"Tanrıkent" filmini izlediyseniz aşağıda söyleyeceklerimi anlayacaksınız mutlaka. Brezilya insanı Güney Amerika'lı halkın yapısından kaynaklanan "disipline edilememe" ve "baskıya gelememe" gibi özellikleri bir adım öteye taşımış bir halktır. Ülkenin çok büyük bir çoğunluğu koyu Katolik olmasına rağmen dünya zevklerinden sıyrılıp kendini öbür dünyanın rahatlığına ulaştıracak muhafazakar hayat biçiminden kaçınırlar. Üzerlerinde baskı yaratacak her şey sıkar onları. E biraz da ülkenin ekonomik durumunun çok çok iyi olmamasından kaynaklanır bu. Pele ile ilgili futbola ilk başladığı yıllarda bir maç sırasında ayakkabısız oynamak istediği ama hakemin onu reddetmesi üzerine ağladığı efsanesi anlatılır. Yeşil sahalarda oynamak yerine plajda püfür püfür havada futbol oynamayı tercih ederler. Ülkeyle özdeşleşmiş en büyük festival insanların üzerine minimum kıyafet giydikleri bir festivaldir. Rio de Janeiro'da film festivali düzenlemek zordur, zira o smokinlerin tuvaletlerin içine girmek onlara zahmetli gelir. O kadar serbesti ve disiplinden hoşlanmazlar ki Hristiyanlığın önemli vücut hareketlerinden birisi olan "istavroz"u bile kuralına uygun yapamazlar. 1998 Dünya Kupası sırasında yapılan bir araştırma sonucunda
Brezilyalı futbolcular arasında 10'dan fazla farklı istavroz çıkarma şekli görüldüğü saptanmıştı örneğin. Anlayacağınız genel olarak toplumun profili tabir-i caizse sıkıya gelememektir.
Bu toplumun içinden çıkan Brezilya'lı futbolcular da doğal olarak istisnai durumlar olmadığı sürece böyledir. Hep söylerim işler iyi gittiği sürece
Brezilya'lı oyuncular patates kızartmasının üstündeki ketçap, çikolatalı pastanın üzerindeki krema gibidirler. Altyapı zaten iyidir, üzerlerine bir de Brezilyalı oyuncu sosu katarsanız Rio karnavalını izlerken aldığınız zevki alırsınız işte tribünde. Ama kötü kızartılmış bir patatesi dünyanın en kaliteli ketçapının bile yenilir hale getiremeyeceği gerçeğini unutmamak gerekir. Brezilyalılar işler kötü giderken pek ortada yoktur. Sorumluluk almak istemezler, 3-0 mağlup götürdükleri bir maçta rakibe sert girip kırmızı kart gördükleri pek görülmemiştir. Taşın altına ellerini pek soktukları görülmemiştir. Bu genellemenin istisnaları var elbet. Joga Bonito futbolcusu olmak yerine görev adamı olabilmiş oyuncular. Ama bunlar nedense Ze Roberto, Marco Aurelio örneklerinde görüldüğü gibi artık bir Brezilya'lı gibi değil Avrupa'lı oyuncu profilinde oynayan isimler. Gösterişten uzak görevine bağlı. Zaten Avrupa futbolunun son 5 yılında önem kazanmış defansif orta saha mevkisinde görev yapmaları da bunun bir kanıtıdır. Bu dönüşümü yapabilen oyuncular takımlarına uyum sağlayabiliyorlar ama yapamayanlar sorumluluk sahibi olmaktan hep uzak kalıyorlar. Cassio Lincoln geçen hafta Karl-Heinz Feldkamp ona kampa geç katıldığı için ufak bir fırça atarken tellere tutunmuştu. Çünkü rahat değildi Brezilya'lı, birisi ona ne yapması gerektiğini söylüyordu.
Robinho bu futbolcu tipinin en tipik olanlarından. Yüzünde sürekli bir rahatlık hali olan, parmağını ağzına sokup sevinen, Real Madrid'de kadrodaki yeri hafiften tehlikeye girip rekabet artınca soluğu Manchester City kentinde bulan ama genişlikten İngiltere'ye vardığında "Chelsea ile anlaştığım için mutluyum" diye demeç veren bir tip.
Dün City'nin Tenerife'deki kampından apar topar ayrılıp izinsiz olarak Brezilya'ya gitmiş. Sebebi. Kaka'nın alınamayışı. Mahallede futbol oynamadan önce adamları takımlara paylaştırırdık ya da tam tabiriyle adam alışırdık. Bir tane numunelik Robinho vardır her mahallede. "Flying Dutchman oynamazsa ben de oynamam" der. "Joe gelmezse ben de gelmem", "gorky çıkarsa ben de çıkarım". Bu adam zaten maç içinde de hiç laf dinlemez. İşte bunun büyümüş şöhrete kavuşmuş hali Robinho. Tabi City'nin ligdeki yerinin beklenenin altında olması da onu sıkıyor, onun üstünde baskı kuruyor. Üstelik beraber abidik gubidik gol sevinci dansı yapacağı bir Brezilyalı arkadaşını da takıma almadılar. Üzerinde baskı kurulmuş bir Brezilya'lı ne yapar? "Tanrıkent" filmini izlediyseniz aşağıda söyleyeceklerimi anlayacaksınız mutlaka. Brezilya insanı Güney Amerika'lı halkın yapısından.....................................
7 yorum:
flying dutchman, teyit etmek zor olacak ama bir seferinde "defansif orta saha oyuncusu" diye adlandırdığımız ve son yıllarda büyük önem arz eden pozisyondaki oyuncuların sanılandan çok daha eski olduğuna dair bir bilgiye rastlamıştım. hatta bu tip oyuncuların brezilya, portekiz gibi ülkelerin futbollarında gelenekselleşen oyuncular olduğundan bahsediliyordu. sebebi ise buraya yazmamı mantıklı kılacak bir sebepti: öndeki aşırı yetenekli, göze hitap eden varyeteler sergileyen ama savunmayı sallamayacak kadar rahat abilerin arkasını toplama.
portekiz'in altın jenerasyonu dünya gençler şampiyonu olurken 1991'de en iyi oyuncu ödülü de ortanın ortasında rui costa ile müthiş bir ikili olan emilio peixe'ye gitmiş mesela, artık yukardakini ne ölçüde desteklerse. ama en azından profesyonel anlamda brezilya vs. kulüplerinde dafansif oyuncu ihtiyacının daha fazla olduğu veyahut daha önce açığa çıktığı da karşı bir görüş olabilir.
brezilyanın kendisi, futbolu, futbolcusu dine ve hayata bakışları, garip bağnazlıkları, uçuklukları ile ilgili acaip detay ve eğlenceli bir kitap istiyorsanız ve hala okumadıysanız alex bellos' un futebol brezilya tarzı yaşam kitabını okuyun lütfen gerçekten muhteşemdir..
Çok güzel bir yazı ve çok güzel yorumlar... Hepinizin ellerine sağlık.
Tanrı Kent filmini izledim ve flyingdutchman in dediği gibi o film Brezilya gerçeği hakkında çok şey veriyor.
Evet,Robinho nun City ye gitmesi, paradan çok rahatlık içindir. Ve City nin kötü gidişi sonucunda artık rahat değildi.
Son yıllarda bakıyorum da hangi üst düzey Brezilyalı futbolcu, belli bir noktaya geldikten sonra üstüne koymaya devam etti?
Bazı örnekleri ben sayayım; Ronaldo, sakatlık, aşırı kilolar, alkol... falan-filan...
Adriano; alkol, sex partileri...
Ronaldinho; Barcelona dan adeta dışlandı ve onun hakkında da birçok söylenti çıkmıştı.
Rivaldo bile Avrupa kariyerini doğru düzgün tamamlayamadı.
Fenerbahçe de Brezilyalılar açısından önemli örnekler veriyor. Zico ile rahat olan futbolcuların, Aragones e alışamamaları hep o rahatlıktan ileri geliyor. Çünkü disipline olamıyorlar.
İbrahim D.
http://lefoot.wordpress.com/
latinler soldan başlar
diğerleri sağdan ıstavroz çıkarmaya
city yönetim kurulu başkanı Garry Cook'un kaka na-transferinde bir sözü dikkatimi çekti."kaka eğer bize gelseydi futbol çok şey kazanacaktı"!
''city of god ''ı sevenlere tropa de elite de izlemelerini öneririm.
Kendi blog sayfamdan,Brezilya ve sineması üzerine bir yazı koyayım o vakit. :)
http://lunaticgadee.blogspot.com/2008/09/brezilya-sinemas-bir-puzzlen-paralar.html
Yorum Gönder