylenir.</b><br />
<br />
Lazio 1974-75 sezonunda Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası'na gidemez çünkü bir sezon önce UEFA Kupası'nda oynanan Ipswich Town maçından sonra soyunma odasında çıkan olaylar sebebiyle UEFA'dan 3 yıl men cezası almıştır. <b>Bu yetmezmiş gibi Maestrelli'ye karaciğer kanseri teşhisi konur. O sırada 53 yaşında olan hocaya doktorlar birkaç ay ömrü kaldığını açıklarlar</b>. Maestrelli tedavi için hastaneye yatar. Takımı yardımcısı Roberto Lovati devralır ve lig 4. sırada bitirilir. Lenzini hastanede olan Maestrelli'nin yerine Sampdoria'nın hocası Giulio Corsini'yi getirir. Ama Corsini'nin Lazio'su ligin ilk 8 haftası sonunda 5 puanla 15. sıraya yerleşir. Corsini kovulur ve tedavisi iyiye giden Maestrelli göreve döner. Takım ligin son haftasında Como deplasmanından 2-2'lik beraberlikle dönüp averajla kümede kalır. Chinaglia henüz 29 yaşında olmasına rağmen New York Cosmos'a transfer olur. Sezon sonunda Maestrelli Lenzini'nin isteği ile Sportif Direktör görevine geçer ve Brezilyalı Luis Vinicio teknik direktörlük görevine getirilir. 1976-77 sezonu başlar, <b>Maestrelli 2 Aralıkta karaciğerine karşı daha fazla savaş veremez ve hayata gözlerini yumar</b>. Lazio o sırada ligde orta sıralarda yer alıyordur.<br />
<br />
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg0IXXf0dX4e6cU5T42ZJt5cmDh5taoKc5DDvdJqneuZPC4dxyHieVDwQ70InhvWA6B9h980EQWFf3-t6WxduWngUFaPBdb9jGOOlUafTiF6RyX7o-jfBokFSBi_ReLfyDINalqeGSFNAU/s1600/800px-Lazio_1976-77_bis.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" height="222" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg0IXXf0dX4e6cU5T42ZJt5cmDh5taoKc5DDvdJqneuZPC4dxyHieVDwQ70InhvWA6B9h980EQWFf3-t6WxduWngUFaPBdb9jGOOlUafTiF6RyX7o-jfBokFSBi_ReLfyDINalqeGSFNAU/s320/800px-Lazio_1976-77_bis.jpg" width="320" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Lazio 1976-77</td></tr>
</tbody></table>
<b>Şampiyonluğun trajediye dönüştüğünün son göstergesi olan olay ise 18 Ocak 1977'de</b>, yani efsane teknik adamın ölümünden kısa bir süre sonra gerçekleşir. O akşam Re Cecconi takımdaki en iyi arkadaşı Pietro Ghedin ile Roma sokaklarında turlamaktadır. Romalı bir kozmetik tüccarı olan Giorgio Fraticcioli ile karşılaşırlar. Fraticcioli onları bir mücevher dükkanına götürür. Ancak bu 2 iyi arkadaşın aklına sonradan bir faciaya dönüşecek bir şaka gelmiştir. Arkadaşları dükkana girer girmez, Re Cecconi elindeki su tabancasıyla içeriye dalar ve "<i>bu bir soygundur</i>" diye bağırır. Bu masum şakayı dükkan görevlisi aşırı ciddiye almıştır. Futbola pek ilgisi olmayan Bruno Tabocchini ismindeki adam yakın zamanda 2 soygun teşebbüsü yaşamıştır ve bu nedenle dükkanında 7.65 kalibrelik bir silah bulundurmaktadır. Silahını çeker ve tereddüt etmeden ateşler. "Sarışın Melek" göğsüne isabet alır. Pietro Ghedin önce bunun da şakanın bir parçası olduğunu sanar ama arkadaşının vücudundan akan kanı görünce gerçek anlaşılır. Ambulans çağırılır, oyuncu hasteneye yetiştirilir ama doktorların tüm çabalarına rağmen 28 yaşında hayata veda eder. Lazio 1 ay içinde 2 kulüp değerini toprağa verir. Tabocchini nefs-i müdafaa gerekçesiyle hiçbir ceza almaz. Basın Laziolu oyuncuların silahlara karşı olan bu sevgisinin şaka yollu olsa dahi yol açtığı sonuçla ilgili yine kulübü eleştirir.Takım sezonu 5. sırada bitirir.<br />
<br />
Lazio bir sonraki şampiyonluğu için çeyrek asırdan fazla beklemek zorunda kalacaktır. Takımın üzerindeki kötü şöhret hiçbir zaman azalmaz aksine bugüne kadar gelen şekilde artarak devam eder. Buna rağmen tatsız bir oyunun kurbanı Luciano Re Cecconi, Lazio kulübü için halen efsaneler arasında sayılmaktadır.<br />
<br />
"<i>Ondan sonra gelmiş ve gelecek her futbolcu Re Cecconi ile kıyaslanacak. O bu takımın en cömert,en sevilen ve maalesef en şanssız oyuncusuydu</i>"<br />
<br />
Cristian Ledesma<br />
<br /></div>
Unknownnoreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-1317836566512638841.post-78146567410149835862016-07-03T15:54:00.000+02:002016-07-03T15:54:20.824+02:00FLYING DUTCHMAN'IN SEYİR DEFTERİ-78<div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on">
<div>
<div>
<div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on">
</div>
<div>
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjcKlboIGsrZG-pm8E9dFs2ecxJpHLkKLPt8CB_soT5CJicF2-Wxda2LZCZeyyToLzmrSVwHylKMTZL7-NpUcx1IXt8YPjwjKoCwb_phnnto9vaVKKdRcGY59a9KFTL41zZkwhNlxvKHI0/s1600/3.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjcKlboIGsrZG-pm8E9dFs2ecxJpHLkKLPt8CB_soT5CJicF2-Wxda2LZCZeyyToLzmrSVwHylKMTZL7-NpUcx1IXt8YPjwjKoCwb_phnnto9vaVKKdRcGY59a9KFTL41zZkwhNlxvKHI0/s1600/3.jpg" width="400" /></a></div>
</div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Japonya 1.Ligi J1-League 2010 sezonunda Albirex Niigata formasını giyen Brezilyalı Márcio Richardes, takımının Vegalta Sendai'yi deplasmanda 3-2 mağlup ettiği mücadelede tekrar edilmesi güç bir işe imza atmıştır. Maçın 47. dakikasında takımı 1-0 mağlupken penaltı vuruşu ile maça eşitliği getiren Richardes, 68. dakikada harika bir frikikle takımını 2-1 öne geçirmiş, maçın 90. dakikasında skor 2-2 iken kornerden attığı golle takımına 3 puanı getirmiştir. Böylece 3 farklı duran top organizasyonuyla hat-trick yapan Richardes'in bu harika resitali <a href="https://youtu.be/JUBl0y7R0us?t=12">şuradaki videodan izlenebilir</a>. </div>
</div>
Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1317836566512638841.post-67592982261388157522016-05-19T20:06:00.001+02:002016-05-19T21:46:52.601+02:00MEDAR-I İFTİHARDAN, VATAN HAİNLİĞİNE BİR ADAM: ALEXANDRE VILLAPLANE<div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjXDnWMDlLh9REO1CnNwfZRKA669aNUcVCtREjTSYFmwesr2RagIAmvjlH8s6ORSeUoPwTzgugQJrKxg0Ts2QoI22NiYDQFyQ7KmFCJifIYZtofr_-wDtH0ikfyxY5cNKlzl4eI__kih5KX/s1600/1.jpg" onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}"><img alt="" border="0" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5405601613944299218" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjXDnWMDlLh9REO1CnNwfZRKA669aNUcVCtREjTSYFmwesr2RagIAmvjlH8s6ORSeUoPwTzgugQJrKxg0Ts2QoI22NiYDQFyQ7KmFCJifIYZtofr_-wDtH0ikfyxY5cNKlzl4eI__kih5KX/s400/1.jpg" style="cursor: pointer; float: left; height: 240px; margin: 0pt 10px 10px 0pt; width: 400px;" /></a><br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Daha önce blogda birkaç kez Cehenemde İki Devre ve Zafere Kaçış filmlerine de ilham kaynağı olmuş olan Dinamo Kiev takımının İkinci Dünya Savaşı yıllarındaki macerasından (gerçi bu hazin hikayeye macera denmez ya) bahsetmiştik. Yine İkinci Dünya Savaşı'nın etkilediği bir futbolcu hayatına, bir hazin hikayeye yer vereceğiz blogda. Fransa milli takımının tarihinde oynadığı ilk dünya kupası maçında kaptanlık pazubandını taşıyan (üstteki resimde ayakta en sağda) ama bundan 14 yıl sonra vatana ihanet suçundan kurşuna dizilen Alexandre Villaplane'ın hikayesine. Belirtelim, yazı the Guardian'ın Fiver bölümünde 2009'da yayınlanan ve Paul Doyle'un klavyesinden çıkan yazıdan birçok alıntı yapmıştır. <a href="https://www.theguardian.com/sport/blog/2009/nov/16/france">Orijinali için şuradan alalım sizi</a>.<br />
<br />
<span style="font-weight: bold;">1905 yılında Cezayir'de doğan Villaplane Fransız milli takımında görev yapan ilk Kuzey Afrika menşei oyuncuydu</span>. 16 yaşında Fransa'nın güneydoğusunda bulunan amcasının yanına taşındı ve bu bölgedeki FC Sète takımında forma giymeye başladı. Takımın İskoç menajer-oyuncusu olan Victor Gibson onun yeteneğini keşfetti ve A takımda oynatmaya başladı. Ancak o yıllarda profesyonel kontratlara henüz izin verilmemekteydi ve takımlar futbolculara maddi vaadler yapmanın başka yollarını bulmaktaydı. Nîmes kulübü de şehirde iyi para kazanabileceği bir iş karşılığında onu renklerine kattı. Kendisini tüm Fransa'ya tanıttığı ve çıkış yaptığı takım da bu Nîmes oldu. Özellikle kendi zamanının kafa toplarına en hakim oyuncusu olarak gösterilen Villaplane 1926 yılında, henüz 21 yaşındayken Belçika'ya karşı milli formayı giydi. 1929 yılında, Fransa'nın önde gelen kulüplerinden birisi olmayı hedefleyen Racing Club de Paris tarafından transfer edildi. O zamanlar halen ülkede maddi kazanç sağlanan profesyonel kontratlara izin verilmemekteydi, ama <span style="font-weight: bold;">Villaplane ülkenin en çok kazanan futbolcusu haline gelmişti</span>. Birçok gayrımenkul ve yarış atı satın aldı<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEijqo3Kstpvje6QDwfVuoCMg5RbK5Q8EEeeyVwrBjz8tfBuqOjSTVF1O0nMp8hyphenhyphenbi2PfD2RQWlqj-x5eJgQZBF_BtWgqLkMqE-rmmlP4ySRBhOpV0rLgWHvwskX-cOhQ3ZgTRg1fgotBFxe/s1600/2.jpg" onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}"><img alt="" border="0" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5405601617851057810" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEijqo3Kstpvje6QDwfVuoCMg5RbK5Q8EEeeyVwrBjz8tfBuqOjSTVF1O0nMp8hyphenhyphenbi2PfD2RQWlqj-x5eJgQZBF_BtWgqLkMqE-rmmlP4ySRBhOpV0rLgWHvwskX-cOhQ3ZgTRg1fgotBFxe/s400/2.jpg" style="cursor: pointer; float: left; height: 350px; margin: 0pt 10px 10px 0pt; width: 218px;" /></a><br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Villaplane, 25 yaşında 1930 Dünya Kupası'nda Fransa milli takımının kaptanlığına getirilir. Meksika'yı 4-1 mağlup ederek serüvenine başlayan ülkesinin ilk dünya kupası kaptanı olur. Takımı Arjantin ve Şili'ye mağlup olarak turnuvadan elenir. 1932 yılında Fransa'da profesyonel kontratlar yasal hale getiriilir ve bundan faydalanamak isteyen FC Antibes kulübü onu renklerine katar. O yıllarda güney ve kuzey olarak ikiye ayrılmış olan Fransa Ligi'nde, Antibes önce güney liginin şampiyonu olur, sonra da finalde SC Fives Lille'i mağlup ederek lig şampiyonu. Ancak şampiyonluk sonrası, final maçında şike yapıldığı ortaya çıkar. Şike skandalına adı karışan isimler Villaplane ve kariyerine başladığı Sète'deki 2 takım arkadaşıdır. Üçü de takımdan uzaklaştırılır, Nice kulübü bu fırsatı değerlendirip onu renklerine bağlar. Ancak bu hamleye daha sonra pişman olacaklardır. Villaplane birçok kez antrenmanları asar, hipodromda daha fazla zaman geçirir, bazı maçları takım elbise ile kenardan izler ve umursamaz davranır. Henüz 28 yaşında kendisini salan bu adamı Nice serbest bırakır. Onu, kendisini futbol dünyasına kazandıran Victor Gibson'ın çalıştırdığı, ikinci lig takımı Bastidienne de Bordeaux transfer eder. Ancak Villaplane değişmez, disiplinsizliklere devam eder ve bu sefer akıl hocası dahi ona sabredemez ve Fransız'ı kovar. Villaplane daha 30 yaşında iken futboldan kopar. <span style="font-weight: bold;">Spor sayfalarına bir daha yansıdığı an Paris ve Côte d'Azur'daki at yarışlarına şike bulaştırdığı andır</span>. Derken 2. Dünya Savaşı patlak verir.<br />
<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj8AUIy86Go_8HsFQSjxMK8AWpxftNMxEJxNYOWkkempYv_ntf6R7CRosLi30Unz0m5O2_tNZ126Ft2ci-HGRSx6jAPHwPzwHH9JomjP_9uUv0ONxlvhpvay5VixMGQHEyDf6REAqTK1s4V/s1600/3.jpg" onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}"><img alt="" border="0" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5405603099347956162" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj8AUIy86Go_8HsFQSjxMK8AWpxftNMxEJxNYOWkkempYv_ntf6R7CRosLi30Unz0m5O2_tNZ126Ft2ci-HGRSx6jAPHwPzwHH9JomjP_9uUv0ONxlvhpvay5VixMGQHEyDf6REAqTK1s4V/s400/3.jpg" style="cursor: pointer; float: left; height: 250px; margin: 0pt 10px 10px 0pt; width: 400px;" /></a><br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
1940 yılında Paris Almanların eline düşer. Nazi ordusu subayları ve yetkililer, Paris'i tamamen kontrol altına alabilmek , karaborsacılardan, ikinci el pazarına, el altı satışlardan mafyaya kadar her kesimde birkaç adam bulundurmak için Fransızlarla işbirliği yapma yoluna giderler. Paris'in en tanınmış mafya liderlerinden <span style="font-weight: bold;">Henri Lafont</span> (üstte) bu anlamda onlara yardımcı olur. Naziler ilk olarak ondan kurtulmak isterler ancak Lafont canını kurtarmak için <b>SS subaylarına Belçikalı bir bağımsızlık örgütünün liderini elleriyle teslim eder ve güvenlerini kazanır</b>. Bunun üzerine Paris'i el altından kontrol etmesine izin verilir. O da o an hapiste olan ve kendisine yardımcı olabilecek tüm suçluları serbest bıraktırır. Örneğin eski Paris polis müdürü olan ama adı skandallara karışınca hapse düşmüş <span style="font-weight: bold;">Pierre Bonny</span>'i (aşağıda) hapisten çıkarıp sağ kolu yapar. Altın piyasasını kontrol etmek için bir adam aradığında ise yoluna, aynı piyasadaki yolsuzlukları nedeniyle hapse girmiş, yeşil sahaların eski harika çocuğu Alex Villaplane çıkar. Lafont onu hapisten çıkarır, örgütüne alır ve Paris'i uzun yıllar boyunca sömüren, "93 rue Lauriston" olarak Fransa tarihine geçmiş olan, bugün bile unutulmamış adreste ikamet eden (en alttaki resim) ve bir nevi Almanların gizli ajanları olarak hareket eden <span style="font-weight: bold;">Fransız Gestaposu</span>'nu kabul eder. Adolf Hitler'in en güvendiği isimlerden Heinrich Himmler'in kontrolünde olan Alman Gizli Polisi Gestapo'nun (<span style="font-weight: bold;">Ge</span>heime <span style="font-weight: bold;">Sta</span>ats<span style="font-weight: bold;">po</span>lizei) Fransa kolu artık Villaplane'i de barındırmaktadır.<br />
<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg7T8gIDKfsRpLNO9Pw8FLyD4vWurkxwv4NOsgFsK-SGzm4vRt7rpEgnDom5s_TPmo8FQGHGulGTj8cMOXCItegelzy2Y4TlWWdW2-cdmkF2VLuReu5jRPsSpPAbNIzEYvrkBXJ74qBd_xS/s1600/5.jpg" onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}"><img alt="" border="0" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5405603108111262386" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg7T8gIDKfsRpLNO9Pw8FLyD4vWurkxwv4NOsgFsK-SGzm4vRt7rpEgnDom5s_TPmo8FQGHGulGTj8cMOXCItegelzy2Y4TlWWdW2-cdmkF2VLuReu5jRPsSpPAbNIzEYvrkBXJ74qBd_xS/s400/5.jpg" style="cursor: pointer; float: left; height: 242px; margin: 0pt 10px 10px 0pt; width: 400px;" /></a><br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
1944 yılında Henri Lafont, Alman siyasi düşüncesini Kuzey Afrikalı halk ve Paris'te yaşayan Araplara tanıtmak ve onları Komünizmden uzak tutmak için ayrı bir örgüt kurmayı teklif eder. Kendisine onay verilir. North African Brigade adıyla kurulanda örgüt Villaplane gibi birçok Kuzey Afrikalı'nın bulunduğu bir örgüttür ve yıllar boyu Nazilerle işbirliği yaparak servetini artırır. Villaplane örgütte Teğmen rütbesine getilirir. Birçok yahudi, komünist, homoseksüel ve hatta zihinsel ya da bedensel engelli insan, örgütün işkenceleri sonucu Lauriston Caddesi 93 numarada can verirler. Hatta bir keresinde kendisinin de liderlik ettiği bir baskında yaşları 17 ile 26 arasında değişen 11 genç, asilikle suçlanır ve Dordogne köyünde kurşuna dizilir. Villaplane bizzat infazda yer almıştır. <span style="font-weight: bold;">Ünü Paris'te artık hava toplarına hakimiyeti ve sürati ile değil, zalimliği ve acımasızlığı ile yayılmıştır</span>. Yine bir istihbarat sonucu, bir yahudiyi sakladıkları düşüncesi ile Geneviève Léonard isimli bir Fransızın evine girdiklerinde Villaplane, Léonard'ın 59 yaşındaki annesine yahudinin yerini söyletmek için işkence yapar, sonra da gözlerinin önünde, adamlarına iki köylüye tecavüz ettirir. Köylüler daha sonra makineli tüfekle taranır. Bu sırada Antoine Bachmann isimli yahudi yakalanır. Villaplane onu tutuklar ve üstüne ev sahibi Léonard'dan 200.000 frank talep eder.<br />
<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgtSCW-FQ9JzrNVw9cf_Wx4jsOWB_hwIGoNEKV1RN18UgwcSjrgm2DjKzM1UpW3L2co8julDBAZ0BmHap9HAh0uJjuCmpEUuHKYr-qUCMAIX3BQ_4FuZNgbdjNT9HzcrT5mWraLYbbA_dAE/s1600/4.jpg" onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}"><img alt="" border="0" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5405603103555542082" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgtSCW-FQ9JzrNVw9cf_Wx4jsOWB_hwIGoNEKV1RN18UgwcSjrgm2DjKzM1UpW3L2co8julDBAZ0BmHap9HAh0uJjuCmpEUuHKYr-qUCMAIX3BQ_4FuZNgbdjNT9HzcrT5mWraLYbbA_dAE/s400/4.jpg" style="cursor: pointer; float: left; height: 263px; margin: 0pt 10px 10px 0pt; width: 400px;" /></a><br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Ancak süre ilerledikçe Almanların savaşı kazanamayacağı belli olmuştur. Villaplane de bunu sezer ve örgütündeki birçok kişiyi, savaş sonrası tutuklanacaklarını tahmin ederek yurt dışına kaçırır. Bu yolla bir yandan da Nazilerle çalışma sebebinin vatandaşlarını kurtarma amacı olduğunu göstermeye çalışır. Böylece özelliklerine dolandırıcılık, ihanet ve zalimliğin yanında ikiyüzlülüğü de eklemiştir. Kendisine bu özellikleri sebebi ile "<span style="font-weight: bold;">SS Mohammed</span>" lakabı takılmıştır.<br />
<br />
<span style="font-weight: bold;">1944 ağustos ayında Paris'in karanlık günleri sona erer</span>. Neredeyse yarısını Afrikalıların oluşturduğu, özgürlük yanlılarının mücadelesi sonucu şehir düşer. 5 yıla yakın süren Alman faşizminin etkilerini temizlemenin halkalarından birisi bu faşizmi yaratanların yargılanmasıdır. North African Brigade örgütü, Lafont ve Villaplane'in de aralarında bulunduğu tüm Nazi yanlıları ve yatakçıları adına büyük ceza istemleri ile dava açılır. Mahkeme kayıtlarında tanıkların Villaplane ve çetesi için insanları soydukları, tecavüz ettikleri , işkence ettikleri, öldürdükleri, evleri yakıp yıktıkları, birkaç saniye önce öldürdükleri insanların kanlı vücutlarından mücevherlerini çaldıkları ve Alex Villaplane'in bütün bu eylemler sırasında hep neşeli, umursamaz ve sakin olduğu ifadeleri yer almaktadır. Örgüt üyeleri ise onun doğuştan bir dolandırıcı olduğunu ve amacına ulaşmak için şantaj, tehdit, şiddet dahil her yolu deneyebilecek birisi olduğunu anlatmışlardır. İfadelere göre Villaplane bir keresinde, üzerinde Alman üniforması ile bir Fransız köyüne gitmiş ve "<span style="font-style: italic;">şu Almanlar bize üniforma giydirmeye başladılar, ama merak etmeyin, bu zamanda bile ben insanlarımı korumaya uğraşıyorum, bugüne kadar ellerinden 54 kişiyi kurtardım, 55. yi kurtarmak için sadece 400.000 franka ihtiyacım var</span>" diyerek, bu parayı kendisine vermeyenleri üstü kapalı ölümle tehdit etmiştir.<br />
<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi1t3MzEWc8LdxR4g8iUtlTD4wL-QNTT4Zs_oPGc9wfYrSfUZ8XrtF2yBeVNuKghHNKWte9RFgmJ0iUM5J0nJUHI5rLTfKmQ9ZUn7rNqamA19D_cw0724A6KK7Ok7cHWg8Gqe5LOruXkgm3/s1600/6.jpg" onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}"><img alt="" border="0" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5405603106854234354" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi1t3MzEWc8LdxR4g8iUtlTD4wL-QNTT4Zs_oPGc9wfYrSfUZ8XrtF2yBeVNuKghHNKWte9RFgmJ0iUM5J0nJUHI5rLTfKmQ9ZUn7rNqamA19D_cw0724A6KK7Ok7cHWg8Gqe5LOruXkgm3/s400/6.jpg" style="cursor: pointer; float: left; height: 334px; margin: 0pt 10px 10px 0pt; width: 233px;" /></a><br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Villaplane ve tüm örgüt üyeleri ölüm cezasına çarptırılır. 1944 yılında, Noel'in ertesi günü Alex Villaplane, Henri Lafont ve Pierre Bonny ve 5 örgüt üyesi Paris'in Fort de Montrouge bölgesinde şehir dışına götürülür ve kurşuna dizilir. Sadece ve sadece 14 yıl önce, ülke tarihinin gurur tablosunda çok büyük bir yeri teşkil eden adam 39 yaşında bir vatan haini olarak, çimenlik bir alanda infaz edilir. Cesedi muhafaza edilmez bile.<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Bir futbol kahramının kendi çizdiği yolun sonundaki hazin bitişin öyküsü....<br />
<br />
<br />
<br /></div>
Unknownnoreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-1317836566512638841.post-67461761909092218382016-03-07T19:32:00.000+01:002016-03-07T19:32:51.441+01:00FLYING DUTCHMAN'IN SEYİR DEFTERİ-77<div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjcKlboIGsrZG-pm8E9dFs2ecxJpHLkKLPt8CB_soT5CJicF2-Wxda2LZCZeyyToLzmrSVwHylKMTZL7-NpUcx1IXt8YPjwjKoCwb_phnnto9vaVKKdRcGY59a9KFTL41zZkwhNlxvKHI0/s1600/3.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjcKlboIGsrZG-pm8E9dFs2ecxJpHLkKLPt8CB_soT5CJicF2-Wxda2LZCZeyyToLzmrSVwHylKMTZL7-NpUcx1IXt8YPjwjKoCwb_phnnto9vaVKKdRcGY59a9KFTL41zZkwhNlxvKHI0/s1600/3.jpg" width="400" /></a><br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
River Plate'de kariyerinin 13 yılını geçiren ve futbol kariyeri bittikten sonra kulüpte kaleci antrenörü olarak görev yapan Alejandro Saccone çok ilginç bir kariyere imza atmıştır. Renato Cesarini kulübünün altyapısından yetişen ve 1993 yılında River Plate'e transfer olan Saccone, kulübün formasını ilk kez giymek için 5 yıl beklemiş ve Libertadores Kupası'nda oynanan Alianza Lima maçında 15 dakika kırmızı beyazlıların kalesini korumuştur. Ardından sırasıyla Chacarita Juniors ve İtalya Serie C takımlarından Carrarese takımlarına kiralanan oyuncu, River'a her döndüğünde ya rezerv takımında yer bulmuş ya da sakatlıklar sebebiyle üçüncü kaleci olarak kadroya dahil edilmiştir. Saccone, River Plate formasıyla ilk lig maçına 2003 Apertura Ligi'nde, yani kulübe transfer olduktan tam 10 yıl sonra çıkabilmiştir. 2008'de, futbolu bıraktığında River kalesini sadece 6 kez korumuş olarak kariyerine nokta koymuştur. Dahası, Saccone, kiraya gönderildiği takımlarda da çok fazla oynama şansı bulamamış ve 13 yıllık kariyerinde, toplam 16 maça çıkarak bu alanda kırılması güç bir rekora imza atmıştır.<br />
<b><br /></b>
<a href="http://www.blogger.com/posts.g?blogID=1317836566512638841&searchType=ALL&txtKeywords=&label=Seyir+Defteri"><b><span style="font-size: large;">Seyir Defteri</span></b></a><br />
<br />
<div>
<br /></div>
</div>
Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1317836566512638841.post-47714502538499596882015-10-19T20:12:00.002+02:002015-10-19T20:13:15.555+02:00FUTBOLUN JAMES DEAN'İ: GIGI MERONI<div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on">
<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh4_VOtg6NL4-KdnN2KUCN5cu0rUdjAHD0RgGznFxsxfBd0boAwiGmRKozUHolIw8aodKIkh2o0ExLqRG6ea9p3FbqhG7LZn11drAACDXyJs6Iufz-yP1NBhGInQJHNhjWQyYiN4coovB0/s1600/2.jpg" onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}"><img alt="" border="0" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5692744950179466850" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh4_VOtg6NL4-KdnN2KUCN5cu0rUdjAHD0RgGznFxsxfBd0boAwiGmRKozUHolIw8aodKIkh2o0ExLqRG6ea9p3FbqhG7LZn11drAACDXyJs6Iufz-yP1NBhGInQJHNhjWQyYiN4coovB0/s400/2.jpg" style="cursor: hand; cursor: pointer; float: left; height: 400px; margin: 0 10px 10px 0; width: 305px;" /></a><br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Blogda daha önce İtalyan futbolunun efsane takımlarından Il Grande torino hakkında bir yazı yayınlamıştık. Torino kentinin kaderini değiştiren bu kazada uçağı kullanan pilotun adı yazıda görebileceğiniz gibi Pierluigi Meroni'ydi. Meroni soyadının kulüp tarihi için pek hoş anıları yoktur. Pilot olan Meroni zaten bir facia içinde yer almıştır. Futbolcu Meroni, yani bugün hikayesini anlatacağımız Luigi "Gigi" Meroni ise buruk bir tatla hatırlanan Torino tarihinin yıldızlarından birisidir. İçinde pek çok küçük hikayenin bulunduğu yıldızlardan birisi. Buyurun hikayesine<br />
<br />
Gigi Meroni İtalya'nın İsviçre sınırındaki kentlerinden Como'da dünyaya geldi 1943 yılında. 3 kardeş babalarını 2 yaşında kaybettiler. Anne, maddi imkansızlıklar içinde aileyi çekip çevirmeye çalıştı o yıllarda. Küçük Luigi de, Como'nun yıllarca en büyük ekonomik kaynağı olan ipek üretimi sektöründe atolyelerde çalıştı. Boş zamanlarında ise resim çiziyordu. Bu hobi onunla hayatının sonuna kadar yaşayacaktı. Farklı bir adam olacağı daha o yıllardan belli olmuştu. Onu hayatındaki bu zorluklardan çekip çıkaran futboldu elbet. Doğduğu kentin takımının altyapısında kariyerine başladı. <span style="font-weight: bold;">İdolü Juventus efsanelerinden Omar Sivori'ydi</span>. 17 yaşına geldiğinde A takımla maçlara da çıkmaya başladı. Como o sırada Serie B'de mücadele ediyordu. 1960-61 sezonunda 11. izleyen sezonda ise 16. oldular. Meroni bu 2 sezonda kulüp adına 3 gol kaydetti.<br />
<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgCnv7sYIooSVFD3jPsARG6bgxKZryOOTyy8nZuvDCbMShWWa9P319d6qJlyTdi8fyNk75PTF_AIQC0Mp08EGZpdZwJQ8hhWKtO5EdIkvvIY7QWXWpG_X-88640c15LOR2YvgWEbTMu50w/s1600/4.jpg"><img alt="" border="0" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5692744951606346130" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgCnv7sYIooSVFD3jPsARG6bgxKZryOOTyy8nZuvDCbMShWWa9P319d6qJlyTdi8fyNk75PTF_AIQC0Mp08EGZpdZwJQ8hhWKtO5EdIkvvIY7QWXWpG_X-88640c15LOR2YvgWEbTMu50w/s400/4.jpg" style="cursor: hand; cursor: pointer; float: left; height: 300px; margin: 0 10px 10px 0; width: 400px;" /></a><br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
1962-63 sezonunda Como, onu Genoa'ya sattı. İtalyan futbolunun 20. yüzyılın başlarındaki lokomotif takımının durumu o yıllarda pek de iyi değildi. O sezon 32 gol attılar ve ligin en az gol atan ikinci takımı oldular. Son hafta kendi evlerinde Bologna'yı 1-0 mağlup etmeleri onları sadece 1 puan varkla küme düşme hattının üzerinde tutmuştu. 32. haftada kendi evlerinde Vicenza'yı 2-0 mağlup ettikleri maçta Genoa formasıyla ilk golüne kavuştu Meroni. Ancak sezon sonu o ve arkadaşları için çok da iyi anılarla hatırlanmayacaktı. Sezonun son haftasındaki Bologna maçından sonra doping kontrolüne çağırılan Meroni, alınan örnekleri otelde unuttuğunu bahane etmiş, kendisiyle birlikte kontrol edilen diğer 3 arkadaşının testleri pozitif çıkınca bu oyuncular 1963-64 sezonunun ilk 5 maçında oynamama cezası almıştı.<br />
<br />
Meroni formasına sezon başladıktan sonra döndü ve Serie A'daki ilk patlamasını, 8. haftadaki Fiorentina maçı ile gösterdi. Takımın evinde Fiorentina'yı 2-1 mağlup ettiği maçta 2 golün de altına imzasını koyan oyuncu sağ kanatta ligin tehlikeli oyuncularından biri olduğunu kanıtlamaya başlamıştı. O sezon 6 golün altına imzasını koydu ve takım ligi 8. bitirdi. O sırada 1949 yılındaki, yazının girişinde bahsettiğimiz Superga trajedisinden sonra yavaş yavaş toparlanmaya başlayan Torino, 1963'te Milan ile Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası'nı kazanan hoca <span style="font-weight: bold;">Nereo Rocco</span>'yu takımın başına getirdi. Rocco, Milan'la 1 de Serie A şampiyonluğu kazanmıştı ve sonraki başarılarıyla da ülke tarihinin en başarılı hocalarından birisi olacaktı. Rocco İtalya'da catenaccio'yu ilk uygulayan hocalardan bir tanesiydi ve bu felsefe ile Triestina ve Padova gibi İtalyan futbolunun 2 hata 3. sınıf takımlarına tarihlerinin en iyi derecesini yaşatarak sırasıyla lig 2.liği ve 3.lüğü yaşatacaktı.<br />
<br />
Rocco göreve geldikten sonra, Meroni bugünün parasıyla, 250 bin euro gibi bir rakama transfer edildi. Genoa'lı taraftarlar buna uzun süre karşı çıktılar. Protestolarında ne kadar haklı oldukları izleyen sezon Genoa'nın küme düşmesiyle anlaşılacaktı. Torino'nun 1963 yılında başkanı olan ve sonradan bir efsane haline gelecek Orfeo Pianelli, Genoa taraftarlarının sahadaki oyun stili sebebiyle "kelebek" lakabını alan Meroni'yi takıma kazandırmakta oldukça ısrarcı olmuştur. <b>Meroni hızlı driblingleri ve bileklerine olan hakimiyeti ile tam bir başa belaydı. Saç stili, oyun karakteri ve rahatlığı insanların onu George Best'le özdeşleştirmesine sebep olmuştu</b>. Ayrıca Beatles üyelerini andıran tarzı (ünlü 4'lü bıyık bıraktığında aynı stili Meroni'de de görmek mümkündü). Bir süre sonra kendi giysilerini bile tasarlamaya başlayacaktı.<br />
<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg6rur_Yrarllgv-xn-h4rsNzD6KQeNwoc0wWBYxcK6E-1CilxXkPreiSfBHSU0MarW7KQkyMxZRO21Zpdx6ZDgoaOiJ_Qdn3mtb9UgcvXg-e4lMU0-grVQ1bxtlZRgaLAExuA7XwRu5GY/s1600/5.jpeg"><img alt="" border="0" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5692744957337242402" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg6rur_Yrarllgv-xn-h4rsNzD6KQeNwoc0wWBYxcK6E-1CilxXkPreiSfBHSU0MarW7KQkyMxZRO21Zpdx6ZDgoaOiJ_Qdn3mtb9UgcvXg-e4lMU0-grVQ1bxtlZRgaLAExuA7XwRu5GY/s400/5.jpeg" style="cursor: hand; cursor: pointer; float: left; height: 302px; margin: 0 10px 10px 0; width: 400px;" /></a><br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Torino 1964-65 sezonuna umut verici şekilde başladı. Meroni, yılbaşından hemen önce oynanan ve 4-0 kazanılan Cagliari maçında 2 gol birden attı ve Torino bu sonuçla 14. haftada lig üçüncülüğüne yükseldi. Sezon sonunda kadar bu çizgiyi sürdürüp üçüncü sırada ligi bitirdiler. Meroni 5 golün altına imzasını koymuştu. İzleyen sezon gollerine 2. haftada başladı.Ancak Torino bir sezon önceki performansından uzaktı. Ligi 10. bitirdiler. Bununla beraber İtalyan oyuncu İtalya ulusal takım hocası <span style="font-weight: bold;">Edmondo Fabbri</span> tarafından <span style="font-weight: bold;">mart ayında ulusal takıma davet edildi</span> ve Fransa'ya karşı Paris'te 0-0 biten maçta ilk kez forma giydi. Sezon bittiğinde 8 gol kaydetmiş ve takımının en fazla gol atan ismi olmuştu. Fabbri onu 1966 Dünya Kupası için hücum hattında bir alternatif olarak görüyordu. Haziran ayında hazırlık maçları başladı ve Meroni Bulgaristan karşısına çıktığı ikinci maçında golle buluştu. Ardından Arjantin'le 22 Haziranda oynanan ve 3-0 kazanılan maçta 1 gol daha kaydetti.<br />
<br />
Dünya Kupası'nda sadece Sovyetler Birliği'ne 1-0 mağlup oldukları maçta ilk 11'de sahaya çıktı. Takım Kuzey Kore'ye şok biçimde 1-0 mağlup olup turnuvaya veda ettiği için sadece 1 kez bu büyük turnuvada forma giyebilmiş oldu. Bu aynı zamanda Fabbri'nin yaşanan hüsran sonrası istifa etmesiyle ulusal takım formasını son giydiği maç olacaktı. 6 kez giydiği forma altında 2 gol atmıştı. Kuzey Kore maçında sahaya çıkmamasının sebebi ise ilginçti. Teknik ekip oyunculardan saçları uzun olanların saçlarını kestirmesini istemiş ancak Meroni bunu reddetmişti. Kadroya alınmadı ve takım maçı, tüm dünyayı şok eden bir skorla kaybetti. O da bir daha milli takım formasını giyemedi. <span style="font-weight: bold;">Muhafazakar sağcı basın, söz konusu kupadaki başarısızlığı onun üzerine yıkmaya çalışmış ve Meroni'nin milli takım formasını kirlettiğini ileri sürmüştür</span>.<br />
<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgQk_3GfwQLIL0iM7Ag2Rjv62OmOc-RRB0SUc83ng48GrmNLKi0QLgJzRkQb8fUnSNNSX34Uyo9lS_Te_Zd0Ctz_ZelPU9LM4FSDxwCEIjQGi9ZXlVniN_pSTmn6pkk5yQrM_FXU09vB2E/s1600/6.jpg"><img alt="" border="0" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5692745035968915186" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgQk_3GfwQLIL0iM7Ag2Rjv62OmOc-RRB0SUc83ng48GrmNLKi0QLgJzRkQb8fUnSNNSX34Uyo9lS_Te_Zd0Ctz_ZelPU9LM4FSDxwCEIjQGi9ZXlVniN_pSTmn6pkk5yQrM_FXU09vB2E/s400/6.jpg" style="cursor: hand; cursor: pointer; float: left; height: 267px; margin: 0 10px 10px 0; width: 400px;" /></a><br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
1966-67 sezonu öncesi, Dünya Kupası'nda Fransa forması giymiş oyunculardan <span style="font-weight: bold;">Nestor Combin</span> (yukarıda), Serie A'da Torino'ya transfer oldu. Daha önce Juventus ve Varese formaları giymiş oyuncu Torino hücum hattına önemli bir güç katsa da takım sezona kötü başladı ve özellikle aldığı 0-0'lık sonuçlarla 13. haftada küme düşme hattına kadar indi. Ancak yılın sonuna doğru yükselişe geçen takım üstüste tam 15 hafta yenilgi yüzü görmedi ve 6 galibiyet 9 beraberlik performansla, o yıllarda galibiyete 2 puan verilmesinin etkisiyle 7. sıraya kadar tırmandı. Takım sezon bittiğinde 18 beraberlik alarak bir rekor kırmış ve sadece 6 mağlubiyet almıştı (ikinci olan Inter'in 5 mağlubiyeti vardı). Inter bu 5 mağlubiyetten birisini kendi evinde Torino'dan almış ve Meroni bu maçta takımının ilk golünü atarak, <span style="font-weight: bold;">Helenio Herrera yönetiminde kendi evinde 3 yıldır mağlup olmayan Inter'e büyük bir darbe vurmuştu</span>. Ceza sahası içinde, penaltı kontasının solunda topla bululan Meroni ayağının içiyle uzak köşeye bombeli müthiş bir vuruş yapmış ve efsane savunma oyuncusu Gacinto Facchetti ile Inter kalecisi Giuliano Sarti topu gözleriyle izlemişti. Yıllar sonra Sarti bu gol içine "<span style="font-style: italic;">tek kelimeyle mükemel bir goldü</span>" demiştir (görüntü aşağıda). Inter şampiyonluğu 1 puan farkla kaybetti. Meroni sezonluk gol sayısını 9'a yükseltmiş, yeni transfer Combin ona 7 golle eşlik etmiş ve toplam 33 gol atan takımın gollerinin yarısı bu 2 isimden gelmişti.<br />
<br />
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.blogger.com/video.g?token=AD6v5dy6U6dCA951056jEWzSM5nTamKpSHRsbegz6Os4O9gJUaKz2mVMjIodcwJUzfBtUlf-Kj3weHcEKSkcDZm_GA' class='b-hbp-video b-uploaded' frameborder='0'></iframe><br />
<br />
<br />
Nereo Rocco sezon sonunda görevini bıraktı ve eski takımı Milan'ın başına geçti. Orada lig şampiyonlukları, Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası, Kıtalararası kupa gibi büyük başarılar yaşayacaktı. Torino'nun başına Meroni'yi ulusal takıma ilk kez çağıran Edmondo Fabbri geçti. Ancak Fabbri onun 1 sene önce ulusal takım kampında yaşanan saç kestirme krizinin de aktörlerinden birisiydi. Bu arada Juventus, Torino'ya 750 milyon liretlik bir transfer teklifi yaptı ve başkan Pianelli bu teklifi reddetti. Haber duyulur duyulmaz sokaklar kızgın Torinolu taraftarlarca dolmuş ve Pianelli'nin evi sarılmıştı.<span style="font-weight: bold;"> FIAT'ta çalışan Torino'lu işçiler transferin gerçekleşmesi halinde çalışmayı bırakacakları tehditini savurdular</span>. <b>Transfer bütün bu olaylar sonucu iptal edildi</b>. Takım sezona 1'er galibiyet, beraberlik ve mağlubiyetle başladıktan sonra kulüp tarihinin en kritik noktalarından birisi gelip çattı.<br />
<br />
<span style="font-weight: bold;">15 Ekim 1997</span>. Torino kendi evinde Sampdoria'yı konuk etti. Combin'in hat-trick yaptığı maçta Meroni oldukça etkili oynamış ve Sampdoria 4-2 ile devrilmişti. Maç sonunda galibiyeti kutlamak için takım arkadaşı Fabrizio Poletti ile birlikte Torino'daki ünlü Corso re Umberto caddesinin yolunu tutan Meroni, nişanlısı Cristiana Uderstadt'a (aşağıda) telefon ederek galibiyeti haber vermek, ayrıca aynı caddedeki evinde unuttuğu anahtarını sormak istiyordu. Kendisine ulaşamayınca ikili civardaki Zambon Bar'da beklemeye karar verdiler. Uderstadt ile Meroni'nin ilişkisi İtalyan tabloid basınına da yansımış olaylı bir ilişkiydi. 1962'de Genoa'da top koştururken tanıştığı 18 yaşındaki bu Polonya asıllı İtalyan genç kıza aşık olan Meroni onun İtalyan yönetmen Vittoria De Sica'nın çektiği Boccaccio 70 filmindeki asistanlarından birisiyle evlenme planlarına kulak asmamış hatta bizzat düğüne bile gitmişti (Uderstadt'ın söz konusu filmde ufak bir rolü dahi vardı). Kimisi bu düğüne Uderstadt'ın hayır diyeceği umuduyla, kimisi de düğünü sabote etmek amacıyla gittiğini ileri sürmüştür. <b>Ancak Cristiana'nın da bu aşka karşı koyamaması sebebiyle evlilik sadece birkaç hafta sürdü. Gigi'nin aşkı o kadar büyüktü ki, defalarca kamptan kaçıp kendisiyle birlikte olmak için bahaneler üretmiştir</b>.<br />
<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjiqhfnM1ceHcl9CsVclRLxKiGh3pJ_c1wgAYiMH3EMJMWsLxqy9EuryO5NVnE8grNgWKDCO1zLu4kglu2lg_GT5qTf8LCXNkCcZed1pOAXIdaboYUIdMJR2Dio75Tz8-2kwpXh0uHFv4E/s1600/7.jpg"><img alt="" border="0" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5692745036203754402" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjiqhfnM1ceHcl9CsVclRLxKiGh3pJ_c1wgAYiMH3EMJMWsLxqy9EuryO5NVnE8grNgWKDCO1zLu4kglu2lg_GT5qTf8LCXNkCcZed1pOAXIdaboYUIdMJR2Dio75Tz8-2kwpXh0uHFv4E/s400/7.jpg" style="cursor: hand; cursor: pointer; float: left; height: 400px; margin: 0 10px 10px 0; width: 224px;" /></a>Zambon Bar'da beklemeye karar veren ikili karşıdan karşıya geçmek ister. Ancak yaya geçidinin olmadığı ve 2 yönde araçların gidip geldiği bir noktayı tercih ederler, bu ölümcül bir hata olacaktır. Poletti ve Meroni, kendilerine doğru hızla gelen bir arabayı son anda farkedip yoldan çekilirler ama bu sefer de karşı şeritten hızla gelen bir FIAT 124 araç Poletti'ye hafifçe çarpar, Meroni ise sol bcağından arabaya yakalanmış ve yolun diğer tarafına savrulmuştur. Havada uçarak asfalta kapaklanan Meroni'yi diğer yönden gelen Aprilia altına alır ve 50 metre sürükler. <span style="font-weight: bold;">Onlara ilk çarpan FIAT 124'ün şöförü Attilio Romero isimli Torinolu bir öğrencidir</span>. <b>Torino'nun sezonluk bilet sahibidir, Meroni'nin koyu bir hayranıdır, odasında Meroni'nin dev bir posteri vardır ve onun yarattığı moda akımına benzer şekilde giyinmekte, saçını aynı modelde kestirmektedir.</b> O gün 4-2'lik galibiyeti stadyumda izlemiştir. Ehliyetini yeni almış bir genç olarak sokaklarda turlamaktadır. Caddede 53 numaralı evde oturan Meroni'nin neredeyse komşusudur, çünkü 66 numarada oturmaktadır. Hatta bir keresinde Juventus taraftarları onu Meroni ile karıştırmış ve saldırmaya kalkmıştır.<br />
<br />
İki futbolcu hastaneye kaldırılır. Poletti ufak yaralarla kurtulur. Meroni'nin ise durumu oldukça ciddidir. <span style="font-weight: bold;">Göğüs kafesi, 2 bacağı, kafatası ve kalça kemiği kırılmıştır</span>. Doktor 24 yaşındaki oyuncunun kurtulabileceğini ancak bir daha asla futbol oynayamayacağını açıklar. Ancak bu açıklamadan kısa bir süre sonra saat 22:40'ta Gigi hayata veda eder. Cenazesine 20 bin insan katılır ve Superga kazasıyla tarihinde acı bir anı bulunan kulüp için bir kez daha insanlar gözyaşı döker. Bu arada ikilinin karşıdan karşıya geçerken yaya geçidini kullanmamaları sebebiyle 2 sürücüye dava açılmaz.<br />
<br />
<span style="font-weight: bold;">7 gün sonra, tesadüf eseri Juventus Derby della Mole'de Torino'yu konuk eder</span>. Maç öncesi uçaklar stadyumun üzerine güller bırakırlar ve güller onun sürekli oynadığı sağ kanata serpilir. Attilio Romero da çiçek gönderenler arasındadır. Takımın gol yükünü Meroni ile beraber çeken Nestor Combin maç öncesi yüksek ateşten rahatsızlanmıştır. Ancak o gün 2'si ilk 10 dakikada olmak üzere 3 gol birden atar. Torino 4-0 kazanır. Son golü Meroni'nin 7 numaralı formasını giyen Albert Carelli atmıştır. Bu galibiyet halen Torino tarihinin en büyük Juventus zaferidir. <span style="font-weight: bold;">Juventuslu taraftarlar mağlubiyetin kızgınlığıyla Meroni'nin mezarını tahrip ederler</span>. Bu hadise 2 kulüp taraftarları arasındaki nefreti en fazla artıran hadiselerden birisidir.<br />
<br />
Torino o sezon 9. hafta liderliğe yükselmesine rağmen daha sonra düşüşe geçer ve sezonu 7. olarak bitirir. Yine de İtalya Kupası'nı kazanırlar. Combin sezon sonunda 13 gole ulaşır ve gol krallığını 2 golle kaçırır. Bu performans ve elbet yaşadıkları onun Torino'dan Milan'a transfer olmasını beraberinde getirir. Cirstiana Uderstadt kısa bir süre sonra Korsika'ya yerleşir ve uzun yıllar orada yaşar.<br />
<br />
Bu olaydan yıllar sonra, 2000'de, <span style="font-weight: bold;">Torino yeni bir başkan seçer. FIAT'ta basın sözülüğü yapmış ve sıkı bir Torino taraftarı olan bu adamın adı Attilio Romero'dur</span>. Yani 33 yıl önce kulüp efsanesi Meroni'nin hayatını kaybettiği kazayı başlatan adam. Torino taraftarları bunu asla kabul edememiş, ve Romero'nun 5 yıllık başkanlığı döneminde ona tribünlerden "katil" tezahüratlarıyla seslenmiştir.<br />
<br />
<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgcziLb4unchDwM1Nu5a-hpZcpiB3fC6K_DHZNCGiubHAyX5N1mEGe52LgXfEqng7l5lXO05CIXLz_gS3wHrX-WEcLucVSNmD5fvn6ZQzbz9OUFdlNk9wdfkMu4gT07Qf3jfhqnYcfVrog/s1600/1.jpg"><img alt="" border="0" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5692744888254022450" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgcziLb4unchDwM1Nu5a-hpZcpiB3fC6K_DHZNCGiubHAyX5N1mEGe52LgXfEqng7l5lXO05CIXLz_gS3wHrX-WEcLucVSNmD5fvn6ZQzbz9OUFdlNk9wdfkMu4gT07Qf3jfhqnYcfVrog/s400/1.jpg" style="cursor: hand; cursor: pointer; float: left; height: 400px; margin: 0 10px 10px 0; width: 300px;" /></a><br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
2003 yılında, 22 yıl sonra Uderstadt Torino'ya döner. Tuttosport'a verdiği röportajda, Torino'nun 33 yıl boyunca Meroni'nin Como'daki mezarına gönderilen çelenklerin, Romero başkan olduktan sonra kesildiğini söyler. Ayrıca hadiseden sonra Romero'nun ne Meroni'nin ailesi ne de kendisini aramadığını da. Aynı yıl bu açıklamalardan sonra Romero, Meroni'nin mezarına çelenk göndermiştir. 2007 yılında kulüp onun ölümünün 40. yılı vesilesiyle kazanın olduğu caddeye bir anıt yaptırır. Anıtta Meroni'nin bir de fotoğrafı bulunmaktadır ve bugün halen Torinolu taraftarların çiçekler bıraktığı bir muhittir. Uderstadt'a ise, Meroni'nin her gün kendisine verdiği kırmızı güller ve en büyük hobisi olan ressamlığın sonucu yaptığı ancak "<span style="font-style: italic;">o kadar güzeldi ki, çizmem haksızlık olurdu</span>" diyerek gözlerini eklemeyip yarıda bıraktığı tablosu kalmıştır...<br />
<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjQphOce6GFiaQqkoGMEKdZ5AdU1oVBlVmPIdBcCROY97g_n-I5BcHEvT_FjoQtdPo3lKVh19nC_jjAaZoko2Jxjgs05nSfat33LD37Y6BvQsnyvP-8O7NMOx8lAQs3i34QeMGztt1JSzw/s1600/3.jpg"><img alt="" border="0" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5692744946544504098" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjQphOce6GFiaQqkoGMEKdZ5AdU1oVBlVmPIdBcCROY97g_n-I5BcHEvT_FjoQtdPo3lKVh19nC_jjAaZoko2Jxjgs05nSfat33LD37Y6BvQsnyvP-8O7NMOx8lAQs3i34QeMGztt1JSzw/s400/3.jpg" style="cursor: hand; cursor: pointer; float: left; height: 334px; margin: 0 10px 10px 0; width: 400px;" /></a></div>
Unknownnoreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-1317836566512638841.post-73762633605430111742015-09-26T12:59:00.001+02:002015-09-26T12:59:57.138+02:00DÜNYA TARİHİNİN EN "KİRLİ" TAKIMI<div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgMwk8oQIu9F3CBaWVF5QXwLx4jn3_7BUNCkixQen78fme6f7QJRaUF7oWHiHJs37OSqAZsUiIwtXKY21pNS9IEjv2h_laBT0Y2ktNkP7CRXXzHZuzMxuiCOtNALSSYi8eYCziP_bzkInc/s1600/1.jpg" onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}"><img alt="" border="0" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5554279975832362098" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgMwk8oQIu9F3CBaWVF5QXwLx4jn3_7BUNCkixQen78fme6f7QJRaUF7oWHiHJs37OSqAZsUiIwtXKY21pNS9IEjv2h_laBT0Y2ktNkP7CRXXzHZuzMxuiCOtNALSSYi8eYCziP_bzkInc/s400/1.jpg" style="cursor: pointer; float: left; height: 267px; margin: 0pt 10px 10px 0pt; width: 400px;" /></a><br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Ersun Yanal'ın kariyerinin başında çalıştırdığı Ankaragücü ve Gençlerbirliği'nin çok karakteristik bir özelliğinden yakınırdı rakipleri. Kendi takımları atağa kalkarken, Yanal takımları onları henüz rakip sahada, çok sert olmayan taktik faullerle durdurur, böylece kart görmez ama aynı zamanda önemli bir rakip atağı da kesmiş olurdu. Bunun dışında Türk futbol tarihi boyunca, takım halinde, istikrarlı olarak rakibe sertliği benimsemiş takımlar çok azdır. Bu tür futbolcular vardır ama bunlar bireysel bazda kalmışlardır. Genelde sert oyunu benimsemiş takımların bu özellikleri, sezon içerisindeki birkaç maçta rakipleri tarafında dile getirdiklerinde göze çarpar o kadar. Yanal'ın bu taktik faullerinin ise unutulmamalı ki aşırı sertliğe kaçan bir tarafı yoktur, genelde rakip ataklarını daha tam anlamıyla olgunlaşmadan bitirmeyi amaçlar. Zaten günümüzde iletişim araçlarının yaygınlaşması ve maç görüntülerinin sayısız kamerayla incelenebilme imkanı, sertliği başarıya giden yolda araç olarak kullanmayı düşünen takımlar için çok net bir caydırıcı....Birkaç sene önce Tony Pulis'in Stoke City'si icin de ayni seyler soyleniyor ve Pulis'in soyunma odası konuşmalarının, futbolcuları isteyerek veya istem dışı bir sertliğe yönelttiği rakiplerince iddia ediliyordu. Ama ortada bu imkanlar yokken, <b>dünya tarihinin en "kirli" takımı,</b> saha içindeki istikrarlı sertlikleriyle dünya tarihinin en başarılı takımlarından birisi oldu. Osvaldo Zubeldia'nin meşhur Estudiantes'inden bahsediyorum.<br />
<br />
"<span style="font-style: italic; font-weight: bold;">Başarıya, güllerden oluşan bir yoldan geçerek ulaşamazsınız</span>"...Bizzat Zubeldia'nın ağzından çıkmış olan bu söz Estudiantes La Plata'nın 60'ların sonlarında estirdiği fırtınanın tarifi olmuştur adeta. Takım 1967'de tarihinde ilk kez şampiyon olmakla kalmamış, ilk kez "orta karar" bir takım Arjantin Ligi'nde bu başarıya ulaşmıştı. Zira daha önce şampiyonluk 5 büyüğün tekelindeydi. Yani Boca Juniors, River Plate, Racing Club, Independiente ve San Lorenzo. Onların açtığı yoldan daha sonra Velez Sarsfield ve Chacarita Juniors gibi kulüpler de geldiler. Estudiantes, Arjantin'i fethetmekle kalmadı. 1968-70 arasında 3 kez üstüste Libertadores Kupası'nı evine götürdü ve 1968'de aynı zamanda Kıtalarararası Kupa'da Manchester United'a 2 maç sonunda üstünlük sağlayarak dünyanın en büyüğü oldu. Zubeldia'nın takımındaki Ramon Suarez, daha sonra Arjantin'i dünya şampiyonluğuna taşıyacak olan Carlos Bilardo, Juan Sebastian Veron'un babası Juan Ramon Veron, Nestor Togneri, Carlos Pachame gibi oyuncular kadronun önemli elemanlarıydı.<br />
<br />
Bu kadro başarılarına rağmen bir şehir efsanesi gibi oradan oraya yayılan kötü şöhretleri sebebiyle oldukça tepki görmüştür.<b> Hatta "anti-futbol" lafının Estudiantes ile birlikte çıktığı söylentileri dolaşır</b>. Örneğin Carlos Bilardo'nun, maçlar sırasında yanında, rakiplerine batırmak için raptiye taşıdığı bugün hala bilinen bir şehir efsanesidir. Arjantin futbolunun meclise giren ilk futbolcu kökenli ismi olan ve ülke tarihinin bir başka olay adamı (onun hikayesini ayrıca anlatmak gerekir), Boca efsanelerinden Antonio Rattín bunun bir şehir efsanesinden öte gerçek olduğunu savunur. Juan Ramon Veron, Zubeldia'nın maçlar öncesi sadece rakiplerin taktik teknik özelliklerini değil, zayıflıklarını, karakterlerini, özel hayatlarındaki çalkantıları da araştırdığını itiraf etmiş, böylece rakiplere karşı saha içinde kullanabilecekleri kozlarla maça çıktıklarını belirtmiştir. Örneğin Estudiantesli oyuncular bir av partisinde yanlışlıkla arkadaşını öldüren Independiente'li oyuncuya maç boyu "katil" diye seslenmiş, Carlos Bilardo ise annesiyle çok yakın olan ve onun karşı çıkmasına rağmen evlenen ve 6 ay sonra da annesinin ölümüne şahit olan Racing kalecisine maç sırasında gidip "<span style="font-style: italic; font-weight: bold;">Tebrikler, sonunda anneni öldürmeyi başardın</span>" demiştir. Bilardo aynı zamanda tıp alanında öğrenimini görmüş bir isim olarak (kendisi bir jinekologdur), maçlarda bazı bilgileri kullanmış, örneğin Racing defans oyuncusu Roberto Perfumo'nun eşinin aldırdığı bir kisti kullanarak oyuncuyla alay etmiş, bunun üzerine Perfumo, Bilardo'nun karnına bir yumruk sallamış ve oyundan atılmıştır. 1969 yılında oynanan Kıtalararası Kupa'nın ikinci maçında, Milan karşısına çıkan Arjantinli oyuncular ısınma hareketleri sırasında topları Milanlılara nişanlamıştır kasten.<br />
<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjIeBKSp6PX0sxC9hjCtrRcIZH4XB0X0h40lB2pRUPeWAADZszKFygUABsbnzsgKuqmz6gx9J2eoGm7AeJOJdCEFvdbN9Nc2SbDpiqGgNCD-DkhSNN82-GG_oslRrtDQknpsSKKWho6OfY/s1600/2.jpg"><img alt="" border="0" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5554284043089622738" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjIeBKSp6PX0sxC9hjCtrRcIZH4XB0X0h40lB2pRUPeWAADZszKFygUABsbnzsgKuqmz6gx9J2eoGm7AeJOJdCEFvdbN9Nc2SbDpiqGgNCD-DkhSNN82-GG_oslRrtDQknpsSKKWho6OfY/s400/2.jpg" style="cursor: pointer; float: left; height: 239px; margin: 0pt 10px 10px 0pt; width: 263px;" /></a><br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
1968 yılında Libertadores Şampiyonu olarak Manchester United ile oynadıkları Intercontinental Cup, yani Kıtalararası Kupa maçı ise bu kötü şöhretlerini perçinlediği 2 ayaklı mücadeleye sahip olmuştur. Estudiantes'in 1-0 kazandığı bu maç sırasında <span style="font-weight: bold;">Dennis Law'un saçı çekilmiş, George Best karnına bir yumruk yemiş</span>, <b>Bobby Charlton da Bilardo tarafından yediği bir kafa darbesi sonucu dikişlere ihtiyaç duymuştur</b>. Bu maçı Matt Busby sonradan "<span style="font-style: italic;"><b>topu ayağınızda biraz fazla tuttuğunuzda hayatınız tehlikeye giriyordu</b></span>" şeklinde yorumlamıştır. Ama en çok acıyı Nobby Stiles çekmiştir. Maç boyu rakip oyunculardan her türlü tekme, yumruk, dirsek ve tükürüğü yiyen Stiles buna rağmen hakemleri inandıramamış (hatta bir ara yan hakem orta hakemi, Stiles'ın Bilardo'ya çok yakın durduğu konusunda uyarmıştır) sonunda çileden çıkıp yan hakeme el hareketi yaptığı için (V-Sign) orta hakem, Paraguaylı Hugo Sosa Miranda tarafından kırmızı kart görmüştür.<br />
<br />
Biletlerin 10 şilinle 3 pound arasında değiştiği efsane rövanş maçında ise Estudiantes maçın başında Veron'un golüyle öne geçmiş, maç sonuna kadar aynı sertliği uygulamış, Law'a 4 dikiş atılmış en sonunda çileden çıkan <span style="font-weight: bold;">George Best 88. dakikada Jose Hugo Medina'nın suratına kroşeyi çakmış</span>, ardından Nestor Togneri'yi yere sermiş, Yugoslav hakem Konstantin Zecevic hem Best hem de Medina'yı oyundan atmış, Best giderayak bir de Medina'ya tükürmüştür. İngilizler seyirciler Medina'nın soyunma odasına gideceği tüneli bozuk para yağmuruna tutmuş, aynı tepki 1-1 biten maç sonunda kupayı kazanan Estudiantes'in maç sonrası yapmayı planladığı turda da sürmüş ve Arjantinliler çareyi soyunma odasına kaçmakta bulmuştur. Aşağıda bu maç sırasında sakatlanan Pat Crerand'ın soyunma odasındaki tedavisi ve yanı başında bekleyen kızı görülüyor.<br />
<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEidCrA9b2TwzeAA1Ptu_8HlTc45wpkClTUNm5AG0BEihrHBhBT5OHXsPFGkPSPbWvSuNR5XFAiRYONVGZvsezDP8HJ_EO6GiwBnXUGNVL7x1NO0llHlwp5MxbUsDXokGE2GusWv_Seytw4/s1600/3.jpg"><img alt="" border="0" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5554284053756219394" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEidCrA9b2TwzeAA1Ptu_8HlTc45wpkClTUNm5AG0BEihrHBhBT5OHXsPFGkPSPbWvSuNR5XFAiRYONVGZvsezDP8HJ_EO6GiwBnXUGNVL7x1NO0llHlwp5MxbUsDXokGE2GusWv_Seytw4/s400/3.jpg" style="cursor: pointer; float: left; height: 393px; margin: 0pt 10px 10px 0pt; width: 400px;" /></a><br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
2 yıl sonra Estudiantes'in karşısına bu sefer Hollanda'nın ilk uluslararası şampiyonu Feyenoord dikilir. Feyenoord'un direktörü Guus Brox maçı 2 ayak üzerinden oynamak istemez, zira Los Pincharratas'ın ününü bilmektedir. Ancak Feyenoord'lu futbolcuların bazıları da sertlikleriyle tanınmaktadır. <span style="font-weight: bold;">"De Kromme" Willem van Hanegem</span> başta olmak üzere Theo Laseroms, Rinus Israel, Johan Boskamp gibi oyuncular maçı oynamak isterler.<br />
<br />
Feyenoord 1970 Ağustosunda 28 saatlik bir uçuştan sonra Buenos Aires'e ulaşır. Ardından La Plata'ya geçer ve 200 kişinin koruduğu bir askeri binada kampa girer. Maç günü gelir çatar. Feyenoord'a stadyuma kadar askeri bir ekip eşlik eder, ardından da sahaya çıkarken para yağmuruna tutulurlar. Estudiantes, kaleci Eddie Treijtel'in 2 hatasıyla 2-0 öne geçer ama Van Hanegem ve Kindvall eşitliği yakalarlar. Oradan sakatsız ayrılma geleneği yoktur ki gelenek bozulmaz. <span style="font-weight: bold;">Van Hanegem'in parmağı kırılır</span>. Feyenoord buna rağmen Arjantin'den beraberlikle çıkmayı başarır.<br />
<br />
Rövanş maçında De Kuip'ta mahşeri bir kalabalık vardır. Feyenoord hocası Ernst Happel, maç öncesi Joker olarak düşündüğü, <b>futbol sahasında gözlükleriyle yer alan Joop van Daele'yi Coen Moulijn'ın yerine ikinci yarı oyuna sürer</b>. Van Daele de 65. dakikada görevini yapar ve topu ağlara gönderir. Feyenoord 1-0 öne geçmiştir. Golden sonra Estudiantes'li oyuncular B Planı'nı devreye sokarlar. Kaptan Oscar Malbernat, <b>Van Daele'nin gözlüğünü gözünden alır, ve bir kafa atar, yere düşen Van Daele çabucak toparlanır, gözlüğünü almak için Malbernat'ın peşinden koşar ama Malbernat gözlüğü takım arkadaşı Pachame'ye verir. Pachame de gözlüğü ortasından ikiye kırar. </b>Hakem bu hadiseyi görmemiştir. Feyenoord doktoru Gerard Meijer gözlüğü onarmaya çalışır ama başaramaz. Van Daele son 10-15 dakika oyundan çıkmak zorunda kalır. 2005 yılında Pachame bu olayla ilgili bir röportajda "<span style="font-style: italic;">adam onlar hücumdayken gözlüğünü takıyor, biz hücumdayken çıkarıyordu ve bu da kurallara aykırıydı, biz de gözlüğünü aldık</span>" şeklinde kendini savunmuştur.<br />
<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgwO-lu493kXohw-Ba7WTTLN1tvvAffFpu6JCsfBg_7csE9G7iWfxQeA1Ka9phEx13NfH6-tuvRKD1ZO8OBExCYxGSfXLqp4ujlKynywEzogt7VcvjGJYtIdMQMHnzlEWeoienh7BjrPx4/s1600/6.jpg"><img alt="" border="0" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5554291161289460418" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgwO-lu493kXohw-Ba7WTTLN1tvvAffFpu6JCsfBg_7csE9G7iWfxQeA1Ka9phEx13NfH6-tuvRKD1ZO8OBExCYxGSfXLqp4ujlKynywEzogt7VcvjGJYtIdMQMHnzlEWeoienh7BjrPx4/s400/6.jpg" style="cursor: pointer; float: left; height: 359px; margin: 0pt 10px 10px 0pt; width: 384px;" /></a><br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Buna rağmen, Feyenoord Estudiantes'i 1-0 mağlup ederek kupayı kazanır. Van Daele maçın adamı seçilir. Futbol kariyeri sonrası gözlük işine girmesi için teklifler alır, 1972'de kontak lensleri kullanan ve onlarla gol atan ilk oyuncu unvanını alır. Bugün o meşhur kırılmış gözlük, Feyenoord müzesinde sergilenmektedir.<br />
<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgpmW0d6C_yYBvn1uzLnEWaqlcoH2wZiIUewXMQypdKnAN4OgZeFdeGKPcGUdr3lFjAUHvoUzRFuyQaLgMwfRFAmmqud7r4y0lSx-fsNXkq55ZiRQh1-_QmWx42Sr9mEVNXLtq8gTxfU88/s1600/5.jpg"><img alt="" border="0" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5554291157095578466" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgpmW0d6C_yYBvn1uzLnEWaqlcoH2wZiIUewXMQypdKnAN4OgZeFdeGKPcGUdr3lFjAUHvoUzRFuyQaLgMwfRFAmmqud7r4y0lSx-fsNXkq55ZiRQh1-_QmWx42Sr9mEVNXLtq8gTxfU88/s400/5.jpg" style="cursor: pointer; float: left; height: 400px; margin: 0pt 10px 10px 0pt; width: 321px;" /></a></div>
Unknownnoreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-1317836566512638841.post-34016566721945897782015-05-11T19:31:00.000+02:002015-05-11T19:31:54.144+02:00THEO CUSTERS<div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiCqqNFnEDUpQgYhVvDW37ug_HEaijwP4AwLx2IFEFqOrxteOl7ga3o768OipVZJnt9pNz-2vXUW47Xofr64aEDuQLnuTee2VIIJp1GJUECXey3xXE8REY4pK7jMk4phqoK21Ke2Lfl2U0/s1600/04-Theo+CUSTERS+-+Antwerp+FC.png" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="400" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiCqqNFnEDUpQgYhVvDW37ug_HEaijwP4AwLx2IFEFqOrxteOl7ga3o768OipVZJnt9pNz-2vXUW47Xofr64aEDuQLnuTee2VIIJp1GJUECXey3xXE8REY4pK7jMk4phqoK21Ke2Lfl2U0/s400/04-Theo+CUSTERS+-+Antwerp+FC.png" width="293" /></a><br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Cüneyt Arkın filmlerinin aranan figüranı, Antwerpli cengaver, Theo Custers...</div>
Unknownnoreply@blogger.com6tag:blogger.com,1999:blog-1317836566512638841.post-17771109275528719232015-05-05T08:45:00.002+02:002015-05-05T08:45:50.094+02:00FLYING DUTCHMAN'IN SEYİR DEFTERİ-76<div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjcKlboIGsrZG-pm8E9dFs2ecxJpHLkKLPt8CB_soT5CJicF2-Wxda2LZCZeyyToLzmrSVwHylKMTZL7-NpUcx1IXt8YPjwjKoCwb_phnnto9vaVKKdRcGY59a9KFTL41zZkwhNlxvKHI0/s1600/3.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjcKlboIGsrZG-pm8E9dFs2ecxJpHLkKLPt8CB_soT5CJicF2-Wxda2LZCZeyyToLzmrSVwHylKMTZL7-NpUcx1IXt8YPjwjKoCwb_phnnto9vaVKKdRcGY59a9KFTL41zZkwhNlxvKHI0/s1600/3.jpg" width="400" /></a><br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
1938-55 yılları arasında Tottenham Hotspur'da forma giymiş ve İngiliz futbolunun tek kulüplük adamlarından olan Bill Nicholson, son derece ilginç bir ulusal takım kariyeri sahibidir. Nicholson, Mayıs 1951'de İngiltere'nin Portekiz ile oynadığı maçta ilk kez formayı giymiş ve maçın daha 19. saniyesinde topla ilk buluşmasında rakip ağları sarsmıştır. İngiltere maçı 5-2 kazanmıştır. Nicholson'ın bu maçta oynama sebebi, Wolverhampton Wanderers forması giyen Billy Wright'ın sakatlığıdır. Bir sonraki maçta Wright iyileşir ve kadroya döner. Nicholson bir daha milli formayı giyemez ve kariyerinde sadece 1 kez bu şerefe nail olmuş olarak kalır. Böylece milli takım kariyerindeki ilk maçta, topa ilk dokunuşunda gol atmış ve bir daha da o formayı giyememiş futbolcu olarak tarihe geçer.<br />
<br />
<br />
<a href="http://www.blogger.com/posts.g?blogID=1317836566512638841&searchType=ALL&txtKeywords=&label=Seyir+Defteri"><b><span style="font-size: large;">Seyir Defteri</span></b></a><br />
<br /></div>
Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1317836566512638841.post-29667707443985126342015-05-02T08:35:00.001+02:002015-05-02T08:46:05.489+02:00SON ŞAMPİYON DA ÖLDÜ<div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<a href="http://1.bp.blogspot.com/-tJIHYt1_e7o/VURjj6vCfOI/AAAAAAAAF0k/xKltv-x6yYU/s1600/BoldPilot.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="http://1.bp.blogspot.com/-tJIHYt1_e7o/VURjj6vCfOI/AAAAAAAAF0k/xKltv-x6yYU/s320/BoldPilot.jpg" height="225" width="400" /></a></div>
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Yalnızca iki saattir tanıyordum onu.<br />
<br />
Tanımak dedimse, yan yana masalarda oturuyorduk işte.<br />
<br />
<i>"Dünyanın en kalender adamlarından birisi herhalde"</i> diyordum kendi kendime.<br />
<br />
Gelip geçen dört kişiden üçü <i>"Nasılsın baba?"</i> diye sorup, istisnasız hepsi <i>"Hamdolsun evladım, eksik olma"</i> cevabı alıyordu.<br />
<br />
Kalkıp, altı atın turladığı padoğa geçtim. Orada da yan yana geldik. <br />
<br />
Keyifle izliyorduk ki önce gençten bir çocuğun <i>"Ulan sakatlanmadı gitti şu at"</i> dediğini, sonra da kalender adamın <i>"Geçmişini s..erim senin"</i> deyip, attığı tokatın sesini duydum.<br />
<br />
Ufak tefek, incecik kolları olan, yaşlıca bir adamdı. O surata beş parmak izinin çıkması ancak bir türlü mümkün olurdu; demek yaradana sığınarak diye bir sille şekli gerçekten vardı.<br />
<br />
<i>"Baba aman!"</i> diyenlere, titreyen bir sesle <i>"Terbiyesiz... Hem de Bold Pilot'a yahu!"</i> diye yanıt vererek yürüyüp gitti. Öldüyse Allah rahmet eylesin, yaşıyorsa Allah uzun ömür versin. Masadan kalkarken kuponuna bakmıştım yan gözle, Trapper tekti.<br />
<br />
Bold Pilot işte böyle bir attı.<br />
<br />
TJK'ya kendince bir TDK olmuş yarışseverin sözlüğünde, isminin karşısında <i>"saygıdeğer"</i> yazıyordu.<br />
<br />
* * * * * *<br />
<br />
30 koşuda 21-4-2-2 totosu bir atı şampiyon yapar. Yukarıdaki örneğe benzer belki yüzlerce saygı duruşu ise o atı efsaneliğe taşır.<br />
<br />
Necip Fazıl'ın, <i>"Cihanda hangi inkılâp olursa olsun, at ve insan birbirinden ayrılamaz; yeryüzünü su kaplasa, birbirine sarılmış olarak beraber yüzerler ve beraber boğulurlar"</i> dediği atın ve inkılâbın emsali, Türkiye'ye ve kalbimize 1993'de doğdu.<br />
<br />
İki yaşında;<br />
9 yarışta, 6 birincilik, 3 ikincilik<br />
<br />
Üç yaşında;<br />
9 yarışta, 8 birincilik, 1 tabela dışı<br />
<br />
Dört yaşında;<br />
9 yarışta, 6 birincilik, 2 üçüncülük, 1 dördüncülük<br />
<br />
Beş yaşında;<br />
3 yarışta, 1 birincilik, 1 ikincilik, 1 dördüncülük yaptı.<br />
<br />
Haklı olarak, birlikte kazanılmadık kupa, kırılmadık rekor bırakmadıkları jokeyi Halis Karataş ile anıldı ama benim en sevdiğim jokeylerden olan "Deterjan" Akın Özdeniz'le de dörtte dört yapmıştı. Sadece bu iki jokeyle kader birliği yaptı.<br />
<br />
Geçildiği dokuz yarışın birincileri şunlardı:<br />
Narino, Mümin Çılgın<br />
Beretta, Akın Özdeniz<br />
Beretta, Ahmet Atçı<br />
Thunder Bolt 1, Akın Özdeniz<br />
Airman, Süleyman Akdı<br />
Strategic Choice, Richard Quinn<br />
Trapper, Süleyman Akdı<br />
Trapper, Süleyman Akdı<br />
Trapper, Süleyman Akdı<br />
<br />
Ben de Trapper'cıydım. Fakat sondan bir önceki yarışında, 28 Haziran 1998 tarihli Fevzi Çakmak Koşusu'nu Fair Tail ve Trapper ile giriştiği muazzam mücadelede burun-burun farkıyla kazanınca, <i>"Yok arkadaş, bundan büyük at yok"</i> demiştim.<br />
<br />
Federasyonlara, kurullarına, futbol kulüplerinin başındakilere, hatta teknik direktörlere bir bakın; gereksiz duygusallık olmadığını anlayacaksınız. Rezil bir spor ikliminin, kokuşmuş aktörlerine inat, Veliefendi'den doğan bir güneşti o.<br />
<br />
* * * * * *<br />
<br />
Son koşusunda yine tribündeydim.<br />
<br />
Bu defa başka bir amca, başka bir gençle hararetli hararetli sohbet ediyordu. <br />
<br />
Herhalde amcanın beş lafından dördü <i>"Bold Pilot kazanır"</i> olacak ki delikanlı isyan edip <i>"Nasıl kazanır ya!"</i> dedi.<br />
<br />
Amca gülümseyip, <i>"Çocuğum Bold Pilot kaybetse de kazanır" </i> demişti. Düpedüz haklıydı.<br />
<br />
Başlığı yanlış atmışız... Öldü demeyelim onun için. <br />
<br />
Son şampiyon, Türkiye'de koştuğu tek şehrin, İstanbul'un çelebi insanlarıyla buluşmaya gitti.<br />
<br />
Hepimiz çok üzüldük ama Özdemir Atman sevinmiştir, belki Bold Pilot da öyle.<br />
<br />
Güle güle şampiyon.<br />
<br />
by Canarino<br />
<br /></div>
Unknownnoreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-1317836566512638841.post-61116259306925063942015-04-01T21:32:00.000+02:002015-04-01T21:32:59.481+02:001 NİSAN GERÇEĞE DÖNÜŞÜNCE<div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgg4XtvHEsvSZsT_nnj11aV_guZNINpnNFL-owKerbqsaeOxForJf5DRT0qlVFc6CegPt-CHfoyRHjbw0YP-sgNDiUT7YNFBF6sTyLnMWM_f4zAf1MZiVhm42dpPBKjJZkNytP_C0uNoSE/s1600/2.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgg4XtvHEsvSZsT_nnj11aV_guZNINpnNFL-owKerbqsaeOxForJf5DRT0qlVFc6CegPt-CHfoyRHjbw0YP-sgNDiUT7YNFBF6sTyLnMWM_f4zAf1MZiVhm42dpPBKjJZkNytP_C0uNoSE/s1600/2.jpg" height="422" width="640" /></a><br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Tarih 1973. Günlerden 1 Nisan. Brandpunt gazetesi, "Johan Cruijff Barcelona'da" başlığı ile okuyucularının karşısına çıkar. Taraftarların tümü bu haber üzerine kulübü telefon yağmuruna tutarlar. Ajax başkanı Jaap van Praag, bu telefonlara başta cevap vermeye ve başta basın olmak üzere arayanların tümünü böyle bir olayın gerçek olmadığını ikna etmeye çalışsa da bir süre çareyi telefonun fişini çekmekte bulur. Tabii ki, bu hadise gazetenin okuyucularına yaptığı bir şakadır. Ama sadece 3 ay sonra bu şaka gerçeğe dönüşür ve Barcelona'nın hocası Rinus Michels, eski öğrencisini Katalunya'ya götürür. Gazetenin okuyucularına yaptığı bir başka şaka da Ajax'ın ezeli rakibi Feyenoord taraftarlarını ayağa kaldırmıştır. "Willem van Hanegem, ani bir kararla jübilesini yapıp, Boltini Sirki'nde çalışmaya karar verdi" haberi De Kuip'ın önünde büyük bir kalabalığın toplanmsına ve protestolara sebep olur (Toni Boltini, Hollandalı ünlü bir sirk yapımcısıdır). Hatta futbolcunun karısı Truus, o sırada bir ameliyat için hastanededir ve bu haber üzerine Van Hanegem, karısının yanına koşup olayın bir şaka olduğunu anlatmak zorunda kalmıştır. Daha sonra hem Cruijff hem de Van Hanegem'in bu şakaların bir parçası olarak gazeteden bir miktar ücret aldığı ortaya çıkar. </div>
Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1317836566512638841.post-28791111814462560132015-02-20T19:13:00.000+01:002015-02-20T19:13:00.692+01:00FLYING DUTCHMAN'IN SEYİR DEFTERİ-75<div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh29mxSpYaPhvhs8YawPUXwnVHQgpL0UU81Iy9MbMFQ7eoCY2tIUgH_w5dHXllgw1I9ufJt7TDUt78sQFjtibkv9OilMSVbzNWKD528pvJB4dSY740uJ3GIhed80IO2luOiOh6l3xgkft0/s1600/1.jpg" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img alt="" border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh29mxSpYaPhvhs8YawPUXwnVHQgpL0UU81Iy9MbMFQ7eoCY2tIUgH_w5dHXllgw1I9ufJt7TDUt78sQFjtibkv9OilMSVbzNWKD528pvJB4dSY740uJ3GIhed80IO2luOiOh6l3xgkft0/s400/1.jpg" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5642833431356726338" style="float: left; height: 320px; margin: 0px 10px 10px 0px; width: 400px;" /></a><br />
<br />
<b><br /></b>
<b><br /></b>
<b><br /></b>
<b><br /></b>
<b><br /></b>
<b><br /></b>
<b><br /></b>
<b><br /></b>
<b><br /></b>
<b><br /></b>
<b><br /></b>
<b><br /></b>
<b><br /></b>
<b><br /></b>
<b><br /></b>
<b><br /></b>
<b><br /></b><br />
<br />
<br />
<br />
2009 yılı mart ayında, İngiltere Konferans Kuzey Ligi'nde Fleetwood Town ile Hyde United maçı sırasında futbol tarihine geçecek bir olay yaşanmıştır. Hyde United'ın 36 yaşındaki forvet oyuncusu Neil Tolson, maç, ev sahibi Fleetwood Town'ın 1-0 üstünlüğü ile devam ederken 2. yarının başlarında karnının acıktığını hissetmiş ve enerjisini giderek kaybetmeye başlamıştır. Bir korner sırasında, seyircilerden birisini kendisine Mars çikolatası almaya yollayan Tolson, taraftarın kendisine getirdiği Mars'ı yemiş, bundan kısa bir süre sonra, dakikalar 60'ı gösterirken takımının beraberlik golünü, 8 dakika sonra da galibiyet golünü atmıştır. Hatta bu gollerden ilki sırasında Tolson, çikolatayı elinde tutmaktadır. 76'da Daniel Douglas-Pringle skoru 3-1'e getirmiş ve Hyde deplasmandan 3-1'lik galibiyetle dönmüştür. Bir anlamda galibiyeti Mars ve Pringle getirmiştir...<br />
<b><br /></b>
<b><a href="http://vliegendenederlander.blogspot.com/search/label/Seyir%20Defteri"><span style="font-size: large;">Seyir Defteri</span></a></b></div>
Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1317836566512638841.post-28321297726196845022015-01-23T18:36:00.000+01:002015-01-23T18:37:16.691+01:00ANÇÜEZİN KATİLİSİN REDKNAPP<div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhNFL_R8Q1FuW-NJgtoMUIKwUiJJsyjauBYJWg_EiXjAxWK3H04gfW-7h7wJO6Lv32LZu-7zn2E8Tb9NlxyQvJTw-4EsJtltvajWxrGB0Bkq-5_16Ete9w7YBbH5xSLvjROfIOfIWXZKaw/s1600/article-0-00DCC6AE00000190-839_634x416.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhNFL_R8Q1FuW-NJgtoMUIKwUiJJsyjauBYJWg_EiXjAxWK3H04gfW-7h7wJO6Lv32LZu-7zn2E8Tb9NlxyQvJTw-4EsJtltvajWxrGB0Bkq-5_16Ete9w7YBbH5xSLvjROfIOfIWXZKaw/s1600/article-0-00DCC6AE00000190-839_634x416.jpg" height="418" width="640" /></a><br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Yıl 1984. Ocak ayı...1983'e veda edilmiş, 1984'e giriliyor. Tarih 7 Ocak. Manchester United bir önceki sezon Liverpool şampiyon olurken ligi üçüncü sırada bitirmiş, bunun yanına bir de FA Cup şampiyonluğunu eklemiş, ardından sezon başında şampiyon Liverpool'ı Community Shield'de 2-0 mağlup ederek sezona da iyi başlamış. 2 Ocak 1984'te şampiyonluk yolundaki rakipleri Liverpool'la Anfield'da oynadıkları maçtan da 1 puan çıkarıp, lider olan rakiplerinin 3 puan arkasında takibi sürdürür haldeler. 5 gün sonra kalabalık Liverpool limanından, güneyin Bournemouth'una iniyorlar. Bournemouth'un başında 37 yaşında genç bir hoca var. Henüz birkaç hafta önce görevi devralmış, kulübe futbolcu olarak da 4 yılını vermiş Harry Redknapp. O zamanlar pek kimse tanımıyor elbet onu. Kulüp de 3. Lig'in dibinde, 24 takımlı ligin 21. sırasında. FA Cup'ta 3. turda karşılarına, bir önceki sezonun şampiyonu, Ron Atkinson yönetiminde, Ray Wilkins, Bryan Robson, Arnold Mühren, Norman Whiteside gibi yıldızlarıyla Manchester United dikiliyor. Elbette kimsenin umudu yok. Manchester United son şampiyon unvanını korumak istiyor.<br />
<br />
Manchester'daki hesap Bournemouth sahilinde bozuluyor. Dean Court'ta, Redknapp'ın takımı, Manchester United'ı 2-0 mağlup ediyor. Turu geçiyorlar. Manchester United geri dönüyor kuzeye. Sezonu şampiyon Liverpool'ı dördüncülük koltuğundan izleyerek bitiriyorlar. Redknapp, sonraki turda Midlesbrough engelini geçemese de takımı ligde 17. sıraya taşıyıp düşmekten kurtarıyor. United izleyen sene FA Cup'ı yine müzesine götürüyor ve 3 sene üst üste bu başarıyıa yakalamalarının önüne Bournemouth geçmiş oluyor.<br />
<br />
Ama hikayenin asıl can alıcı noktası bu değil. 2-0'lık galibiyette, harika bir maç çıkaran kaleci Ian Leigh'e öyle büyük bir sevgi seli oluşuyor ki, yerel bir pizza restoranı Leigh'e "<i>al dükkan senin, ye iç, ömür boyu her şey bizden</i>" diyor. Leigh de "<i>hayır</i>" demiyor tabii. Antrenman bitiyor, maç bitiyor, sezon bitiyor, ne zaman boş zaman olsa soluğu pizzacıda alıyor. Bir cuma günü, maç öncesi toplantısı meşhur restoranda yapılıyor. Leigh oturur oturmaz "<i>bir pizza çek usta</i>" diyor elbet. Redknapp bakıyor ki gidiş kötü, tartı sürekli sağa çekilip duruyor, "<i>durun</i>" diyor, "<i>bu iş buraya kadar</i>". İzleyen sene gidip restoranı satın alıyor. Leigh'i karşısına alıp, "<i>bundan sonra beleş yok kardeş, her şey parayla</i>" deyip, kalede bir adet <a href="http://vliegendenederlander.blogspot.nl/2008/01/william-henry-fatty-foulke.html">William Henry "Fatty" Foulke</a> sahibi olmaktan kurtuluyor. Gerçi 1986'da Leigh artık "<i>bedava pizza yoksa ben de yokum</i>" mu diyor bilinmez, takımdan ayrılıyor ve alt liglerde futbol oynayıp 30'una gelmeden futbol hayatına noktayı koyuyor.<br />
<br />
<br /></div>
Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1317836566512638841.post-22967046160017972532015-01-04T11:10:00.002+01:002015-01-04T11:10:26.185+01:00SLOBODAN "KÖPEK GİBİ GEBERECEKSİNİZ" SAVIC<div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj98-3t8GK7obbUE1dlDx-hEV6RfyvT7L2kICdjituQrmiwQd2JHcv6Win1SRCPnY9wX9V3Hv7yqq6Y4lMAWvebfYNVPu-0m3hQHFsP0Qe-Dcsn4KdGTp0QEUZjOcto3L8-MUZWaQqkfjc/s1600/08-Slobodan+SAVIC+-+Eidnhoven+1977-78.png" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj98-3t8GK7obbUE1dlDx-hEV6RfyvT7L2kICdjituQrmiwQd2JHcv6Win1SRCPnY9wX9V3Hv7yqq6Y4lMAWvebfYNVPu-0m3hQHFsP0Qe-Dcsn4KdGTp0QEUZjOcto3L8-MUZWaQqkfjc/s1600/08-Slobodan+SAVIC+-+Eidnhoven+1977-78.png" /></a><br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Cüneyt Arkın'ın yumruğunun karşısına koy, hiç sırıtmaz....1977-78 sezonunda FC Eindhoven forması giydiği dönemden<br />
</div>
Unknownnoreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-1317836566512638841.post-53534251281204264962014-11-16T08:20:00.000+01:002014-11-16T08:20:22.102+01:00TEK KULÜBÜN ADAMI 10 FUTBOLCU<div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEidPGCH6IgwNMbBRYnt0oqeD0sXrFvnYxTbsU7qzK0xuN_yL_2tXWjbihchvqb2GyH1SAMB-vCumcVJNmBJkJnrtQHqbpgnRZGbcxmU308MGl77qpFTCKQ38vn5zZiGkUn5-7WmEY9s_50/s1600/2.jpg" onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}"><img alt="" border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEidPGCH6IgwNMbBRYnt0oqeD0sXrFvnYxTbsU7qzK0xuN_yL_2tXWjbihchvqb2GyH1SAMB-vCumcVJNmBJkJnrtQHqbpgnRZGbcxmU308MGl77qpFTCKQ38vn5zZiGkUn5-7WmEY9s_50/s400/2.jpg" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5643292680189869138" style="float: left; height: 400px; margin: 0px 10px 10px 0px; width: 391px;" /></a><br />
30 yıldır aynı şirkette çalışıp emekliliği bekleyen adamlara hem acımış hem de gıpta etmişimdir. Şirketin yerinin değişmediğini farzedersek tam 30 yıl boyunca her gün o binaya girip çıkmak bile insan hayatını köreltebilir belki, ama aynı zamanda buna karşı koyabilmek ve bununla yaşayabilmek de bambaşka bir meziyet gerektirir. Çok hızlı tüketen bir cins haline geldiğimiz ve doyumsuzluk en büyük özelliklerimizden birisi olduğu için artık insanlar yaptıkları işlerden, edindikleri hobilerden, yaşadıkları şehirden çok çabuk sıkılıyorlar. 27 yıl İstanbul'da yaşamış ben, Hollanda'ya geldiğimde nefes almıştım, kalabalıktan kurtulduğum için. Geçen Utrecht çarşısını gezerken artık buranın da kalabalık gelmeye başladığını farkettim, Yeni Zelanda'ya imrenerek bakıyorum haritada...Bir gün diyelim artık...Xavi-Iniesta gibi adamların Barcelona ile her şeyi kazandıktan sonra (ve hatta İspanya ile de her şeyi kazandılar) bırakın Barcelona'da oynamayı, futbol oynamaya devam motivasyonunu nerede buldukları hep düşünülür. Ya peki o başarıya da ulaşmamış olanlar. İşte bu yazı hepsiyle ilgili. Maldini, Baresi, Bergomi, Xavi, Ryan Giggs, Paul Scholes.....ve hatta Bülent Korkmaz...Bu adamlar bildiğimiz, gözümüzün önünde olan ve bayrak adamlıkları sürekli hatırlatılan isimler. Aşağıdaki 10 pek fazla bilinmeyen "tek kulübün askeri" sınıfındakiler...İşi daha da zor olanlar..Buyurun<br />
<br />
<span style="font-weight: bold;">1-Matt Le Tissier (Southampton)</span>: Güney İngiltere'nin "Le God"ı. Le Tissier İngiliz futbolu için çok önemli bir isimdi. Kariyerinde kullandığı 49 penaltıdan 48'ini gole çevirmesi ya da doğrudan bir forvet oyuncusu olmamasına rağmen 100 golü geçen ilk oyuncu unvanını alması değil bunun sebebi. Tottenham, Chelsea ve Liverpool'dan gelen birçok teklifi elinin tersiyle itip 16 yıllık bir kariyer yaptığı Southampton'da futbolculuk ömrünü geçirmesini takdir etmek gerekiyor. Bu 16 senede hiçbir kupa kazanamadı oyuncu ve milli takım formasını sadece 8 defa giydi. Acaba daha fazla forma şansı alabilseydi, İngilizlerin her turnuvada başlarına musallat olan penaltılara çare olabilir miydi diye düşünmüyor değil insan.<br />
<br />
<span style="font-weight: bold;">2-Marco Bode (Werder Bremen)</span>: Doğduğu kentin takımı VfR Osterode'de futbola başladıktan sonra Otto Rehhagel tarafından keşfedildi Bode. Önce Werder Bremen amatör takımlarında forma giydi, 1989'da da A takımla maçlara çıkmaya başladı. 14 yıllık kariyerinde atttığı 101 gol onu kulüp tarihinin en skorer ismi yaptı. Ona da Bayern başta olmak üzere birçok teklif gelmesinde rağmen kulübünde kalmış ve bir efsane haline gelmiştir. Bode aynı zamanda kariyeri boyunca hiç kırmızı kart görmediği gibi sadece 10 sarı kartla 14 seneyi geçirmiştir. O Le Tissier'den biraz daha şanslıdır. Rehhagel yönetiminde 1991-92'de Avrupa Kupa Galipleri Kupası'nı kazanmış (çeyrek finalde Galatasaray'ı meşhur karlı maç sonunda elemişlerdir), 1992-93'te lig şampiyonluğu yaşamıştır.<br />
<br />
<span style="font-weight: bold;">3-Julen Guerrero (Athletic Bilbao)</span>: Bask bölgesinin takımlarında, kariyeri boyunca aynı takımda oynamış oyuncu sayısı daha fazla olabiliyor. Guerrero bunların içerisinde en önemlilerindendi. 8 yaşında girdi Athletic Bilbao altyapısına ve tam 24 yıl kulübe hizmet verdi. Onu ilk kez 18 yaşında iken Jupp Heynckes A takıma almıştı. 20 yaşında iken hem El Pais hem de Don Balon tarafından İspanya'da yılın futbolcusu seçildi.1997'de peşinde nerede ise bütün Avrupa vardı ama o tam 10 yıllık bir kontratın altına imza attı. Bu kulüp tarihi için bir rekordu ve kendisini gelmiş geçmiş en yüksek ücret alan oyuncu yaptı. Luis Fernandez'in gelişi ile daha az forma şansı bulmaya başladı. 2006'da futbolu bıraktığında toplam 372 maça çıkmış ve 101 gol atmıştı. Avrupa kupalarında attığı 2 golden birisi Fatih Akyel'in Galatasaray kariyerini baltalayan goldür. San Mames'in kahramanlarından birisi.<br />
<br />
<span style="font-weight: bold;">4-Paul McStay (Celtic)</span>: Artık soyadından mı feyz aldı bilmiyorum ("kalmak" anlamındaki "stay" kelimesi) ama 1981-97 yılları arasında tam 16 yıl aralıksız İskoç kulübünün formasını giydi. 3 İskoç şampiyonluğu kazandı ama şanssızlığı Rangers'ın İskoçya'yı darmadağın ettiği dönemde futbol oynamasıydı. Protestan kesimin takımı 1988-97 arasında üstüse 9 şampiyonluk kazandı. McStay'in 1997'deki son sezonunun ardından emekli olmasını takiben, Celtic şampiyon oldu ve Rangers'ın 10 kez üstüste şampiyon olup rekor kırmasını engelledi. McStay İskoç milli takımında da 76 kez forma giydi ve 9 gol kaydetti.<br />
<br />
<span style="font-weight: bold;">5-Jean-Luc Ettori & Claude Puel (Monaco)</span>: Neden bu 2 adamın ikisini birden bir maddeye sıkıştırdım. Bizim için hoş bir anıları var da ondan. 15 Mart 1989 tarihinde Prekazi, Köln'ün Müngersdorfer Stadyumu'nun Atlantik'e bakan tarafındaki kaleye Türk futbol tarihinin en meşhur füzesini gönderdiğinde Puel topu gözleriyle izlemiş, Ettori de ne olduğunu anlayana kadar topu ağlarda görmüştü. Bu 2 futbolcu kariyerleri boyunca Monaco'da oynadılar. Ettori 17 yıl, Puel 19 yıl. Puel 488 maça çıkarken Ettori 754 maçta kaleyi korudu. 2 futbolcu da 1981-82 ve 1987-88 Ligue 1 şampiyonluklarını yaşadılar. Bunlardan ikincisinin Avrupa macerasında Galatasaray'a tosladılar. Ettori 1991-92'de listenin 2 numarası Marco Bode'nin Bremen'inin kazandığı Avrupa Kupa Galipleri Kupası finalinde Monaco'nun kalesini koruyordu.<br />
<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgSntIXPJwkaRjIbrCOfa_iDEBO9ycAg7ywLOJ5qisiiVJSQSiHybMXnLkeGjB8ImUxoWltVb60OuuMVuQaA6oNohYf7ezVc3C1xDrc3MZuCcys_PKeBS2ZVlph5IvXNwE-M2i6kbB9XAM/s1600/3.jpg"><img alt="" border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgSntIXPJwkaRjIbrCOfa_iDEBO9ycAg7ywLOJ5qisiiVJSQSiHybMXnLkeGjB8ImUxoWltVb60OuuMVuQaA6oNohYf7ezVc3C1xDrc3MZuCcys_PKeBS2ZVlph5IvXNwE-M2i6kbB9XAM/s400/3.jpg" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5643292679503743106" style="cursor: hand; cursor: pointer; float: left; height: 254px; margin: 0 10px 10px 0; width: 400px;" /></a><br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<span style="font-weight: bold;"><br /></span>
<span style="font-weight: bold;"><br /></span>
<span style="font-weight: bold;">6-Mahmoud El Khatib (Al Ahly)</span>: Hayatını Al Ahly'e adamış bir adam Mahmoud El Khatip. 16 yıl boyunca kulübe hizmet verdi. Unvanlarını sayıyorum. 11 kez Mısır şampiyonluğu, 6 Mısır Kupası, 2 Afrika Şampiyonlar Ligi Kupası, 2 Afrika Kupa Galipleri Kupası, 5 kez Mısır'da yılın oyuncusu, 1983'te Afrika'da Yılın Oyuncusu, Mısır tarihinin en iyi oyuncusu unvanı, 20. yüzyılda dünyanın en iyi Arap sporcusu. El Khatib tüm kariyeri boyunca 450'ye yakın golün altına imza koymuştur ki bunların ilk 3'ü Al Ahly formasıyla sahaya çıktığı ilk maçta gelmiştir. El Khatib 1972-73 sezonunda, Gerd Müller 36 gol atıp, Avrupa Altın Ayakkabısı'nı kazandığı sezon, takımı Mısır şampiyonu olurken 37 gol atmıştır. ve o zaman daha 18 yaşındadır.<br />
<br />
<span style="font-weight: bold;">7-Maurice Malpas (Dundee United)</span>: İskoç tarihinin en değerli oyuncularından birisi. 17 yaşında Dundee United kulübünün kapısından girdi ve futbolu 2000 yılında bırakana kadar ayrılmadı. Tam 19 yıl turunculara hizmet etti. Sakatlıklardan uzak duran bir futbolcu olması onun tam 617 maç ile kulüp tarihinin en fazla forma giyen oyuncusu olmasını sağladı. 1982-83 sezonunda takımı İskoç şampiyonu olurken (son maçta ezeli rakipleri Dundee'yi mağlup etmişlerdi) kadrodaydı. 5 sezon sonra UEFA Kupası finali oynayan takımda da defansın belkemiğiydi. Halen o şampiyonluk Dundee United'ın tarihindeki ilk ve tek şampiyonluğu. Malpas 1986'da Dünya Kupası'nda da forma giydi. En son Hibernian'da Terry Butcher'ın yardımcısıydı.<br />
<br />
<span style="font-weight: bold;">8-Dieter Eilts (Werder Bremen)</span>: Bir başka Bremen'li, bir başka Otto Rehhagel keşfi ve Marco Bode'nin kader arkadaşı. Bode 1988-2002 yılları arasında yeşil beyazlı formayı giyerken Eilts da 1985-2002 yılları arasında aynı formayı ıslattı. Onun Bode'den farkı 1987-88'deki şampiyonluğu da yaşamış olmasıydı. 390 kez sahaya çıktı ve 31 kez de Alman milli takımının formasını giydi. 1996'da Avrupa Şampiyonu olan Alman takımının en önemli oyuncularından bir tanesiydi. Bremen'in Alman futboluna damga vurduğu yılların yarattığı efsanelerden.<br />
<br />
<span style="font-weight: bold;">9-Giannis Goumas (Panathinaikos)</span>: 17 yaşında Panathinaikos'un altyapısına girdi Goumas. 2009'da futbolu bıraktığında 34 yaşındaydı. Kulübün sürekli oynayan oyuncusu olamadı belki ama 277 maça çıkmayı başardı. Özellikle 2003-04 sezonunda Olympiakos ile oynanan ve şampiyonluğu doğrudan ilgilendiren maçta takımı maçı 2-1 mağlup götürürken attığı gol maça beraberliği getirmiş ve PAO o sezon 2 puan farkla şampiyonluğu kazanmıştı. 3 Yunan Ligi 3 de Yunanistan Kupası şampiyonluğu yaşadı. Sahaya hiç çıkmamasına rağmen Euro 2004'te kupayı kaldıran Otto Rehhagel'in kadrosunda bulunuyordu. 45 kez milli formayı giydi.<br />
<br />
<span style="font-weight: bold;">10-Michael Zorc (Borussia Dortmund)</span>: En sona bıraktım ama işte "one man club" terimini ondan daha iyi yerine getiren bir oyuncu var mı bilmiyorum. Dortmund'da doğdu, Dortmund'da büyüdü, 16 yaşında Dortmund'da futbol oynamaya başladı, 1981'de profesyonel takıma geçti, 17 sene forma giydi, 1998'de emekli olduktan sonra Spor Direktörü olarak çalışmaya başladı, bugün hala Dortmund'da yaşıyor. 48 yaşında. Bir adam hayatını nasıl bir kulübe adar onun kanıtı. Futbolcu iken 2 lig, 1 Şampiyonlar Ligi ve 1 Kıtalararası Kupa şampiyonluğu gördü. 1997'de Kıtalararası Kupa'da takımı Cruzeiro'yu 2-0 mağlup ederken ilk golün altına imzasını koymuştu ve o sırada 35 yaşındaydı. Teknik ekipteyken 2 şampiyonluk daha yaşadı. Önünde sadece eğilinmesi gereken bir adam.<br />
<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgw3mihUSxRMHPFWW25iMrIucMRxSEoYQ9anjBQUahOMbQHqESXR1Pqfjt7rISZbyBcXAWz7R3dIeJkaj6MIZzcjOCXHjvHybb-BWq9yD2vMmj6NrZ6hYWhgRqynEUunJk5EgAKsD23bVE/s1600/1.jpg"><img alt="" border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgw3mihUSxRMHPFWW25iMrIucMRxSEoYQ9anjBQUahOMbQHqESXR1Pqfjt7rISZbyBcXAWz7R3dIeJkaj6MIZzcjOCXHjvHybb-BWq9yD2vMmj6NrZ6hYWhgRqynEUunJk5EgAKsD23bVE/s400/1.jpg" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5643292679577841602" style="cursor: hand; cursor: pointer; float: left; height: 400px; margin: 0 10px 10px 0; width: 286px;" /></a>
</div>
Unknownnoreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-1317836566512638841.post-7665005377058560532014-10-25T09:46:00.001+02:002014-10-25T11:01:38.566+02:00FLYING DUTCHMAN'IN SEYİR DEFTERİ-74<div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhO7Mf_cBec33YOE_agYy5Ubib8gDgQa1Sx4L7P_MvimViXfgzPusNqDZxchwlaBRupUaUkXUyLC-uGdBRqgIEvdwiPr2G7tJtmrbB_-uaXG6Al6oge1yCduhqidHTDztg0kRcPZgXVMsM/s1600/1.jpg" onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}"><img alt="" border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhO7Mf_cBec33YOE_agYy5Ubib8gDgQa1Sx4L7P_MvimViXfgzPusNqDZxchwlaBRupUaUkXUyLC-uGdBRqgIEvdwiPr2G7tJtmrbB_-uaXG6Al6oge1yCduhqidHTDztg0kRcPZgXVMsM/s400/1.jpg" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5673085536443881730" style="cursor: hand; cursor: pointer; float: left; height: 320px; margin: 0 10px 10px 0; width: 400px;" /></a><br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Gaziantepspor'un başında çıktığı ilk 4 maçta 4 galibiyet alan Sergen, bu müthiş başlangıca rağmen teknik direktörlük kariyerine yeni başlayan isimler arasında en başarılısı değildir. Efsane İskoç teknik adam Jock Stein, 1960 mart ayında Dunfermline Athletic ile profesyonel anlamda ilk teknik direktörlük deneyimine başlamış ve ilk 6 maçında 6 galibiyet elde etmiştir. Takımı son sıranın 2 puan üstünde ve 4 aydır galibiyet alamayan şekilde devralmış olan Stein, ilk maçında Celtic'i 3-2 mağlup etmiş ve ardından gelen 5 maçı da kazanarak Dunfermline'ı ligde tutmuştur.<br />
<br />
<span style="font-size: medium; font-weight: bold;"><a href="http://www.blogger.com/posts.g?blogID=1317836566512638841&searchType=ALL&txtKeywords=&label=Seyir+Defteri" style="font-weight: bold;">Seyir Defteri</a></span>
</div>
Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1317836566512638841.post-44363633597922070472014-10-12T12:32:00.003+02:002014-10-12T12:32:46.143+02:00SWANSEA JACK<div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjc0K_btJ5wRcD29i2EFSTsVXOx1qeGH9Nsr2s7fZhx-D6v97GEXLU7laTaSgbpTxPgQK_PuHHJLS-4mbH_i2jb114DYFs3qlO5yd-b1Nz1ifODuwoUmTI7RXyC1hE17TSXAJlr33p6Cks/s1600/swansea-jack1.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjc0K_btJ5wRcD29i2EFSTsVXOx1qeGH9Nsr2s7fZhx-D6v97GEXLU7laTaSgbpTxPgQK_PuHHJLS-4mbH_i2jb114DYFs3qlO5yd-b1Nz1ifODuwoUmTI7RXyC1hE17TSXAJlr33p6Cks/s400/swansea-jack1.jpg" height="400" width="313" /></a><br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Daha önce İngiliz futbol tarihinde önemli bir yeri bulunan 2 köpek, Manchester United'ın simgelerinden <a href="http://vliegendenederlander.blogspot.com/2010/11/bazen-kopekler-isterse-atlar-kurtulur.html">Major </a>ve Chelsea'nin kurucusu Gus Mears'in İskoç teriyeri hakkında yazılar yazmıştık. Bu seferki hikaye Swansea City'den. Swansea kulübünün lakabı The Jacks...Bu lakabın Swansea'den mavi sulara açılan denizcilerin sert karakterinden kaynaklandığını söyleyenler vardır (Jack İngilizcede denizciler için de kullanılan bir terim). Bir diğer grup yakınlardaki kömür madeninde çalışan Swanseali kömür madencilerinin meslektaşları tarafından "Jacks" diye çağırıldığıdır. Ve nihayet hikayemizin kahramanı olan köpek "Jack" de bu teorilerde yerini almış, bugün Swansea City kültürünün oluşmasında önemli bir rol oynamıştır birçoklarına göre. Unutturmadan söyleyelim, bu lakap Swansea taraftarlarının kendilerini "Jack Army" olarak adlandırmasını da beraberinde getirmiştir. Ama tabii Galler'in diğer şehri Cardiff sakinlerinin, rakiplerini "Jack Bastards" olarak adlandırmasını da....<br />
<br />
1930'ların başı. William Thomas, Swansea limanında yaşayan kendi halinde bir vatandaş. Köpeği Jack ise bölgede kahramanlıklarıyla nam salmış, yukarıda sahibinin yanında verdiği fotojenik bir pozu da görebileceğiniz siyah bir retriever. Thomas sahilde yaşıyor, Swansea limanının çetin dalgalarının sık sık dövdüğü, zengin işi değil mütevazi bir apartmanda. Swansea zaten tüm dünyayı kasıp kavuran ve 1930'ları kasıp kavuran ekonomik krizin vurmasıyla yaşanması zor bir kent haline gelmiş. Tersanelerde suya indirilmeyi ve onarılmayı bekleyen gemiler, boş marketler ve tek eğlencenin pub masalarında memleketi kurtarmak olduğu yıllar.<br />
<br />
Tabii böyle bir ortamda çocuk olmak da zor. Swansea limanındaki denizde yüzmek onların tek eğlencesi. Jack de onlarla beraber. İşte bugünlerden bir tanesinde 12 yaşındaki bir çocuğu yüzmeden kutarıyor Jack ve mahallenin kahramanı oluyor. Sonraki işi ise bir yüzücüyü plajda herkein gözü önünde kurtarmak. Gazetelere manşet oluyor, yerel meclis ona bir madalya veriyor ve 1936'da Londra Star gazetesi onu yılın en cesur köpeği seçiyor. <b>1937'de yanlışlıkla fare zehiri yedikten sonra hayatını kaybeden Jack yaşamı boyunca tam 27 kişiyi Swansea sahilinde boğulmaktan kurtarmıştır</b>. Cenazesi sırasında büyük bir tören düzenlenen Jack 80 yıl sonra dahi hala birçoklarına göre Swansea City'nin başarılarıyla yaşattığı bir kahraman. Swansea'deki mezarı aşağıda görülebilir.<br />
<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhlTrRGVVj6c_NwULsLZsnvpKuPNHsoHVYvBWmZzgO79KJoG5xVFa2U8t76JovYcNkC4a3ejySUyCraNKJ_y9bXMhVG7AbhAE59HJMmUuFaIJISKbSeUPyKK-oCWm1OtN2HatdmAEwwxes/s1600/450px-Swansea_Jack_memorial.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhlTrRGVVj6c_NwULsLZsnvpKuPNHsoHVYvBWmZzgO79KJoG5xVFa2U8t76JovYcNkC4a3ejySUyCraNKJ_y9bXMhVG7AbhAE59HJMmUuFaIJISKbSeUPyKK-oCWm1OtN2HatdmAEwwxes/s400/450px-Swansea_Jack_memorial.jpg" height="400" width="300" /></a></div>
Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1317836566512638841.post-81052745017493577662014-09-19T23:09:00.001+02:002014-09-19T23:09:25.487+02:00ÖĞLE YEMEĞİNİN KURTARDIĞI BİR HAYAT: CARLOS LLAMOSA<div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiaC1HECjAcsEnWUdWuh7Jka0-wbQ0ltud9YiPTXr19Tu7zkOODOxHSVZvEgH76tSYHzX2uFeZaCu2RASR5DUTKJC7us6YgI3eb0VRLH07b7RuEJbefvh4iQNAEHwYb_9L1s1JMqiPka78/s1600/1.jpg" onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}"><img alt="" border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiaC1HECjAcsEnWUdWuh7Jka0-wbQ0ltud9YiPTXr19Tu7zkOODOxHSVZvEgH76tSYHzX2uFeZaCu2RASR5DUTKJC7us6YgI3eb0VRLH07b7RuEJbefvh4iQNAEHwYb_9L1s1JMqiPka78/s400/1.jpg" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5534245221140832210" style="cursor: pointer; float: left; height: 400px; margin: 0pt 10px 10px 0pt; width: 288px;" /></a><br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
11 Eylül 2001 tarihinde Dünya Ticaret Merkezi'ndeki 2 kuleye giren uçaklar birçok kişinin hayatını değiştirdiler. Elbette hayatlarına doğrudan etki ettikleri insanlar önce hayatını kaybedenler, sonra yaralılar ve sonra da bu insanların yakınları oldu. Geride bıraktıkları, korku politikasıyla yönetilmeye yatkın paranoyak milyonlar ise bugün bile dünyanın en korku dolu-şiddet eğilimli milletini oluşturuyor. Bugün anlatacağımız hikaye ise o 2 kulenin yıkılmadan önce hayatını değiştirdiği bir başka adama ait. Bugün 45 yaşında olan eski Kolombiya asıllı Amerikalı oyuncu Carlos Lamosa'ya.<br />
<br />
Llamosa 1969 yılında Kolmobiya'nın doğusundaki Palmira kentinde dünyaya geldi. Kariyerine 17 yaşında, Kolombiya 3. ligi takımlarından Colmena'da başladı. 3 yıl burada forma giydikten sonra, Kolombiya Primera A (birinci lig) takımlarından Atletico Huila'ya transfer oldu. Ancak burada çok forma şansı bulamadı. 1990 yılında, 21 yaşındayken futbolu bıraktı ve tüm futbol malzemelerini satarak ailesinin daha önce göç edip yerleştiği New York'taki Queens'in yolunu tuttu. Birincil amacı orada futbol oynamak değildi elbet, zira önce "Fırsatlar Ülkesi"nde hayatını kazanmak zorundaydı. Zira ailesi anne ve babasının yanında 3 erkek 4 de kızkardeşini bulunduruyordu. O yüzden bulduğu iş Dünya Ticaret Merkezi'nde <span style="font-weight: bold;">hademelikti</span>. 3 yıl boyunca orada çalıştı, çok sevdiği yeşil sahalardan uzakta, o devasa binanın temizliğini yaparak ve yerleri paspaslayarak. 3 yıl sonra hayatını değiştiren bir olay meydana geldi.<br />
<br />
26 Şubat 1993 tarihinde Llamosa <span style="font-weight: bold;">İkiz Kulelerdeki</span> işine öğle yemeği sebebiyle ara vermiş ve yakındaki bir restorana gitmişti. Derken, yerel saatle 12:18'de tüm New York'u sarsan bir patlama gürültüsü onun da kulağına ulaştı. İlk başta tüm New Yorklular gibi o da bu gürültünün metroda meydana gelen bir kaza olduğunu sandı. Ancak yemeğini bitirip işyerine döndüğünde onu korkunç bir gerçek bekliyordu. Artık ofisi yerinde yoktu, zira 680 kiloluk patlayıcıyı taşıyan, Eyad Ismoil adındaki Ürdünlü terör eylemcisinin, Kuzey Kule'nin (1 numaralı kule) garajına parkettiği bomba patlamış ve 6 insanın ölümüne sebep olduğu gibi ortalığı savaş alanına çevirmişti. Eylemcilerin hedefi Kuzey Kule'nin temelini tahrip ederek Güney Kule'nin üzerine düşürmek ve her 2 kuleyi de yerle bir etmekti. Başaramadılar. 23 yaşındaki Llamosa o gün öğle yemeğine çıkmamış olsa bugün hayatta olmayacak ya da ciddi şekilde yaralanmış olacaktı. Zira, hayatını kaybedenlerden birisi de bir hademeydi.<br />
<br />
Llamosa 2 yıl sonra futbola döndü. Toplamda 5 yıllık bir ara vermiş ve 26 yaşına gelmişti. Önce Queens'in yerel, amatör liglerinde futbola başladı. <b>Bütün futbol malzemelerini ABD'ye gelmeden önce sattığından, ilk maçında arkadaşından ödünç aldığı beyzbol ayakkabılarını giymek zorunda kaldı</b>. 5 sene önceki formundan bir şey kaybetmemiş olarak sahalara dönmesi, defans oyuncusunun kısa bir süre sonra A-League'deki New York Centaurs takımına transfer olmasını sağladı. Daha ikinci sezonunda AL-league'in karmasına seçilince, çok değil 3 sene önce yer paspaslayan adam, ülke futbolunun en büyük kademesindeki, en önemli takımlardan birisine, başkent Washington takımı D.C. United'a transfer oldu. Llamosa 1997-2000 yılları arasında takımın değişmez oyuncusuydu ve 2 şampiyonluk kazandı. 1998'de Amerikan vatandaşlığına geçerek milli formayı da giymeye başladı. İlk önce 1999 Konfederasyon Kupası, sonra da 32 yaşındayken, 2002 Dünya Kupası'nda forma giydi. Onu kupa kadrosuna alan isim, zamanında DC United'ın draft seçiminin arkasında olan, Dünya Kupası zamanında ise milli takımı yöneten teknik direktörü Bruce Arena'ydı. Grupta Portekiz'i 3-2 mağlup ettikleri maçta ve 2. turdaki Meksika maçında forma giydi. Böylece bir insanın nasıl dipten zirveye ulaşacağının da dersini verdi. DC United kariyeri sonrası ise, MLS'de Miami Fusion ve New England Revolution formalarını giyip, 2006-07 sezonunda Chivas USA takımında futbolu bıraktı.<br />
<br />
Llamosa şu anda New York Cosmos'un yardımcı teknik direktörlük görevini üstleniyor. İnsanoğlunun hayatının nasıl tesadüflere bağlı olduğunun bir göstergesi. "<span style="font-style: italic;">Kolombiya'da futbol oynarken, bir gün ülkemin milli takımının formasını giymeyi hayal ediyordum, milli formayı giydim ama bambaşka bir ülkede, geleceğimiz bazen tesadüflere bağlı</span>" demeci de bunun bir kanıtı.<br />
<br /></div>
Unknownnoreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-1317836566512638841.post-7713085258173725352014-09-07T11:51:00.001+02:002014-09-07T11:51:32.911+02:00SANAT TARİHİNDE GİZEMLİ YOLCULUK III: 18.YÜZYILDA PORNO<div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on">
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg7gq8FnKG3v-Iqudu5qrmmhe0SlDQaWWwUkoDgmYvAdVBbSeIgqHBTLfiiYE9uaWVlpx-6v9vW7UStFhjfQfzQqI6TNq2WgQ2iZvY3rDKhbGTBR5j9UObB7CUBlyQKpbeje6q1R4OkzIo/s1600/1.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg7gq8FnKG3v-Iqudu5qrmmhe0SlDQaWWwUkoDgmYvAdVBbSeIgqHBTLfiiYE9uaWVlpx-6v9vW7UStFhjfQfzQqI6TNq2WgQ2iZvY3rDKhbGTBR5j9UObB7CUBlyQKpbeje6q1R4OkzIo/s1600/1.jpg" height="281" width="400" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Tiziano - Venere di Urbino -1538 (Galleria degli Uffizi, Floransa)</td></tr>
</tbody></table>
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Antik Yunan döneminden beri çıplak kadın figürleri yapılır ve çizilir. Çıplak kadın veya erkek figürleri, eger figürler mitolojik tanrilar ise hiç bir zaman sorun olmazdı. Tanınmış veya sıradan bir insan çiplak çizildiğinde ise bu, insanlar tarafından çılgınca karşılanıyordu.<br />
<br />
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg9Mt77HthIRBemwx2Kfmbzb2uzIv-5-2weyZu8s1Afz8DsK5Nv28Yurl5cHPwHJ2On4bBs9nmF_6pqiZjTdgpg9No0_bt4VSgMN1f6CNqNk1MFjs3ub1CnFldVwsnXG1cABcpmhJvJPgk/s1600/manet-olympia.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg9Mt77HthIRBemwx2Kfmbzb2uzIv-5-2weyZu8s1Afz8DsK5Nv28Yurl5cHPwHJ2On4bBs9nmF_6pqiZjTdgpg9No0_bt4VSgMN1f6CNqNk1MFjs3ub1CnFldVwsnXG1cABcpmhJvJPgk/s1600/manet-olympia.jpg" height="273" width="400" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Gustave Manet – Olympia – 1863 (Musée d'Orsay, Paris )</td></tr>
</tbody></table>
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Édouard Manet 1863 de Olympia adlı eserine imza attığında büyük bir tepkiyle karşılaştı. Nedeni de bir hayat kadınını resmetmiş olmasıydı. Halbuki Manet, Tiziano’nun 1538 yılında çizdiği Urbino Venüsü’nun güncellenmiş versiyonunu yapmıştı. Ama Tiziano’nun tablosu hiçbir tepki almamıştı, çünkü o, Tanrı Venüs'ü resmine yerleştirmişti. Halbuki Manet’in tablosundaki bir hayat kadınıydı ve üstüne üstlük o güne kadar alışılmadığı biçimde doğrudan tablodan dışarıya insanlara bakıyordu. Büyük bir rahatlıkla "<i>benim de işim bu</i>" der gibi.<br />
<div>
<br /></div>
<div>
18. yüzyılın ortasında bir diplomat bir kaç tane tablo yaptırır ve hali hazırda yapılmış olanlardan da bir kaç tane satın alır. Bunların arasında bir tane vardir ki, günümüzde dahi oldukça tartışmalı bir eserdir. Bu tablo 19. yüzyilda düpedüz pornografik bir anlayışla yapılmıştır. Tabloları yaptıran ve satın alan şahıs ise <b>Osmanli Diplomatı Halil Paşa'dan başkası değildir</b>.</div>
<div>
<br /></div>
<div>
Aşağıda Halil Paşa'nın edindiği tablolar yer alıyor. Yukarıda bahsettiğimiz olay yaratan pornografik esere ise <b>izleyen</b> <b>linke tıklayarak ulaşılabilir. +18 olduğunu ısrarla belirtirim</b>. Gustave Courbet'nin 1866'da yaptığı ve bugün Musée d'Orsay'da bulunabilecek <a href="http://pbs.twimg.com/media/A_ESrHqCIAA0Kcz.jpg:large">L'Origine du monde tablosu</a>.</div>
<div>
<br /></div>
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjMl79vEckE_KrLNxCRujpFepqZqa8BJopWe4tPVdO0NEKPXMMKZyc3p7BosXaAU0N02HoDsVfcSObw1RmdJ_fxjmNq8OI8Th5d2xcV6_l5sx_75nDrZxYdUWQgYDxdR85IH5NgwGC01zE/s1600/bain-turc-f.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjMl79vEckE_KrLNxCRujpFepqZqa8BJopWe4tPVdO0NEKPXMMKZyc3p7BosXaAU0N02HoDsVfcSObw1RmdJ_fxjmNq8OI8Th5d2xcV6_l5sx_75nDrZxYdUWQgYDxdR85IH5NgwGC01zE/s1600/bain-turc-f.jpg" height="396" width="400" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Jean Auguste Dominique Ingres – Le Bain Turce – 1862 (Louvre, Paris)</td></tr>
</tbody></table>
<div>
<table cellpadding="0" cellspacing="0" class="tr-caption-container" style="float: left; margin-right: 1em; text-align: left;"><tbody>
<tr><td style="text-align: center;"><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj8dFynFZlAhtCC-7ii-g4UaGDXQxh-VauZDo0P3vNfC_R-DeGukegmlwed0vKM2zz5fZnzgFYh2TYD4JLWO1ixkKdMxJLjc-vMi-v_5XmtcUA2C16YG9QL15E1hsDoJomvussRHTirNlg/s1600/tm19_sommeil_courbet.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; margin-bottom: 1em; margin-left: auto; margin-right: auto;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj8dFynFZlAhtCC-7ii-g4UaGDXQxh-VauZDo0P3vNfC_R-DeGukegmlwed0vKM2zz5fZnzgFYh2TYD4JLWO1ixkKdMxJLjc-vMi-v_5XmtcUA2C16YG9QL15E1hsDoJomvussRHTirNlg/s1600/tm19_sommeil_courbet.jpg" height="261" width="400" /></a></td></tr>
<tr><td class="tr-caption" style="text-align: center;">Gustave Courbet - Les Dormeuses - 1866, (Petit Palais, Paris)</td></tr>
</tbody></table>
</div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
<br /></div>
<div>
by Black Pearl<br />
<br />
<b><span style="font-size: large;"><a href="http://vliegendenederlander.blogspot.nl/search?q=SANAT+TAR%C4%B0H%C4%B0NDE+G%C4%B0ZEML%C4%B0+YOLCULUK">SANAT TARİHİNDE GİZEMLİ YOLCULUK</a></span></b><br />
<b><br /></b></div>
</div>
Unknownnoreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-1317836566512638841.post-30737191158001418872014-09-03T23:00:00.000+02:002014-09-03T23:00:01.604+02:00FLYING DUTCHMAN'IN SEYİR DEFTERİ-73<div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on">
<div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhO7Mf_cBec33YOE_agYy5Ubib8gDgQa1Sx4L7P_MvimViXfgzPusNqDZxchwlaBRupUaUkXUyLC-uGdBRqgIEvdwiPr2G7tJtmrbB_-uaXG6Al6oge1yCduhqidHTDztg0kRcPZgXVMsM/s1600/1.jpg" onblur="try {parent.deselectBloggerImageGracefully();} catch(e) {}"><img alt="" border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhO7Mf_cBec33YOE_agYy5Ubib8gDgQa1Sx4L7P_MvimViXfgzPusNqDZxchwlaBRupUaUkXUyLC-uGdBRqgIEvdwiPr2G7tJtmrbB_-uaXG6Al6oge1yCduhqidHTDztg0kRcPZgXVMsM/s400/1.jpg" id="BLOGGER_PHOTO_ID_5673085536443881730" style="cursor: hand; cursor: pointer; float: left; height: 320px; margin: 0 10px 10px 0; width: 400px;" /></a><br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Asya Şampiyonlar Ligi'ni 3 kez kazanan Güney Kore'nin Pohang Steelers takımı, Pohang Demir Çelik Enstitüsü kulübü satın almadan önce, POSCO Atoms adıyla ligde mücadele ederken tekrarlanması güç bir performansa imza atmıştır. 1986 Kore Ligi 6 takımdan oluşmaktadır ve takımlar birbirleriyle her devrede 2'şer kez olmak üzere 4'er kez karşılaşmakta ve her 2 devrenin lideri finalde karşı karşıya gelmektedir. POSCO Atoms ligin ilk devresini 3 galibiyet, 6 beraberlik ve 1 mağlubiyetle lider bitirir. 2. devresinde ise çok kötü bir performansla 5.olurlar ama ilk devredeki liderliklerinden ötürü finale kalırlar. Finalde Lucky-Goldstar Hwangso'yu 1-0 ve 1-1'lik sonuçlarla saf dışı eden POSCO lig şampiyonu olur. Ancak ilginç olan takımın oynadığı 22 maçta sadece 5 galibiyet alabilmesi 7 kez mağlup olmasıdır. Dahası ligi toplamda -5 averajla bitirmişlerdir.
<br />
<br />
<a href="http://www.blogger.com/posts.g?blogID=1317836566512638841&searchType=ALL&txtKeywords=&label=Seyir+Defteri" style="font-weight: bold;"><span style="font-size: large;">Seyir Defteri</span></a><br />
<div>
</div>
<br /></div>
<br />
<div>
</div>
<br />
<br /></div>
Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1317836566512638841.post-48714431448023550932014-07-31T19:09:00.001+02:002014-07-31T19:09:18.167+02:00WASHINGTON'DAN OLMA BRUNO<div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiL6jRe2agsyBmw-s2ClzROQlmXrCJVFuZWwnQZbC2fPA80bikLXNDNFw9sIhV6Lc-_DcpHSXQIZ4UzBSiom42Oxc00qJNNYp1YuxtARTNZs3UiEwc47VaMsWdt6HxlBHfd_-isBtEPr5s/s1600/WASHIGTON+ALVES+-+Cromos+Varzim+1979.png" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiL6jRe2agsyBmw-s2ClzROQlmXrCJVFuZWwnQZbC2fPA80bikLXNDNFw9sIhV6Lc-_DcpHSXQIZ4UzBSiom42Oxc00qJNNYp1YuxtARTNZs3UiEwc47VaMsWdt6HxlBHfd_-isBtEPr5s/s1600/WASHIGTON+ALVES+-+Cromos+Varzim+1979.png" /></a><br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Portekiz takımlarından Varzim'e 10 yılını vermiş Washington...Neden burada?....Çünkü oğlu bugün Fenerbahçe defansında top koşturuyor...<br />
</div>
Unknownnoreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-1317836566512638841.post-8822598560910932372014-07-31T19:04:00.002+02:002014-07-31T19:05:14.024+02:00TEK KOLLU KAHRAMAN DENNIS HEROD<div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg3n9KTYRV8qkob5lLOxetmcdfK8N6cJhjm9XfUFHkO9Pi0Gsd3xRidg9sOvZXy_-PsxLcJQdOIbZ4i3AhQpCf8pAuqzgx4RBJgKndsNw8yOI4XEdvh5osEE1j3H5sC1xfR_pSVUma0D30/s1600/5913660_large.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg3n9KTYRV8qkob5lLOxetmcdfK8N6cJhjm9XfUFHkO9Pi0Gsd3xRidg9sOvZXy_-PsxLcJQdOIbZ4i3AhQpCf8pAuqzgx4RBJgKndsNw8yOI4XEdvh5osEE1j3H5sC1xfR_pSVUma0D30/s400/5913660_large.jpg" height="400" width="400" /></a>John Huston'ın sinema tarihine geçen ve hemen hemen her "Futbol Filmleri" listesinin vazgeçilmezi olan (biz de blogda daha önce birçok kez bahsettik) filmi Victory'de Pele (filmde Trinidad-Tobago'lu bir futbolcuyu canlandırmıştır) filmin finalindeki maçta kolundan sakatlanmış, oyundan çıkmış ancak kırık kolla tekrar sahaya çıkıp Almanları yıkan golü atmıştır. Tabii bu iş film icabı ama film futbola, hayat futbola ya da hayat filme benzemiştir yıllar önce. Stoke City'nin efsane kalecisi Dennis Herod'un hikayesinde olduğu gibi.<br />
<br />
16 Şubat 1952 tarihinde Stoke City Villa Park'ta Aston Villa deplasmanına çıkar. O sezon Stoke için çok iyi geçmemektedir zira takım küme düşme hattında kurtulmaya çabalamaktadır. Lige de ilk 11 maçta hiç galibiyet alamadan başlamışlardır. Aston Villa ise üst sıraları zorlayan bir takımdır. Stoke City'nin kalesinde 29 yaşındaki Dennis Herod forma giymektedir. Herod kulübün genç takımında yetişmiş ve 1946 yılında profesyonel sözleşmeye imza atmıştır. İlginçtir, kendisi Stoke City'nin efsane isimlerinden Bob McGrory (14 yıl futbolcu, 17 yıl hoca olarak toplam 31 yıl kulübe hizmet vermiştir) tarafından 5 gol yediği bir maçta keşfedilmiştir. O yıllarda Stoke-on-Trent merkezli bir gazete olan "The Sentinel'in organize ettiği turnuvanın 1939 finalinde Stoke City genç takımı Trent Vale United ile karşılaşmış ve sonradan Stoke City'de 12 yıl forma giyecek olan Frank Mountford'un golleriyle Potters 5-0 kazanmıştır. Rakip takımın kalecis,i McGrory'nin ilgisini çekmiş ve Herod kırmızı-beyazlı takımın yolunu tutmuştur. Kendisi için ödenen transfer ücreti 10 pounddur.<br />
<br />
Herod'un kalecilik öncesi hayatı da bir hayli maceralıdır. Normandiya çıkarmasından kısa bir süre önce, II. Dünya Savaşı sırasında içinde bulunduğu tank havaya uçmuş ama <b>Herod tanktan sağ olarak kurtulmuştur</b>. Çenesi ve birkaç kemiği kırılmış ancak kendisi hayatta kalmış, tankta onunla beraber bulunan 2 asker arkadaşı ise hayatını kaybetmiştir. Bunun öncesinde de 1943'te Kuzey Afrika'da görev yapmıştır. Bu anılardan sonra nefes aldığı her anın tadını çıkarmaya karar veren Herod'un futbolculuk yaşamı da ilginç hikayelerle dolu olmuşturç Örneğin Newcastle ile oynadıkları ve <b>9 gol yedikleri bir maçtan sonra "maçın adamı" seçilmiştir,</b> çünkü 9 gol yemesine rağmen bir 19 taneyi de kurtarmıştır. Kariyerinin en önemli maçlarından birisi 1946-47 sezonunun son haftasında oynanmıştır. Stoke o sırada şampiyonluk kovalamaktadır ve rakipleri Sheffield United'dır. Maçı Herod'un hatası ile kaybedip şampiyon Liverpool'ın 2 puan gerisinde 4. olmaya razı olurlar. İngiliz kaleci o maçı hiçbir zaman unutamamıştır. Biz tekrar kendisini efsane mertebesine yükselten maça gelelim.<br />
<br />
16 şubat 1952'deki Aston Villa maçında, Herod takımı 2-1 öndeyken Villa ataklarından bir tanesini önlemek ister ama ciddi bir sakatlık geçirir. Devre 2-1 biter ve soyunma odasına girilir. Kalede devam edecek durumda değildir. O günlerde oyuncu değişikliği kuralı henüz uygulanmamaktadır. Bunun üzerine forvet Sammy Smyth kaleye geçer. Herod'a ise sol kanatta oynama direktifi verilir. 2. devre başlar. Stoke atağında, Aston Villa kalecisi Con Martin'in uzaklaştırdığı topu önünde bulan <b>Herod, yaptığı vuruşla takımını 3-1 öne geçirir</b>. Maçı sonunda kazanan 3-2 ile Stoke'dur. Bu galibiyet onlar için çok önemlidir zira sezon sonu küme düşme hattının hemen üstünde Huddersfield Town'ın 3 puan önünde (2 puanlık sistemde) kümede kalırlar. Herod, kalede yaptığı kurtarışların yanına bir de galibiyet golünü eklemiştir. Sakatlığına maç sonrası teşhis konur.<br />
<br />
Herod'un kolu kırılmıştır!!!</div>
Unknownnoreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-1317836566512638841.post-86725984165650076262014-07-19T11:36:00.000+02:002014-07-19T11:36:52.503+02:00DEPLASMAN OTOBÜSÜ!!!<div dir="ltr" style="text-align: left;" trbidi="on">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjelAy-siNeIbhlnHG58fWapsNpbuR19CKO6gdEp1eOEhJejx8_2VFH6NwlLfse3GWmh6djTxvn9uBsJY27SqtaMDFd_dwWlNl9xUnp_aF0zaOq-0eMGPP8MXNLH-tWzzDs8o7jwGKwqT4/s1600/Clipboard01.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjelAy-siNeIbhlnHG58fWapsNpbuR19CKO6gdEp1eOEhJejx8_2VFH6NwlLfse3GWmh6djTxvn9uBsJY27SqtaMDFd_dwWlNl9xUnp_aF0zaOq-0eMGPP8MXNLH-tWzzDs8o7jwGKwqT4/s1600/Clipboard01.jpg" height="640" width="384" /></a><span style="text-align: left;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<span style="text-align: left;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
Deplasman otobüsünün sakinlerinin evrimi...Üstteki resim Mart 1963'ten, Dundee taraftarları, Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası çeyrek final maçı için, Brüksel'e gidiyor...Rakip Anderlecht....Alttaki....Onu bilemiyorum....</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: left;">
<span style="text-align: left;"><br /></span></div>
</div>
Unknownnoreply@blogger.com2