Boğuşuyorum. Kimileri için amaç olan iş hayatı benim için
boğuşmak.
Kendi şimarıklığımdır belki. Ev-araba gibi kaygıları olmayınca
insanın iş hayatının bir bireydeki her tür değeri yağmalaması insana koyuyor.
Her neyse. Birkaç kelam etmeden duramayacağım.
İş hayatında öyle tiplerle öyle sıklıkla karşılaşıyorsunuz
ki. Emrah Serbes içten bir “haysiyetsiz” demişti ya. http://www.youtube.com/watch?v=ySjzacDjAWg
İçimden geçen en hafif kelime bu.
Dünyanın her köşesinde böyle olmadığını biliyorum.
Ece Temelkuran demişti bir ara “biz ne zaman bu hale geldik”
Sahi, biz ne zaman bu hale geldik?
İş hayatında yükselme kaygısıyla birilerinin sizi ezme
girişimleri bir mantığı olması itibariyle “anlaşılır” bir şeydir. Peki ya sizi
ezenlerin bundan en ufak bir faydası yoksa?
İşte o zaman “biz ne zaman bu hale geldik” diye başlayan
cümlenin devamı küfürle geliyor. Çünkü karşınızda o mantıklı soruyu
sorabileceğiniz bir varlık, bir yaratık yok. Bu sözüm ona insan evladının hangi
psikolojiyle hiçbir gerekçesi, menfaati yokken sizi ezmeye çalıştığını anlamaya
çalışmıyorum. Yıllardır iş dünyasını o çok sevdiği empati denen eylemi
gerçekleştirdim. Ama empatinin de bittiği bir yer varmış ve ben bu günleri de
görecekmişim. Menfaat mücadelesinin insanlıktan yoksun ama salt matematiksel mantığının bile bir sınırı varmış. Pessss!!!
Bir insanın arkasında birlikte çalıştığı her ama herkes
sadece ve sadece küfrederken bu yaratık geçtim kendine saygı duymayı nasıl
yaşar?
Hani insan kendini sorguluyor. Ben mi öküzüm diye. E onlarca
insan sizi severken sözkonusu yaratıktan herkes nefret ederken kendinizi
sorgulamanız anlamsız geliyor. Belki de onlarca insan haksızdır, bir o her
düzenin yalakası haklıdır. Boşuna mı onlar yükseliyor? İş hayatının "doğası" bu. Koyunlar susmaya devam ettikçe çobanlar etrafındaki yalakalarla egolarını şişirmeye devam edecek. Tutanacak başka dalları yok ki!
6 yorum:
Uzun zamandır hissettiklerimi bu kadar güzel yansıtan bir yazı görmemiştim. Aklınıza, fikrinize sağlık.
Dereye geçene kadarcılar o dereyi bi geçemedi ya...
Ece Temelkuran'ın "biz burada darbe yapıyoruz sinyorita" kitabına bir yorum yazısı bekliyorum sizden.
biliyorum konuyla ilgisi yoktur ama benim de galatasaray sevdam, 6-0 fener macindan sonra baslamistir :) daha once pek tutmaztim takim falan
o dere geçmekle bitmiyor, yükseldikçe geçilecek dereler nehre dönüşüyor.
@penguin
"biz burada devrim yapıyoruz sinyorita"yı çok beğenmiştim. tek başına sahadan röportajlar içermesi itibariyle tarihe tanıklıktır ve belge niteliğindedir. böyle çok az çalışma var...
"biz burada darbe yapıyoruz sinyorita"yı ise bilmiyorum :)
bende ne kadar alaklı olur bilmiyorum ama;
şimdi anlatınca eski kafalı ya da romantik olarak suclanıyoruz ama skiden ..hep böyle kenarda köşedekini sevmek hali vardı ya da ben de vardı..
cocukluğumda;
millet süpermen- severken silver surfer'ı sevmek..
silver ve örümcek adama saygı olmasına karşın..marvel'e karşı sergio bonelli demek..
nba ve lakers yeni hayata girmişken, hayır hep eniyi jugoplastikadır demek..
new kids on the block denen boys band'de bile jon-jonathaon lara inat..grubun kontenjandan girmiş adamı danny desteklemek..
real, milan varken..mahalle macında kızılyıldız olmak..
maradona denirken stojkovic demek..
rıdvan, aykut denirken okul maclarında nezihi ya da taygunum demek..
herkes little fiften aga derken yok be lie to me en iyi depeche modu şarkısıdır demek..
modern talking dinlerken herkes thamas andersen derken yok be abi asıl iş dieter bohlen'de sen bakma arkada durduğuna demek..
magic efsane olum diyene..yok olum sen d.petrovici asıl izle demek..
bu giderde gider..
mesele aslında hayat bunlardan ibaret değil onlarda var ve belki göz önünde olsalar belki sen de sevecektin demekti..ha cocukken nasılsam sonralarda da hep öyle olmuşumdur..
Yorum Gönder