4 Haziran 2008 Çarşamba

LAĞIM ÇUKURUNDAKİ TANRI



Emre Belözoğlu'nun transfer haberi ile birlikte profesyonellik kelimesi tekrar konuşulmaya başlandı ülkede. Tabi işin içinde 2 ezeli rakip olunca bu haberler, insanların transfere olumsuz bir etiket vurmak için seçtikleri yol. Haklılık payları da yok değil aslında. Oldum olası amatör ruhun bir şekilde futbolcunun içinde kalması gerektiğine inanırım. Anelka dün İngiliz basınına "keşke Arsenal'den Real Madrid'e hiç gitmeseydim, bugün hala Arsenal forması giyiyor olabilirdim" şeklinde bir demeç verdi. Parayı futbolun birinci önceliğine yerleştirmemek gerekiyor. Bu futbolcular için de geçerli. Kazanç kapıları olsa bile. Hele aşağıdaki örnekler bazı isimlerin ne gibi dönemlerden geçerek bulundukları yere geldikleri için iyi bir örnek.

Diego Armando Maradona ile başlamak lazım. Geçen hafta Hollanda 3. kanalı Maradona'nın hayatı ile ilgili enfes bir belgesel yayınladı. Orada da söyleyeceğimiz şeyleri ayrıntısıyla gördük (bu arada devlet televizyonunun Cumartesi günü prime-time'da Maradona belgeseli yayınlaması da ayrıca takdir edilesi), Maradona Arjantin'in Villa Fiorito beldesinde büyüyor. 7 kardeşi ile birlikte sadece bir odayı paylaşarak. Yürümeye yeni başladığı günlerde ailenin ortak kullandığı lağım çukuruna düşüyor ve onu pisliğin içinde boğulmaktan amcası Cirilo kurtarıyor. Ama o ufak tefek adam "Esaretin Bedeli" filminde söylendiği gibi "pislik dolu bir tünelden öbür tarafa tertemiz çıkıyor" ve dünyanın zrivesine yerleşiyor.

Brezilya'lı Ronaldo'nun da bugünlerde travestilerle basılmadan önce çok iyi bir çocukluk geçirdiği söylenemez. Ronaldo Flamengo takımı tarafından denenmek için takımın antrenman sahasına yapacağı otobüs yolculuğunu otobüs parası bulamadığı için yapamayacak kadar yoksul bir aileden geliyor. Roberto Carlos da küçüklüğünde tarlaları sürmek için kullanılan sabana öküz yerine sürüldüğü ve tüm tarlayı babasıyla beraber sürdüğünü açıklıyor hayat hikayesinde.



Şu anda Olympiacos forması giyen eski Newcastle United'lı Lomano Tresor Lua-Lua ve Villarreal'li Rio Mavuba'nın da farklı hikayeleri var. Her ikisi de ülkeleri Zaire ve Angola'dan kaçak göçmen olarak Avrupa'ya çok zor şartlar altında yerleşip zor bir çocukluk geçiren siyahi oyunculardan. Bu tür siyasi örneklerin en önemlilerinden birisi de eski Arsenal'li şu anda Portsmouth forması giyen Lauren. Ekvator Ginesi asıllı olan Lauren'in babası Valentin Bisan-Etame 1977'de Ekvator Ginesi'nin diktatörlük yönetiminde önemli bir politikacı olarak görev yapıyor. Ancak diktatör Francisco Macias Nguema'ya karşı çıktığından yargılanıp ölüm cezasına çarptırılıyor. Ancak Lauren'in orduda bulunan amcası araya girip onu ve Lauren'e hamile olan annesini kurtarıyor. Lauren ailesi Kamerun'a yerleşiyor ve Lauren doğduktan sonra İspanya'ya göç ediyor. Burada 14 lardeşi ile birlikte Sevilla'da küçük bir evde yetişiyor Portsmouth'lu oyuncu. Şu an Fulham'da top koşturan Liberya asıllı Hollanda'lı Collins John'unki de benzer bir kader. John'un babası 1991'de Liberya'daki iç savaşta gerillalar tarafından öldürülüyor. Ailesiyle beraber günlerce aç kalıp sadece iç çamaşırı ile sokaklarda dolaşan John ancak Rotterdam'daki mülteci kampına sığınarak Hollanda vatandaşlığını alabiliyor ve futbol kariyerine başlıyor.

Dolayısıyla bugünün futbolcularının transfer pazarlıklarında yaptıkları kaprisler ve nasıl imkanlarla futbola başladıkları konusunda onlarla kıyaslanması açısından dünya futbolunda ortaya çıkan birçok hikaye var görüldüğü gibi.

2 yorum:

s€yy@h dedi ki...

bu tip hikayeler türk futbolunda da çok vardır.....

Unknown dedi ki...

Evet bu hikayeler güzeldir ama bence eksik. Bir de bu oyuncuların son zamanlarına bakmak lazım. Mesela Maradona uyusturucu belasına ölümlerden döndü, Ronaldo travestilerle basıldı kariyeri tepetaklak zateni R. Carlos desen İstanbulda her gece baska bir klupte baska bir kızla vs. vs. Yani demem o ki genellikle bu tarz oyuncular calısıp önemli yerlere geliyorlar ama o geldikleri yerleri de hazmetmekte sorun yasıyorlar bence. Parayı bulunca sapıtıyorlar da diyebiliriz.