17 Eylül 2008 Çarşamba

BANA BİR AURELIO VERİN DÜNYAYI KALDIRAYIM

















Günümüz futbolunda, hele hele son birkaç sezonda küçük ölçekli takımların da iddialı ekipler karşısında önemli sonuçlar alması ile Şampiyonlar Ligi gibi Avrupa Şampiyonası gibi maçlarda bir tarafın başını alıp gideceği skorlara rastlamak güçleşti. Hele Fenerbahçe gibi geçen sene aynı kupada çeyrek final görmüş bir takım söz konusu ise. Porto'nun üstüste 2 gol bulunca bunun üzerine yatıp, tezcanlı, çabuk Portekiz ekolünü aralara kaçırarak kontraları kovalayacağı belliydi. Aragones bana sorarsanız Guiza'nın yanına ikinci bir forveti devre başlarken koymalıydı zira Porto'nun devrenin son 10 dakikasındaki karakteri ikinci yarının haberini vermişti. İkinci forvet oraya girmeyince Guiza 50 metrelik dikine bir çizgide bir sağa bir sola gitti durdu. Gol bölgesine kayıp orda top beklemeye ve topları da almaya başladığında dakika 75'i bulmuştu ama 75 dakikada o kadar çok efor sarfetti ki o toplara istediği gibi vuramadı bir türlü. Yoksa kafasını sıyıran ve soldan gelen ortaya maçın 20. dakikasında vursa idi topu ağlarda görürdük büyük ihtimal. Tabi bu değişiklik teorisini söylerken Fenerbahçe'nin yedek kulübesine bakmak gerekiyor. Burak Yılmaz, İlhan Parlak, Ali Bilgin ve Gürhan. Bu takım çok değil 3 yıl önce hücum hattında Tuncay, Pierre Van Hooijdonk, Marcio Nobre, Alex, Anelka gibi bir kadro ile sahadaydı. Fenerbahçe'nin kadrosunun giderek derinliğini kaybettiğini de görmek lazım. Semih'in ve Deivid'in yokluğu tüm bu gidişin mazereti olmamalı.

Galatasaray'da Lincoln'ün pozisyonu ne ise Fenerbahçe'de Roberto Carlos'un pozisyonu o. 2 Brezilyalı aynı zamanda geldikleri Türkiye kariyerinde, geldikleri takımları yarım sınıf atlatacak iş bile yapmadılar. Arada bir fark var, Lincoln'ün falsosunu kapatacak, onun gerisinde oynayan en az 6 adam var sahada. Roberto Carlos'un ise genelde 1. O da Volkan. İlk goldeki gibi zamanlama ve oyunda dalıp gitme hatası olunca bu, Volkan da hiçbir şey yapamıyor. Otuzlu yaşların ortalarına gelmiş her defans oyuncusu bunu yapmıyor ama Carlos'un İstanbul ziyareti onu şimdilik overrated bir transferden öteye götüremedi. Biraz da Maldonado'ya eğilmek lazım. Onun şöyle bir sorunu var. Defansif orta saha oyuncusu tanımındaki "defansif" lafı pasların karakterini içermiyor, o oyuncunun dizilişteki yerini içeriyor ki birinin bunu Şili'liye anlatması lazım. Maç boyunca attığı tek yaratıcı pasın 60. dakika civarı Carlos'a attığı paralel bir pas olması önemli bir nokta. Örneğin Aragones'in bu mevkide oynattığı Iniesta-Xavi ikilisi ve aslen Senna hücum hattının arkasında bir destek gücü gibiydiler. İlginç şekilde, Fenerbahçe Aurelio'nun gidişini defansif anlamdan çok, gerektiğinde Alex ve Deivid'e verdiği destek açısından hücum anlamında arayacak görünen bu.

Dinamo Kiev'in bu grubun temposuna nefes yettiremeyeceğini düşünüyordum. Arsenal'in son dakika golü olmasa grup sıralaması öngörülenin ters yüzü olacaktı. Fenerbahçe'nin Şampiyonlar Ligi'nde üst tur vizesi alamasa bile kendi evinde oynanacak UEFA Kupası finaline giden yol için muhtemel üçüncülüğü çok rahat olmayacaktır. Hem Ukrayna ekibinin işe asılacağı hem de Arsenal'in gereğinden fazla asılmak zorunda kalacağı anlaşıldı. Her ikisi de sarı lacivertlileri çin kötü haber.

Hiç yorum yok: