31 Ocak 2008 Perşembe

NO. 2



Tüm dünya kulübedeki ikinci adamların değerini anladı, hatta her geçen gün bu değer daha da artıyor ama hala bizim ulusal takımımız ve kulüp takımları "one-man show"u izlemekten bıkmıyorlar. Hatırlayanlar vardır İsveç milli takımının son bir kaç turnuvadır iki teknik direktörü vardı. Tommy Soderberg 2004 yılından sonra 21 yaş altı takımını çalıştırmaya başladı ve Lars Lagerback tek başına görevi devam ettirdi. Jurgen Klinsmann 2006'da yanında Joachim Löw'le takımını yönetti. O Löw'ün Almanyası fırtına gibi esiyor şimdi. 1990 Dünya Kupası'nda da Franz Beckenbauer'in arkasında Holger Osieck vardı. 1970'lerde Helmut Schön'ün yanında Jupp Derwall'in olduğu gibi. 1950'lerde Sepp Herberger'in yanında Helmut Schön'ün olduğu gibi. Ya da Derwall'in yanındaki Mustafa Denizli. Sepp Piontek'in yanındaki Fatih Terim. Sayılan isimlerin neredeyse hepsi ikinci adamlıktan çıkıp büyük hocalar oldular. Bir önceki yazıda belirttik, Avram Grant Chelsea'yi Henk Ten Cate ve Steve Clarke'ın yardımlarıyla rayına oturttu.



Diyeceğimiz şudur, Jurgen Klinsmann bu işin değerini iyi bilenlerden olacak ki gelecek sene oturacağı Bayern Münih teknik direktörlük koltuğundaki ikinci adamını buldu. Amerikan Ulusal Ligi takımlarından Chivas USA'nın yardımcı antrenörü Martin Vazquez (karışıklığa mahal vermemek için Real Madrid efsanesi Rafale Martin Vazquez değil). Klinsmann 2003'ten beri tanıdığı Vazquez'in liderlik kabiliyetleri ile Bayern'de büyük işler başaracağını iddia ediyor.

Bir takımın (gelecekteki) hocası yanına oturtacağı yardımcısının liderlik vasıflarını övüyor. Yok bu kadarını kaldıramayız. Ama "niye" diye sormak lazım. Üstelik futbol tarihinin en büyük iki yerli hocasını ikinci adamlıktan yetiştirmiş bir ulus olarak.

Hiç yorum yok: