Hepimiz hatırlarız. Galatasaray’ın Şampiyonlar Ligi’ne kaldığı 1993 yılından çeyrek finale çıktığı 2002’ye kadar geçen 9 yılda sarı kırmızılı takımın oynadığı her Avrupa maçı öncesi 3 gün önceden gündem değişir, o anki futbol gündemi neyi konuşuyor olursa olsun hafta içi oynanacak maça odaklanırdı. Basın, futbolcular, sokaktaki insan. Herkes hayatını bu maçı takip etmeye göre ayarlardı.
Açık söyleyelim dün Beşiktaş’ın akşam üzeri Liverpool’la maçı olduğunu sabah çalıştığımız yerlere giderken öğrendik. O da bildiğimizden değil. Şampiyonlar Ligi’nde Türk takımlarından deplasmanda fikstürü olanın Salı günü kendi sahasında oynayacak olanın Çarşamba günü oynamasından ötürü. Tümevarım yaptık kısaca.
Türkiye’nin de Beşiktaş maçı olduğundan haberi yoktu. Beşiktaşlı yöneticilerin de. Sahadaki futbolcuların da. Çünkü herkes İsmet Arzuman’la, Hilmi Ok’la, Bobo’yla, Haluk Ulusoy’la, PAF takımdaki gençlerle uğraşıyordu. Sonra saat 6 Kasım 2007 21:45’i gösterdiğinde Beşiktaş’ın Anfield Road’da bir maçı olduğunu hatırladık. Ama artık çok geçti. 2 hafta önce aldığı yenilgiyle kendisi hakkında “kovulacak sıradaki teknik adam” haberleri çıkan Benitez (maç sırasındaki yüz mimik ve hareketleri maça kendi çapında çok hırslı hazırlandığını gösteriyordu) olayı ciddiye bindirince de malum skor ortaya çıktı.
Hakem 90.34’te düdüğü çalınca herkes uyandı. Türk halkına, basına, Beşiktaş’ın çok amaçlı konuşkan ismine (ona az sonra geleceğiz) Beşiktaş’ın aslında Cumartesi günü yakaladığı ve değerlendiremediği pozisyonları veya tüm maç mahkum oynamasını konuşmak yerine ağlara giden toptan 4 pas önce olan bir faulü konuşmanın felaket getireceğini anlatmak için 8 tane tokat gerekiyormuş demek ki. Ama o tokat da öyle bir tokat oldu ki. Maç sonu Sinan Engin “hiç kimse....taraftarımız....devre arasında...hiç tasalanmasınlar...işte eloğlu böyle yakalayınca acımıyor atıyor...biz bu yüzden erteleme istedik, Türk futbolcusu kaldıramıyor.....daha içeride Valencia maçımız var (başka grupta Valencia ama olsun)....” türünden şeyler söyledi, ya da söylemeye çalıştı. Çünkü 4 gündür öyle bir “isyankar Kemalettin Tuğcu” psikolojisiyle beynini doldurmuştu ki, konuşacak başka bir şeyi kalmamıştı.
Dünkü skor, onun öncesindeki 3 gün ve maç sonu Sinan Engin’in açıklamaları tüm Türk Futboluna ders niteliğinde. Bir takımı motive etmenin, bir camiayı bir maça hazırlamanın, bir hedef yaratmanın ne kadar önemli olduğunu gösteren bir ders. Alır mıyız? O bize kalmış. Bugün gazetelerde gördük. Çare bulunmuş. Ertuğrul Sağlam’ın istifası. Yazık.
Açık söyleyelim dün Beşiktaş’ın akşam üzeri Liverpool’la maçı olduğunu sabah çalıştığımız yerlere giderken öğrendik. O da bildiğimizden değil. Şampiyonlar Ligi’nde Türk takımlarından deplasmanda fikstürü olanın Salı günü kendi sahasında oynayacak olanın Çarşamba günü oynamasından ötürü. Tümevarım yaptık kısaca.
Türkiye’nin de Beşiktaş maçı olduğundan haberi yoktu. Beşiktaşlı yöneticilerin de. Sahadaki futbolcuların da. Çünkü herkes İsmet Arzuman’la, Hilmi Ok’la, Bobo’yla, Haluk Ulusoy’la, PAF takımdaki gençlerle uğraşıyordu. Sonra saat 6 Kasım 2007 21:45’i gösterdiğinde Beşiktaş’ın Anfield Road’da bir maçı olduğunu hatırladık. Ama artık çok geçti. 2 hafta önce aldığı yenilgiyle kendisi hakkında “kovulacak sıradaki teknik adam” haberleri çıkan Benitez (maç sırasındaki yüz mimik ve hareketleri maça kendi çapında çok hırslı hazırlandığını gösteriyordu) olayı ciddiye bindirince de malum skor ortaya çıktı.
Hakem 90.34’te düdüğü çalınca herkes uyandı. Türk halkına, basına, Beşiktaş’ın çok amaçlı konuşkan ismine (ona az sonra geleceğiz) Beşiktaş’ın aslında Cumartesi günü yakaladığı ve değerlendiremediği pozisyonları veya tüm maç mahkum oynamasını konuşmak yerine ağlara giden toptan 4 pas önce olan bir faulü konuşmanın felaket getireceğini anlatmak için 8 tane tokat gerekiyormuş demek ki. Ama o tokat da öyle bir tokat oldu ki. Maç sonu Sinan Engin “hiç kimse....taraftarımız....devre arasında...hiç tasalanmasınlar...işte eloğlu böyle yakalayınca acımıyor atıyor...biz bu yüzden erteleme istedik, Türk futbolcusu kaldıramıyor.....daha içeride Valencia maçımız var (başka grupta Valencia ama olsun)....” türünden şeyler söyledi, ya da söylemeye çalıştı. Çünkü 4 gündür öyle bir “isyankar Kemalettin Tuğcu” psikolojisiyle beynini doldurmuştu ki, konuşacak başka bir şeyi kalmamıştı.
Dünkü skor, onun öncesindeki 3 gün ve maç sonu Sinan Engin’in açıklamaları tüm Türk Futboluna ders niteliğinde. Bir takımı motive etmenin, bir camiayı bir maça hazırlamanın, bir hedef yaratmanın ne kadar önemli olduğunu gösteren bir ders. Alır mıyız? O bize kalmış. Bugün gazetelerde gördük. Çare bulunmuş. Ertuğrul Sağlam’ın istifası. Yazık.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder