9 Şubat 2009 Pazartesi

ARSENAL İNGİLTERE'DİR



















Dün gece White Hart Lane Stadı'nda futbolun dışında çirkin oyunun bir perdesi daha sergilenmiştir. Neye hizmet ettiği belirsiz, neyi amaçladığı ise gün gibi aşikar zihniyet bilinçli bir şekilde 90 dakika boyunca adeta emek hırsızlığı yapmıştır.

Tottenham Hotspur-Arsenal maçının hakemi Mike Dean bir futbol karşılaşması yönetmemiştir. Yazılan senaryoyu başarılı şekilde ortaya koymuştur. Gösterdiği davranışların ve verdiği kararların başka bir açıklaması da yoktur.

Karşılaşma boyunca oyunun önüne çıkan akıl almaz hataları ve yönetimiyle futbolcularımızı ve taraftarımızı tahrik etmiş belki de diyet ödeme uğruna bir takımın kaderi ile oynama hakkını kendinde görmüştür. Takımımızı anlamsız ve tartışılan kararlarla eksik bırakmış, taraftarı provoke ederek tahriklere yol açmış adeta takımımızın üzerine oynayıp tek kelimeyle bir sindirme operasyonunu sahne sahne uygulamaya koymuştur. Mike Dean'in komedi yönetimi bardağı taşıran son damla olmuştur.

Şimdi futbol tarihine karanlık bir gece olarak asılan bu 90 dakikanın ardından beyaz sayfa söylemleriyle yola çıkıp basiretsiz görünümleriyle güvenilir olmaktan uzak kalanlara sesleniyoruz:

FUTBOL BARIŞI, ARSENAL ALEYHİNE KULLANILIYOR

1) Arsenal'ın olgun duruşunun katkılarıyla filizlenen ve yükselen futbol barışı ne yazık ki Arsenal'ın aleyhine kullanılarak bugünlere gelinmiştir. Arsenal'in İngiliz futbolundaki kaosu önlemeye yönelik çabası ve birleştirici unsur olma adına gösterdiği anlayış kendi aleyhine haksızlıklara yol açacak kadar deformasyona uğratılmıştır. "Arsenal nasılsa bizi destekliyor" diye düşünüp Arsenal'ın üzerine oyunlar oynamaya kalkışmak bu büyük camianın gücünü hafife almaktır.

FUTBOLCULARIMIZ VE YÖNETİCİLERİMİZ KOMİK NEDENLERDEN DOLAYI CEZALANDIRILIYOR

2) Futbolcularımız ve yöneticilerimiz haksız yere ve komik gerekçelerle cezalandırılırken hataları yapanların yanlışları yanlarına kar kaldığı gibi asıl ceza görmesi gerekenler ise Arsenalea karşı hata yapmanın bedelini ödüllendirilerek almaya başlamışlardır.

BASİT, UCUZ VE KOLAY KARTLAR

3) Hakemlerin; takımımız futbolcularına yapılan sertliklere gösterdiği tölerans ve yaklaşım, basit-ucuz ve kolay kart cezaları uygulaması, takımın futbolunu sindirmeye yönelik çalınan düdükler, tribünlerin provokasyonuna yol açan yönetimler ve bunun neticesinde ortaya çıkan komik cezalar artık tahammül sınırlarını zorlamaktadır.

KARTLARDA VE FAULLERDE ÇİFTE STANDART

4) Unutulmasın ki İngiltere Premier Ligi'nde Arsenal, 2007-08 sezonunda en az kart gören takımlardan biri olmuştur. Kulübümüzün ve futbolcularımızın spor ahlakı-anlayışı ve duruşu hiçbir şekilde değişmemiştir. Hal böyleyken şimdi soruyoruz “Ne değişmiştir ki bu ucuz kartlar havada uçuşmaktadır?” Kartlarda ve faullerde görülen çifte standart, bazı futbolcularımızı pasifize etmek için gösterilen çabalar arkalarında hep soru işaretleri bırakmaktadır.

WHITE HART LANE''DE İPTAL EDİLEN GOL

5) Son Tottenham maçında, önceki haftalarda Liverpool maçında bedava gösterildiği herkesce malum kırmızı kartlar dün atılan ama iptal edilen gol ve daha bir çok örneklerle çoğaltabileceğimiz kasıtlı olmadığına inanmak istediğimiz ama inancımızı ve sabrımızı zorlayan pozisyonlar. Biz sadece Arsenal'in değil tüm maçların mercek altına alınmasını ve incelenmesini istiyoruz. Bakın, araştırın. Anti futbola prim tanımayın. Bakın, araştırın, çifte standardınızı siz de yakalayın...

TAKINTI, NEFRET VE KOMPLEKS

6) Yine unutulmaması gereken bir nokta ise Arsenal'ın Avrupa çapında yıldızlara sahip ve milli takımlara en çok futbolcu veren kulüp olmasıdır.Yerli ve yabancı birçok marka ismin yer aldığı takımımız aynı zamanda darbeye yönelik sakatlıklardan da aşırı derecede etkilenmektedir. Arsenal futbol takımı bünyesinde 22 milli futbolcuyu barındıran bir yapıya sahiptir. Böylesine uluslararası hüviyetteki bir takıma karşı kimse takıntısını, nefretini, kompleksini Arsenal'in üzerinden gidermeye çalışamaz. Kimse yazılan senaryoları Arsenal'in üzerinde uygulayamaz. Arsenal'li futbolcuların sahadaki duruşlarını kimse bozamaz, taraftarı provoke edemez, sahasını kapatmaya çalışamaz. Bir çok milli zaferi birlikte yaşadığımız bu çocuklarımızın kendi değerlerimizin basit oyunlarla heba edilmesine göz yumamayız.

FUTBOLCULARIN SAKATLANMASI YOK AÇANLAR

7) Gerçekçi hiçbir icraat-proje ve hamle atağına kalkışmayan, somut bir faaliyet girişiminde bulunmayan, futbol oynanması mümkün olmayan sahalara seyirci kalan ve bu nedenle futbolcuların sakatlanmalarına yol açanlar sadece ikili ilişkilere dayalı düzenlerinde Arsenal gerçeğini göz ardı edemezler.

Premier Lig yönetimine, Fair-Play adına attığımız her adımın, uzattığımız her zeytin dalının geri dönüşü bizi hem şaşırtmakta hem de yaralamaktadır. Arsenal camiasının Fair-Play'den anladığı dürüst oyun-etik davranıştır. Biz herkese eşit davranılan bir yönetim anlayışını destekleyeceğimizi her platformda belirten bir camianın ve anlayışın temsilcileriyiz. Biz lekesiz, saf ve adil bir futbol anlayışı istiyoruz.

Ancak tahammül sınırlarını aşan yaklaşımlar, sergilenen vurdumduymaz tavırlar ve Arsenal maçlarında yaşanan akıl almaz hatalar bizi sessizliğimizi bozmak zorunda bırakmıştır. Ne yazik ki yola çıkarken beyaz sayfa, dürüst futbol, şeffaflık anlayışı sloganlarını şiar edinenler kendilerinin de sonunu kestiremedikleri bir yöne sapmıştır.

Bu şekilde gittiği sürece Premier Lig yönetiminde ve kurullarına olan desteğimizi geri çekeceğimizden kimsenin kuşkusu olmasın. Uzun süren sabırlı bir dönemin ardından bugün geldiğimiz noktada bu federasyon ve kurullarının İngiliz futbolunu yönetecek kapasitede olmadığına kanaat getirmiş bulunuyoruz.

Arsenal'in desteği olmadan federasyonunun futbol barışını, sportif başarıyı ve sektörel gelişimini nasıl sağlayacaklarını bizde merak ediyoruz...

Arsenal her zaman futbol barışının yanında olmuş bir kulüptür ve olmayada devam edecektir. Ancak Barclay's Premier Lig yönetim kurulu ve kurulları sadece kuralları sağduyulu ve dürüstçe uyguladığı sürece.

Hiçbir zaman unutulmasın ki sessizliğimiz acizliğimizden değil efendiliğimizdendir. Federasyon ve onun kurullarına desteğimizi ve güvenimizi gözden geçirmek zorunda kaldığımız şu günlerde kimsenin kuşkusu olmasın ki Arsenal camiası ve taraftarı haksızlığa karşı her türlü tepkisini demokratik platfomlarda gösterecektir. Etik futbol anlayışımızda kurallara bağlılık, rakibe saygı, haksız avantajdan kaçınma ilkelerinin herkese eşit bir biçimde uygulanması dışında hiçbir beklentimiz yoktur.

Hakem Komitesi'ni kimin yönettiğini bilmiyoruz.
Gözlemciler ve temsilciler kurulunu ve diğer kurulları kimin yönettiğini bilmiyoruz.
Ama artık kimin yönetmediğini biliyoruz.

ARSENAL SAHİPSİZ DEĞİLDİR....
ARSENAL İNGİLTERE'DİR...

Arsenal FC Yönetim Kurulu


------------------------------------------------

Elinizi ister vicdanınıza ister başka bir yerinize koyun. Yukarıdaki metin komik değil mi? Dün Kuzey Londra derbisinde Tottenham maçındaydı Arsenal. 36. dakikada Emmanuel Eboue kırmızı kartla oyun dışında kaldı ve 15. dakikada Wenger'in takımının bulduğu bir gol de doğru olmayan bir gerekçe ile iptal edildi. Maç sonrası Arsene Wenger "hakemin kararı bizi galibiyetten etti" şeklinde bir görüş bildirdi. Bugün Arsenal resmi sitesinde pek bir şey yoktu 7 ölümcül günahı anlatan. Bugüne kadar dünya üzerinde herhangi bir takımın resmi sitesinde böyle bir metin görmedim. Gören varsa cahilliğimi mazur görüp linkini verirseniz çok sevinirim gidip okuyalım. Şunu biliyorum, periyodik olarak her takımın kendi üzerinde yazıldığı ve oynandığı iddia ettikleri senaryoları toplayıp ABC kanalına göndersek Damon Lindelof ve J.J. Abrams Lost yazarlığını bırakırlar. Hakem hatalarının sadece Galatasaray aleyhine değil karşılaşmadaki 2 takımın da dengesini bozacak şekilde yapıldığı (Lincoln'ün tartışmalı kırmızı kartının yanında Kayserispor'un verilmeyen çok net 2 penaltısı ve Baros'un örneğin İngiltere, İspanya, Almanya'da yapsa çok ağır bir ceza alacağı bir hareketi var) bir maçtan sonra yukarıdaki gibi trajikomik bir metin yayınlamak nasıl bir tezahürün sonucudur çözemiyorum. Ha yukarıdaki yazının tek bir bahanesi vardır. "Türkiye'de ağlamayana meme vermiyorlar, rüzgarı kendi lehine çevirmek için arada böyle çıkışlar yapılmak zorunda". Mantık buysa, oyunun kuralına göre oynandığını söyleriz. Ama bu sefer ortada daha feci bir durum var. Bu aynı zamanda futbolumuzun "kazananının" nasıl belirlendiği konusunda da çok acı bir saptama değil midir?

18 yorum:

Temur dedi ki...

Arsenal Britanya'dır olsa daha bir güzel olurmuş. Böyle heybetli haşmetli.

Hamza dedi ki...

İngiltere Külüpler Birliği Başkanı Chelsea Başkanı değildir muhtemelen.Tamamen profesyonel kişiler tarafından yönetildiğini düşünüyorum bu kurumun ve federasyonun.
Ya da İngiltere Futbol federasyonu Başkanının Manchester Belediye Başkanlığı için aday olması hiç gündeme gelmemiştir.
İngiltere'de bu hataları yapan hakeme ödül olsun diye haftaya maç vermezler, muhtemelen ceza verirler.
İngiltere'de de insan vardır orda da kişiler hata yapar ya da bulundukları mevkileri kişisel hırs ve çıkarları için kullanabilirler.
Ancak bu ortaya çıktığında muhtemelen o kişiler ceza alır ve o mevkiden uzaklaştırılır.
Dediğim gibi hakemde insandır hata yapar ya da isteyerek bir takımı yakar.
Ama bunun bir yaptırımı olması gerekir.
Wenger bunun bir yaptırımı olacağını bildiğini için sadece maçtan sonra açıklama yapma gereği duymuş.
Ancak Türkiye'de Ümit Karan'a gösterilen şaibeli kart sonrası bir hakem tekrar görevlendiriliyorsa, sistemde bir bozukluk var demektir.
Pozisyona metrelerce uzakta olan ve dahil olduğu kurumun başkanı yine şaibeli olan bir gözlemci raporu ile geçiştirilecek ve karar verilecek bir olay değildir bu.
Gerekirse futbolcu, hakem ve olaya şahit olan kişiler çağırılıp yüzleştirilerek bir karar verilmesi gerekir adil bir hukuk düzeninde.
Ümit Karan maç başına para alıyorsa ve haksız yere kart görüp ceza alarak kazancından olduysa bunun hesabını birilerinin vermesi gerekir.
Sahayı metrelerce uzaktan gören bir kişinin raporu esas alınarak karar verilemez.
Hakem etti diyor.
Ümit etmedim.
Sonuç: Etti.
Neye göre kime göre hakemin ve olaya metrelerce uzakta olan gözlemcinin kararı esas alınacaksa savunma yapmanın ne gereği var.
Türkiye'de bir çok sistem bozuk olduğu için futbolunda bundan etkilenmemesi mümkün değil.
Ama bu bozuk sistem yarına değişip düzelmeyeceği için kulüplerin yanan canlarının acısı ile bu tür çıkışlar yapması gayet normaldir.
Sistem nasıl düzelir diyorsak.
Balık baştan kokar diyorum.
Bu sistem içinde kuralına göre ayakta kalmak ve yaşamak zorundayız.
O yüzden bu ''Avrupa'da bunlar olmuyor.'' yorumları bize hiç uymadı ve uymuyor.

Adsız dedi ki...

Dün rezil bi oyun oynadık ve kaybettik,Galatasaray ise aslan gibi mücadele etti ama yetmedi.Bu açıklamalar önümüzde ki haftalar için manipülasyondan başka bi şey değil ama cidden Galatasarayın böyle şeylere ihtiyacı yok,keşke acıklamanın 8.maddesinde Kayseriye verilmeyen 2 penaltı ve Barosa kırmızıyı veremeyen eyyamcıların eyyamcısı Selçuğa da teşekkür ederiz deselerdi !

Ferman

Flying Dutchman dedi ki...

@hamza

yazdıklarının altına imzamı atıyorum zaten buna benzer çok yazı yazdık...nereden tutsan elinde kalır bir yapısı var futbolun

ama son 4-5 satır da önemli...ortalık zaten böyle kokuşmuş bir durumda iken buna alet olmak doğru bir seçim mi? ben bu bildirinin galatasaray'ın bordeaux maçındaki performansına dahi etki edeceğini düşünüyorum. Galatasaray geçmişte bu tür çıkışları ve gereksiz açıklamaları yapmadan da büyük işler başardı. 3 sene önce son haftada elde edilmiş bir şampiyonluk var ki o sene tartışmalı karar sayısı bu seneye göre daha da fazlaydı. "Elle atılan goller" iddialarını hatırlarsın. Ben böyle durumlarda yaygara yapma ya da sana göre hakkını arama çıkışlarının o kulübün imajını zedelediğini düşünüyorum. Skibbe ya da Adnan Sezgin maç sonrası etraflıca bir açıklama yapsaydı yeterli olurdu bana göre

Yasin dedi ki...

Hakemin anlik kararlari artık Turkiye'de de daha olgun karşılanıyor. Dereli'nin Galatasaray yoneticilerini ve taraftarlarını delirten ve İngiltere'de göremeyeceğiniz tutumları, çaldığı çalmadığı penaltılar, kartlar değil, ceza sahasi icinde kullanılacak faulde De sanctis'in ısrarla başında bekleyip topun 30 cm bile ileri gitmemesini sağlamak, oyundan cikan Baros'a 40 metre boyunca tribunler yıkıldığı halde inatla ve ısrarla kolunu yukarı kaldırıp saati göstererek eşlik etmek gibi oyunu yönetmekten ya da takdir hakları vs.'den sıyrılıp tribunlerle inatlaşma ve şov yapma yolundaki tutumlarıdır. Hakemin ortaokul öğrencisi tadındaki zıtlaşmaları başlıbaşına karikatür de, Galatasaray'ın adını vererek açık açık futbolun endüstriyel gelişimi katkısını sürdüremez diye açıklama yapması da ilkel tabi, ama bunun sebebi Galatasaray'ın ilkelliği kadar futbol endüstrisinin Türkiye'de henüz basic adımları atıyor olmasında yatıyor, endüstriyel futbolun en önemli temsilcisinin Erman Toroğlu olduğu bir ülkede yaşıyoruz. İngiltere'de ya da kıta Avrupa'sında bu işler belki internet sitesinden yapılmıyor, ama daha profesyonel oluşturulmuş lobi grupları, UEFA, G20, gibi oluşumlarda daha basit pazarlıkları daha yüzsüzce yapıyorlar. Hakemlerin sponsorluklarının tartışmaya açılması, önelemede yeterince kollanmayan devlerin önelemeden muaf tutulması, sanırım bu blogda okuduğumuz, hakemlerin emekliliğinde futbol kulüplerinde istihdam edilmesi gibi uygulamalar internet sitesinde ilan edilmeyen şantajlar, baskılar. Galatasaray yönetiminin bir problemi de, Mart ayında başlayacak yeni stad kombine satışları öncesinde, ekonomik krizin yanisira saha kapatma cezası almak, yıldızlarını ve o yıldızların peşinden gelecek kombine kart taliplerini kaybetme endişesidir. Yoksa Arsenal gibi Emirates'e kurulmuş para basıyor olsa eminim daha serinkanlı olabilirdi.

CaRtMaNtR dedi ki...

ülkemizde futbolun terazisi öyle bir kaymışki futbolu yönetenlerde, kulüpleri yönetenlerde, hakemlerde, basında kendini hem iddia hem karar makamı sanıyor.

Kimsenin kimseye saygısı kalmamış. Her takım bir şekilde federasyon ve hakemlerin üzerinde bir etki yaratamaya çalışıyor. Yaratmayı başaranlar takdir ediliyor. Yanlışlar doğru, erdemler eksiklik sayılıyor. Ondan sonrada ülkemizde dünya standartlarını bekliyoruz.

7-8 sene evvel avrupanın önemli ligleri izlenemiyorken insanlara bunu yedirirdiniz ama artık spor sever dünyanın dört bir yanındaki maçları izliyor. Aradaki kalite ve anlayış farkını görüyor.

Bir gün aynı farkları yöneticilerimizde görür umarım ...

alessandro del piero dedi ki...

@flying dutchman,

galatasaray geçmişte de böyle alenen haksızlığa uğradığı durumlarda sesini çıkarmadan büyük işler başardı demişsin ama pek katılmıyorum bu görüşe.. hatırlarsan koskoca özhan canaydın döneminde sürekli fair-play edalarıyla ortada dolaşırken hiçbir şekilde başarılı olamıyordu galatasaray.. beşiktaş'ın 100. yılında galatasaray'ın şampiyonluğu bariz biçimde engellenmişti ve başkanımız saolsun hep centilmenlik peşindeydi.. bu durum 2006'da adnan polat'ın yönetime girmesiyle değişmişti, mart ayında sesini federasyonun anlayacağı biçimde yükselttiğinde bi şekilde kasıtlı hatalar azalmış ve şampiyonluk gelmişti..

ben elbette bu türlü çıkışların doğru olduğunu savunmuyorum ama hamza arkadaşın dediği gibi her türlü çamura batmış ortamda ayakta kalabilmenin zaruri şartlarından biri olduğundan eminim.. belki hatırlarsın 2001-2002 sezonunda adeta komedyaya dönen fenerbahçe maçında ali aydın gs'yi doğramış ve en az ikisi saçmalık olan 4 kırmızı kart göstermişti. hemen ertesi gün o zamanki başkan mehmet cansun federasyon böyle önümüzde durmaya kararlıysa silinidir gibi ezer geçeriz şeklinde bi açıklama yapmış ve gerçekten de bi daha bu tür kıyımlar yaşanmamış ve sezon sonu şampiyonlukla noktalanmıştı..

keşke türk futbolu her anlamda temiz olsa ve insanlar göz göre göre haklarının yendiğini düşünüp böyle yöntemlere başvurmasalar..

stalker dedi ki...

ağlamayana meme yok tabii. ayrıcalıklı durum sürerken hakemler iyiydi, suçlu yöneticilerdi, şimdi ne değişti acep? elle gol atarken, bedava penaltılar alırken, rakipler haksız yere eksilirken güzeldi di mi? pişkinlikten başka adı yok bunun. adamlar hala ümit karanı savunuyorlar. birader, ümit hakemin üszerine kar-buz-su her ne haltsa ondan attı, daha neyin muhabbeti bu! lincoln denen komikçi iki tane haklı sarı kart görüyor, kayserinin penaltıları güme gidiyor, hakemişn üzerine kan süren baros atılmıyor.. neyin haksızlığı? alışmışlar ayrıcalığa. utanacakları yerde işi pişkinliğe vuruyorlar. ayıp be birader ayıp..

muribbi dedi ki...

abi bu güzel yazıyı müsadenle donanımhaberde paylaşıyorum.

Flying Dutchman dedi ki...

@ismail

tabi ki

alanshearer dedi ki...

Bende bu tarz olayları hiç sevmem.
Hatta ilk başta söylendim kendi kendime hem yaazım hatalarına sinirlendiğimden hemde bu düzenin oyununa alet olduğumuzdan.
Ama alenen bazı şeyler yapılmaya başladıysa bunun farkında olduğunuzu göstermeniz gerekir.

Daha sert yazılabilirdi mesela yazı.
Hatta basın toplantısı yapılabilirdi.
Şerbeti yerinde olmuş.

İsmail Şayan dedi ki...

@ kozniku

(İzninizle son cümlenizi alıntılayarak başlamak istiyorum, umarım sakıncası yoktur. Yazdıklarım size karşı değildir, konuya genel bakışımı ifade etmektedir):

"... Yoksa Arsenal gibi Emirates'e kurulmuş para basıyor olsa eminim daha serinkanlı olabilirdi."

O kadar güzel bir ayna ki bu cümle... Arsenal 2006/07'den itibaren Emirates'de. Ve 2006/07 sezonunda yalnızca bilet satışından elde ettiği gelir 134,6 milyon Euro idi. Aynı sezonda, açık ara Türkiye'nin en çok gelir elde eden kulübü olan Fenerbahçe'nin toplam geliri 85,7 milyon Euro oldu(Kaynak: Deloitte Football Money League 2008, toplam gelir rakamlarına oyuncu satışlarından elde edilen gelirler dahil edilmez). Ama konumuz bu değil. Şimdi şunu yapalım: Bir excel dosyası gibi düşünelim. A sütununa takım adları, B sütununa 2006/07 sezonundan itibaren oyuncu satışından elde ettikleri gelirler, C sütununa oyuncu almaya harcadıkları paralar, D sütununa da bu süreçte -varsa- teknik adam/oyuncu'ya ödenmeye mahkum olunan tazminatları yazalım. Takım adları alfabetik: Arsenal, Beşiktaş, Fenerbahçe ve Galatasaray. E sütununa da şöyle bir formül koyalım: = b-(c+d). Yani, elde ettiğimiz rakam pozitif ise futbolcu alım-satımından kâr etmişiz, negatif çıkarsa zarardayız. Hiç arşiv taramadan, eski defterleri karıştırmadan iddia ediyorum ki "para basan" Arsenal dışında hiç birinde sonuç pozitif çıkmaz.

Peki bu tablonun müsebbibi kim? "Para basan" Arsenal bile bu işte artıda kalmaya özen gösterirken "menfaatlerini kollamakla yükümlü olduklarını söyledikleri" kulüpleri zarara sokanlar kim? El cevap: Aynı adamlar, bu ve benzeri açıklamaları yapanlar, yani yöneticiler.

O kıymetleri kendilerinden menkul insanlar... Onlar, bizim hiç bilmediğimiz, sporla ne alakası olduğunu bir türlü anlayamayacağımız gizli operasyonlarla uğraşırlar. Anlatamayacakları, hiç bilmediğimiz çok gizli başarıları vardır. Yetmişbin kilometre öteden komploları sezerler ve anında kulüplerini korumak için gerekli tedbirleri alırlar.

Filanca deplasmanda alınan kritik galibiyet mi? Tamamen onların eseridir. Takıma o karşılaşmada kurulacak komployu sezmiş, gereken tedbirleri almış ve galibiyetin gizli başmimarı olmuşlardır. Futbolcu ne ki, antrenör, diziliş, taktik, takım olmak ne ki? Onlardır her şey.

Bu döngü değişmez. Bugün çıkar biri konuşur, yarın öbürü. Son yıllarda bu tarz açıklamaların gelmediği bir sezon hatırlamıyorum ben. "Büyük"lerden biri, hele de biraz iddiası varsa mutlaka bunu yapar. Yöneticilik denen şeyin algoritmasına kazınmıştır artık bu. Sadece yazıldığı satırın yeri değişir, mesele zamanlamayı doğru ayarlamaktır yani.

Bir de öbür yüzü var tabii madalyonun. Bu tarz davranışlardan uzak kalanı yöneticiden saymazlar. Yönetici dediğin masaya yumruğunu vurmalı, kodu mu oturtmalıdır( gerçi bunlar da kesmiyor galiba artık, "evden aldırma" muhabbetlerine başlandı). Yapmazsa "pasif kalmakla", "kulübün menfaatlerini koruyamamakla" suçlanırlar. Ki bu tarz yorumlar buraya da düşmüş, düşecektir.

Herkesin sırasını beklediği bir oyuna dönüştü artık bu. Bu tarz şeyleri ciddiye alan, bu açıklamaların gerçekten gerektiğine ve bir şeyleri değiştireceğine gerçekten inanan varsa en hafif tabiri ile "saf ve naif duygular içerisinde"dir. Öyle bir noktaya gelindi ki artık, yönetici doğru olduğuna emin olmasa bile kendini bu tarz bir açıklama yapmak zorunda hissediyor. Ciddiye almayınız, inanmayınız derim.

Hikaye basitçe şu: Fener, Palermo'yu üçlemiş, Nihat Özdemir hemen arkasından canlı yayında Galatasaray'ın açıklamasına benzer bir açıklamayı yapmış. Sinan Engin de Kanal D'deki Üçüncü Devre isimli programda bu sözleri yorumluyor. Nilay Yılmaz da 28 Kasım 2006 tarihli Milliyet'te Sinan Engin'in bu sözlerini köşesine taşımış, isteyen tamamı için bakabilir. Bonus track Sinan Engin'den geliyor:

"Ben aynı durumda olsam aynı demeci veririm. Hakemi etki altına almak için. Yaptım da bunları ben. Normaldir de... Birbirimizi kandırmayalım. Fair-play falan yalan. Yaşamak için bu memlekette öldürüyorsun. Herkes kazanmak için yapıyor"

forzabrian dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
forzabrian dedi ki...

Haksızlığa uğradığı için hakkını aramak kimsenin tekelinde değildir. Galatasaray camiası haksızlığa uğradığına inanıyorsa bunu dile getirmesinde garip olan nedir?

Galatasaray Spor Kulübü hakemlere veya birçoğunun en ağır kabuslarının bile yanında masal kalabileceği felaketlere rağmen bu ülkede şampiyon olabilen tek kulüptür.

Dolayısıyla şampiyon olabilmek için "ağlamaya" ihtiyacı da yoktur.

Bütün tepki yapıldığına inanılan haksızlığadır. Şekli, tarzı, üslubu ayrıca tartışılır.

Minero dedi ki...

Yazıyı okumaya başlayınca ne oluyor lan dedim birden. Ülkemizde yıllardır Anadolu kulüplerinin hakkı yeniyor am a hiçbir büyük(!) takım hakkı yenilen rakibine karşı tek kelime etmemiştir. Ülkemizde başarı herkesin sahiplendiği başarısızlık ise ona buna suç atıldığı bir durumdur. Bu açıklamayı Türk futbolunun kokuşmuşluğu olarak nitelendiriyorum ve takım ayrımı yapmadan bu tarz tutumlar içinde olanların Türk futbolunu baltaladığını düşünüyorum.

@alessandro del piero: Beşiktaşın yüzüncü yılı olan 2002-2003 sezonunda hakkı yenilip önü kesilen takım Galatasaray değil de Gençlerbirliği diye biliyorum.

alessandro del piero dedi ki...

@minero

yanlış biliyormuşsun arkadaşım. gençlerbirliğinin o yıllarda esamesi okunmuyordu pek. hatta sezon sonuna doğru bir gençler maçında galatasaray çok bariz bir biçimde doğranmıştı, şampiyonluğun kaybedilmesinin en büyük müsebbiplerinden biriydi o karşılaşma. belki ordan çağrışım yapmıştır sana..

Sir Douglas McGiven dedi ki...

@ alessandro del piero

galatasaray sesini yükseltince ona karşı yapılan haksızlıklar bitti de şerefli bir şekilde mi kazanıldı şampiyonluk yoksa o haksızlıklar galatasaray'ın karşısındakilere mi döndü?

iğneyle çuvaldızın battığı yerlere dikkat edelim.

futbol bu hâldeyken kimse Galatasaray'ın, Fenerbahçe'nin, Beşiktaş'ın namuslu namuslu takıldığına inandıramaz beni.

Şurada Bank Asya 1.Lig'inde 15 puanla sonuncu Sakaryaspor bile defalarca maç sattı be.

Ne şerefi, ne namusu?

Yasin dedi ki...

@hebenneka;

goruslerinize saygi duyuyorum ama bu kadar basit diyorsunuz hepsi ayni, aradaki fark yok, olamaz.
Bu 3 kulubun aradan gecen 100 sene sonra hala cok farkli degerleri koruyor olmalari sosyolojik olarak mumkun degil kabul ediyorum. Yonetimlerinin, taraftarlarinin zaman icinde iyice benzestigi o kadar cok nokta var ki; fakat isin ozu bu kadar basit degil. Galatasaray hala Galatasaray, Fenerbahce hala Fenerbahce, Beşiktaş da Beşiktaş; hepsi günahları ile sevapları ile... Ve ortak yönetici profilleri de var zaman zaman..
Ama nasıl Fenerbahçeliler Canaydın gibi bir profili başkan yapmayacaklar, Turgay Kıran gibi bir profili yönetici yapmayacaklarsa, Galatasaraylilar da içlerindeki Nihat Özdemir'leri, Sinan Engin'leri bu mevkilere getirmez, kazayla getirse de tutmaz. (yakışmaz demiyorum yanlış anlaşılmasın, daha yakışmayanları gelir ayrı konu, ama bünyeye uymaz. Bu 3 bünyeyi biz de, Fenerli, Beşiktaşlı arkadaşlarımız da gayet iyi biliriz, ama dışarıdan hepsi aynı, 3 büyükler değil mi işte diye kestirip atarsanız çok yüzeysel kalırsınız.
Birkaç sene daha bekleyin, daha da kitleselleşip kombine sahiplerince, reklamverenlerce, sponsorlarin hedef kitlelerince manipüle edilmeye başladıklarında daha da benzeşecekler.