Aramıza yeni katılan ve yazdığı
2 Veliefendi yazısıyla şimdiden gönülleri fetheden
Almaty'deki futbol elçimiz Canarino'dan enfes bir
Kazakistan-Ukrayna milli maçı yazısı. Sadece bir maç yazısı değil ülkenin tribün ve genel kültürü ile de harika saptamalar içeriyor.
----------------------------------
Aylardır Kazakistan'dayız. Gelecegimiz belli oldugu andan itibaren tanidiklarin, ebeveynlere "Bu sizin oglan orada da gidecek mac bulur. Tutar, bir tribune takiliverir" diye dislarindan baslayip, sonunu "Manyak ayol bu" diye iclerinden getirdikleri gunler yasadik.
Lakin geldik geleli, degil yesil sahayi, stadin kapisini ve hatta oraya sapan yolu bile gormemistik Almaty'de. Nihayetinde, rahmetli Attila Ilhan'in siirindeki gibi; "iş güç dağdağası... Yasamaya vakit yok" hendeginden deveyi bu hafta ici atlattik
ve Kazakistan-Ukrayna macina yol aldik.Oksijen, her yerde oksijen ama yesil sahadan tribune yukselenin tadi baska, sekli baska. Onca zamanin yoklugunu giderecegimizden oturu heyecanla Carsamba'yi bekledik. Erkenden bilet sekli calismalari basladi. Bu arada cevredekilerden atesli taraftarin nerede olabilecegi hususunda bilgi toplamaya calistik. Sordugumuz herkesin ya gulmesinden ya da anlamsiz anlamsiz bakmasindan bir sonuc cikaracak gibiydik ki son tahlili Turkiyeli bir Kazak'tan aldik.
"Burada Turkiye'deki gibi bir kulturun zerresi yok" diyordu. "Kucuk topluluklar halinde, oradaki taraftarlik zihniyetine yakin davranmaya calisanlar var ancak sayilari cok cok az. Mesela burada bir takim dis sahaya gidecek olursa, kendi sehrinden kimse deplasmana gitmez" diye de ozete noktayi koyuyordu.
Aslinda deplasmana gidilmemesinden normal bir sey olamaz. Turkiye yuzolcumunde bir ulkede bile deplasman zahmetli ve ondan onemlisi maliyetli bir mesgale. Burada ise,
sadece mukim bulundugumuz Almaty'nin Turkiye kadar buyuk bir sehir oldugunu hatirlarsak bu tutku eksikligi (!) anlasilir bir hal aliyor. Cin sinirindan Hazar Denizi'ne uzanan sinirlara sahip bir ulkeden bahsediyoruz. Memleketi Turkistan'a gitmek icin 18 saat tren yolculugunu goze almasi gerekenlerin oldugu bir ulke. Bu sartlar altina deplase olan adam ya "Ne calisicam lan? Kazakistan'da toprak, bende para" kabilinden (armut agiza da degil) "Para pis cuzdana dus"cudur ya da hakikaten delidir.
Neyse ne... Biz Carsamba'dan devam edelim. Bilette kalmistik.
Bileti almasini rica ettigimiz arkadasa "Taraftar olursa orada olur" dusuncesiyle, kale arkasi bileti almasini soyledik. Bilet fiyatlari cok uygun.
Kale arkasi acik tribunler, 1.000 Tenge. Sahaya paralel acik tribunler, 2.000 Tenge. Stadin tek kapali alani olan, %40'lik kisim ise 3.000 Tenge. Hos, yeni yeni populer olan futbol biraz gelissin, Saracoglu’nda hakim kilinmaya calisilan “Hazir geliyorlar, matematik de neymis? Basalim zammi. Paraya para demeyelim” zihniyeti burayi da sarar.
Saat 22:00'deki mac icin, 21:00 gibi yol aldik. Almaty’nin sehir planlamasi muazzam. Ancak (soylenenlere gore) bu planlama 400.000, bilemediniz 500.000 kisi dusunulerek yapildigindan oturu, su anki 3.000.000’luk nufusun trafige getirdigi yuk, standartin uzerinde. Elbette butun bunlara ragmen, bahse konu yogunlugun, 1.5 saatte bir kopru gecirten ve buna sukrettiren Istanbul trafiginin eline su dokebilmesi mumkun degil. Dolayisiyla kisacik bir zamanda stadyuma varmamiz mumkun oluyor.
Arabadan indigimiz gibi, stadyuma dogru otoparkin icerisinden yol almaya basliyoruz ancak gidis yonu stada degil de Camlik Aile Cay Bahcesi’ne gidiyormusuz havasinda, agaclarla kapli. Nitekim arkadan “Nieto bilmemne” diye seslenen birisi var. Tahminen “Nereye hemserim” diyor. Allahtan yanimizda Gulnara var da lisana bagli yol, yordam hususunda ayazda degiliz. Tahmin ettigimiz gibi “Giris obur taraftan cahil cuhelalar” seklinde bir yonlendirmeyle, aksi istikamete yurumeye basliyoruz.
Belli kontrol merkezleri disinda, stadin icerisine giris, yuksek demirlerle engellenmis. Guzelce islemeli demirler ve arkalarindan yukselen kadim agaclarla sarmasiklar futbol macina degil de Ciragan’a baloya gidiyormusuz havasi veriyor. Sagda sola sari-lacivert atkili insanlar goruyoruz. Kril alfabesinden cikardigim kadariyla Kazakistan, Almaty ve Kairat kelimeleri okunuyor.
“Nerede lan bu atkicilar? Almadan girmem” diyerek kafa utulemeye basliyorum.
Bizimle ayni tribunde oturmayacak olan Gulnara, arkadaslariyla bulusamadigindan ve dolayisiyla bileti henuz eline gecmediginden, beklemeye basliyoruz ama olacak gibi degil. Neticede “Bari biz gidelim” diyerek hareketlendigimizde, sadece bir tane yol oldugundan stadin cevresini tavaf etmemiz gerektigi aklimiza gelmiyor.
Buyukce bir lunaparkin ve yakinindaki su kanalinin yanindan gecerek ana caddeye varmadan once bir Futsal salonu goruyorum. Burada yesil saha futbolundan cok daha gelismis oldugunu duymustum bu olayin. Yerinde incelemek uzere kendime telkinde bulunarak transit geciyorum.
Billboardlardaki Efes Pilsen reklami dikkatimi cekiyor. “Iki senedir mac kazanamiyorsunuz Tuncay amca? Hep Fener, hep Fener. Nasil olacak?” diye geciriyorum icimden.
Ana cadde oldukca hareketli. Butun Almaty, aksam gezintisine cikmis gibi. “Yuzolcumu Turkiye kadar ama nufus Istanbul’un 6’da biri” seklindeki dinginlikten eser yok. Zor yurur haldeyiz. Stadin hemen yaninda kapali spor salonunu goruyoruz. Simetriyi oturtamiyorum ama tahminen futsal da bu salonun bir kosesinde oynaniyor. “Basketbol ve voleybolun programini da bir sekilde ogrenmek gerek” diye ic gecirip yola devam…
Sonunda “Ortalyk Tsentralnyi Stadyumu, tum hasmetiyle karsimizda” diyemiyoruz ama yine de sevimli ve vasatin uzerinde bir gorunusu var. Karsilikli bankolarda bilet giseleri var. Bunlarin onu oldukca kalabalik. Forma, atki ve brosur satan diger standlarda ise malzemeler tukenmis. Birer ikiser forma ve cesitli Avrupa takimlarinin atkilarindan baska bir sey kalmamis. Kazakistan atkisi gordugumuz tek yer, nevale satan bir stand oluyor.
Atkinin fiyatini soruyoruz. 5000 Tenge cekiyor. Haliyle biz de “S…tir” cekiyoruz.
Tribune girisin hemen karsisinda acik hava bari gibi bir mekan ve 2.5-3 metre boylarinda dev bir ekran var. Oradan “Artik maca gireyim” diye kopanlar, ellerinde bira, votka vs. ile kuyruga giriyorlar. Hafif “Itmeyelim beyler. Cocuk var” itis kakisindan sonra ilk kontrol noktasini atlatarak, ikinci ve sonuncuya yol aliyoruz.
Hakan abiler, “iceride yoktur” diyerek mesrubat alirlarken, biz de atki arayislarindayiz. Burada da atki yerine babayi alinca, bir yuzunde Kazakistan Milli Marsi yazili olan kucuk bir sopali bayrak temin ediyoruz. Mesrubatlar polisin muhalefetiyle karsilasinca, posetlerden bir tanesi hayir kurumlarina (!) gidiyor. Diger poset ise benim elimde. Yillar once Kadikoy’deki bir Istanbulspor macinda elimdeki bileti okumayan barkod okuyucunun mizikciligina sinirlenip, en az benim kadar cusseli bir abiyle, fizik kurallarini alt ust edercesine turnikeden gectigim vb. bir suru zamanin yarattigi tecrube ve refleksle posetleri “Davay davay” diyen polise caktirmadan geciriyorum. Hos, sular ve gazoz imamin abdest suyundan hallice oldugundan cok da yar olmuyorlar bize…
Nihayet tribundeyiz… Yerlestigimiz kisim, Kadikoy yenilenmeden once “Eski Acik” diye tabir edilen okul tribunune benziyor. Efendi gibi mac seyredilen bir yer. Mac baslamadan once “Kesin surasi hareketlidir. Yoksa burasi mi cosar?” gibi tribune dair tahminlerimin hic birisi tutmuyor. Zira butun tribunler ayni. Aklima “Burada isler sizin bildiginiz gibi degil” diyen, yukaridaki Kazak arkadas geliyor ama Milli Mac bu. Umitliyim.
Nitekim Milli Marslarin okunusu esnasinda olayin gidisatini az cok kestirebiliyorum. Oncelikle bizim tribunlerden ozur dilerim. “
Milli Marsini bu kadar uyumsuz okuyan baska millet yoktur” diyordum. Varmis. Kulaga cok hos gelen bir marslari olmasina ragmen bizim 3.000 kusur kisilik tribunde, ayni sekilde okuyan 20 insana rastlamak mumkun olmadi ama cosku tamdi. Mars biter bitmez, bireyselden baslayip kitleye yayilan “Kazakstan” temposu “Bu mac boyu gider” dedirtti ve hakikaten gitti.
Ortalyk Stadi’nin zemini oldukca guzel. Genis atletizm pisti yuzunden kucuk bir kutu gibi gozuken yesil alani cevreleyen tribunlerin, skorbord tarafinda kalan kismi haric, hemen hepsi doldu. Klise deyimle zemin ve ortam guzel futbola cok musaitti. Musaitligin hakki verildi.
Kazakistan “Ukrayna harcar be abi”cileri neticede hakli cikarsa da “Az kalsin, en azindan bir beraberlik oluyordu” dedirtti ve oldurenlere, yigitligine hak verdirdi. Gerci Ukrayna ne zaman istese gol atabilecek bir sekil sergiledi ve beylik olacak ama ilk yarinin en sonunda, o moral bozucu gol yenmese daha farkli olabilirdi.
Ukrayna’da (bilhassa ilk yarida) Rebrov ve iki gol atan Nazarenko, Sheva ile birlikte Kazaklari cok ugrastirdilar. “Ulan tabii oyle olacak. En ofansif adamlar onlar” denebilir ama zaten oyunun genelinde sadece defanstan ileriye uzayan Ukrayna toplari ve onlari karsilayabilen Kazak sag kanadi ile karsilayamayan Kazak sol kanadi vardi. Diger dinamiklere dogru duzgun is bile dusmedi.
Zaten gollerin hepsi de iyice bunalarak, bolca hata yapan Kazakistan defansinin kademe hatalarindan ve sektirmelerinden geldi.Zerre kadar tanimadigim Kazakistan’da ilk bakista kaleci, sag bek ve orta saha / ilerideki (kaptanlari haric) bir iki oyuncu cok direncli oynadilar. Arada kameraya aldigim pozisyonlari tekrar tekrar izledigimde her yerde onlar gorunuyor ve zaten golun disinda tehlike yaratan her pozisyonda yine bu adamlar vardi.
Aslinda mactan cok tribunleri izledim.
Mesela yakinen gormesem, bulundugumuz yerin sol tarafindaki tribunde bulunan insanlarin Kazakistan’a uyum saglamaya calisan yari Kazak Meksika gocmenleri (nasil oluyorsa) oldugunu dusunecektim. Bir tribun dusunun ki macin dakikasi ve sonucu ne olursa olsun Meksika Dalgasi yapmaya calisiyor. En basta bu buyuk gayretlerine sempatiyle bakip, sesi en cok cikabilenlerden birisi olarak “Davay, davay” diye durmadan cevremi gaza getirdim ve bunu basardim ama herseyin de bir siniri var. Mac olmus 3-1. Ukrayna bastirdikca bastiriyor. Bunlar hala Meksika, Paraguay, Sili pesinde… Bir durun, bir dinlenin…
Her tribunde bireysel, coskulu arkadaslar goze carpiyordu. Bunlarin bizim bulundugumuz tribune duseni, dovmeli kardeslerdi. Yalniz burada cosku az suruyor. Birileri geliyor, 30 saniye kadar bagiriyor. Sonra nereye gidiyorsa gidiyor, yerine bir baskasi geliyor. Uc dort tane genc taraftar da ellerinde Kazakistan bayragi ile bir o tribune, bir bu tribune kosuyorlardi. Gurbuz olanin nasil o kadar kilolu kalabildigine sasiyorum. Zira kondusyonuna hayran kaldim.
Bunlarin disinda “Buraya oturmaya mi geldiniz? Bagirin, Allah askina bagirin” seklinde romantik arkadaslar vardi ki kendimi en yakin hissettigim bunlar oldu. Repertuarlari genis degil. Sadece “Kazakstan” ya da “Kazakstan. Cempiyon” diye bagiriyorlar ama ictenler. Bunlarin sayesinde tribun hareketleniyor, ayni tempoyu tutuyor. Bu lokomotif arkadaslar da olmasa, bizim tribunlerde bol bol yasanan “
Laaaan, bak bak, el salliyorum sana. Bak tam karsindayim. Sari-Lacivert formaliyim. Hay gozunu ...eyim senin, gormedin mi hala?” (Ulan nasil karsisi, butun tribun karsisi zaten. Ve nasil sari lacivert formali. Kirmizi Beyaz mi olacak Kadikoy’de) seklindeki telefon geyigine gerek kalmadan bagirarak sesinizi duyurabilirsiniz.
Pankart acisindan zengin bir durum yok, haliyle. Ancak skorboard tribununde acilan bir pankart vardi. Defalarca acildi, kapandi. Tahmin ediyorum ki bayrak kosturan arkadaslar gibi hiperaktif kisiler tutuyordu pankarti. Actilar, salladilar, kapadilar. Ogrendigimize gore “Kupa bizim” gibi bir sey yaziyormus ustunde. Yine ayni tribunde kucuk bir pankart daha acildi ama onun mealini cozemedik.
Burada stadyumdaki polislere bir parantez acmak gerek. Hakan abinin de soyledigi gibi “Ortada hic gozukmuyorlar belki ama her aykiri duruma mudahiller”. Mesela sigara yasagi. Icen hemen uyariliyor. Bu konuda son derece katilar. Gerci bu sertlik biraz abartilmis. Birisi ayagini onundeki koltugun arkasina dayamayagorsun, Polis hemen olay (?) yerinde bitip, duruma el koyuyor.
Sahada tel orgu yok, onun yerine asker orgu var. Bes adimda bir havaci kamuflajli askerler duruyor sahanin icinde ve araliklarla polis. Yerel polis kiyafetini tamamlayan sapkanin tepesi semsiye buyuklugunde ve daha havaalaninda indigim ilk andan beri dikkat ettigim bir sey var ki burada polis kiyafetleri bizim broveli madalyali
Pasa elbiselerinden daha suslu. Yolda yururken kontrole gelen bir polisi Tugay Komutani sanmaniz mumkun.Artik bu guvenlik onlemlerinden midir, yoksa naiflikten mi bimiyorum, gol sevincleri muthis olculu. Bayrak sallama, sevinc nidalari. Normal seyler… Bizim oradaki gibi yerlerde yuvarlanmalar, ust bas yirtmalar yok pek. Gol olunca rakibe ya da ortaya, hem de sevincten, ana, avrat, yedi sulale sovmek vb. seyleri zamanla ogreneceklerine inaniyorum. 0-3’den 4-3’e donen macta, 4. golden sonra 5-6 dakika kadar yerden kalkamadigimi ve en az 35-40 kisiyle sarildigimi ve 6-0’lik Galatasaray macinda bir agabeyimizin (
King Santillana), biraz da her golde yukaridan uzerimize atlayanlar sayesinde, sevinirken ayagini sakatladigini hatirladigimda “Darisi basiniza” diye gecirdim icimden. Zira guzel seyler bunlar…
Macin sonlarina dogru, 3-1 devam ederken, yine yukarida bahsettigim pankartli tribunde bir mesale yaninca, ben o tribundekilerin tam benim kalem olduguna kanaat getirdim. “Maci mi kaybettik? Ne maci lan? Acin lan pankarti. Yak mesaleyi. Kazakstan. Cempiyon. 4 mu oldu? Ya birak…Bagirin olm… Ahanda 5” dermis gibiler.
Yanan tek mesalenin dumani butun stadi sararken, hakem maci bitirdi. Disari ciktik. Ukrayna taraftarlarini ve Takim Otobusu’nu gorduk. “Bizim Belediye Otobuslerinden hallice” diyemeyecegim, cunku bunun hallice olabilecegi baska bir vasita bilmiyorum uzun zamandir. Belki bizim Lise’nin servisi…
Bu kadar uzun lafin kisasi, macimizi izledik, yukaridaki hatira resmimizi cektirdik ve Kazakistan’daki kurkcu dukkanimiza geri donduk. Uzun sure Milli Mac olmayacakmis burada. Bir Kairat macinda yeniden tribunde olabiliriz belki, mesai halleri musait olursa.
Son olarak, bu macta bir kez denedim, cok dayanamadilar. Nedir? Bizim sesimiz biraz borudur, dostlar bilir. “Kazakstan, cempiyon” temposunu bakalim ne kadar devam ettirebilecekler, diye bir zorlayayim dedim. Butun tribunle basladik, 15-20 kisi kaldi yirmi kusuruncu turun sonunda. Birakinca da “Manyaga bak” gibi donup baktilar.
Yapacaksiniz kardesim. Ne demis, Master Yoda?
“Try not. Do or do not. There is no try”
by Canarino
2 yorum:
harika bir yazı.. ellerine sağlık.
Yazı bizi adeta Kazakistan'a götürdü, ellerine sağlık canarino, ve tabii ki senin de Hollandalı, canarino'yu daha ulaşılabilir bir mecraya getirdiğin için.
Stadın adı da dikkatimi çekti "Ortalık" stadı resmen, bildiğin ortalık gibi :D
Yorum Gönder