2005 yılında Ankara Müzik Festivali’nde bir koro konserine gitmiştim. Daha önce hiç dinlemediğim bu esmer tenli, müthiş yetenekli çocuklar o günden bu yana aklımdan çıkmıyor.
Konser öncesi hiç tanımıyordum; salt Harlem’den geliyor olmaları (yani Afro-Amerikan olmaları) ilgimi çekmelerine yetmişti nedense... İyi ki de yetmiş…
Kilise korosu kıyafetleri ile birkaç tane Gospel seslendirdikleri sırada keyif almakla birlikte içimden “eyvah uyuyacağız, anlaşıldı” demeden edemedim. Sonra sahne boşaldı ve bambaşka kıyafetlerle, rutin koro düzeninden çıkmış, daha çok bir müzikal performans sergileyecek gibi geri döndüler… ve ardından müthiş şov başladı. Jazzdan rocka, geleneksel Afrika müziğinden güncel zenci popuna inanılmaz geniş bir yelpazede inanılmaz geniş sesleri ve muhteşem danslarıyla bütün gece nefes aldırmadılar… Ankara’nın gri yüzlü insanlarını bile koltukarlından kaldırmayı başardılar.
Hayatımda izlediğim en güzel konserdi diyebilir miyim? Evet kesinlikle diyebilirim. Üstelik söyledikleri şarkıların hiçbirini bilmezken böylesine keyif alabilmiştim.
Konserin en etkileyici anı, geleneksel Afrikalı kıyafetleri ve tamtamlarıyla sahneye fırlayıp neredeyse 20 dakika süren şarkılı danslı çalgılı malgılı fiyakalı … işte anlatılamaz şovları idi… insan tekrar tekrar hayret ediyor bedenlerinin performansına ve bir o kadar ezik hissediyor karşılarında: 3 oktav genişliğinde bir şarkıyı solo ve koro olarak seslendirirken sahnede ordan oraya koşturarak dans eden ve bir yandan da boynuna asılı tamtamı (belli ki Afrika’nın ilkel vurmalılarından bir tanesi) ile müthiş tınılar çıkaran bir insan hayal edin.
Dünyanın bir çok ülkesinde performanslar sergilemiş, bir dolu ünlü ile (Pavarotti’den Elton John’a) birlikte sahne almış bu müthiş koronun gencecik üyeleri konser bitiminde kırmızı cüppelerini giymiş şekilde çıkışta seyirciyi bekliyordu. Ben diyim 30, siz diyin 50 tane minik kuş, seyircilerini ellerini sıkarak, hatıra fotoğrafları çektirerek, sohbet ederek uğurladı. Bu arada balkondan belli olmuyordu ama ellerini sıkarken fark ettim ki hepsi zenci değil, bir kısmı da ispanikti bu arkadaşların.
Konserden sonra öğrendim ki Walter Turnbull adlı bir tenor amcanın 20 kişilik kilise korosu olarak 1968 yılında başladığı bir çalışmanın sonucuymuş bu koro. (68’lerde nasıl bir büyü var???)
Harlem’deki gençlerin uyuşturucu, mafya, hırsızlık vb. yönlere sapmasına elinden geldiğince engel olmak isteyen bu ağabeyimiz, yaşları 8’le 12 arasında değişen gençlerimizin elinden tutmuş ve bugünlere getirmiş.
Koro’nun yetiştirdiği gençlerin %80’inin üniversiteye gittiği, bir çoğunun başarılı müzisyenler olduğu, bir kısmının da farklı meslek dallarına yöneldiği gibi bilgiler mevcut. Yani Harlem’den çıkmanın yolu olan basketbola bir alternatif getirmiş tonton Walter amca.
Çok aradım ama maalesef siteye koyacak bir videolarını bulamadım. En çok da “Jesus is a rock in a weary land”in çok sesli yorumunu onlardan dinlemenizi isterdim… Ama mezunlar korosunun sitesine girip sitenin sayfalarında dolaşırsanız birkaç performanslarını dinleme şansını bulabilirsiniz: http://thealumniensemble.com/
Bu arada bu koronun dişisi de var ama onlar Türkiye'ye henüz teşrif etmediler... Bu işlere gönül vermiş bir girişimci arkadaşımız organize etse de Boys&Girls Choir of Harlem olarak izlesek...
by Gand
1 yorum:
yerdeniz büyücüsü mü değil mi? bir konuyu bitirmeden başka koroya geçmek var mı:)
Yorum Gönder