Danubio'dan Bruno Silva, Nacional'den Luis Suarez, Boca Juniors'tan Matias* Cahais, İskandinavya'dan Nevland, Lindgren, Berg, Granqvist, Stenman...Bu adamların dördünün satışından 17 milyon euro kazandı Groningen geçen yıl. Toplamda 5 milyon euro bile ödememişlerdi. Bu tablonun arkasında iki adam var. Roy Beukenkamp ve Grads Fühler. İsmini eminim hepinizin ilk kez duyduğu iki futbolcu avcısı. Beukenkamp'ın kontratı bu sene sonunda bitiyor ve kendisiyle yeni bir sözleşme imzalanmayacak ama Fühler 2011 yılına kadar Kuzey Hollanda ekibine yeni yetenekler kazandırmaya devam edecek. Fühler bana sorarsanız dünya üzerindeki en iyi scoutlardan birisi. Yarattığı sistem Ajax'ın yıllardır vazgeçmediği kendi futbol okuluna adeta bir alternatif oluşturdu ve Amsterdam ekibi içinden yetiştirdiği oyuncular olduğu gibi onun keşfettiği oyunculara yüksek rakamlar ödemeye başladı. Silva, Suarez ve Lindgren başkentin yolunu tuttular. Fühler, Groningen'deki görevine PSV Eindhoven'dan gelmişti. PSV geçtiğimiz yıl onun ücretinde indirime giderek büyük bir hata yaptı ve Groningen'e kaptırdı. Groningen de PSV'ye belli bir tazminat ödedi. Yani bir futbolcunun bonservisine ödeyecekleri paranın bir kısmını bir futbolcu avcısına ödeyerek bi dolu yetenekli futbolcu elde ettiler. Tabi bu yapıda diğer 2 scout Henk Veldmate ve Erwin Koeman'ın da rolü var (Koeman şu an Macaristan milli takımının hocası). Ancak aslan payını Fühler alıyor. Fühler kulüp tarafından dünyanın dört bir yanına gönderilerek tüm yetenekleri incelemesi için görevlendiriliyor. Son olarak Afrika'da bir urnuvada izlediği Gana 20 yaş altı takımı oyuncuları Samuel Kaku Enzemoba ve Seidu Yakubu'yu Groningen ekibine getirdi ve genç takımla antrenmanlara çıkarmaya başladı.
Hollanda takımlarının bu çalışmalarının örneklerine blogda sıkça yer veriyoruz. Türk futbolunda böyle bir yapılanma halen yok. Transferlerimizin bir kısmı "menajer" adı verilen ve kulüplerin bünyelerinde görev yapan yöneticimsilerin insiyatifi ile yapılıyor. Bu isimler genelde taraftarların gönlüne hitap etmek için "futbolcu menajerlerinin" pazarladıkları oyunculara yüksek rakamlar ödüyorlar. Hal böyle olunca ve araya konan aracının tek amacı oyuncunun alacağı ücreti ve böylece kendi alacağı komisyonu artırmak olunca kulüpler yetenekleri snırlı oyunculara gereğinden fazla rakamlar ödüyorlar. Zaman zaman bu iş trajikomik durumlara dahi varıyor. Örneğin transfer edilmeye gidilen bir futbolcunun o nada kadar bilinmeyen bir sakatlığı, geçmişindeki bir falsosu farkedilince aynı takımda oynayan bir başka oyuncu ve veya menajerin elinde kalmış olan ve pazarlayamadığı bir oyuncu transfer ediliyor. Beşiktaş ve Dino Drpic-Gordon Schildenfeld hadisesi bunun çok net bir örneği. Anadolu kulüpleri bu konuda biraz daha elverişli durumdalar. Türk futbolunun en çok eleştirilen adamlarından birisi olan İlhan Cavcav'ın yarattığı ekolü inkar etmek imkansız. Onun ayrılan noktası bunu kurumsal bir eksene oturtamaması ve bu işi maaşlı çalışanlara yaptırmak yerine bizzat kendisinin yapması. Tabi bu Türk futbolundaki başkanların aşırıya varan kontrolü elde tutma alışkanlıklarının bir sonucu. Hollanda'da ise başkanın geri planda olduğu ve bir Genel Direktör'ün altında kurumsallaşmış bir yapının oluşturulduğu, teşkilatlanmış bir yapı var. Türk futbolu bu kurumsallaşmaya ulaşamadığı için tek tük cevherlere rastlayabildi yıllar boyunca. Son yıllarda ülkeye gelmiş en yararlı yabancı futbolculardan Ilie, Filipescu gibi iki ismin halen futbolcu iken Hagi tarafından Galatasaray'a, Arçil-Şota kardeşlerin bir Dinamo Tiflis maçını yöneten Erman Toroğlu tarafından Trabzonspor'a tavsiye edilmesi bu kurumun gerekliliğini de ortaya koyuyor.
Üstelik Türk takımlarının federasyonun kanunları ve Türkiye'nin kültürel yapısı açısından çok büyük bir avantajı var. Hollanda'nın kültürünü yurt dışında gönderdiği yerlerin tümü deniz aşırı yerlerde. Surinam, Hollanda Antilleri Aruba, Curaçao gibi. Türkiye'nin ise yavru vatanı Kıbrıs, Türki cumhuriyetleri gibi bir dolu el atabileceği alan var. Ama kulüpler bu ülkelerdeki cevherleri aramak yerine, artık ikinci el piyasasında bile iş yapamayan ismi büyük ancak performasnı düşük, göz boyayan isimlerle taraftarı etkileme yolunu seçiyorlar. Hiç de ders almıyorlar. Galatasaray, son 5 yıl içinde taraftarlarını en fazla heyecanlandıran futbolcunun bir "bonus" olması ve Fransa Ligi'nde küme düşmeye oynayan bir takımdan Fransa Ümit milli takımı futbolcusu iken transfer edilmiş olması gerçeğinden hiç ders almadı. Yoksa Anton Zemlianukhin gibi isimleri bulmak çok zor değil.
*Düzeltme için shadow'a teşekkürler
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder