7 Ekim 2007 Pazar

AFC WIMBLEDON





Dünya üzerinde spor dallarıyla az çok ilgilenen insanlara 'Wimbledon' dediğinizde akıllarına ilk olarak gelen Londra'nın güneyinde yer alan ve tarihin en ilginç futbol hikâyelerinden birinin yattığı Selhurst Park stadı değil, Pete Sampras, Boris Becker, Steffi Graf gibi isimler oluyor. Ancak dünyanın en prestijli ve en zorlu Grand Slam Tenis Turnuvası'na ev sahipliği yapan bu bölge, geçtiğimiz beş yıl içerisinde AFC Wimbledon takımının başından geçenlerin ardından İngiltere'nin gündemine oturdu.

1970'li yıllardan sonra İngiltere futbolunda yavaş yavaş adını duyurmaya başlayan FC Wimbledon kulübü 1889 yılında 'Wimbledon Old Centrals' adı ile kuruldu. Kulüp adını Wimbledon bölgesinde kulüp kurucularının eğitim gördüğü okul olan Old Centrals'dan aldı. Okulun yakınlarındaki 'Fox And Grapes' isimli bina, kulüp binası olarak kullanılmaya başlandı. Konuya bu yönden bakıldığında, Wimbledon kulübünün temellerinde Türkiye'deki 'mekteb-i sultani' havasının bulunduğunu söyleyebiliriz.

Kulüp daha sonra 1905'te adını 'Wimbledon' olarak değiştirdi ve stadını da 1912 yılında Plough Lane'e taşıdı. Wimbledon ilk olarak Isthmian Ligi'nde oynamaya başladı (Güney ve Güney doğu Londra takımlarının oynadığı bölgesel lig). Acaba o yıllarda yaklaşık yüzyıl sonra kulübün kaderinin tekrar bu bölgesel ligde devam edeceğini tahmin eden olmuş mudur, bunu bilemeyiz. Ama Wimbledon bu ligde 1960'lı yıllara kadar sekiz kere şampiyonluk sevincini yaşadı ve çeşitli kupalar kaldırdı. Ta ki 1964 yılında kulüp başkanı Wimbledon'ı profosyonel bir İngiliz kulübü yapana kadar. Kulüp böylece Londra'nın batısında ve merkezinde yer alan kulüpler ve birkaç Galler takımının katıldığı Güney Ligi'nde mücadele etmeye başladı. O yıllarda kulüp, sadece güçlü bir oyun karakteri geliştirmekle kalmadı, aynı zamanda İngiliz futbolunda Wimbledon denildiğinde akla ilk gelecek olan bir unvanı da İngiliz kamuoyu tarafından elde etti: 'Crazy Gang' (Türkçe'ye Çılgın Çete olarak çevrilebilir)... Wimbledon bu unvanı futbolcularının saha içinde ve dışındaki saldırgan ve maço tavırlarıyla elde etmişti. Bu unvan zaman zaman etkisini yitirse de 1980'li yıllara gelindiğinde takımın elde ettiği başarılar ve takımda forma giyen oyuncuların karakterleriyle tekrar hatırlanacaktı.

1975 yılı Wimbledon takımı için dönüm noktalarından biriydi. FA Cup tarihinde ilk defa bir bölgesel lig takımı ulusal liglerde yer alan bir takımı deplasmanda yenmeyi başardı. Kupanın üçüncü turunda üçüncü lig temsilcisi Burnley'i deplasmanda yenen ekip, dördüncü turda Leeds United'la eşleşti. Elland Road'dan alınan beraberlikle evine avantaj taşıyan güney Londralı kahramanlar Plough Lane'de 40 bin kişinin izlediği karşılaşmada Leeds United'a kaybederek destanı mucizeye dönüştüremedi, ancak sonraki yıllarda İngiliz futbolunda göstereceği performansın sinyallerini verdi. Ama 1975 yılının dönüm noktası niteliği bu sinyallerle sınırlı değildi. Lübnanlı bir işadamı Hammam, 1975 yılında kulübü satın aldı.

Hammam, her ne kadar kulübün ilerleyen yıllardaki başarılı yıllarında başkanlık koltuğunda oturan isim olsa da, 1980'li yılların sonlarında ticari kaygı içeren kâr hedefli hamlelerine kulübü alet etmekle suçlandı ve taraftarlar tarafından 'Sam the Sham' (hilekâr Sam) gibi bir unvana layık görüldü.

 
Wimbledon, 1986 yılına kadar İngiltere'de konferans ligi ve ikinci lig arasında asansör takım hüviyeti kazandı. Öyle ki, kulübün 1979-1984 yılları arasında lig değiştirmediği bir sezon olmadı. Bu iniş çıkış dönemi 1986'da kulübün birinci lige yükselmesiyle son buldu. 1988 yılı ise kulübün 100'üncü yılı arifesinde gelen bir zirve gibiydi. Kulüp FA Cup finalinde Liverpool'u 1-0 mağlup ederek dünyanın en prestijli federasyon kupasını havaya kaldırdı. İngiliz futbolunun ünlü spikeri John Motson'ın deyimiyle Çılgın Çete, Kültürlü Kulüp'ü mağlup etmişti.

1991 yılında belki de 14 yıl sonra zarar verecek bir zehir Wimbledon kulübünün içine sızdı. Kulüp başkanı Hammam, taraftarların baskısına rağmen takımın evini Plough Lane'den Selhurst Park'a taşıdı. Kulüp 1992 yılında çıkış grafiğini sürdürdü ve Premiere Lig'e yükseldi. Aynı yıl İngiltere futbolunun önemli isimlerinden Joe Kinnear, takımın başına menajer olarak atandı ve kulüp, Kinnear önderliğinde sonraki üç sezon boyunca Premiere Lig'in ilk 10 sırasından aşağı düşmedi. Özellikle 1996-1997 sezonu, FC Wimbledon tarihinin gelmiş geçmiş en iyi sezonu oldu. Ligi sekizinci sırada bitiren takım, hem lig kupasında hem de federasyon kupasında yarı finale kadar yükseldi.



1988 yılında kulüp FA Cup finalinde Liverpool'u 1-0 mağlup ederek dünyanın en prestijli federasyon kupasını havaya kaldırdı. İngiliz futbolunun ünlü spikeri John Motson'ın deyimiyle Çılgın Çete, Kültürlü Kulüp'ü mağlup etmişti. Bu başarıda büyük pay sahibi olanlar ise Jamaikalı rüya ikili Marcus Gayle ve Robbie Earl, orta saha oyuncusu Oyvind Leonhardesen ve tabii ki tam bir 'Crazy Gang' üyesi olan Vinnie Jones'du. Galli futbolcu saha içindeki her türlü çılgınlıklarına rağmen, ada futbolunun en iyi defans oyuncularından bir tanesiydi.



Futbol, dünyanın en ilginç oyunlarından bir tanesi. Kim ne derse desin asla sadece futbol değil. 22 kişinin başarı için kıran kırana mücadele ettiği o sahanın dışında olanlar öyle sonuçlar doğuruyor ki, bir kulübün ya da ülkenin kaderi buna bağlı olabiliyor. 1999 yılının sonbaharı Wimbledon kulüp tarihi için böyle bir dönemdi. Takımı tarihinin rüya sezonlarına taşıyan Kinnear, 1999 yılında bir kalp krizi geçirdi ve ve teknik direktörlüğü bıraktı. Aslında 1997 yılından sonraki iki sezon Wimbledon için pek de iyi geçmemiş ve kulüp küme düşmekten son anda kurtulmuştu. Buna rağmen önce Kinnear'ın gidişi, ardından kulübün balıkçılık sektöründen kazandığı servetle Norveç'in 15'inci en zengin adamı olarak tanınan Kjell Inge Roke isimli işadamına satılması ve bunun sonucunda da hemşeri kontenjanından Norveç eski milli takım teknik direktörü Egil Olsen'in kulübeye getirilmesi sonun başlangıcı oldu. Kulübün çöküşü öyle hızlı başladı ki, Wimbledon hemen o sezon (1999-2000) ikinci lige düştü. Olsen daha ligin bitmesi beklenmeden kovulmuştu. Sonraki iki sezon boyunca kulüp yükselme play-off'unu kılpayı kaçırdı ve fatura Olsen'in yerine gelen Terry Burton'a kesildi.

Wimbledon taraftarları birinci ligden süper lige yükselme hayallerini canlı tutmaya çalışırken, kulüp yönetimi İngiliz futbol tarihinin, kendi futbol kültürüne en aykırı kararlarından birini aldı; Wimbledon kulübünün taşınması... Maçlara yeteri kadar seyircinin çekilemediğini ve bu nedenle diğer Londra kulüplerinden maddi açıdan geri kaldıklarını gerekçe gösteren yöneticiler, kulübü Dublin, Belfast veya Cardiff gibi şehirlere taşımanın yollarını aramaya başladılar. Ancak İngiliz futbolunun kökeninde yer alan ve tüm dünyada bu kadar saygı görmesinin sebebi olan yerel kulüp mantığını ve yerel halkın kendi yaşadığı şehrin kulübünü desteklemesi felsefesini yerle bir ediyordu. Sonuçta yöneticiler güneybatı Londra'da bulunan Milton Keynes yöresinde karar kıldılar. Bu, kulübün o anki yerleşiminin 70 mil uzağına gitmek anlamına geliyordu. Tabii ki bu karar taraftarların büyük protestosuyla karşılaştı. 28 Mayıs 2002 tarihinde İngiliz Futbol Federasyonu'nun Mil-ton Keynes bölgesine diğer İngiliz kulüplerinin yerleşebileceğini açıklamasıyla birlikte, aynı ay içinde Wimbledon'lı taraftarlarca AFC Wimbledon (Association Football Club Wimbledon) kulübü kuruldu. Kulübün uygulamalarını protesto eden taraftarlar, Selhurst Park tribünlerine gitmemeye başladılar. Durum böyle olunca kulüp, 20 milyon poundluk bir borç yükünü karşılamak ve bunun sonucunda yapılan finansal soruşturmadan kurtulabilmek için yıldız futbolcularını satmaya başladı. 2002-2003 sezonu, kulübün Selhurst Park'taki son yılı oldu ve sezonun tamamlanmasıyla beraber kulüp yeni evine yeni adıyla taşındı: 'Milton Keynes Dons'.

2003-2004 sezonu Wimbledon (ya da yeni adıyla Milton Keynes Dons) için tam bir çöküş oldu. Kulüp ikinci lige düşerken üst üste tam 33 maç kaybetti. Bu Doncaster'in 1998 yılında konferans ligine düşerken üst üste 34 maç kaybetmesinden sonra İngiliz futbol tarihinin en kötü performansıydı. Kulüp 2004-2005 sezonunda birinci ligde (eski adıyla ikinci lig; birinci ligin adı 'Lig Şampiyonası' olarak değiştirildi - League Championship) averajla kümede kaldı. Ancak bu, sadece çöküşün gecikmesiydi. Çünkü 2 sezon önce yani 2005-2006 sezonunda Dons, 2 puan farkla küme düştü ve geçtiğimiz sezon İngiltere futbolunun dördüncü kademesinde mücadele etti. Play-off’a kaldılar ancak play-off yarı finalinde Shrewsbury’e kaybederek umutları bu sezona bıraktılar. Bu sene ise 10 maç sonunda lider konumdalar. Henüz yedi sene önce kendi kulüp tarihinin zirvesini yaşayan bir kulüp için yine de acı bir son. Kulüp şu an maçlarını National Hockey Stadium'da oynuyor. Ancak yönetim, 2005 yılında 22 bin kişilik Denbigh Stadyumu'nun temellerini attı. Yeni sezonda kulübede ise Manchester United’ın 90’lı yılllardaki altın dönemlerinde orta sahayı toparlayan Paul Ince var.



Milton Keynes bunları yaparken 2002 Mayıs'ta kurulan AFC Wimbledon ise kısa sürede önemli işlere imza attı. Kulübü kuran taraftarlar, arkalarına Wimbledon Bağımsız Taraftarlar Birliği'nin de desteğini alarak 2002'nin haziran ayında örneğine az rastlanan bir futbolcu seçme projesi düzenledi. Bunun üzerine seçilen futbolcularla kurulan yeni takım 10 Temmuz'da Gander Green Lane Stadı'nda 4 bin 500 kişi önünde Sutton United ile bir hazırlık maçı yaptı. 4 bin 500 kişi bir sezon öncesi maçı için oldukça büyük bir rakamdı. Ama vefa ve aidiyet Wimbledon taraftarlarının bu amatör harekete büyük ilgi göstermesine yol açtı. Kulüp hisselerinin yüzde 75'ini 'Dons Trust' adındaki bir yerel organizasyona sattı ve bunun karşılığında da maçlarını oynayacakları Fans' Stadium'un (evet her şeyiyle tribünün içinden çıkmış bu kulübün stadının adı da tribünden geliyor: Taraftarların Stadyumu) kira parasını elde etti. Bugün Dons Trust, Kingstonian FC'nin Fans Stadium'unu borçlarından dolayı sattığı Rajesh Kosla'dan 3 milyon pound karşılığında almaya çalışıyor. Saha dışında bu gelişmeler yaşanmaya devam ederken, saha içinde kulüp kısa sürede çarpıcı işlere imza attı. Henüz 2002 yılının mayıs ayında kurulmasına rağmen 2003-2004 sezonunda önce eski Wimbledon defans oyuncusu Terry Eames'in, daha sonra da Dave Anderson önderliğinde 46 maçta 42 galibiyet ve dört beraberlik alarak, 1964'ten sonra ilk kez kulübün yükseliş sürecine başladığı lige, Isthmian Ligine geri döndü. 2004-2005 sezonunda FA Cup'a da katılan kulüp üçüncü eleme turuna kadar yükseldi. Bu yolculuktaki ikinci turda Dunstable Town'a üç gol atan Rob Ursell, 'FA Cup turnuvanın oyuncusu' ödülünü kazandı. Bu, kulüp için büyük bir onur kaynağı oldu. Ayrıca sezon içersinde kulüp, tarihindeki ilk yabancı oyuncuyu, Yeni Zelandalı Shane Smeltz'i transfer etti. Daha sonra da geçtiğimiz sezon FC Wimbledon’ın rüya döneminin mimarlarından Marcus Gayle takıma döndü. 2005-2006 sezonunda Isthmian Süper Ligi'nden bölgesel lig'e yükselmek için mücadele veren takım, sakatlıklar sebebiyle play off'a kalsa da amacına ulaşamadı. Ancak AFC Wimbledon, 76 maçla Birleşik Krallık çapında faaliyet gösteren kulüpler arasında en uzun süre yenilmezlik unvanına sahip takım olma özelliğini elinde bulunduruyor. Henüz dört yıllık bir kulüp için mucizevi bir başarı. Özellikle de tarihlerini kendilerinden 70 metre uzağa götüren iş adamlarının yarattığı felaket, yukarıda bahsettiğimiz 33 maçlık bir başka rekora imza atarken.Kulüp hakkında bir başka bilgi de, 2002 yılında kurulduklarında bugünkü kadronun temellerini attıkları oyuncu seçmelerini bir adım ileri götürerek altyapı konusunda uzmanlaşmaya gitmeleri. 20'si erkek üçü bayan olmak üzere sekiz yaş altından 19 yaş altına kadar tam 23 altyapı takımına sahip olan AFC Wimbledon bu takımlardan 19 yaş altı kadın takımıyla bölgesel lig'de büyük başarılar kazandı.

Hani sürekli tribünlerden sesler duyarız maç sırasında. "Aşkımız renklere, sizlere değil", ya da "taraftarız biz çekeriz cefa" söylemleri. Ama hep havada kalır. Güney Londralı bir grup 'Çılgın Çete' üyesinin yarattığı eser ve çabaları bazen içi çok boş gelen söylemi tam anlamıyla dolduruyor belki de.

Not: AFC Wimbledon, Brian Glazer'ın Manchester United'daki uygulamalarına isyan ederek aynen kendileri gibi, Manchester United aşığı bir grup taraftarın kurduğu 'FC United Of Manchester' takımıyla 23 Temmuz 2005'te bir dostluk maçı yaptı ve 1-0 kazandı. Kim bilir, önümüzdeki 100 yılda belki de tribünden çıkmış bir İngiliz kulübü ulusal bir kupayı kaldırır.

1 yorum:

arnawut dedi ki...

Bu kadar harika bir yazıya kimse yorum yazmamış, şaşırdım.

Ellerine sağlık :)