25 Ağustos 2008 Pazartesi

PEKİN'DEN HARRAN'A


Çok derin anlamlar içerecek çok emek verilecek bir araştırma değil. Oyunlar devam ederken aklıma geldi bunu yapmak. Madalya sıralamasında ilk 20 ülkeyi aldım. Hepsinin nüfuslarını aldıkları madalya sayısına böldüm. Sonra bir de Türkiye'ye aynı şeyi yaptım. Yani 1 madalyayla kaç kişiyi idare ettiğimizi. Bir başka deyişle 1 madalyanın nüfusun ne kadarından çıktığını. Bunun bir anlamı var mı? Olmayabilir. ...




Ama şunu da söylemek lazım. Listede ilk 20 sırayı alan ülkelerde nüfus/madalya oranı bizden fazla olan 2 ülke var sadece. Çin ve Etiyopya. Bunun sebebi birisinin dünyanın en kalabalık ülkesi olması (nüfusu 1 milyarın çok üstünde) diğerinde de saniyede 6-7 çocuğun dünyaya gelmesi. Sonra biz geliyoruz. Jamaika denen küçük ülke her 250.000 kişi içinden 1 madalya sahibi sporcu çıkarırken biz 9 milyona 1 tane madalya verebiliyoruz. Nüfusu bizden daha az olandan da daha fazla olandan da gerideyiz. Zira nüfusu az olana aldığı madalya yetmiş, fazla olan da fazlalığı oranında madalya kazanmış. ABD 300 milyon ile dünyanın en kalabalık ülkesiyken 110 tane madalya kazanarak bu açığı kapattı zaten. Biz ise tüm doğu bölgesi ovalarla yaylalarla dolu bir ülkeden bir uzun mesafe koşucusu çıkartamadık. İstanbul'un açığındaki 4 adada insanlar bisiklet ile yolculuk ediyorlar bir yerden bir yere. Bir bisiklet derecemiz de yok tarihte. Komik geliyor bu söylenenler belki ama ülkeler böyle şampiyonluk çıkartıyor. Milliyetine hiç bir diyeceğim yok ama bir Afrikalıyı koşturuyoruz. Koşacak tabi ki kendisini bu ülkeye ait hissediyorsa, madalya kazandığı zaman onun kadar seviniyoruz. Ama bu bir gerçeği değiştirmiyor. Ülke insanının bazı sporlara yatkın olmadığına katılmıyorum. Olimpiyatların son gününde Çin tarihinin ilk boks altın madalyasını kazandı. Karşısında da bir Moğol vardı. Çinlilerin vücut yapısı ve kültürü boksa ne kadar yatkın acaba? Onların ne kadar yatkınsa bizim de bisiklete, biniciliğe, kano yarışına o kadar yatkın. Michael Phelps "ortaokul öğretmenim bana büyük bir loser olacaksın demişti, şimdi ona gülüyorum" diyor. Biz acaba kendilerine bu tür şeyler söyleyen, futbol okullarına hafta sonu hobisi olarak gönderdiğimiz çocukları ne kadar teşvik ediyoruz?Bizim sporumuz kilo vermek, hafta sonu hobisi için herhangi bir spor salonuna gitmek ve üst sınıfın tercih ettiği tenisten ibaret. Tenis okuluna giden kaç tane çocuğu alıp destekledik ki?

Yaşadığım yer 10.000 nüfuslu bir site, 1 normal 1 de Olimpik Havuz var sitenin spor merkezinde. Ülkenin her yeri bunlarla dolu, bu yüzden de rahatlıkla bir Inge De Bruijn ve Pieter van den Hoogenband çıkıyor..İncelenirse çok çok farklı yönleri var bu olayın. İnsanlar Hollanda'da çocuklarını daha 3 yaşında mayosunu giydirip evindeki havuza sokuyor, deniz kıyısına götürüyor, buradaki çocuklar kendi düşünceleri ile suyla ilgili sporlara çekicilik duyup başlıyorlar. Bu yüzme olur, kano olur farketmez. Bizde genç kızlarımıza bile mayo giydirip denize götürürken tereddütler var. Beden derslerinin mahiyeti zaten sağa sola dön gibi saçma sapan şeylerden ibaretti bizim zamanımızda. Kim bizim elimizden alıp bu çocukta cevher var dedi ki?

Tanıdığım bir kız arkadaşım vardı ve kız hakikaten iyi bir uzun mesafe koşucusuydu. Kaderi şöyle gelişti, her gencinki gibi. Okul yarışmalarına katıldı, bir sürü derece yaptı, sonra lise bitip üniversiteye gidince orada devam ettiremedi, çünkü lise hocasının iletişime geçeceği muhattap bulbileceği bir kurum bir yetenek avcısı yok bu ülkede. Üniversiteye gidince orada tekrar kendini kanıtlamak zorunda kalıp astı ve uğraşmadı. İstikrarı olmayınca da bugün masa bekleyen bir beyaz yakalı oldu.

Bu ülkede kaç tane tenis okuluna giden kızı elinden tutup "yeni Sharapova" diye üzerine gidiyorlar peki? Yıllar önce NTV'de ATP Tour diye bir program izlemiştim. Amerika'daki tenis okulundaki geleceği parlak gençlerle röportaj yapmışlardı. 3 kızla. 14 yaşındalardı. Birisinin adı Anna Kournikova diğer ikisinin de Serena ve Venüs'tü. Anna sattı davayı kişisel sebeplerle ama 16'sında Wimbledon'da yarı final oynadı, bizim tenis kurslarımız zengin ailelerin kızlarının hafta sonu eğlencesinden ibaret, ders bitince dedikodu yaparak eve gidiyorlar. Zenginliğe bir lafımız yok tabi ki, Sharapova'nın ailesi Rus varoşlarından değil elbette ama, hadise küçükten yetenekleri bulup çıkartmakta. Bu olimpik havuzda olur, deniz kıyısında olur, çayırda futbol oynayan çocukta olur, uzağa taş fırlatan çocukta olur farketmez.

Son olarak Elvan konusu. Evet bir Etiyopya'lı yarışıyor ama kızamıyorum ben ona. Kop çifti rahat yaşasınlar diye ABD'ye onbinlerce dolar aktarılırken bu kız kamyon kasasında antrenmana gidiyordu ayıların cirit attığı ormana. Sevgilisi ile devlet yardımı görmediklerinden kirada oturuyorlardı ta ki TOKİ'den Pendik'te bir ev verilene dek. Toplu Konut İdaresi'nden yani. Kop'lar ABD'de sabah koşusundan başka koşu yapmazken. Kıza biz ne kadar destek olduk ki altın bekliyoruz? Ha alamaz mıydı, alırdı tabi, gümüş almış birisinin altına uzak olması gibi bir durum olamaz zaten. Ama durum bu.

Söz konusu liste ile bitireyim. Usain oyunları bitmiştir herkese hayırlı olsun.

Çin:13.256.930
ABD:3.099.481
Rusya: 1.970.679
İngiltere: 1.297.340
Almanya: 2.004.658
Avustralya: 465.093
Güney Kore: 1.555.612
Japonya: 5.107.600
İtalya: 2.129.260
Fransa: 1.611.828
Ukrayna: 1.705.888
Hollanda: 1.027.812
Jamaika: 246.727
İspanya:2.559.055
Kenya:2.681.285
Belarus: 510.000
Romanya: 2.679.750
Etyopya: 11.317.285
Kanada: 1.853.027
Polonya: 3.811.596

ve

Türkiye: 8.823.282

1 yorum:

Fuzzy Logic dedi ki...

Simdi gazeteler, Televizyonlar gibi bilimum yayin organlari göstermelik "sorumluluk sahibi yayincilik!" babinda "neden basarisiz olduk? neler yapilmali?" gibi sorular sorulan programlar yaparlar bu bir hafta sonra takib eden program Londra 2012'den sonra ayni konseptde olur.

Sorun sadece spor organizasyonunda degil, bizim spor'a bakis acimizda, seninde vurguladigin gibi. 2.5 senedir yurt disinda yasiyorum, buradaki insanlarin spor'a bakis acisi kesinlikle yasamin bir parcasi, bizim icin yemek yemek, su icmek gibi. Insanlarin gunluk programlarina baktiginizda sanki butun millet olimpiyatlara hazirlaniyor. Haftada 5 gun yogun bir sekilde farkli spor etkinlikleri yapanlar cogunlukta ve bu yogun programi birseye hazirlanmak icin degil sadece kendileri icin yapiyorlar.

Yazmaya basladim ama bunun sonu gelmez. Neyse sozun özü, bu is 4 yillik bir hazirlik plani ile de olmaz, devsirme sporcu ithal etmekle de olmaz. Turk sporunun olimpik alandaki hedefi 2012'den ziyade 2016 hatta 2020 olimpiyatlari olmali cunku bugun cok akillica bir spor kulturu olusturulsa ancak 2016'yi kurtarabiliriz.