2016 Avrupa Şampiyonası etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
2016 Avrupa Şampiyonası etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Mayıs 2010 Cuma

EURO 2016 FRANSA'DA


















Aday olduğumuz bir başka turnuvayı daha düzenleme hakkını elde edemeden kapattık bu süreci. Türkiye'nin şu günden itibaren, kendi evinde A milli takımlar düzeyinde bir futbol turnuvası düzenleme imkanı en erken 10 yıl sonra, 2020 Avrupa Şampiyonası'nda. Bu hüsranın ardından, ülkede stadyumların gelişimi, projeler ve işleyişleri ne olacak tabii o merak konusu. Verilen onca,yerleşim, konaklama, ulaşım, tesisler sözleri yerine getirilecek mi mesela? Bunları takip etmek lazım.

Hem projesi, hem stadyumları hem de sunumu birbirinden döküntü olan İtalya'nın süreç dışında kaldığı belliydi. Fransa ve Türkiye arasında geçti mücadele. 13 üyeden oluşan İcra Komitesi'nde İsrail, Kıbrıs ve Ukrayna oylarını alacağı daha aday olduğunda belli olan Fransa zaten 3-0'la girdi karar odasına. Platini'nin 4 üyeyi bağlaması gerekiyordu sadece. O da o kadarını bağlayabildi. 7-6'lık sonuca insan üzülüyor tabii. Büyük ihtimal 2020'ye de aday olacağız. Büyük ihtimalle de 2018 ve 2022 Dünya Kupası düzenleme hakkına aday olan İngiltere ve Portekiz/İspanya ortaklığından kaybeden oraya aday olacak (belki ikisi de kaybedecek) ve biz bu sefer onlardan birisine kaybedeceğiz. Bize yine bilet satın alma siteleri, bize yine uçak bileti siteleri kaldı..Başka bahara...

Not: Fransa'nın sunumundaki "Sezercik: Euro 2016'm benim" havası ve daha 6 ay önce Dünya Kupası vizesini elle attığı bir golle kazanmış bir ülkenin bir başka büyük organizasyona ev sahipliği yapması da ayrıca tepkili olduğum bir konu. 7-6'ya bakarak rahatlıkla söyleyebiliriz ki, komitede Kıbrıs veya İsrail yerine olacak bir İrlandalı üye bugün bize sevinç çığlıkları attırabilirdi.

3 Ocak 2010 Pazar

O HARİTA YILLARDIR BİZİM


















Euro 2016 adaylığımızla ilgili stadyumlar açıklandığından beri ortada dönen tartışmaları hepimiz biliyoruz. Bunun üzerine yılbaşından önce bir yazı yazmayı planlıyordum ama zaman olmadığı için, biraz da bu konu hakkındaki tüm görüşleri dinleyip, konu ile ilgili araştırmayı yapıp son olarak da UEFA'nın Euro 2016 için açıkladığı organizasyon kriterleri ile ilgili 203 sayfalık dökümanın özellikle organizatörlüğe aday ülkelerin taşıması gereken özellikleri anlatan 55 sayfalık kısmını dikkatlice okuduktan sonra bu işe girişmenin zamanının geldiğine karar verdim. Dökümanı linkten doğrudan indirebilirsiniz. Uzun bir yazı olacak belirteyim, zira her ne kadar zor olsa da konuyu etraflıca ele almaya çalışacağım. Mümkün olduğunca son bölüme kadar da keskin yorumlar yapmakta kaçınacağım.

Türkiye Futbol Federasyonu'nun ve organizasyon komitesinin açıkladığı 7 aday kent İstanbul (2 stadyum), Ankara, İzmir, Bursa, Antalya, Eskişehir ve Konya. Bu 7 kentin ilk dördü isim olarak çok tartışılmadı. Şehirlerden birisi sadece Türkiye'nin değil tüm dünyanın en büyük metropollerinden birisi iken kalan üçü de üç ayrı coğrafi bölgeden seçilmişti. Kalan 3 şehir ise varlıklarından çok, tercih edildikleri iller açısından değerlendirildiler. Özellikle Trabzon ve Diyarbakır ismi çok fazla öne çıktı, buna ilaveten Konya'nın varlığı da oldukça sorgulandı. Bu kısma geçmeden o tartışılmayan isimlerden en önemlisinin, ismi açısından değil de kullanılacak stadyumları açısından başlayan tartışmaya bir göz atmak gerekiyor. Yani meşhur Atatürk Olimpiyat Stadyumu-Türk Telekom Arena ve Şükrü Saracoğlu Stadyumu etrafında dönen tartışmaya.

Dökümandan gidelim isterseniz. UEFA 2016 adaylık kriterleri dosyasının Sector 3/4. sayfa yani 26. sayfasında stadyum kriterleri belirtilmiş, çok net şekilde. En az 50.000 kapasiteli 2 stadyum, en az 40.000 kapasiteli 3 stadyum ve en az 30.000 kapasiteli 4 stadyum. Ancak 50.000 kapasiteli stadyumlar için parantez içinde şöyle bir ifade var: Bu 2 stadyumdan birisinin 60.000 veya üstü kapasiteli olması tercih edilebilir. Yani bir kere şunu kenara koyalım. UEFA, Euro 2016 için, ev sahipliği yapacak stadyumlarda 60.000 kapasite şartını aramıyor, bu tamamen tercihe bırakılmış. Bir not daha var. Bu 50.000 kapasitenin üzerindeki 2 stadyum açılış ve kapanış, yani final maçlarına ev sahipliği yapmak zorundalar. Örneğin Euro 2000 finalinin oynandığı De Kuip 51.577 kişilik. Euro 2008 finalinin oynandığı Ernts Happel Stadion 53.008 kişilik. Euro 2012 finali kapasitesi turnuva için 69.000 kişiye düşürülecek Kiev Olimpiyat Stadyumu'nda oynanırken, açılış maçı 55.920 kişilik Varşova Ulusal Stadyumu'nda oynanacak. Yani Atatürk Olimpiyat Stadyumu'nun aday stadyumlar arasında yer almasının sebebi kapasite değil. Peki nedir? Bunu açıklamadan önce yavaş yavaş Şükrü Saracoğlu ve Türk Telekom Arena'yı da işin içine katalım. Şunu açıkça ifade edeyim. "peki nedir?" sorusuna aşağıda vereceğim yanıt olmasa idi ben Şükrü Saracoğlu Stadyumu'nun stadyum listesinde olmamasına ciddi bir muhalefet edebilirdim. Ama Türk Telekom Arena'nın yerine değil, Atatürk Olimpiyat Stadyumu'nun yerine. Sebebini anlatalım.

Aşağıda da daha etraflıca alacağımız bazı kriterler Olimpiyat Stadyumu'nun geçtiğimiz yıllarda sınıfta kaldığı kriterlerdi. Örneğin UEFA ev sahipliği yapacak stadyumlara en az 3 farklı kara yolu ile ulaşılmasını şart koşuyor. Ayrıca bir şartları daha var. Bu stadyumlardan şehir merkezine en fazla 75 dakikada ulaşabilmek. Atatürk Olimpiyat Stadyumu'nda Galatasaray'ın 3 sezon önceki Şampiyonlar Ligi maçları sebebiyle gitmiş aynı zamanda Liverpool-Milan maçı öncesi ve sonrasını da iyi takip etmiş birisi olarak o stadyumun ne durumda olduğunu biliyorum. İngilizlerin, yeşil tepelerden yürüyerek stadyuma vardığını, insanların gece yarısından sonra araçsız kaldıklarını ve stadyuma Halkalı'da, Avcılar'da, Bahçeşehir'de oturan insanların bile gitmekten çekindiklerini biliyorum. Olimpiyat Stadyumu'nun bulunduğu alanın oldukça geniş bir arazi olması dolayısıyla da taraftar alanları (aşağıda anlatacağımız) güvenlik ve kontrol noktaları gibi konularda uygun bir ortam teşkil ettiği aşikar. Ancak bunlar stadyumun taşıdığı bir dolu kusuru örtmüyor. UEFA'nın en büyük felsefelerinden birisi, şevk ve katılım üzerinedir ki bunu da turnuvalarında çok fazla öne çıkarır. Atatürk Olimpiyat Stadyumu Türk insanı için yıllardır gitmeye ayak sürüdüğü, zulüm gibi görülen bir yolculuğu simgeliyor, yani manevi değeri de yok. Bir Wembley olması planlanmıştı belki ama bugün geldiği yer içler acısı. Yine UEFA stadyumların bulunduğu yerin güneşe doğru olan açısına ve rüzgar alıp almamasına da büyük önem veriyor. Haziran ayında yapılacak bir organizasyon için rüzgar konusu büyük bir engel teşkil etmeyebilir ama yine de bu konuda da ufak tefek pürüzler var. Bir de tabii yukarıda bahsettiğimiz "en fazla 75 dakikada şehir merkezine ulaşma" şartı. Mutlaka bu problem aşılacaktır. Metro ve alternatif ulaşım araçları 6 senelik sürede, zaten yapılması planlanıyorken gerçekleştirilecektir.









Şükrü Saracoğlu Stadyumu'nun da devreye girdiği yer burası. Stadyumun sevdalıları son UEFA finaline ev sahipliği yapan bir stadyumun liste dışında bırakılmasına içerliyorlar. Yukarıda belirttiğim tüm kriterlerde birisi dışında Olimpiyat Stadyumu'ndan önde durumdalar. O da arazi. Fenerbahçe Stadyumu, bulunduğu lokasyon dolayısıyla "şu anda" UEFA'nın taraftar alanları, güvenlik prosedürleri ile ilgili kriterlerini karşılayacak durumda değil. Buna savunma olarak, yukarıda belirttiğimiz 6 senelik süre gösteriliyor. "6 senede giderilmesi beklenen Olimpiyat Stadyumu'nun dezavantajları, Şükrü Saracoğlu'nun da dezavantajlarını giderilecek süre de olabilir" diyorlar. Kenan Evren Lisesi'nin yıkılması, stadyum arazisinin bugünkü Salı pazarının olduğu yere kadar genişlemesi gibi. Bu uzun süreli ve kapsamlı bir plan. Bu konuda insanlar ikiye ayrılmış durumda. Zira Şükrü Saracoğlu Stadyumu, trafik açısından da pek elverişli bir konumda değil. Stadyumun etrafına tesis edilmesi şart olan ve sadece biletli seyircilerin girebileceği, ilk güvenlik alanı (ya da dışarıdan stadyuma gelirken son) özellikle Fenerium tarafında problem yaratabilir. Bu, E-5 ve diğer taraftaki yolların durumunu etkileyeblir ve söz konusu yollarda ulaşımı imkansız hale getirebilir. Hem yine yukarıda bahsettiğimiz "en az 3 farklı ana yolla ulaşım" şartı bu problemle birleştiğinde Saracoğlu'nun dezavantajlarını artırıyor. Ayrıca yine grup maçlarında 30, grup maçları sonrasında 60, finalde de 100 kamyonluk bir park alanının mutlak surette elverişli hale getirilmesi lazım. Tabii takımların kendi otobüsleri hariç. Bunların 6 yıllık dönemde çözülmesi imkan dahilinde elbet. Ancak üçüncü paragrafın sonundaki yere dönelim şimdi. Yani "Atatürk Olimpiyat Stadyumu'nun aday stadyumlar arasında yer almasının sebebi kapasite değil. Peki nedir?" kısmına.















UEFA'nın bu sene açıkladığı ve zorunlu hale getirdiği bir kriter var. Adı "C value". Hafiften karışık bir hadise. Şöyle anlatayım. Şekillerde gördüğünüz gibi, koltuğunuzu açtığınızda, yaslandığınız yerin yerden yüksekliğinin en fazla 30 cm olması gerekiyor. Ayağınızı bastığınız yerin, yani her tribün basamağının genişliği ise en fazla 80 cm olması lazım. Bu ne demek, basamakları dar, dolayısıyla da dik stadyumların kriterlere uymaması demek. C Value nasıl hesaplanıyor? Formül resimde. Tek bir basamak yüksekliği ile o tribünün tüm yüksekliği toplanıyor, daha sonra herhangi bir basamakta oturan seyircinin kuş uçuşu, en yakın saha çizgisine havadaki izdüşüm uzaklığı ile çarpılıyor, ardından yine bu uzaklıkla, basamak genişliğinin toplamına bölünüp, tribünün tam yüksekliğinen çıkartılıyor. Biliyorum karışık ama şekilden daha iyi anlaşılabilir. Çıkan rakamın 9 santimetreden daha az olması gerekiyor. Bir başka kriter de stadyumun herhangi bir koltuğundan, uzak korner bayrağına olan uzaklık, kuş uçuşu 190 metreden fazla ise bu da kriterlere aykırı demek. Yalnız burada bir püf noktası var. UEFA "bu şartlara uymayan koltuklara sahip stadyumlar stadyum listesine giremez" demiyor. "Bu koltuklar net kapasite hesabına katılmazlar" diyor. Yani, örneğin 80.000 kişilik bir stadyumda uzak köşe direğine 190 metreden daha uzak olan, üst katlardaki 5.000 koltuk düşülüp 75.000 kapasite kabul edilebilir. Ama bu pek pratikte iyi sonuçlar vermeyebilir. Üst katları tamamen boş bir stadyumun görüntü açısından hoş olmayacağını söyleyebiliriz. Sonuç olarak bu kriter dik, yükselen stadyumlar yerine, ilk katları yayvan ve geriye doğru olan, sonra yavaş yavaş dikleşen stadyumları tercih ediyor. Bu da günümüzün kolozyum türü stadyumları, yani olimpiyat stadyumları demek. Kısacası Olimpiyat Stadyumu'nun listede olmasının en büyük dayanağı budur. Tabii bu aşılabilecek bir engel midir, yani taviz verilebilir mi, orasını bilemem.














Sonuçta bu İstanbul içi tartışmayı bağlarsak, Türk Telekom Arena'nın varlığının kaçınılmaz olduğunu (turnuva için yeni yapılan stadyumun gözardı edilmesi zordur), bir tartışma yapılacaksa Atatük Olimpiyat Stadyumu ile Şükrü Saracoğlu Stadyumu arasında olması gerektiği düşüncesindeyim. Olimpiyat Stadyumu için "o kadar para saydık, kullanalım" felsefesine katılmıyorum. Önümüzde net bir Atina Olimpiyat Stadyumu örneği var. Yunanistan stadyumdan kurtulmaya çalışıyor. Arazisi satılarak yerleşim alanına dönüştürülebilir veya firmalara devredilebilir.

Gelelim aday şehirlerin son üçünün üzerindeki tartışmaya.

Eşim futbolla alakalıdır. Takip eder, sever, bazen bana haber bile paslar. 1 hafta önce turnuva şehirlerinin işaretlendiği haritayı gösterdim. Euro 2016 hakkında pek bilgisi olmadığı halde ilk lafı "neden Trabzon ile Diyarbakır yok, acaip olmuş" oldu. Bunu haklı ya da haksız olduğunu göstermek için anlatmadım. Turnuva hakkında kapsamlı bilgisi olmayan bir insanın, haritayı gördüğünde ilk verdiği tepki budur, bunu bir kenara koyalım. Şimdi geçelim şu meşhur "biz niye yokuz, onlar niye var?" kavgasına. İsmi geçen şehirlerden birkaçı üzerinde konuşacağız ama önce şunu not düşelim. UEFA turnuva organizasyonunu bir ülkeye verdiğinde, o ülkenin görevlerini iki kısıma ayırıyor. Federasyonun görevleri ve turnuva organizasyonunda ülke hükümetinin oynadığı rol. Özellikle bu ikinci kısım, siyasi otoritelerin turnuvanın düzenlenmesine yaptıkları katkı, istikrar, organizasyon faaliyetlerinin etkin biçimde yürümesine olanak hazırlama gibi görevler. Tabii bu görevlerin arasına stadyum inşaatı, ulaşım konusunda yapılan reformlar, konaklama olanaklarına yapılacak katkıları da içeriyor. Bu bilgileri dökümanın 6. bölümünde ayrıntılı olarak bulabilirsiniz.

Bunu belirttikten sonra ufaktan şu Trabzon hadisesine bir giriş yapalım, zira önemli. Ancak başlarken belirteyim, "belli ki Konya'ya hiç gelmemişsiniz", "belli ki Trabzon'u hiç bilmiyorsunuz" gibi yorumlara riayet etmeyeceğim, bunları "toprak reaksiyonu" olarak değerlendiriyorum. Trabzon bu ülkenin öyle ya da böyle futbol kentlerinden bir tanesi. Şunu not düşeyim, ülke futbol tarihinde şampiyonluk kazanan 4 takımdan birisi olmasının bu görüşümde hiçbir etkisi yok, olmamalı da zaten. Zira bu tür turnuvalarda, organizatör şehirler ülke futbolundaki başarılarına göre seçilmezler. Önceki turnuvalarda Leipzig, Arnhem, Bari gibi şehirlerin seçilmesini bu kıstasla açıklayamayız. UEFA'nın dökümanında kullandığı çok önemli bir kelime var. 9. bölüm 3. sayfada görebilirsiniz. "Attractivenes"..."Çekicilik" anlamına geliyor. Bu bana sorarsanız tüm sportif ve turistik verileri içeren bir kavram. Organizatör şehirler seçilirken, o ülkede inşa edilecek ya da restore edilecek stadyum özellikleri, o şehre dışarıdan ve şehir içindeki ulaşım olanakları, turistik faaliyetler, sosyal hayat gibi tüm faktörler hesaba katılıyor ve sonuçta ortaya bu "çekicilik" unsuru çıkartılıyor. Euro 2016'yı bir kenara bırakalım. Trabzon, Konya ile karşılaştırıldığında en az onun kadar önde gelen, sportif anlamda Türk futbolunda daha fazla yer sahibi olan, turistik ve kültürel anlamda da yine en az onun kadar önemli bir şehir. Trabzon'un önündeki en büyük engelin ulaşım problemi olduğu konusunda herkes birleşmiş durumda. Bu konuda birkaç veri ile beyin fırtınası yapalım.



















Öncelikle şunu kabul edelim. UEFA'nın bu tür organizasyonlarda tercih ettiği 2 ana ulaşım tipi var. Havayolu ve demiryolu.Trabzon'un ikincisi konusunda zaafları olduğu bir gerçek. Bununla beraber bazı şeyleri dile getirelim. Bildiğiniz gibi bu tür turnuvalarda takımların, ülke içine dengesiz dağılması gibi bir durum söz konusu değildir. Türkiye onun kadar olmasa da, coğrafi açıdan diğer ülkelerden daha büyük olan ABD'nin 1994 dünya kupası organizasyonundan örnek vereyim. A grubunda maçlarını yapan 4 takımın tümü Kaliforniya eyaletinde maçlarını yapmış. Evet farklı stadyumlarda bazen ama hiç eyalet değiştirmemişler. Diğer gruplar da böyle, inceleyebilirsiniz. Yüzölçüm açısından daha küçük ülkelerin düzenlediği Euro 2008'e bakalım. Maçlarımızın birini Zürih'te, ikisini Cenevre'de oynadık. Aslında yüzölçüm olarak gayet küçük iki ülkede bile, bırakın ülke değiştirmeyi ülkenin doğu tarafına hiç geçmedik ve güneybatı ile kuzeyinde maçlarımızı bitirdik. Bunu şundan anlatıyorum. Türkiye'de de organizasyonun alınması halinde, Trabzon'da maçlarını oynayacak bir takım, ertesi gün tası tarağı toplayıp Antalya'ya gitmek zorunda kalmayacak. Muhtemelen bir sonraki maçını Kayseri'de oynayacak ya da Ankara'da. Belki de ilk 2 maçını Kayseri'de oynayıp sonra Trabzon'a geçecek. Bursa'daki de böyle olacak. Bursa'da ilk maçını oynayacak bir takım, 15 gün önceden Bursa'da oteline yerleşecek, maçını oynayacak, sonra da İstanbul veya Eskişehir'de maçını oynayabilecek. Örneğin Trabzon'a gitmeyecek. Yani bu tür turnuvalarda bölgesellik söz konusudur ve taraftarlar her gün ulaşım araçlarında olmazlar. Genelde grup maçları boyunca şehirlerinden ender olarak ayrılırlar. Hele de ülke sınırları genişse (ABD'de Kaliforniya'da maçlarını oynayan Romen taraftarların, maç olmayan günlerde Florida'ya yüzmeye gittiklerini sanmıyorum).

Bir örnek alalım ele. C grubunda maçlarını oynayacak olan Almanya, 2 maçını Ankara ya da Kayseri'de, 1 maçını da Trabzon'da oynayacak olsun. Bu şartlarda Trabzon'a ulaşım nasıl gerçekleşir. Bunun için UEFA verilerine göz atıyoruz. Aşağıdaki veriler, bundan önceki tüm Avrupa şampiyonalarında taraftarların, maçın oynanacağı şehre nasıl ulaştıklarıyla ilgili bir araştırma. Çok önemli bir bilgi olduğunu düşünüyorum.Biz ilk sütuna bakacağız, zira Türkiye Avrupa'nın orta kısmında değil, güneydoğu ucunda. İlk satır, Avrupa şampiyonalarında, herhangi bir maçta stadyumu dolduran taraftarların kaçının havayolunu kullandığı ile ilgili. % 50-65 arasında değişiyor görüyorsunuz. Yani bu demek oluyor ki, Türkiye'de yapılacak bir turnuvada, herhangi bir stadyumda maçı izleyecek olan taraftarların en az yarısı, sadece havayolu ile o şehre gelecek. İkinci satır daha da önemli. O da herhangi bir maçta, o maçın oynanacağı günden 10 saat öncesinde şehre gelip, 10 saat sonrasında ayrılanların oranı. Toplam seyircinin % 40-80'i arasında değişiyor bu da. Yani örneğin 2 maçını Ankara ya da Kayseri'de oynayacak olan bir takımın taraftarların % 40'ı (belki de 70'i), 1 maç oynayacakları Trabzon'a sadece o gün gelip, akşam uçağı ile ayrılacaklar. Bu rakamı 40 ve 80 arasında değiştiren şey, o şehrin turistik olanakları ve otel kapasitesi. Yani günübirlik şehre gelen taraftarlar kalacak yer bulabiliyorlarsa ve şehri turistik açıdan vakit geçirmeye değer buluyorlarsa belki 1 gün daha kalabiliyorlar. Yani Trabzon'un sorunu havayolu ile ulaşacak bu % 50'lik dilim değil. Diğer ulaşım olanakları ile ulaşacak olan % 50'lik dilim.







Buradan yavaş yavaş sona gelmekte fayda var. Trabzon'un yada Diyarbakır'ın özellikle demiryolu konusundaki zaaflarının 6 yıllık sürede giderilmesi mümkündür elbet. Ama şunu kabul etmemiz gerekiyor, ki 2 haftadır sağda solda okuduğum, belki onbinlerce fikirde, bunu ortaya koyan 1 ya da 2 kişi vardı (ki birisi de Noat SamisA'dan Salih'tir). Bu bir futbol sorunu değildir. Bu bir Türkiye sorunudur. Dün ana haber bülteninde bir çocuğu gördüm. Ağlayarak Kars-Akyaka arasındaki tren seferlerinin kaldırılmasını protesto ediyor, babasının bunun yüzünden iş yapamayacağından bahsediyordu. O beni başka bir şeye götürdü. 3 yıl önce, annemin karayolu seyahatinden hoşlanmaması sebebiyle, İstanbul'dan Zonguldak'a gemi seferinin olup olmadığını öğrenmek için Ulusoy firmasına gitmiştim. Görevli bana "eskiden vardı ama talep olmadığı için kaldırdık" demişti. Trabzon halkının, şehirlerinde demiryolu olmadığı için sokaklara dökülüp protesto ettiklerini kaç kez okudunuz? Ya da etrafınızda "tren yolu çok sıkıcı ya, en güzeli otobüs" diyen kaç tane sürüyle adam var? Türk halkı her zaman trene, demiryoluna üvey evlat muamelesi yapmıştır. Bu yüzden de birkaç yıl önce tren yollarına saçılan canların hesabı hiçbir zaman ciddi biçimde sorulmamıştır ya. Bu problem yıllardır önümüzdeydi. Yine önümüzde olduğunu anlamamız için bir "ecnebinin" bize "bunlar size lazım" diye ortaya çıkmasını bekledik. 6 yılda, Ankara ile Trabzon arasına ve Trabzon'un şehir içinde bir demiryolu ağı kurulur mu? Kurulur elbet. Ama bunun için bir futbol şampiyonasını düzenlemek beklenmemeliydi. Ve eğer 6 yılda bu olanaklar sağlansa bile bu, okullara müfettiş geldiğinde, yapılan o göstermelik temizlikten öteye geçebilecek mi? Yani bir demiryolu ile biz ülkenin doğusunu yıllardır gözardı ettiğimiz gerçeğini değiştirecek miyiz? Avrupa'nın güneydoğusunda yer alan bir ülkenin, yıllarca "bizi adam yerine koymayan Avrupalı" diye söze girip kendi güneydoğusuna bu derece sırt çevirmesi ironik değil midir? Tekrarlıyorum, bu bir Türkiye sorunudur, futbol sorunu değildir. Bu yanlışın gelişmişlikle alakası var. Yıllardır Türkiye'nin her şehri aynı şartlara ve fasilitelere sahip olmuş da de Euro 2016 stadyumları açıklandığında o şehirler atlanmış gibi davranmak çok mantıksız geliyor. Türkiye'nin yıllardır doğusu ile batısı arasında uçurum vardı, bundan sonra da olacak. Bunu Euro 2016 adaylığı açıklanınca anlamış gibi davranmak komiktir. Sorun stadyum dağılımında değil ülkenin tüm olanaklarının dağılımında.

Yine çok sık duyduğum bir görüşe değineyim, Avrupa şampiyonalarının, yine UEFA dökümanında dikkatlice okuduğumdan yola çıkarak söylersem, "ülkeyi birleştirme", "her tarafına futbolu götürme" gibi bir felsefesi yok. Birleştiricilik özelliği daha çok Avrupa ülkeleri arasında tanımlanmış. Yani, UEFA'nın, turnuvayı ülkenin doğusuna da götürme gibi bir durumu olmayacak. Bu yerel hükümetlerin ve organizasyon komitesinin görevidir. Almanlar, bunu 2006 Dünya Kupası'nda, ülkede popülaritesini kaybeden futbol üzerinde mükemel oynayarak ders vermişlerdir ve bugün en üst kademeden üçüncü lige kadar her maçta stadyumların tıklım tıklım dolu olmasının sebebi de budur. Bu bir tercih meselesidir, Türkiye bu tercihi yapıp yapmamakta serbesttir, en azından coğrafi dağılım açısından bunu yapmamıştır.

Yukarıda belirttiğimiz bir dolu şeyin yanında, maç öncesi bilet gişelerinin durumu ve gişelerin önündeki kalabalığın artışının önlenmesi, maç günleri, bilet sahibi taraftarların, şehir içi ulaşım araçlarından bedava yararlanması, yine maç günleri 24 saat boyunca özellikle şehir için trenlerin faaliyette olması gibi giderilmesi gereken eksikliklerimiz var. Bir de sosyal anlayış konusunda kaygılarımız var. Örneğin Konya'da, haziran ayında, saat 12:00'de, halka açık parklarda bikinileriyle güneşlenen (misal) Çek ve Ukraynalı bayanları ne kadar kaldırabilecek ya da bu konuda ne kadar medeni olabileceğiz? Ya da İstiklal Caddesi'nde yılbaşı gecesi, gördükleri Rus ve Romen kızlarına toplu halde taciz taaruzu yapan şehir magandaları, 10 bin tane Alman, Rus, İspanyol kadını İstiklal'de içkili halde yürürken görünce nasıl davranacak? Gördüğünüz gibi bu saydıklarımız da birer ülke sorunu, sosyal sorun, futbolla alakalı değil. Türkiye'nin yıllardır aday olup alamadığı olimpiyatların arkasında yatan nedenlerde olduğu gibi. Bunun farkına varalım. Bu turnuvayı düzenlesek de düzenlemesekde, sosyal sorunlarımız bizimle kalacak ve düzeltmediğimiz sürece hep karşımıza, başka dallarla alakalı olarak karşımıza dikilecekler. "Boşuna konuşuyoruz, nasıl olsa bize vermezler" gibi acaip yorumların da sebebi bu sosyal kafa yapısından kaynaklanmıyor mu zaten? Bu komik iddiayı desteklerken lobiden bahsedip duran adamlar Japonya ile Kore'nin dünya futbolunda ne gibi bir lobisi olduğunu açıklayabiliyorlar mı misal?

Kapatırken bir de soru sorayım. Neden 5 tane yeni stadyum inşa edecek bir ülke, her türlü olumsuzluk ihtimaline karşı 3 tane yedek stadyum belirlemez? (Belirlediysek, cevaplamadan, benim ihmalime verin)

29 Aralık 2009 Salı

ŞÜKRÜ SARAÇOĞLU VE EURO 2016 ADAYLIĞI



















Euro 2016 aday stadyumları açıklandığından beri, listede kendi stadyumlarını göremeyen takım taraftarlarının birçok itirazı ile karşılaştık. Bu stadyumların seçilme kıstası bir yana, ben, liste açıklandığından beri yapmak istediğim bir araştırmayı dökeyim dedim. Şükrü Saraçoğlu Stadyumu üzerinde dönen itirazların en önemli dayanağı şu. Daha 6 ay önce çok önemli bir Avrupa kupası finaline ev sahipliği yapması ve henüz inşa edilmemiş ve inşaatı sırasında da bazı problemler çıkmış bir stadyumun (Seyrantepe), böyle bir stadyuma tercih edilmesi. Ben de buradan yola çıkarak, Avrupa futbol tarihinde, kulüpler bazında Avrupa kupalarından birisinin finaline ev sahipliği yapmış stadyumlar ve kendi ülkesinde düzenleme hakkı kazandığı milli takımlar bazlı turnuvaya bu stadyumu almayan ülkeleri araştırdım. Çarpıcı bir sonuç var. Ayrıntısı aşağıda.

Başlamadan önce belirtelim. Avrupa Kupa Galipleri Kupası, Fuar Şehirleri Kupası ve devamı niteliğindeki UEFA Kupası finallerinin iki maçlı oynanan versiyonlarını dışarıda bıraktık, zira bu finallerde UEFA'nın belirlediği bir stadyum söz konusu değil, finali oynayan ekipler kendi sahalarında birer maç yapıyorlar. Biz tek maç usulü oynanan finalleri alan ülkeler ve düzenledikleri milli takımlar bazlı turnuvalara bakacağız. Avrupa'da kulüpler bazında ilk şampiyonlar kupası 1955-56'da düzenlenmiş. Oradan itibaren Avrupa'da düzenlenmiş Dünya Kupalarına ve Avrupa Şampiyonalarını ele alalım.

1958 Dünya Kupası'nı İsveç düzenlemiş. İsveç'in o güne kadar aldığı herhangi bir Avrupa kupası finali yok. 1960 Avrupa Şampiyonası Fransa'da olmuş. Fransa 1955-56'daki ilk Şampiyon Kulüpler Kupası finalinin ev sahibi imiş ve Euro 1960 için o finalin oynandığı Parc Des Princes'i turnuva stadyumları arasına almış. 1962 dünya kupası Şili'de düzenlendiği için geçiyoruz. Euro 1964'e gelelim. Turnuva İspanya'da düzenlenmiş. İspanyollar 1956-57 Şampiyon Kulüpler Kupası finalinin oynandığı Bernabeu Stadyumu'nu turnuva kapsamına almışlar. 1966 Dünya Kupası'nı düzenleyen İngiltere de 1962-63 Şampiyon Kulüpler Kupası finaline ev sahipliği yapan Wembley Stadyumu'nu turnuva stadyumlarına dahil etmiş. Firesiz gidiyoruz şimdilik. 1968 Avrupa Şampiyonası'na gelelim. Kupa İtalya'da düzenlenmiş. İtalyanlar ilk istisnayı oluşturmuşlar ve 1964-65'te Kupa 1 finaline ev sahipliği yapan San Siro'yu turnuva stadyumları arasına almamışlar.

1970 Dünya Kupası Meksika'da idi. Euro 1972'ye geliyoruz. Belçika ev sahibi. Belçikalılar 1963-64 Avrupa Kupa Galipleri Kupası finaline ev sahipliği yapan ünlü Heysel Stadyumu'nu programa almışlar. Almanya'daki 1974 Dünya Kupası. Almanlar 1958-59 Şampiyon Kulüpler Kupası'nın oynandığı Stuttgart'taki Neckarstadion'u turnuva kapsamına almışlar ama 1966-67 Avrupa Kupa Galipleri Kupası'na ev sahipliği yapan Nurnberg'in Frankenstadion'u dışarıda bırakmışlar. İkinci istisna. 1976 Avrupa Şampiyonası. Yugoslavya, 1972-73 Şampiyon Kulüpler finalinin oynandığı Red Star Stadyumu'nu doğal olarak programa almış. 1978 Dünya Kupası Arjantin'de oynandığı için geçiyoruz.

1980'e gelelim. Turnuva yine İtalya'da. İtalyanlar bu kez iki en büyük kupa finalinin oynandığı San Siro ve Olimpico'yu stadyum listesine almışlar. Böylece 1968'de gözardı ettikleri San Siro'ya borçlarını ödemişler. İspanya'daki 1982 Dünya Kupası'nda da İspanyollar Santiago Bernabeu ve 1981-82 Kupa Galipleri Kupası finali ev sahibi Nou Camp'ı almışlar turnuvaya. 1984'te evinde düzenlenen kupada şampiyon olan Fransa, Parc Des Princes'i yine maçsız bırakmamış. 1986'da Meksika'daki kupa sebebiyle 1988'e geliyoruz. Almanlar, daha önce Avrupa kupası finallerine ev sahipliği yapan Münih Olimpiyat Stadyumu ve Düsseldorf'taki Rheinstadion'u listeye almışlar ve aynen 1974'te olduğu gibi Nurnberg'in Frankenstadion'u pastadan pay alamamış.

1990 Dünya Kupası. İtalyanlar Olimpico ve San Siro'dan fire vermemişler. Euro 1992'de, ev sahibi İsveç, 2 Avrupa Kupa Galipleri Kupası finaline ev sahipliği yapmış Ullevi Stadyumu'nu turnuvanın merkezine oturtmuş. 1994 Dünya Kupası'nı geçip Euro 96'ya geliyoruz. İngilizler Wembley'den vazgeçmemiş tabii. Fransızlar 1998 Dünya Kupası'nda Parc des Princes'i listede tutmuşlar ama 1987-88 Kupa Galipleri Kupası finalinin oynandığı Strasbourg'un Stade de la Meinau'su dışarıda kalmış. Bu da üçüncü istisna.

Geldik Euro 2000'e. Daha önce birçok Avrupa Kupası finali oynanmış stadyumlardan, Hollanda Amsterdam Arena ile De Kuip, Belçika ise Heysel yeni adıyla Kral Baudoin Stadyumu'nu turnuvanın en önemli stadyumları olarak öne çıkarmışlar. Euro 2004'e gelelim. Portekiz daha önce hiçbir Avrupa kupası finaline ev sahipliği yapmamış. 2006 Dünya Kupası'nda, Almanlar Münih Olimpiyat Stadyumu'nu ıskartaya çıkarmışlar. Stuttgart'taki yeni adıyla Mercedes-Benz Arena yine turnuvada mevcut. 2000-01 UEFA Kupası finalinin oynandığı Westfalen, 2003-04 Şampiyonlar Ligi finalinin oynandığı Schalke Auf Arena ve 2 turnuva aradan sonra Nurnberg'in Frankenstadion'u (Easy Credit adıyla geçirdiği restorasyon sonucu) da listedeymiş. Düsseldorf doğal olarak ortada görünmemiş. Son olarak Euro 2008. Avusturya ve İsviçre, Avrupa kupası finallerine ev sahipliği yapan Viyana'daki Ernst Happel ve Bern'deki Wankdorf Stadyumlarını görücüye çıkarmışlar.

Bağlayalım. Dünya futbol tarihinde, kulüpler bazında bir Avrupa kupası finaline ev sahipliği yapıp, ülkesinin düzenlediği milli takımlar bazındaki uluslararası turnuvada yer almayan 3 örnek stadyum var. Euro 1968'de Milano'daki San Siro, 1974 Dünya Kupası'nda Nurnberg'deki Frankenstadion ve 1998 Dünya Kupası'nda Strasbourg'daki Stade de la Meinau. Ancak şu atlanmamalı. San Siro daha sonraki turnuvalarda hep listede imiş, Stade de la Meinau da 1984 Avrupa Şampiyonası'nda turnuvanın düzenlendiği stadyumlardandı. Frankenstadion da 2006'da 5 maça ev sahipliği yapmış. 3 stadyum da bu unvanları geleceğe veya geçmişe yönelik olarak bırakmışlar. Yani hiçbir zaman bir milli takım turnuvası maçı görmeyen, kulüp bazlı kupa finali stadyumu tarihte yer almıyor. Eğer Euro 2016 adaylığımızda başarıya ulaşıp turnuvayı ülkemize getirirsek, Şükrü Saraçoğlu Stadyumu bu unvanı tek başına ele geçirecek.

14 Aralık 2009 Pazartesi

2016 ADAYLIKLAR-2

2 haftadır hakem tartışmaları ile kaynayıp gittiğimiz için yine uzun dönemli projelere arkamızı döndük. Milli takım tamamen gündem dışı. Arada bir Hiddink'in Türk milli takımının başına geçeceği ile ilgili söylentiler çıkıyor ama yarısı asparagas. Örneğin geçen hafta Fanatik'te, NOS televizyonunda Şampiyonlar Ligi maçlarını yorumlayan Hiddink'in Türk milli takımından teklif aldığını ama karar vermek için zamana ihtiyacı olduğunu açıkladığı haberi verildi. Programı izlemesek yutturacaklar, Türkiye'nin T'si geçmedi konuşmalarında adamın. Sadece daha önce de yazdığımız Rusya Futbol Federasyonu başkanlığı seçimini beklediğini söyledi o kadar. Milli takım genelde böyle yansıyor medyaya. Aslında çok daha büyük bir proje var. 2016 Avrupa Şampiyonası teklifi. Geçtiğimiz hafta içi çok önemli bir gelişme kaynadı arada. 11 Aralık 2008'de başlayan teklif sürecinde, son tarih olan 9 Mart 2009'da 4 aday vardı. İtalya, Fransa, Türkiye ve İsveç-Norveç ortaklığı. Son ortaklık geçtiğimiz hafta hükümetlerin, projeye yeterli desteği yapamadığını gerekçe göstererek teklifi geri çekti. Yani 3 teklif kalmış durumda. Mayıs 2010'da, yani sadece 5 ay sonra bu 3 ülkeden birisi organizasyonu düzenlemeye hak kazanacak. Teklif son gününden bir gün sonra bi yazı yazmışız. Yararlı bir tartışma olmuştu. Şimdi yeniden konuyu ele alma zamanı. Belirtelim turnuvaya başvurmak için en az 9 stat teklif edilmeli, bu 9 tane stadın yanına istenirse 3 adet yedek stat da dosyaya eklenebiliyor ve bu 9 statın içinde en az 2 tanesi 50.000, 3 tanesi 40.000, 4 tanesi 30.000 seyirci kapasitesinde olmalı.

Fransa ile başlayalım. 1998'de bir turnuva düzenlediler. 2016'yı almaları demek 18 yıl sonra bir başka turnuva düzenlemeleri demek. Bunun tarihte 2 örneği var. Birisi Meksika. 1970 ve 1986 Dünya Kupalarını düzenlediler. Aradan 16 yıl geçmişti. Diğeri de Federal Almanya 1974 Dünya Kupası ve 1988 Avrupa Şampiyonası'nı düzenlediler. Aradan 14 yıl geçmişti. Bunun dışında ortalama genelde 28-32 yıl arası değişiyor. Hele modern futbolda aday olabilecek ülke sayısı ve ortaklıkların artması sebebiyle Fransızların bu engele takılacağını düşünüyorum. 2020 turnuvası için bir şansları olabilir ama 2016 henüz erken. Stadyum ve altyapı konusunda bir sıkıntıları yok, 1998 turnuvası bunun en net örneği ki, Fransa'da devam eden birkaç stadyum inşaatı da tesis açısından onları oldukça yeterli bir yere getiriyor. Son Thierry Henry hadisesinin dahi onlara büyük bir dezavantaj getirdiğini düşünenlerdenim. Zira Dünya Kupası'na kural dışı bir golle giden bir ülkeyi ödüllendirmek UEFA'nın işine pek gelmeyecektir. Fransa'nın turnuva için gösterdiği stadyumlar şunlar. 12 farklı şehir ve stadyum verdiler.

Saint Denis: Stade de France (81.338)
Marseille: Stade Velodrome (60.013-70.000' çıkartılacak)
Lens: Stade Felix-Bollaert (41.809-50.000'e çıkartılacak )
Paris: Parc des Princes (48.713)
Saint-Etienne: Stade Geoffroy-Guichard (35.616-42.000'e çıkartılacak)
Toulouse: Stadium Municipal (35.472-40.000'e çıkartılacak)
Strasbourg: Stade de la Meinau (29.320-36.000'e çıkartılacak)
Nancy: Stade Marcel Picot (20.087-35.000'e çıkartılacak)

Yeni Stadyumlar

Lyon: OL Land (62.500)
Lille: Stade Borne de l'Espoir (50.000)
Bordeaux : (42.000)
Nice : (40.000)

Bana göre en şanslı durumdaki ülke İtalya ile devam edelim. 1990'dan beri turnuva düzenlemediler. Dünya futbolunun merkezinde oturan ülkelerden birisinin bu kadar uzun süre turnuva düzenlememesi beklenemez. 2018 ve 2022 Dünya Kupası'na da aday olamadıkları için 2016'yı alamazlarsa 2020'yi bekleyecekler ki bu da 30 yıl demek. Yani turnuva düzenleme periyodu açısından bir sıkıntı yok. Stadyum açısından da. İtalya ekonomik krizin etkisinin en fazla hissedildiği ülkelerden birisi oldu ancak 2016'ya kadar bu gidişi tersine döndüreceklerdir. Stadyumların bir çoğunun elden geçmesi gerekiyor, zira 21. yüzyıl stad yenileme stili Kolozyum türü arenaları kabul etmiyor. Genoa, Floransa, Palermo ve Udine'de stat projeleri kapıda. Bu yüzden turnuvayı alırlarsa bir çok stadyumun çehresi değişecektir. 2012'yi alamadılar ve Doğu Blokuna kaptırdılar. Dolayısıyla son seferde reddedilmiş bir futbol ülkesi olarak teklif yapıyorlar. Ülkede son yıllarda ayyuka çıkan futbol kaynaklı yolsuzluklar ve meydana gelen taraftar olayları sonucu oluşan ölümler en büyük dezavantajları. Yine de 4 ülke arasında en güçlü aday olduklarını düşünüyorum. İtalya'nın turnuva için gösterdiği stadyumlar şunlar. 11 farklı şehir ve stadyum verdiler ve bunlara 2 yedek eklenme ihtimali var.

Bari: Stadio San Nicola (58.248-restorasyon yapılacak)
Cagliari: Stadio Sant'Elia (23.486-Cagliari yeni stadyum inşa edecek)
Cesena: Stadio Dino Manuzzi (23.860-restorasyon yapılacak)
Florence: Stadio Artemio Franchi (47.282-Fiorentina yeni stadyum inşa edecek)
Milan: San Siro (80.074)
Naples: Stadio San Paolo (60.240-restorasyon yapılacak)
Palermo: Stadio Renzo Barbera (37.619-Palermo yeni stadyum inşa edecek)
Rome: Stadio Olimpico (72.700)
Turin: Juventus (41.000 kişilik yeni stadyum inşa ediliyor)
Udine: Stadio Friuli (41.652-restorasyon yapılacak)
Verona: Stadio Marc'Antonio Bentegodi (39.211-restorasyon yapılacak)

Bize gelelim. Stat konusunda benim kafamda ufak tefek problemler olsa da inşaat tarafında bir falso yaşamayız. Derdimiz sosyal aktivite konusunda. Teklif edilecek stadyumlar arasında örneğin Şanlıurfa'da dün açılan GAP Stadyumu var (aşağıda). Her şehirde ortalama 2-3 takımın maçlarını yapması demek, aşağı yukarı 60.000 tane adamın bu şehirlere akın etmesi demek. Alman, Portekizli ve Belçikalı adamların Şanlıurfa'da oynayacağını düşünelim. Bu adamlar maç öncesi ve maç sonrası geç saatlere kadar elinde birayla sokaklarda dolaşmak, bayan taraftarlar o aşırı sıcakta bikinilerle park ve bahçelerde güneşlenmek isteyecek. Akıbetleri Urfa'da ne olur bilemiyorum. Bu sadece o şehir için değil Anadolu'daki tüm şehirler için geçerli. Bunu asla küçümsemek için söylemiyorum, amacımız beyin fırtınası. İstanbul'dan en fazla 2 stadyumu teklif edebiliyoruz. Bu demektir ki Seyrantepe, Şükrü Saraçoğlu ve İstanbul Olimpiyat Stadı üçlüsünden birisini eleyeceğiz. Sonuncusunu elersek finali ya elden geçmiş İzmir'de ya da maksimum 57.000 kişilik bir stadyumda oynatacağız demektir. Eğer Olimpiyat Stadı'nı katarsak işin içinde ulaşım ve 2 yeni stadyumdan birisini eleme durumu var. Kayseri cepte. Bu 3 stadyumun hazır olacağını gösteriyor. Ankara, Antalya, İzmir, Trabzon ve Bursa organizasyonun alınması halinde yetiştirilecektir ki bu şehirlerin konaklama, sosyal olanak açısından bir problemleri olacağını sanmıyorum. Fransa'nın önünde ama halen İtalya'nın gerisinde olduğumuzu süşünüyorum. Ayrıca stadyum teklifi olarak da en muallak dosya bizde sanırım.



















Hazır stadyumlar

İstanbul

Atatürk Olimpiyat Stadyumu (82.000)
Şükrü Saracoğlu Stadyumu (53.500)
İnönü Stadyumu (35.000)

İzmir: Atatürk Stadyumu (65.000)
Ankara: Cebeci İnönü Stadyumu (35.000)
Kayseri: Kadir Has Stadyumu (35.000)
Trabzon: Hüseyin Avni Aker Stadium (30.000)
Şanlıurfa: GAP Arena (30.000)

İnşa halindekiler

İstanbul: Türk Telekom Arena (58.000)
Trabzon: (40.000)
Antalya: (35.000)
Konya: (35.000)

Planlananlar

İzmir: Buca-Gaziemir bölgesi (45.000)
Adana: (40.000)
Bursa: Timsah Arena (40.000)
Ankara: (35.000)
Kocaeli: (35.000)
Eskişehir: (33.500)

Bu arada belirtelim 2016 Avrupa Şampiyonası'nda takım sayısı artırılacak ve dörder takımlı 6 grup oluşturulacak. İlk ikiye giren takımlar ve en iyi 4 grup üçüncüsü ikinci tura çıkacaklar. Yani 1994 Dünya Kupası'nda uygulanan sistemin aynısını göreceğiz.

10 Mart 2009 Salı

2016 ADAYLIKLAR













UEFA 2016 Avrupa Şampiyonası için resmi 4 adayı açıkladı. Dün sona eren başvuru tarihi sonunda İtalya, Fransa, Türkiye ve İsveç-Norveç ortaklığı arasında bir karar verilecek
. UEFA komiteleri 2010 Mayıs ayına kadar ülkelerin tekliflerini inceleyecek ve kararı açıklayacak. Adayların turnuva ile ilgili tüm planlarını içeren teklif dosyalarını son teslim tarihi Şubat ayı içerisinde olacak. İskoçya-Galler ortaklığı ile Rusya da bu 4 adaya katılabilirlerdi ama 10 gün önce hala yarışta olduklarını açıklayan İskoç-Gal ortaklığı ekonomik krizin vurduğu darbeyi gerekçe göstererek ortadan çekildi. Rusya'nın da dahil olması bekleniyordu ama 9 Şubat'a kadar herhangi bir teklif sunmadılar. Elde 4 ülke var. Burada tek tek ele almadan önce bir kaç hatırlatma yapalım. Bu ülkelerin içinde 2018 Dünya Kupası'na aday olan hiçbir ülke yok. Rusya eğer başvuru yapsaydı bu alanda tek isim olacaktı. Dolayısıyla adaylıklar bu çerçevede değerlendirilecek. Fransızlar 1998 Dünya Kupası'nı düzenlediler, İsveç 1958 Dünya Kupası ve 1992 Avrupa Şampiyonası'nın ev sahibiydi, İtalya 1990'da Dünya Kupası'na ev sahipliği yaptı. Norveç ve Türkiye bu 2 kupanın organizasyonu konusunda siftahı olmayan ülkeler. Ayrıca turnuvaya başvurmak için en az 9 stat teklif edilmeli, bu 9 tane stadın yanına istenirse 3 adet yedek stat da dosyaya eklenebiliyor ve bu 9 statın içinde en az 2 tanesi 50.000, 3 tanesi 40.000, 4 tanesi 30.000 seyirci kapasitesinde olmalı. Aşağıdaki yazıyı okurken şunu da aklınızda bulundurun turnuva 2016'da 24 takımla oynanacak.

Fransa ile başlayalım. Onlarla başlama nedenim şansının en az olduğunu düşündüğüm ülke olmaları. Sebebi 1998'de bir turnuva düzenlemeleri. 2016'yı almaları demek 18 yıl sonra bir başka turnuva düzenlemeleri demek. Bunun tarihte 2 örneği var. Birisi Meksika. 1970 ve 1986 Dünya Kupalarını düzenlediler. Aradan 16 yıl geçmişti. Diğeri de Federal Almanya 1974 Dünya Kupası ve 1988 Avrupa Şampiyonası'nı düzenlediler. Aradan 14 yıl geçmişti. Bunun dışında ortalama genelde 28-32 yıl arası değişiyor. Hele modern futbolda aday olabilecek ülke sayısı ve ortaklıkların artması sebebiyle Fransızların bu engele takılacağını düşünüyorum. 2020 turnuvası için bir şansları olabilir ama 2016 henüz erken. Stadyum ve altyapı konusunda bir sıkıntıları yok, 1998 turnuvası bunun en net örneği ki, Fransa'da devam eden birkaç stadyum inşaatı da tesis açısından onları oldukça yeterli bir yere getiriyor.
























İtalya. En büyük aday. 1990'dan beri turnuva düzenlemediler. Dünya futbolunun merkezinde oturan ülkelerden birisinin bu kadar uzun süre turnuva düzenlememesi beklenemez. 2018 ve 2022 turnuvalarına da aday olamadıkları için 2016'yı alamazlarsa 2020'yi bekleyecekler ki bu da 30 yıl demek. Yani turnuva düzenleme periyodu açısından bir sıkıntı yok. Stadyum açısından da. İtalya ekonomik krizin etkisinin en fazla hissedildiği ülkelerden birisi oldu ancak 2016'ya kadar bu gidişi tersine döndüreceklerdir. Stadyumların bir çoğunun elden geçmesi gerekiyor, zira 21. yüzyıl stad yenileme stili Kolozyum türü arenaları kabul etmiyor. Genoa, Floransa, Palermo ve Udine'de stat projeleri kapıda. Bu yüzden turnuvayı alırlarsa bir çok statın çehresi değişecektir. 2012'yi alamadılar ve Doğu Blokuna kaptırdılar. Dolayısıyla son seferde reddedilmiş bir futbol ülkesi olarak teklif yapıyorlar. Ülkede son yıllarda ayyuka çıkan futbol kaynaklı yolsuzluklar ve meydana gelen taraftar olayları sonucu oluşan ölümler en büyük dezavantajları. Yine de 4 ülke arasında en güçlü aday olduklarını düşünüyorum.



















İsveç-Norveç ortaklığı. Ekonomik açıdan 4 ülke arasında en az sorun çekecek adaylık İskandinavya'dan. Bir ortaklık olması ülkelerin yükü paylaşmaları anlamına da geliyor. Şu anda İsveç'teki neredeyse tüm tesisler elden geçiyor. UEFA bu 2 ülkede karar kılarsa İsviçre-Avusturya ve Ukrayna-Polonya'dan sonra Avrupa futbolunda fazla söz sahibi olmayan 2 ülkenin ortak adaylığına üçüncü kez turnuvayı göndermiş olur ki bu onların gelecekteki seçimleri açısından büyük bir gösterge olur. Avrupa'nın merkezine olan uzaklığı ve stadyumların çok yüksek kapasitede olmamaları önemli etken (gerçi belirttiğimiz gibi bu eksiği kapatacaklar). Yolsuzluk, taraftar olayları, şiddet gibi hadiselere de bugüne kadar pek bulaşmadılar. 1992'deki turnuvanın yarattığı efsane bugün hala dillerde. Dolayısıyla, bana göre İtalya'dan sonra en şanslı adaylık burada.Hatta sadece 1 adım gerilerinde yer alıyorlar diyebiliriz.

Gelelim Türkiye'ye. Yabancı forumları dolaştım. "Bu Türkiye neden her organizasyona başvuruyor ayırmadan?" şeklinde alay konusu olmuşuz a dostlar. Hele Olimpiyat kavgamızı yenilen pehlivana benzetenler sıraya girmiş. Neyse biz onları bir kenara bırakalım. bizim tunchay'la bir fikir alışverişi yaptık. Stat konusunda benim kafamda ufak tefek problemler olsa da inşaat tarafında bir falso yaşamayız. Derdimiz sosyal aktivite konusunda. Teklif edilecek stadyumlar arasında örneğin Şanlıurfa'da yeni yapılan GAP Stadyumu var. Her şehirde ortalama 2-3 takımın maçlarını yapması demek, aşağı yukarı 60.000 tane adamın bu şehirlere akın etmesi demek. Alman, Portekizli ve Belçikalı adamların Şanlıurfa'da oynayacağını düşünelim. Bu adamlar maç öncesi ve maç sonrası geç saatlere kadar elinde birayla sokaklarda dolaşmak isteyecek. Akıbetleri Urfa'da ne olur bilemiyorum. Bu sadece o şehir için değil Anadolu'daki tüm şehirler için geçerli. İstanbul'dan en fazla 2 stadyumu teklif edebiliyoruz. Bu demektir ki Seyrantepe, Şükrü Saraçoğlu ve İstanbul Olimpiyat Stadı üçlüsünden birisini eleyeceğiz. Sonuncusunu elersek finali ya elden geçmiş İzmir'de ya da maksimum 57.000 kişilik bir stadyumda oynatacağız demektir. Eğer Olimpiyat Stadı'nı katarsak işin içinde ulaşım ve 2 yeni stadyumdan birisini eleme durumu var. Kayseri cepte. Bu 3 stadın hazır olacağını gösteriyor. Ankara, Antalya, İzmir, Trabzon (en üst resimdeki proje onlara ait) ve Bursa organizasyonun alınması halinde yetiştirilecektir ki bu şehirlerin konaklama, sosyal olanak açısından bir problemleri olacağını sanmıyorum. İçinde uluslararası havalimanı olan 1 şehir ve stat daha gerekiyor. Şanlıurfa olması halinde yukarıdaki sorunlar baş gösterebilir. Eskişehir ve Adana aklıma geliyor Şanlıurfa'dan önce. Ama bu aynı zamanda hep bahsettiğimiz futbolumuzun doğuyu dışlaması durumuna getirecek tabloyu. Pek parlak bir tablo görmüyorum adaylık hakkında. Dürüst olalım en az şansa sahip ülkeyiz.