2 Ekim 2007 Salı

BUDAPEŞTE VE DİŞİ KRAMPONLAR




30.09.2007

Geçtiğimiz hafta üç gün için Budapeşte’deydim. Tuna (Duna) nehri üzerindeki köprüleri ve görkemli yapıları ile Budapeşte’nin oldukça etkileyici bir şehir olduğunu söyleyebilirim.

Ferihegy havaalanından nispeten şehir merkezinde bulunan otelime gitmek için bindiğim taksinin Neo Nazi kılıklı şoförünün, Budapeşte’ye ilk gelişim olduğunu öğrenmesine rağmen şehri nasıl bulduğumu sormasına cevaben pasaport polislerine olan gıcıklığımı belirttiğim andan itibaren, otele gidene kadar geçmek bilmeyen 25 dakikanın nedeni, kendisinin de bir polis memuru olduğunu ve çalışmadığı günlerde taksicilik yaptığını öğrenmem oldu.

18. yüzyıldan kalmış bir havası olan otelin yüksek tavanlı ancak bir o kadar da küçük olan odasına yerleşirken, Eurosport’ta da Çin’de düzenlenen Fifa Kadınlar Dünya Kupası yarı final tanıtımları dönüyordu. Norveç Almanya ile, Brezilya ise ABD ile oynayacaktı. Kadınlar futbolu ile ilişkim Dinarsu, Lale Orta ve Benny Hill’in meşhur maç sonrası forma değiştirme esprisiyle sınırlı olduğu için olsa gerek pek de ilgimi çekmedi açıkçası.

Seyahatimin asıl sebebi olan işlerin tamamlanmasının ardından pek de kısa olmayan bir şehir turu attım. Tuna nehri şehri ikiye ayırıyor, Buda ve Peşte. Peşte yakasında bulunan otelimden nehri dik kesen Rakoçzi caddesinde yaptığım 20 dakikalık bir yürüyüş sonrası meşhur Tuna nehrinin kıyısına ulaşabildim. Tam karşımda The Castle District (Buda Kalesi) ve Citadella (Özgürlük heykelinin bulunduğu Gellert tepesi) duruyordu. Sağ tarafımda ise Tuna’yı birbirine bağlayan 8 köprüden biri ve en etkileyicisi olan Chain Bridge ile Budapeşte’nin simgesi olan Parlamento binası.

Ertesi gün otelde dinlenmeye çekildiğim saatlerde TV’de bilimum Macar ve Romen Esra Ceyhan’larının arasında dolanırken ilk bakışta Dado Prso’yu andıran fiziği ile gol sevinci yaşayan bir Alman kadınını fark ettim. Yarı finalin ilk maçında Almanya ile Norveç oynuyordu ve Norveç ilk golü kendi ağlarına bıraktı. Golün yaratıcısı Almanya’nın kaptanı Prinz’ti. Almanya bu golle ilk yarıyı 1-0 önde bitirdi.

İkinci yarıdaki mücadele ise gerçekten üst düzeydeydi ve ben yatakta gitgide doğrulup maçı daha dikkatli bir şekilde izlemeye başladım. Almanya bana göre Norveç’in daha üstün olduğu ikinci yarıda 72. ve 75. dakikalarda bulduğu gollerle 3-0 öne geçti ve finale adını yazdırdı.

Maç sonrası yine ufak bir şehir turu. İlk durak Millenium Monument ve Heroes’ Square. Bu meydanda tüm Macar krallarının (Rakoçin dahil J) heykelleri bulunuyor. Meydanı arkamıza alıp Andrassy bulvarını boydan boya geçerek St. Stephen’s bazilikası ve devamında Parlamento binasını görme fırsatını buluyorum. Bu arada hava kararınca Tuna ve kıyısı gerçekten de görülmeye değer. Nehrin kıyısına fotoğraf çekmek için indiğim anda kendimi bir profesyonel fotoğrafçı ordusunun içinde buluyorum. Birkaç kare çekmek için indiğim kıyıda tam 1 saat geçirmişim, zira manzara büyüleyici. Chain Bridge’i geçip Buda Kalesine çıkmak üzere teleferik benzeri bir sisteme binip yavaş yavaş yukarı çıkıyorum ve Budapeşte tüm güzelliği ile ayaklarımın altında. Neredeyse 1 saat süren ikinci fotoğraf molası, kaleden yürüyerek iniş ve sonrasında otele dönüş.

“Ya kardeşim gitti ağzına kadar dolu parfüm, madem almıyorlar uçağa yapmasınlar o zaman 100 ml üzerinde şişe” nidaları eşliğinde geçtiğimiz pasaport kontrolünden sonra sinirli amcayı yatıştırmak da bana düştü ; “Ya amca sorma benim de jöleyi almadılar”. Yaşlı amcanın başta El Kaide, ABD ve Macaristan polisinin 7 ceddini kapsayan okkalı küfürü sonrası yüzüme vuran memleket esintisi dönüş yolunun kesin habercisi.

3 saatlik bekleme öncesi atıştırmak için oturduğum restoranda yine onlarla karşılaştım. Futbol oynayan kadınlar. ABD – Brezilya yarı final maçı. Tüm gözler Brezilya’nın 10 numarası üstünde. Adı Marta. Info bar’da 21 yaşında olduğu ve 43 milli maçta 45 gol attığı yazıyor, dikkatlerden kaçacak gibi değil.

Son derece hızlı tempoyla başlayan maç, diğer yarı final maçı gibi 20. dakikada Osborne’nun kendi kalesine attığı golle başlıyor. Ardından Marta 7 dakika sonra skoru 2-0 yapan golü atıyor. Brezilya’nın son dünya kupası üçüncüsü ABD önünde oynadığı oyun en son izlemiş olduğum Kasımpaşa – Galatasaray maçından sonra ilaç gibi. Devre 2-0 Brezilya lehine bitiyor.

İkinci devrede deyim yerinde ise Brezilya’nın her gelişi olay. 56’da Cristiane 3. golü atıp takımını rahatlatıyor. Golden sonra maç adeta Daniela, Cristiane ve Marta ile ABD defansı arasında geçiyor. Son darbeyi ise 79’da muhteşem bir topuk hamlesiyle rakiplerini geçen Marta vuruyor. Gol sonrası önümde oturan BJK’li arkadaşın “Abi bulamıyoruz şöyle adamlar, koy Ricardinho’nun yerine, doymuş abi bizim adamlar doymuş” yorumuyla ancak kendime gelebiliyorum.

Brezilya’nın maça 4-0 sonrasında sanki maçı kaybediyormuş gibi devam etmesi bizi adeta mest ediyor. Son zamanlarda izlediğim en güzel futbol maçı. Brezilya son dakikalarda futbolu bırakıp gerçek anlamda sambaya başlıyor. Ancak yaptıkları bazı hareketler Türkiye Futbol Ligleri’nde cinayet nedeni olabilecek cinsten. Buna rağmen ABD’li oyuncular efendiliklerini bozmadan maçı bitiriyorlar ve biz de kemerlerimizin bağlı, koltuklarımızın dik pozisyonda olduğundan emin bir şekilde eve dönüş yolunu tutuyoruz.

Final maçı ise dün Şangay’da oynandı. Brezilya, özellikle yarı final performansları ve Marta göz önüne alındığında son şampiyon Almanya karşısında mutlak favoriydi. Karşılaşma düşük bir tempoda başladı ve ilk yarı boyunca akılda kalan tek pozisyon Daniela’nın direkte patlayan müthiş şutu ve hemen sonrasında auta giden kafa vuruşu oldu.

İkinci devre, oyunun kontrolünü almak için oldukça kararlı olan Almanya’nın baskısıyla başladı ve Prinz 52. dakikada skoru 1-0’a getiren golü attı. Bu golden sonra baskılarını arttıran Brezilya 62. dakikada bir penaltı kazandı. Topun başına geçen Marta çok kötü bir vuruşla penaltıyı kaleciye nişanladı. Bu dakikadan sonra oyundan düşen Brezilya karşısında, temkinli oynamaya çalışan son şampiyon, 87. dakikada Laudehr ile bulduğu golle durumu 2-0 yaptı ve 2003 Amerika’dan sonra üst üste 2. şampiyonluğunu kazandı.

Marta 7 golle “gol kraliçesi” olurken aynı zamanda turnuvanın en değerli oyuncusu ödülü olan Altın Top’un da sahibi oldu. Norveç’i 4-1 yenen ABD üçüncü olurken seremoninin en dikkat çeken olayı, ödülünü almaya gelen Marta’nın şampiyon Almanya’dan daha çok alkış almasıydı.


by Gorky

Hiç yorum yok: