Wimbledon tarihinin bana göre en sansasyonel maçı. Turnuvayı takip edenler bilirler. Bu kadar prestijli bir turnuva olmasının sebebi hem kazanılması en zor turnuva olmasıdır (top yerde sektiğinde yükselme oranının en az olduğu çim zemininin de etkisiyle), hem de yıllardır değişmeyen gelenekleridir. (Sporcuların beyaz dışında giyinmelerinin yasak olması, her sene ödül töreninin benzer şekilde yapılması, maçların gündüz oynanma geleneğinin sürmesi için ışıklandırma tesis edilmememesi gibi). Wimbledon İngiltere’nin inanılmaz değişken havasına rağmen takvimini de hiç değiştirmez. Turnuva hep planlandığı gibi 14 gün içerisinde sonuçlanır.
Ama 2001 yılında öyle olmadı. Yağmur o kadar çok yağdı ki tek erkekler finali Pazartesi gününe sarktı. Böylece yıllardır Cumartesi Pazar Wimbledon finali izlemeye alışmış İngiliz beyaz yakalıları korta gelemediler. Korta peki kim geldi? Ellerinde bayraklarla Hırvat ve Avustralya’lı seyirciler. Wimbledon tarihinin tribün görüntüleri açısından en ilginç finali oldu. Kortta bir ara 3 dakika süren “meksika dalgası” ve futbol maçlarından fırlamış tezahüratlar vardı.
Her yönüyle komple bir tenisçi Pat Rafter ve karşısında oyun gücünün %80’i servislerine bağlı olan ve bu yüzden de rakiplerinin servislerini çevirebildiği maçlarda büyük zorluk çeken ve belki de bu nedenle 3 kez final oynadığı Wimbledon’dan eli boş dönen Goran Ivanisevic. Ivanisevic turnuvaya “wildcard” denen ve Wimbledon komitesinin turnuvaya katılma hakkı elde edemeyen tenisçilere sırf turnuvada önceki başarıları sebebi ile verdikleri katılım imkanıyla gelmişti, çünkü o sırada ATP sıralamasında 125. sıradaydı. Zaten "artık emekli olup lokanta açma zamanım geldi" diyordu turnuva öncesinde.
Üç saat sürdü maç. Ivanisevic 3-2 kazandı. Turnvaya wildcard’la girip şampiyon olan tarihteki tek tenisçi hala.
Söz konusu maç 2002 yılında yapılan oylamada İngiliz Sporseverler tarafından 100 yılın en büyük spor olayları arasında 16. sırada gösterildi. Tamam geçtiğimiz yılki Nadal-Federer maçı da, bitmek bilmeyen mücadele ile tarihe geçti ama tenise ilk ilgi duyduğumuz yıllara mı denk gelir bilinmez bende yeri çok ayrıdır.
Bu efsane maçın son anlarına şuradan ulaşılabilir.
Ama 2001 yılında öyle olmadı. Yağmur o kadar çok yağdı ki tek erkekler finali Pazartesi gününe sarktı. Böylece yıllardır Cumartesi Pazar Wimbledon finali izlemeye alışmış İngiliz beyaz yakalıları korta gelemediler. Korta peki kim geldi? Ellerinde bayraklarla Hırvat ve Avustralya’lı seyirciler. Wimbledon tarihinin tribün görüntüleri açısından en ilginç finali oldu. Kortta bir ara 3 dakika süren “meksika dalgası” ve futbol maçlarından fırlamış tezahüratlar vardı.
Her yönüyle komple bir tenisçi Pat Rafter ve karşısında oyun gücünün %80’i servislerine bağlı olan ve bu yüzden de rakiplerinin servislerini çevirebildiği maçlarda büyük zorluk çeken ve belki de bu nedenle 3 kez final oynadığı Wimbledon’dan eli boş dönen Goran Ivanisevic. Ivanisevic turnuvaya “wildcard” denen ve Wimbledon komitesinin turnuvaya katılma hakkı elde edemeyen tenisçilere sırf turnuvada önceki başarıları sebebi ile verdikleri katılım imkanıyla gelmişti, çünkü o sırada ATP sıralamasında 125. sıradaydı. Zaten "artık emekli olup lokanta açma zamanım geldi" diyordu turnuva öncesinde.
Üç saat sürdü maç. Ivanisevic 3-2 kazandı. Turnvaya wildcard’la girip şampiyon olan tarihteki tek tenisçi hala.
Söz konusu maç 2002 yılında yapılan oylamada İngiliz Sporseverler tarafından 100 yılın en büyük spor olayları arasında 16. sırada gösterildi. Tamam geçtiğimiz yılki Nadal-Federer maçı da, bitmek bilmeyen mücadele ile tarihe geçti ama tenise ilk ilgi duyduğumuz yıllara mı denk gelir bilinmez bende yeri çok ayrıdır.
Bu efsane maçın son anlarına şuradan ulaşılabilir.
10 yorum:
"tenise ilk ilgi duyduğumuz yıllara mı denk gelir bilinmez bende yeri çok ayrıdır."
tamamıyla katılıyorum. küçükken edberg-becker rekabetinde edbergciydim ve 6-7 yıl öncesine değin elimden geldiğince izlerdim tenisi. ama bu maçın yeri ayrıdır, apayrıdır.
biri becker mi dedi?
tenisin tanrısına itaat eder ve sadece onun servislerine taparım:)
edberg yakışıklı bir çocuktu o kadar:)
ben de edberg'ciydim, biraz anlamadan da olsa :)
ivanisevic'in cümlesi çok güzel "they left so many tickets for normal people."
ne zaman tenıs muhabbetı gecse bu maçı hatırlarım. herhalde tamamen ve canlı izlediğim ilk tenis maçıdır ve tenısı o maç sayesınde sevdim. ve tribünler haklıkaten cok guzeldi.
efsane maçtır bencede:)
ivaniseviç için herhalde dönüm noktası tim henman'la yaptığı maçın bir sonraki güne ertelenmesidir(yanlışta hatırlıyor olabilirim).orda döndü şans ona :)
1992, 1994 ve 1998' de final oynayıp sonra wild card ile wimbledon şampiyonu olmak. Tek grand slam şampiyonluğuda budur Goran' ın.
Ayrıca o sene Wimbledon' da bir efsane maç daha vardı. Dört sene üst üste Wimbledon şampiyonu olan Sampras - ki '96 şampiyonu olsaydı '93 '00 arası şampiyon olmuş olacaktı - dördüncü turda 19 yaşındaki RoFed' e yenilmişti.
Ne yalan söyleyim bu maçı izlemedim ama gecen sene ki finali tadı hala damağımda,unutulmazlarımın en tepelerinde.
Ferman
bu seneki avustralya aciktaki verdasco-nadal yari finaline haksizlik edilmis sanki.
maça bir de başrol oyuncusu ivanisevic kadar yardımcı oyuncu rafter açısından da bakmak lazım. maçı efsaneleştiren biraz da oydu bence. bir sene sonra kariyerine son noktayı koyan rafter, ivanisevic gözyaşlarıyla son servisleri kullanırken belki de şampiyonluğu kaçırdığını hisseder ama bunu geciktirip mükemmel bir final yaşatmak ister gibiydi.
ivanisevicin gözyaşları, tribündeki tezahüratlar ve drazen petrovice adanan bir kupa ile gerçekten efsaneliği hak eden maçtı. ayrıca avustralyadaki hırvat asıllılar düşünüldüğünde gördüğümüzden de çok daha ilginç bir tribün olduğundan eminim.
benim de hayatımın en unutulmaz maçıdır.8 seneyi aşkın süredir hala rafter'ın ivanisevic'e nasıl kaybettiğini çözebilmiş değilim.
maçın ardından 2-3 saat ağlamışlığım vardır
zaten bir sene sonra rafter la beraber bende tenis izlemeyi bıraktım
Yorum Gönder