18 Eylül 2007 Salı

BİZ SPORCUNUN HANGİSİNİ SEVİYORUZ ACABA?








İki tane kolun öyküsü bu. İnsan vücudundan ileri doğru uzatılan.

Birisinin sahibi 12 yaşında. Trabzonlu ve Trabzon’da yaşayan bir kız. İlköğretim okulları arasındaki atletizm yarışmasında yarışın son anlarında madalyaya koşarken tökezleyip geride kalan arkadaşına uzanan bir yardım elinin sahibi. Madalyayı kaçırmak pahasına. Nitekim Hilal Coşkuner bu davranışından ötürü madalya kazanamadı ama dünyanın en prestijli ödüllerinden olimpiyat oyunlarının kurucusundan ismini alan “Dünya Fair Play Baron Coubertin Büyük Ödülü”ne layık görüldü. Ödül 8 Aralık’ta Paris’te kendisine takdim edilecek.

İkincisinin sahibi 27 yaşında. Newcastle’de yaşayan bir Türk. Avrupa Şampiyonası Grup Elemelerinde Türkiye’nin 2-0 kazandığı Macaristan maçında atılan 2 golden sonra da basın tribününe kalkan kolun sahibi. Hani şu Galatasaray’dan ayrılırken ligin sonunda sakatlıktan kaçınıp Inter’e sağlam gitmek için maçlara çıkmayan Emre, hani şu İsviçre maçlarından sonra saha içinde İsviçreli kovalayan ve rekor ceza alan Emre, hani şu 3 farklı siyahi oyuncuya ırkçı saldırı yaptığı iddiaları ortaya atılan Emre, hani şu Türk futboluna son 5 senedir “hiç”ten başka bir şey vermeyen Emre.....Emre....Emre....Başka bir ülkede olsa çoktan ülke halkının kollarını kaldırarak veda edeceği Emre.


Gençlerimize sahip çıkalım, bu kadar genç çocukları yakmayalım. Hangisini yakmayacağız? Hangisine sahip çıkacağız ya da çıkmalıyız? Centilmenlik ödülüne “aptallık ödülü” adını veren bir ülkeyiz. Ne de olsa Hilal yarışmayı kazanacakken “aptalca” geri dönüp madalyadan oldu. Ne de olsa Emre hakkını korudu, helal olsun.

Zeka, çeviklik, ahlak.Tekrar hatırlatalım mı?

1 yorum:

Turgay Keskin dedi ki...

Postun üzerinden yaklaşık 2 yıl geçmiş.. Emre hala birşey vermemeye devam ediyor, el kol derken işi boğaz kesmeye kadar götürdü; devamını bekliyoruz..