Mayıs ayı birçok Avrupa liginde olduğu gibi ülkemiz liglerinde de sona çok yaklaşıldığının habercisidir. Taraftar kendisini ligin finish düzlüğünün heyecanına son sürat kaptırmış olsa da yaklaşan uzun soluklu futbol tatili de kapıya dayanmıştır. Hele ki o yaz dönemi uluslararası bir futbol organizasyonuna denk gelmiyorsa sıcak yaz günlerinin çekilmezliği katlanarak büyür ve her taraftar tek bir noktaya odaklanır. Transfer.
Birçok Avrupa kulübü sistemli çalışmaları neticesinde kendi ekonomik imkanlarında alacakları oyuncuları daha sezon bitmeden renklerine bağlar iken, ülkemizde bu tarz örnekler birkaç istisnayla sınırlı kalmıştır. Kulüplerimizin transferden sorumlu yöneticileri genellikle yumurta kapıya dayanmadan somut adımlar atmayı tercih etmedikleri için liglerin sona erdiği ve koca bir sezonun çalkantılı sularının yeni yeni durulmaya başladığı dönemde bir diğer kaos ortamına adeta balıklama dalınır.
Kulüplerin sözleşmesi biten mevcut oyuncularıyla yeniden anlaşma sağlamaları anlamına gelen iç transferler beklenen sonuç veya olağan bir durum olarak karşılanırken, yurtiçi ve yurtdışındaki bir başka kulüpten yapılan ve adına dış transfer denen organizasyon taraftar bünyesinde farklı sonuçlar doğurabilmektedir. Elbette ki dış transferler içerisinde ruh ve akıl sağlığına en zararlı olanı yurtdışından yapılan “yıldız” transferleridir. Yazılıp çizilen veya üzerinde konuşulan onlarca ölü doğmuş transfer haberlerinin yarattığı kaos ortamı bir yana, gerçekleşme sürecine girmiş “yıldız” transferleri her safhasında ayrı bir gerilim filmi edasıyla taraftarı bir saatli bombaya dönüştürme kapasitesine sahiptir.
Yıldız transferi safhalarından ilki, zaman açısından uzunluğu ve yarattığı etkiler açısından tehlikeli olmasıyla ön plana çıkan bekleme sürecidir. Bu süreç, talip olunan yıldız oyuncunun “x kulüpte oynayabilirim” söylemiyle başlar ve detay sınırlarını zorlayarak devam eder. Bu söylem taraftarlar arasında ancak küçük çaplı kalp çarpıntılarına yol açsa da, esasında ilerleyen günlerde ortaya çıkacak bonservis ücreti sorunu, oyuncunun karısının-sevgilisinin ülkeye gelmek istememesi ya da çocuklarının okul problemi gibi birçok nedenden ötürü gerilimin dozajı yükselir ve her Allahın günü pembe dizi entrikaları tadındaki bu gelişmelerle afallayan taraftar yavaş yavaş kıvama gelmeye başlar. Bu noktada kulüpler tarafından hedef şaşırtmak amacıyla yapılan “ilgilenmiyoruz” açıklamaları dahi pek etkili olmaz. Bahsi geçen televizyon veya gazete haberlerinin yanı sıra bazı taraftarların kendi meşrebince kulüp içerisinden (!) elde ettiği duyumlarını internetteki forum ortamlarında ya da kulaktan kulağa yayması ile bu safha misyonunu tamamlar. Son yıllarda pek rastlanmasa da aynı oyuncu için bir diğer ikinci kulübümüzün de devreye girerek bu safhanın süresini daha da uzattığı tarihte görülmektedir.
İkinci safha ise anlaşılmak üzere aşamasıdır. Oyuncuyla veya kulübüyle yalnızca ücret üzerinde küçük pürüzlerin kaldığı, pazarlığın kızıştığı, “bugün, olmadı yarın, bilemedin ertesi gün bitiyor”.söylemlerine sıkça başvurulan, taraftarın ise tüm bu olup bitenler karşısında cinnet geçirdiği bir süreçtir. Bu dönemde gün içerisindeki spor haberleri itinayla takip edilir, yerli ve yabancı basın yakın markaja alınır. İyice bunalan taraftarlar arasında “Anlaşmış mıyız? Hadi canım… İmza attığını gözümle görmeden inanmam abi” vakaları en sık rastlanılanlar arasındadır. Bu süreç yıldız oyuncuyla resmen anlaşılması ile son bulur.
Artık resmen anlaşma sağlanmış kabul etme ve karşılama safhasına geçilmiştir. Bünyelerde günlerce biriken stresin bir şekilde dışa vurulacağı bu süreç, günümüz merchandising anlayışıyla hızla piyasaya sürülen ve sırtında yeni yıldızın adının yazılı olduğu takım formaları ile start alır. Formalara olan ilginin boyutu ile taraftarın bu transferi kabul etmesi veya benimsemesi tamamıyla doğru orantılıdır. Bugüne kadar Bergkamp gibi uçak fobisi nedeniyle karayolunu tercih eden bir yıldız ülkemize transfer edilmediğinden genellikle gelen oyuncuların karşılanma noktası herhangi bir sınır kapısı değil, havaalanı terminalleridir. Karşılamanın kalabalık bir kitleyle ve bol izdihamlı yapılması en makbul olanıdır. Taraftarın deşarj noktası o anlar olduğundan itiş kakış ve sert tepkiler kaçınılmazdır. Karşılamanın en büyük klişesi ise uçağın rötarlı gelmesidir. Bu gecikme, “Çoktan gelmiştir, kalabalık yüzünden başka kapıdan kaçırmışlardır.” “Kadın kılığında çıkarmışlar abi” gibi ilginç asparagaslara da zemin hazırlamaktadır. Futbolcunun dış hatlar terminalinde görünmesiyle birlikte karşılaştığı manzara karşısında yaşadığı şaşkınlığı gidermek amacıyla (!) yoğun bir şekilde sağa sola çekiştirme egzersizi uygulanır ve boynuna maksimum sayıda atkı bağlanır. Yoğun tezahuratlar eşliğinde yıldız futbolcu havaalanından uğurlanır ve ertesi gün yapılan bol top sektirmeli görkemli bir imza töreniyle transfer süreci son bulur.
Birçok Avrupa kulübü sistemli çalışmaları neticesinde kendi ekonomik imkanlarında alacakları oyuncuları daha sezon bitmeden renklerine bağlar iken, ülkemizde bu tarz örnekler birkaç istisnayla sınırlı kalmıştır. Kulüplerimizin transferden sorumlu yöneticileri genellikle yumurta kapıya dayanmadan somut adımlar atmayı tercih etmedikleri için liglerin sona erdiği ve koca bir sezonun çalkantılı sularının yeni yeni durulmaya başladığı dönemde bir diğer kaos ortamına adeta balıklama dalınır.
Kulüplerin sözleşmesi biten mevcut oyuncularıyla yeniden anlaşma sağlamaları anlamına gelen iç transferler beklenen sonuç veya olağan bir durum olarak karşılanırken, yurtiçi ve yurtdışındaki bir başka kulüpten yapılan ve adına dış transfer denen organizasyon taraftar bünyesinde farklı sonuçlar doğurabilmektedir. Elbette ki dış transferler içerisinde ruh ve akıl sağlığına en zararlı olanı yurtdışından yapılan “yıldız” transferleridir. Yazılıp çizilen veya üzerinde konuşulan onlarca ölü doğmuş transfer haberlerinin yarattığı kaos ortamı bir yana, gerçekleşme sürecine girmiş “yıldız” transferleri her safhasında ayrı bir gerilim filmi edasıyla taraftarı bir saatli bombaya dönüştürme kapasitesine sahiptir.
Yıldız transferi safhalarından ilki, zaman açısından uzunluğu ve yarattığı etkiler açısından tehlikeli olmasıyla ön plana çıkan bekleme sürecidir. Bu süreç, talip olunan yıldız oyuncunun “x kulüpte oynayabilirim” söylemiyle başlar ve detay sınırlarını zorlayarak devam eder. Bu söylem taraftarlar arasında ancak küçük çaplı kalp çarpıntılarına yol açsa da, esasında ilerleyen günlerde ortaya çıkacak bonservis ücreti sorunu, oyuncunun karısının-sevgilisinin ülkeye gelmek istememesi ya da çocuklarının okul problemi gibi birçok nedenden ötürü gerilimin dozajı yükselir ve her Allahın günü pembe dizi entrikaları tadındaki bu gelişmelerle afallayan taraftar yavaş yavaş kıvama gelmeye başlar. Bu noktada kulüpler tarafından hedef şaşırtmak amacıyla yapılan “ilgilenmiyoruz” açıklamaları dahi pek etkili olmaz. Bahsi geçen televizyon veya gazete haberlerinin yanı sıra bazı taraftarların kendi meşrebince kulüp içerisinden (!) elde ettiği duyumlarını internetteki forum ortamlarında ya da kulaktan kulağa yayması ile bu safha misyonunu tamamlar. Son yıllarda pek rastlanmasa da aynı oyuncu için bir diğer ikinci kulübümüzün de devreye girerek bu safhanın süresini daha da uzattığı tarihte görülmektedir.
İkinci safha ise anlaşılmak üzere aşamasıdır. Oyuncuyla veya kulübüyle yalnızca ücret üzerinde küçük pürüzlerin kaldığı, pazarlığın kızıştığı, “bugün, olmadı yarın, bilemedin ertesi gün bitiyor”.söylemlerine sıkça başvurulan, taraftarın ise tüm bu olup bitenler karşısında cinnet geçirdiği bir süreçtir. Bu dönemde gün içerisindeki spor haberleri itinayla takip edilir, yerli ve yabancı basın yakın markaja alınır. İyice bunalan taraftarlar arasında “Anlaşmış mıyız? Hadi canım… İmza attığını gözümle görmeden inanmam abi” vakaları en sık rastlanılanlar arasındadır. Bu süreç yıldız oyuncuyla resmen anlaşılması ile son bulur.
Artık resmen anlaşma sağlanmış kabul etme ve karşılama safhasına geçilmiştir. Bünyelerde günlerce biriken stresin bir şekilde dışa vurulacağı bu süreç, günümüz merchandising anlayışıyla hızla piyasaya sürülen ve sırtında yeni yıldızın adının yazılı olduğu takım formaları ile start alır. Formalara olan ilginin boyutu ile taraftarın bu transferi kabul etmesi veya benimsemesi tamamıyla doğru orantılıdır. Bugüne kadar Bergkamp gibi uçak fobisi nedeniyle karayolunu tercih eden bir yıldız ülkemize transfer edilmediğinden genellikle gelen oyuncuların karşılanma noktası herhangi bir sınır kapısı değil, havaalanı terminalleridir. Karşılamanın kalabalık bir kitleyle ve bol izdihamlı yapılması en makbul olanıdır. Taraftarın deşarj noktası o anlar olduğundan itiş kakış ve sert tepkiler kaçınılmazdır. Karşılamanın en büyük klişesi ise uçağın rötarlı gelmesidir. Bu gecikme, “Çoktan gelmiştir, kalabalık yüzünden başka kapıdan kaçırmışlardır.” “Kadın kılığında çıkarmışlar abi” gibi ilginç asparagaslara da zemin hazırlamaktadır. Futbolcunun dış hatlar terminalinde görünmesiyle birlikte karşılaştığı manzara karşısında yaşadığı şaşkınlığı gidermek amacıyla (!) yoğun bir şekilde sağa sola çekiştirme egzersizi uygulanır ve boynuna maksimum sayıda atkı bağlanır. Yoğun tezahuratlar eşliğinde yıldız futbolcu havaalanından uğurlanır ve ertesi gün yapılan bol top sektirmeli görkemli bir imza töreniyle transfer süreci son bulur.
by forzabrian
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder