İnternet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
İnternet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Ocak 2011 Çarşamba

SOSYAL MEDYANIN DOPİNG ETKİSİ

Kinayeli bir başlık oldu ama daha uygunu gelmedi aklıma. Biliyorsunuz ülkemizde futbol dışı sporlara ilgi, ya bir madalya haberiyle ya da bir doping tespitiyle yükselir. Benimki de benzer oldu. Ntvspor.net'e giren şu haber beni mevzuyu biraz kurcalamaya itti, eh birkaç örnekle de birleşince güzel yazı çıktı ortaya.

Öncesine dönelim. Bu işin başlangıç hikayelerinden birisi Andre Santos'tur aslında. Bir sabah twitter'ına Türkçe olarak yazdığı "Aç Ayı Oynamaz" ortalığı epey sallamıştı. Spor gazetelerine, "Fenerbahçe transfer taksitlerini ödemiyor mu?" diye haber olan tweet'in ardından Santos geri adım atmak durumunda kalmıştı.

Yine geçenlerde bir haber düştü gündeme. İngiltere League Two takımlarından Aldershot'ın golcüsü Marvin Morgan 2-1 kaybedilen Hereford Utd maçından sonra, "Like to thank the fans who booed me off the pitch. Where’s that going to get you! I hope you all die."(Maçta beni yuhalayan taraftarlara teşekkür etmek gerek. Bu size ne kazandıracak? Umarım hepiniz ölürsünüz!) diye bir tweet attı ve hemen ardından transfer listesine koyuldu. Sonra da Marvin apar topar Dagenham&Redbridge'e kiralandı.

Direkt alakalı olmasa da Birmingham'ın golcüsü Cameron Jerome'un başına gelenleri de ekleyelim. Kısa Twitter kariyerinde 410 tweet'iyle 3000'e yakın takipçi topladı 10_CJ. Ama onun da jübilesi gecikmedi. Ben kendisini "Managing Barca on Football Manager. Just signed myself for £6.5m. The fans are disappointed. They haven't even given me a chance."(FM'de Barca'yı aldım. Kendimi de 6,5 m pound'a transfer ettim, taraftarlar mutsuz oldu. Bana bir şans bile vermiyorlar) tweetiyle takip etmeye başladım.

Sonra Newcastle taraftarlarına salladı: "I didn't think it was possible to be more stupid than the Newcastle fans the other week. The Arsenal fans have surpassed them though."(Geçen haftaya kadar, Newcastle taraftarlarından daha aptal olabilmenin mümkün olmayacağını düşünüyordum. Arsenal taraftarları onları geçti.) Hemen sonra da ertesi gün oynacakları Blackpool hakkında şöyle bir tweet attı: "Blackpool tomorrow. We tried to name as many of their players as we could. I got one. McLeish won with six. Hleb refused to play." (Yarın Blackpool. Kaç oyuncularını ezbere sayabileceğimiz oyununu oynadık. Ben bir tane söyleyebildim. McLeish (antrenörleri) 6 taneyle kazandı. Hleb oynamayı reddetti.) Ve Blackburn + Ronaldinho hikayesine yorumu da gecikmedi: "I heard Blackburn made a bid for an overrated forward with gay hair and got excited. Free chicken for life. Was Ronaldinho though. Shame."(Blackburn'un abartılan gay saçlı forvet oyuncusuna teklif yaptığını duydum ve heyecanlandım. Hayat boyu sınırsız tavuk - burada Blackburn'ün Hintli bir tavuk şirketi tarafından satın alınmasına atıf var. Ronaldinho olsa da. Utanç.)

Glen Johnson'a verdiği yanıt da şahaneydi:

GJ - Someone give me a good comedy I can watch tonight !?!?! (Bana bu gece izleyebileceğim iyi bir komedi tavsiye edebilecek var mı?)
CJ - How about Liverpool's half season review, Glen? (Liverpool'un bu sezonki değerlendirmesine ne dersin Glen?)

Ve Jerome'un vedası gecikmedi. CJ, McLeish'in telefonda Jerome'a twitter'a girdi gireli formunun berbat olduğunu söylediğini twitleyip ardından da McLeish'in kendisine verdiği ultimatomu yazıyor:

He said I have to give up twitter or he'll impose a curfew of 8.00pm on me for weekends. I'm so torn. (Dedi ki, Ya Twitter'ı bırakmalısın, ya da haftasonları 20:00'den sonra dışarı çıkma yasağına uyarsın. Çok üzgünüm.) Ve bu uyarının ardından Solihul gecelerinden ve kendisini bekleyen Midlands kadınlarından vazgeçemeyeceğini anlayan CJ, twitter macerasını sonlandırdı.

Twitter ve Premier Lig demişken, Ryan Babel'in de geçtiğimiz haftasonu Howard Webb'e ManU forması giydirilmiş fotoğrafı tweet'lediğini de ekleyelim. FA'in bu sebeple Babel'e ceza vermeyi düşündüğü konuşuluyor!

Son olarak tekrar ülkemize dönelim. En tepede verdiğimiz ntvspor haberinin kaynağına indim. Bilek güreşi ve vücut geliştirme federasyonunda garip işler oluyor anladığım kadarıyla. Ceza alan Hüseyin Toplar, mevcut yönetime muhalif bir sporcu. Facebook profilinde de bunu müteakip defalar belirtmiş zaten. Birkaç kişiyle açtıkları dernek de yönetime muhalif bir görüntü çiziyor. Derneğin açıklamasını şu adreste bulabilirsiniz.

Hüseyin Topkar ise 21 Ağustos - 2 Ekim 2010 tarihlerinde Facebook'ta yazdığı bazı yazılar yüzünden 1,5 yıl hak mahrumiyeti aldı. Yazılar da şöyle aslında:

BU CAMİA BİZİM..BİZ ACININ SABRIN ONURUN TA KENDİSİYİZ.VÜCUTÇUNUN TERİNDEN EMEĞİNDEN ÇALAN ŞEREFSİZDİR ..

DERNEĞİMİZ ..FEDERASYON YÖNETİMİNİN YAPTIĞI TÜM ÜSÜLSÜZLÜKLER HAKKINDA BİZZAT ANKARAYA GİDİP TÜM RESMİ MERCİLERE ŞİKAYET BAŞVURULARINI BELGELERİ İLE YAPMIŞTIR..

Bu kararda bir gariplik olduğu göze çarpıyor kısaca. Konumuzun özüne dönecek olursak, sporcuların sosyal medyayla ilişkilerinin oluşumunda ve sonuçlarında kısa vadede çok acayip şeyler gözlemledik. Bu tanıma sürecinin ilerlemesi ve sporcuların yeni iletişim araçlarına adaptasyonuyla en azından bu garip durumların asgariye ineceğini öngörebiliriz.

Gerçi hala kişisel websitelerini ve röportajları yasaklayan futbol kulüpleri ülkemizde mevcutken, iletişimin bu en saf halinin önüne de duvarlar örüleceğini düşünebiliriz. En azından şu anın tadını çıkaralım. Varsa takip edilmesi gereken ünlüler, önerin beyler!

by tunchay

18 Ocak 2010 Pazartesi

VAKA-I TWİTTERİYE-4

İnsanoğlunun köpekten sonra en sadık dostu haline gelen Twitter aleminden yine bir bombayla karşınızdayım. Biliyorsunuz bu blogda Twitter denen gavur icadını yerden yere vurdum da vurdum. Sonra gittim bir tane hesap açtım. Açtıktan sonra aynaya baktım şöyle, "allah cezanı versin, çek git burdan, döverim seni, hepinizi döverim ulen" diye kovdum kendimi aynanın önünden. 3-4 günde bir girip bakıyorum işte arkamdan küfreden varsa ağzının payını vereyim diye o kadar. Ama hakikaten insanlardaki özveriye hayranım, şimdi isim vermeyeyim (hiç de sevmem vermemeyi ama vermeyeyim) bazı arkadaşları görüyorum, sabah 7'de "günaydın herkese" diye girip, gün boyu 89 mesaj atıp gece 12-1'de yatarken "iyi geceler ben yatıyorum" diye yatıyorlar. Aralarda ne yazıyorlar okumuyorum, herhalde "az önce tuvalete gittim", "ishal olmuşum", "yemek de iyiydi ha", "çıkıyorum 5 dakikaya evdeyim", "eve geldim az önce yemek yiycem şimdi", "TV'de de bu gece hiçbir şey yok", "bu program da iyiymiş dur izleyeyim", "çok yorulmuşum bugün", "sevişicem bir saniye bana şans dileyin", "hamlamışım biraz o yüzden erken döndüm" diye gidiyor...Hayır teknoloji, GPRS, GPS şu bu ilerliyor böyle giderse insanoğlu bu "nowing" denen şeyin suyunu çıkartacak. Her anını her hareketini oraya yazamayan insanlar bir süre sonra krize girebilir. Ahu Tuğba'nın "beyaaaz beyaz istiyorum" diye Nuri Alço'ya sarılması gibi "twiiiit twiiiiit getirin bana" diye dolaşan adamları sokaktan toplamayalım sonra. Durun yakında bir TOP 10 klişe yaparız bununla ilgili...Şimdi girsem 25 tane çıkarırım...

Hollandalı futbolcuların arasında da moda bu Twitter belası. Daha önce Gregory van der Wiel olayını anlatmıştık. Ayrıca Hull City'nin Amerikalısı Jozy Altidore'un da bir hadisesi var. Hayırlısı ile Ryan Babel'in de oldu. Cumartesi günü oynanan ve 1-1 biten Stoke City maçı öncesinde kadroya alınmayacağını öğrenen Babel, hemen koşmuş Twitter'a. "got some disappointing news, I m not travelling 2 Stoke. The Boss left me out the squad. No explanation" diye dökülmüş. Bunun internet sözlüğündeki karşılığı şu. Hoca beni kadroya almadı anlayana :wink:. Bakın bu olaylar aslında bizim, ulaşılmaz üst düzey futbolcular olarak gördüğümüz adamların nasıl daha teenage pozisyonunda olduğunu gösteriyor. 23 yaşında bir adam Babel da sonuçta. Normal olarak, daha birkaç ay önce yaşanmış ve Altidore'a pahalıya patlayan Twitter hadisesinden ders alması lazım ama almıyor işte. Henüz o olgunlukta değil. 30 metreden Şampiyonlar Ligi'nde gol çakıyor ama kızgınlık yönetimine gelince fos. Yetmemiş bir de "who is going to watch match of the day tonight? not me" (bu akşam Match Of The Day'i kim izleyecek? ben değil?) diye de aranmaya devam etmiş. Taraftardan da gideri almış tabii. Bir Liverpool taraftarı "you never played that great against Reading could be the reason. show some passion and get your foot in" "Reading'e karşı iyi oynamadığından olabilir. Biraz gönlünü koy şu sahaya" diye cevap vermiş.

Benitez'in ilk baştaki yaklaşımı sakindi ama işin aslı bugün ortaya çıktı. 60 bin pound ceza aldı Babel ve Benitez tarafından kulüpte artık istenmediği resmen bildirildi. Kısacası Babel Liverpool'dan şu şartlarda kesin olarak ayrılıyor. Sunderland, Birmingham devrede. İngiliz basını Galatasaray'ın ismini de çok kullanıyor.

Koskoca Liverpool'ın hali. Bill Shankly mezarından zombi diye kalkıp bunların hepsinden bir ısırık alsa müstehak. Babel'e şu formayı hediye ediyorum.

5 Ağustos 2009 Çarşamba

GÖSTERİ PEYGAMBERLERİNİN DÜNYASI

İnternet hakkında hep aynı örneği veririm. Küçükken çizgi filmlerde çok güçlü bir silah için, genelde "bu silah çok güçlü bir silah, dünyayı kurtarabilir, ama kötülerin eline geçerse, dünyanın sonu da olabilir" lafı geçerdi. İnternet böyle bir silah işte. Adamın birisi internet sitesi kurup çocuk suçluların rehabilitasyonu için çalışmalar yapıyor, bir diğeri eski kız arkadaşıyla seviştiği görüntülerini koyup rep alıyor. Böyle bir dünya. Bu dünya da iyi ve kötü yönde evrimleşiyor tabi. Bundan 10 sene önce, internet kafelerde "slm asl?", "23-m-izmir, asl?", "62-trans-zaire" zincirinde gidiyordu işler. Sonra chat programları türedi. Ama insanlar kendilerini ifade etme sınırını genişletmek istediler. Bir sonraki adım insanların fikirlerini sayfalarca yazabilecekleri forumlar oldu. Ama şöyle bir problem oldu ki forumlar, site sahipleri dışında kimsenin kontrolünde olmayan ve insanların fikirlerine muhalif düşüncelerin olabileceği ve o bizim içimizdekini sergileme ve kendi talk-showumuzu yapma ateşine engel çekebilecek bir oluşumdu. Bunun üzerine blogger çıktı ortaya. Bugün insanlar kendilerine ait internet siteleri vasıtasıyla, tamamen kendi kontrol ettikleri bir dünyayı yönetiyorlar. Sonra işin içine Facebook girdi. Kişinin sadece düşüncelerini değil şeklini de ifade etmesin gerekiyordu. Bu insanın kendi sirkini sunmanın sonu mudur? Olmayacak tabi. Her şeyin olduğu gibi blogger'ın da modası 2-3 yıl içinde geçecek. Sonrası ne olur bilmiyorum. Belki de bundan 5 yıl sonra insanlar, yüksek çözünürlük oranlarıyla, kendi oturma odalarından, yanlarına 1-2 kişi alıp webcam vasıtası ve youtube gibi video destekli siteler üzerinden web programları yapacaklar. Çılgınlık gibi gelebilir ama bundan 10 sene önce, "bir gün senin benim gibi, profesyonel yazarlık geçmişi olmayan, sıradan insanların yazdıklarını okuyup, onların sitelerine üye olup her gün okuyacaksınız" deseler "yürü lan" derdik büyük ihtimal. Dolayısıyla yazdıklarını okuduğunuz adamların görüntülerini izlemek de büyük çılgınlık olmayacak belki de...

Chuck Palahniuk'un Türkiye'de Gösteri Peygamberi adıyla yayınlanmış "Survivor" isimli kitabında şöyle bir ifadesi vardır. "İnsanoğlunun ömrü boyunca yaptığı her şey, başka insanların beğenisini kazanmak içindir". Sonuna kadar katılırım buna. İnsanların aldığı kıyafet, söylediği söz, geliştirdiği espri anlayışı, yürüme şekli, konuşma şekli, düşünce yapısı ve bunun uzantısında ortaya çıkardığı her şey başkalarının beğenisini kazanmak içindir. Yaptığı yemek, çektiği film, bestelediği şarkı, yazdığı kitap, iş mülakatındaki yürüyüşü, el sıkışı, giydiği kıyafet, sevgilisine yaptığı espri....Bu kanuna sıkı sıkıya bağlanmış insanın da, internete açılmaması olanaksızdı. Öyle de oldu zaten. Sizi bilmiyorum ama açık konuşalım. Bu blogu ben insanlar okusun ve beğensinler diye yazıyorum, yoksa kendime beğendirmek için olsaydı, aynanın karşısına oturup konuşurdum. Elbette yazarken bilgimi artırıyorum, ama bilgimi artırmak için yazmıyorum, insanlar tarafından okunmak için yazıyorum. Facebook. Niye var sanıyorsunuz ki o siteyi? İnsanlar neden resimlerini yüklüyorlar oraya? O resimleri zaten kendileri görüyor, hepsi bilgisayarlarında. Neden oraya yüklüyorlar? "Bakın ben çok mutlu, hayatından memnun, beğenilmek istenen bir insanım" mesajını vermek için olabilir mi? Neden hiç cenaze fotoğrafını koyan yok ama bir dolu tatil fotoğrafı var? Neden kimse sevgilisiyle kavga ederken çekilmiş resmini değil de, ona sarıldığı resmini koyuyor? Neden her erkek göbeğinin, hiç kadın selülitinin resmini değil de en fazla kendisinin beğendiği resmi koyuyor? Neden insanlar ilkokul arkadaşlarını bulma arzusuyla dolup taştı bir anda? Beğenilme arzusu. İnsanın tüm davranışlarının temelidir. Merak etmeyin herkes böyle. Nedir Twitter? Sizin benim gibi, sıradan bir insanın, yazdığı 2 satırlık cümleleri okumak üzerine bir oluşum. Kuşbakışı bakıyorum konuya, düz olarak. "Flying Dutchman: Dün Taksim'i özlediğimi farkettim. Kışın tünelden, meydana karlar altında bir bohemya değil midir orası?"....Hayır...Sen Taksim'i özlemedin, Taksim'i özleyerek beğenilmeyi özledin...MSN'e yazılan ileti, Facebook'a yazılan ileti, Twitter mesajı, şu veya bu....İnsanoğlu sirkini giderek genişletiyor...Şu beylik lafı çöpe atalım artık. Milletin ağzına sakız olmayalım....Palavra. Milletin ağzında çiğnendikçe dağılmayan sakız olmayı çok seviyoruz. Hepimiz birer Gösteri Peygamberi'yiz.

27 Mart 2009 Cuma

TÜRK GENCİNİN EN BÜYÜK DOSTU: ARAMA MOTORU


Aslında uzun süredir bu google arama kelimelerini takip ediyorduk ama oturup şunları bir yazıya dökelim gazını "Voodoo Girl"den aldık belirteyim. O da kendi bloguna gelirken insanların google'a girdikleri arama sözcüklerinden bir Top 10 yapmış, mutlaka bakın derim. Misal "nasıl.geç.gelinir.sexde" kelimeleriyle arama yapan insan yaşıyor bu evrende. Bu adamın yaratıcılığına ben ne desem boş. O da bir şey diyememiş zaten. Bunun üzerine bir süredir karıştırdığım analytics'in daha bir derinlerine dalayım dedim. Dalmaz olaydım. Tamam genelde arama motorlarından gelen insanlar blogun konusuyla ilgili kelimeleri yazıp geliyorlar. % 90 oran bu şekilde. Bir de bunların dışında kalan güruh var. Bu olaya 2 açıdan hayret ediyorum. Birincisi bir insanoğlunun bu kelimeleri yazacak psikolojiye ve ilhama nasıl büründüğü, ikincisi de bu kelimelerle benim bloga nasıl yönlendiği. "10 ve 14 yaş çocukların pornosu" araması böyle bir örnek misal. Bunu yazan adamın sokakta dolaştığını, bizim gibi işi, arkadaşları, bir hayatı olan insan olduğunu düşünebilmek bir yana bir de o aramayla Flying Dutchman'a nasıl yöneldiğini düşünüyorum. Ben bir liste yapayım, siz kararı verin, Türk internet kullanıcısının profili hakkında.

18'lik fuçkin porno (fuçkin mi?!?!?), ajda pekerin pornosu (o kim?), banu alkan porno filmi izliyorum, banu alkanın porno filmi, banu alkanın porno serisi (adamdaki ısrara hayranım), bilgisayar kamarasından seyredilen porno, dutchman porno (bu arkadaş benim pornomu arıyor herhalde), hayvanlı porno filminin gerçekleri (adamı filmin kendisi de kesmiyor artık), ancelina coil in seksi vücudu (ne diyim ki ben buna), hayvanlarla seks, atmışlık bayanlarla seks, boudewijn zenden seks resimleri, lahm homoseksüel (belli ki önemli bir eşcinsel topluluk takip ediyor, seksapel mourinho, seksapel mourinho+porn video (ilki kesmemiş sanırım), seksli ve açık her tarafı aşıkkızlar (bu ne yahu), italya rahibeleri porno canlı, Kamerun Diaz pornosu (yok Fildişi), markette macar porno star, milan'ın bir gay porno, olgu bayan öğretmen porno koulu filmler, on üçlük kızlar pornosu, remko rebroyna porno videosu, serpil çakmaklı pornoları X 4, spor salonunun soyunma odasında gizli çekim porno, www eşek ve hayvanlarla porno com, ayı siken kadınlar, hatun uçakta fantazi kuruyor yolcularla sikişiyor, çıplaklar plajında enfes pozisyonlar , hande yener göte bak......vesaire.....vesaire....vesaire...

Liste uzun olduğu için konuyu unutmuşuzdur belki, yukarıdaki arama sözcükleri google'a bu aramanın sonucunda bir şeyler bulmak amacıyla giren insanların klavyesinden dökülmüş sözcükler. Ne zaman, nasıl böyle hastalıklı bir toplum yarattık bilmiyorum.

çift aduket atan street fighter indir,sonata arctica the power of one sarkısının sonunda adamın dediği son sözler, rüyada dışkıya basıp kaymak, novalgine yan etkileri, götingen üniversitesinin yaptıgı yolsuzluklarla ilgili araştırmalarda ülkelerin sıralanışı, atari salonlarındaki futbol vardı 90 dan gol atılıyordu, ,afrıkada emekleyerek bm aş evine giden ve arkasında yırtıcı kuş olan resim, şentürk oto aksesuar yetkilisi hakan şentürkün röportajları, üniversiteli kızlar erkek arkadaş ararlar, öss den kaç puan almam lazımki polislige baş vurayım, ölüm yarışının ko pilotları otobüsten inince çalan şarkıyı istiyorum, yorkshire terrier kulübe resim göndermek istiyorum, yilan hikayesi 90 bölümü nerde seyrede bilirim alabora , yolcu arabalarına binen insanların şöföre para verip vermediklerini nerden anlaya biliriz, xbox 360 viking oyununda ejderha nasil cagirilir......ve kontrol etmediğim daha 4500 civarında maddenin yorumu da size kalsın artık....

Bu sevimsiz yazıyı Cenk-Erdem'den bir espriyle kapatayım

Erdem: Çok arama motoru karakterinde bir insansınız Cenk bey
Cenk: Engin sörçlerimle tanınırım Erdem Bey


18 Mart 2009 Çarşamba

SEYFİ SOLUKAL



Evet şu andaki sloganı üst tarafta görüyorsunuz: "Seyfi Solukal'ı tanımayanınız var mı?". Şimdiye kadar adını hiç duymayan kaldıysa kısaca anlatalım. Partilerin birer birer adaylarını açıkladığı günlerde ortaya bir de bağımsız aday çıktı: Seyfi Solukal. Epey komik vaatlerle, komik el hareketiyle kendinden epey bahsettirdi. Vaatleri şöyleydi mesela: "Taksiler gece de gündüz açacak", "Küresel ısınma bizi teğet geçecek", "Youtube'yi açtıracağım".

Ben ilk kez 5N1K'da duymuştum kendisini. Orada gerçekten aday olmadığı söyleniyordu. Yapmak istediği şeyin, halkın boş vaatlere dikkat etmesi ve adayların daha samimi olması için bir çalışma olduğunu söylüyordu.

Uzatmayalım. Kendisi için hazırlanan site ve detayları da buradan görebilirsiniz:

Yapılan reklam kampanyaları ve sosyal çalışmalarla çok fazla olmasa da epey bir kişiye ulaştı bu isim. Geçen haftasonu ise işin rengi ortaya çıktı. Reklamlarda artık "Greenpeace" logosu da vardı. Seyfi Solukal projesi Greenpeace'in adayların dikkatini "iklimi kurtarmaya" çekmek için oluşturduğu viral bir reklam kampanyasıydı. Haftalarca son derece gizlilikle ve tam anlamıyla viral olarak yürütülen bu kampanya, Türk internet dünyasında da bu anlamıyla bir ilk.

Şu anda kampanya "Türkiye Soluk Alsın" sloganıyla sürüyor. Kömür santrali planlanan illerin adaylarından iklimi kurtarmak için söz vermeleri isteniyor. İmzayı atan ve atmayan adayları da sitede görebilirsiniz.

Muhabiriniz tunchay, seçim gündemini internetten aktardı, işlerin kızıştığı şu günlerde tekrar birlikte olacağız, şimdilik esen kalın.

by tunchay

26 Aralık 2008 Cuma

İNTERNETTE RÖNESANS

















Justin Kan. 24 yaşında San Francisco'lu bir genç. Hayatımızı ne kadar etkileyebilir? Bu genç sadece bizim değil İngiltere Premier Lig ekonomisini kökünden sarsıyor bir süredir. Sadece evinde oturarak yaptığı bir girişimle. Otoriteler 16 yıllık Premier Lig tarihinin ve televizyon yayınlarının hiç bu kadar tehdit altında olmadığını belirtiyorlar. Sebebi bu gencin isminde saklı. Justin. Yani 2007 Nisan ayında Justin TV adındaki siteyi açan gencin ismi.

Justin Kan'ın bir gün bilgisayar başında otururken uygulamaya koyduğu ve kullanıcıların çok basit erişim imkanları ile dünya üzerinden bir çok maçı yayınladıkları, bugün 90.000 kanala ulaşmış bu site dünya üzerindeki neredeyse her maçın yayınlanması için bir platform oluşturmuş durumda. Premier Lig'de her hafta oynanan 10 maçın 10 tanesi de bu siteden birden fazla kanal seçeneği ile yayınlanıyor. Site ilk yaratıldığında kullanıcıların kendi hayatlarını bir webcam aracılığı ile yansıttıkları bir tür "Truman Show" eğlencesi idi. Şimdi ise insanlar maç yayınlarının paketini satın alıp almama konusunda bu site sayesinde 2 kez düşünüyorlar. Premier Lig'in yayın hakları 2007-2010 yılları arasını kapsayan 2.6 milyar dolarlık bir anlaşmayla satıldı. Bu muazzam rakamın 24 yaşındaki Kan tarafından ciddi tehdit altında olduğu Premier Lig yetkilileri tarafından kabul edilmiş durumda. Daha önce bu tür telif hakları için 5 internet sitesine dava açıldı ve tümü site sahiplerinin aleyhine sonuçlandı. footballon.net, freepremierleague.com ve premiershiplive.net. bu sitelerden bazıları. Google ve youtube'un da benzer davaları desteklemesi ve mümkün olduğunca futbol maçlarının özetlerinin dahi kendi sitelerinden yayınlanmasına engel olmasından cesaret alan İngiliz futbolunun yöneticileri çok yakında Justin Tv'ye de yüklü bir tazminat davası açmaya hazırlanıyorlar. Bugün önemli bir kurum haline gelen Justin TV şirketinin CEO'su Michael Siebel, dünya üzerinde milyonlarca kullanıcısı olan sitedeki her faaliyetin denetlenmesinin imkansız olduğunu, site yöneticilerinin DMCA olarak bilinen Milenyum Dijital Telif Yasası'na (Digital Millennium Copyright Act) sadık oldukları ve bu yasaya aykırı davranan şahısların siteye erişiminin engellendiğini bu yüzden kendilerinin sorumluluk kabul etmeyeceklerini belirtti. 90 dakikalık bir futbol maçı için 90.000 kanal üzerinde denetim yapmak imkansıza yakın bir durum. Üstelik bu tür siteler sadece Batıda değil doğuda da yaygın. Çin kaynaklı PPLive sitesi Batının telif hakkı yasalarının kapsamı dışında. Dolayısıyla onlara kanuni bir yaptırım uygulamak imkansız gibi.

Oxford Üniversitesi Internet Enstitüsü'nde görev yapan Wolf Richter gün geçtikçe bu tür sitelerin sayısının azalıp üye sayısının arttığını ve dosya paylaşımı ve teknik destek gibi olankların artmasıyla şahısların çok daha yüksek yayın kaliteleri ile maçları yayınlamaya başladığını ve bunun önüne geçilemeyeceğini belirtiyor.Konu masada olduğundan beri birçok çözüm üzerinde duruluyor. İşin içinde İngiltere'den söz konusu sitelere bağlanan kullanıcıların tespit edilip kendilerinden vergi alınması gibi uçuk çözümler dahi var. Bu akımın giderek büyümesi 2010-2013 dönemi yayın haklarının satılması sırasındaki teklifleri oldukça olumsuz etkileyecek.Bu noktada birçok otorite Premier Lig yayın kuruluşları ve yöneticilerinin internet siteleri ile kedi fare oyunu oynamak yerine yayın kalitelerini artırıcı ve korsan yayınları engelleyici bir takım önlemler almasının daha yararlı olacağını düşünüyor.

Küçükken çigi filmlerde hep duyardık bu cümleyi. "Bu silah insanlık için harika bir buluş, ama kötülerin eline geçerse dünyanın sonunu getirebilir." İnternet böyle bir şey işte. O internete çektiği kısa filmi koyup Hollywood yönetmenliğine, yaptığı şarkıyı koyup müzik dünyasına adım atan da var, tek gayesi 1.000.000 kişi bulmak olup acaip iddialara girişen, teknoloji hırsızlığı yapan da.

18 Ağustos 2008 Pazartesi

KAHROLSUN DİSCO DİSCO PARTİZANİ TİRAN








Barad-dur cuma günü ulaştırdı bu insanı yerlere yeksan edecek haberi. Daha önce memleket insanının youtube'a olan sevgisi ile ilgili bir yazı yayınlamıştık ve kinaye ile karışık "youtube kapanmalı" şeklinde bir yoruma ulaşmıştık.





Tamam türk kullanıcıların özellikle futbol konusunda çığır açtıkları nice video görmüştüm ama böyle bir işe imza atacaklarını hiç düşünmemiştim. Takip eden ya da tanıyan var mı bilmiyorum, Shantel adında Hırvat asıllı Alman bir dj var müzik dünyasında. Asıl adı Stefan Hantel. Bugün Romanya ile Ukrayna arasında kalan Bukovina Bölgesi'nden Almanya'ya gelen göçmen ailelerin bir mensubu. Doğal olarak da etnik Balkan müziklerini kullanan bir dj. 2007 yılında "Disco Partizani" isimli bir albüm çıkardı piyasaya ve birkaç kez de Türkiye'yi ziyaret etti. Albümün aynı adlı şarkısına bir de video çekti. Tamamen İstanbul görüntülerini içeren. Hem de öyle alışageldiğimiz "yabancı eliyle gösterilen İstanbul görüntüleri" değil. Gayet şehri ziyaret etmeyi özendirecek bir video. Buyrun burada klip. Buraya kadar her şey normal.

Hikaye burada başlıyor. Fenerbahçe taraftarları büyük bir ihtimal Şampiyonlar Ligi ön eleme maçından sonra intenete girmişler. Youtube'u açıp "search" kısmına partizan yazmışlar. Youtube'un önlerine getirdiği her videoya dalıp (doğal olarak) küfür basmışlar. Yalnız şöyle bir problem var. Bulaştıkları videolardan birisi de Shantel'in şarkısı. Adında "partizan" geçiyor ya, "tutmayın beni kardeşler Fenerbahçemiz adına" diyerekten dağıtmışlar ortalığı. Dahası var, bir kısım muhalefet de (büyük bir ihtimal Galatasaray taraftarları) karşı saldırıya geçmiş. Ben karnıma ağrılar girene kadar güldüm. Adamın milliyetinden tutsan olmuyor. Partizan Sırp takımı, adam Hırvat asıllı. Klip İstanbul'un güzelliklerini gösteriyor. Kullanılan "partizan" kelimesi de "parti taraftarı" anlamına gelen ve dünya üzerinde "devrim" ideolojisiyle özdeşleşmiş kelime olan partizan. Yani şarkının ne futbolla, ne Fenerbahçe ile ne "genç" Semih'le ne Partizani Tiran'la ne Gençlerbirliği ile ne Diyarbakır'ın yıllar önceki forveti Hakikat ile ilgisi var. Ama "partizan mı arkadaş, açın önümü". Şarkıyla ilgili yorumlar, son sayfalara doğru " Fenerbahçe will f.ck you, you f.cking Serbians" ve "Ne oldu F5'liler beraberlik zor kurtuldu, oley disco Partizani" yorumlarına bırakmış kendisini.

Bu şarkıyı artık her dinlediğimde bunu hatırlayıp güleceğim. Tekrarlıyorum, youtube yasaklanmalı (!).

5 Ağustos 2008 Salı

ONE GROUP REQUEST

























2008'in internet mucizesi Facebook'un futbola resmi olarak bulaşmasının ilk ürününü bir kaç hafta önce vermiştik. Facebook'a muhtemel transferini koyanın tuzu kuru tabi. Anlaşmış, parasını almış altı kuru keyfi yerinde. Peki gidecek kulüp bulamayan ne yapsın? 31 yaşındaki İngiliz defans oyuncusu Mark McGregor yolunu bulmuş tabi. "Macca'ya kulüp bulmasına yardım edin" diye bir grup açmış gidip. Tabi zannetmiş ki Tayyip Erdoğan'dan gıcık kapan adam 1 milyon üye buluyorsa ben neden bulmayayım. Ama Türkün facebooka olan yüce bağlılığını hesaba katmamış tabi. Nitekim mağrur İngilizler garibime yüz vermemişler. Topu topu 167 tane üyesi var grubun. Böyle giderse ancak mahalle takımında yer bulurlar Macca'ya. İngiliz oyuncu Nisan ayında Port Vale tarafından serbest bırakıldıktan sonra birçok takımla denemeye çıkmış en son Mansfield da onu beğenmeyip kontrat imzalamaktan vazgeçmişti.Anlayacağınız o grup 1 milyona ulaşana kadar adam 60 yaşına gelir, sonra da ne yaparlar bilmem. Ama benim buradan çıkardığım bir sonuç var, Yıldırım Demirören ve Sinan Engin bu facebook olayına girecekler her an bekliyorum. Youtube'dan futbolcu seçiyorlar, buradan da İbrahim Toraman ve İbrahim Üzülmez'e rakı ısmarlayıp, poke gönderip "Sinan Engin is İbrahimleri Özlüyor" babında bir mesaj yollayabilirler. Takipteyim.

20 Mayıs 2008 Salı

YOUTUBE'A ERİŞİM ENGELLENMELİ (!)



Memleket insanının garip tepkileri var bir şey demiyorum. Dışarı çıkıp uzaktan bakınca daha bir kavrama şansı oluyor insanın. Daha önce bir kaç tanesini sıraladık. Her şey bir yana da şu youtube hakkında bir kaç şey söylemem gerek. Kapanması hakkında kısa ve öz diyeceğimizi dedik de bazen hakikaten Türkiye'den ulaşım için bazı kriterler getirilse diyorum. Gelmeye çalıştığım yer şu meşhur youtube video altı yorumları. Israrla takip ediyorum, sosyolojik araştırma değil tabi ki ama Türk milletinin bu videoların altına yazdığı yorumlar konusunda koyduğu çıtanın üzerine çıkacak millet görmedim daha. Her videoda nasıl olayı küfürleşmeye getiriyoruz bazen anlayamıyorum. Futbol hakkında, siyasi konularda veya din konularında olanları geçtim (zaten oralarda genelde olayın iki tarafı da sözünü sakınmıyor), en alakasız videolarda bile havaya giriyoruz ya, sırrını çözemedim. İşin ilginci bir kaç istisnayı saymazsak bu derece ısrarlı olanlar bir tek bizde var.

Bir Ermeni kızcağız gitmiş, ailesinin bir gününü çekip youtube'a koymuş. Adına da "Ordinary day of an Armenian family" demiş. Altında yorumlar başlamış, genelde İngilizce. "ne kadar güzel aile", "benim ailem de benzer haftasonları geçiriyor", "eviniz güzelmiş" vb. Derken bizden bir cengaver atlamış ortaya. "You armenian motherf****s, we will f**k your nation and mothers"....O yetmemiş bir başka cengaver gelip Türkçe küfür yazmış. Bir de bu tipler var, İngilizce yazana Türkçe küfür eden. Mor ve Ötesi'nin Eurovision videosunun altına "Nice song, it sounds like Placebo (güzel şarkı, melodisi Placebo gibi)" yazan kişiye "ne diyosun lan İngiliz pi*i Türkçe konuşsana" yazan insan yaşıyor bu memlekette. Ama hiçbirisi geçtiğimiz günlerde Hugo Chavez'in bir konuşmasını ararken karşılaştığım gibi olamaz. Hugo Chavez konuşuyor, altında yüzlerce İspanyolca yorum, derken arada bir yorum var. "S****miş Çarşı, forza Fenerbahçe". Yahu arkadaş ettiğin küfürü bıraktım, o küfürün Hugo Chavez'in videosunun altında ne işi var o kadar İspanyolca yorum arasında. Seni kim anlıyor.

Bazen diyorum youtube yasağına tepki verirken haksızlık mı ediyoruz diye.

6 Mayıs 2008 Salı

BİNALİ SPAMLAR GİBİ ŞENDİK



Türk gençliği youtube'a girer.


Türk gençliği proxy değiştirip arka yoldan youtube'a girmek için proxy sitelerine akın eder.


Bu arada Türk Telekom 512 kpbs erişim hızı için her ay 34,78 YTL kesmeye devam etmektedir. Binali Yıldırım tamam tren rayı yapmayı bilmiyorsun. İnterneti "mouse'a tıkladınız mı sayfa şak diye açılacak" lafından anlaşıldığı kadarı ile babannelerimiz kadar ancak biliyorsun. Bari aldığın 34 YTL'nin hizmetini ver. Ya hiç dayak yemedin ya da spam. 

7 Şubat 2008 Perşembe

RAM'İ KAÇ BUNUN?


Foruma da sık sık katkı yapan forzabrian maille gönderdi sağolsun, "şaşkın vaziyetteyim" diyerek. İzledikten sonra hafiften ben de o duruma girdim. Microsoft'un eseri Surface Computing. En anlaşılır haliyle anlatmak gerekirse Azınlık Raporu filminde Tom Cruise'un manyetik eldivenlerle kullandığı şeffaf ekranın masa üstüne yerleştirilmiş halini düşünün. Bir de elinizde eldivenler yok. Aslında mekanizma dokunmatik bankamatikler ve diz üstü bilgisayarların mouse cursorlarının mantığıyla çalışıyor. Sadece parmaklarınızı ekranda gezdirmeniz ve objelerin üzerine tıklamanız yetiyor. Ama yine de şaşırtıcı ve hayran kalıcı bir durum. Arkadaşınızın fotoğrafını çekiyorsunuz, hiç bir kablo kullanmadan fotoğraf makinesini masanın üzerine koyuyorsunuz, o fotoğraf anında masanın üzerine resim formatında geliyor. Masanın diğer yanına da cep telefonunuz koyuyorsunuz. Sonra da masa üstündeki fotoğrafı parmağınızla sürükleyip cep telefonunun içine atıyorsunuz. Anlamadıysanız ürün videosu aşağıda.Firma bu düzeneği kumarhanelerde, mutfak masalarında ve televizyon ekranını kontrol edecek şekilde oturma odalarında kullanmayı düşünüyor.



Ha uzaydan kumanda ha uzaktan kumanda.

31 Ocak 2008 Perşembe

FLYING DUTCHMAN IS EŞEĞİ SUYA YOLLADI BEKLİYOR



Msn'de bu modadan zaten bıkmıştım. Şimdi bu facebook illetinde de başladı. Aslında ne zamandır var. Şu "XXXXXX is doing xxxxx" olayı. Msn'de de Facebook'ta da beni ne yaptığınız ilgilendirmiyor kardeşim. Bütün bir günü oraya yazan var. "Flying Dutchman is sabah Moda'da kahvaltı, akşam arkadaşlarla bardayız heyooo". Dakika dakika rapor veren var. "Flying Dutchman is tost yapıyor". "Flying Dutchman is derste". "Flying Dutchman ise çok yorgun evde". "Flying Dutchman is DVD". "Flying Dutchman is uyuyor". Arkadaşlarına mesaj veren var. "Flying Dutchman - bana ne sizin kedinizden yahu". 48 ay askerlik yapsam anonslu kasete koymayacağım sözler yazan var. "Flying Dutchman - Bazen her şeye yeniden başlamak gerek, hayatı geri döndürmek sevdiceğinle"

Eskiden çizgi filmlerde bir laf vardı. "Bu öyle bir silah ki iyilerin eline geçmeli, ama eğer kötülerin eline geçerse dünyanın sonu olabilir". İşte internet o silah.

25 Aralık 2007 Salı

TOMTOM


Bugüne kadar araba kullanmayla, ehliyetle işim pek olmadığından bu aletle de tanışmam Hollanda'yı Haziran ayındaki ziyaretimde olmuştu.İki gün önce daha bir kurcalama şansı buldum. Olayımız şu. Amsterdam'da Kennedy caddesindeki evinizin önünden arabaya biniyorsunuz. Cep telefonunuza takılabilen bu aleti araba teybinizin üstüne yerleştiriyosunuz. Tamamen atıyorum Paris'te Saint Germain bölgesinde bir caddenin adını ve ev numarasını seçip hadi beni götür diyorsunuz. Evet adam evladı torun, evin önüne kadar sizi götürüyor. Şurdan sola dön, 300 metre sonra dönüş var, 1200 metre yol düz yüklen gaza, aha geldik diyerekten. Tabi sesli olarak. Benim kurcaladığım alette Hollanda, Almanya, Belçika ve Fransa'nın tüm caddeleri kayıtlıydı. Fiyatı içerdiği alana göre 180 ile 400 euro arasında değişiyor. Tabi gideceğiniz yere en çabuk kaç dakikada varacağınızı, ne kadar mesafe kaldığını da. Böylelikle size kestirme yolları da öğretiyor şehir içi. Çağın en büyük buluşlarından biridir, açık konuşuyorum.  

25 Ekim 2007 Perşembe

FACEBOOK: BU SİTEYE GİRİŞ İNSANLIK NAMINA ENGELLENMİŞTİR


Öyle bi furya başladı ki, Türk gençliği günün 12 saatini facebookta geçirmeye başladı. Kurumsal firmalar insanların browser listesinde bu sitenin sabitlendiğini görünce serverlarından siteye ulaşımı engellediler. E pek de haksız sayılmazlar.

"İlkokul arkadaşımı bulucam", "Lise aşkımı bulucam", "yeni insanlarla tanışıcam" sloganlarıyla siteye giren güruhun amacı genel olarak belli. Takıldığım hatun ne yapmış, kesiştiğim adam ne hale gelmiş, bakın sallamadığınız genç nerelere geldi, Los Angeles senin Dubai benim gezdim işte de hava atıyorum.

Biz de geri kalmadık, girdik tabi, o gazla kimlere paçanga böreği ısmarlamadık, kimleri vampir olup ısırmadık, kimleri pokelamadık, kimlerin fun walluna video eklemedik.

Eee sonra peki. Ekledik insanları da daha sonra konuştuğumuz adamlar zaten hafta sonu Nevizade'de takıldığımız adamlar. İlkokul lisedeki ahbaplar da kendi arkadaşlarıyla ordalar.

Bir internet sitesi kopmaları zincirle birbirine bağlar dedik ama....olmadı.

Hem zaten bütün kızlar kapılmış
Turk Gençliği Joined The Group Türküm Yüzeyselim, Trendyim Niye Facebook'a üye olmuyorum.