Haftasonu yağmurlu geçince pek sevilmez aslında. Ama ben sevdim iyiydi. Yağmurun iyisi kötüsü olmaz, yağmur iyidir candır. Camdan baktırır. Romantizmin dışında barajları falan da doldurur, hastalıkları temizler. Tamam futbol için pek iyi değil belki ama olsun yine de sezon içinde bir iki tane topun zemine saplandığı, futbolcuların saç sağlıkları hakkında detaylı incelemeler yapılabilen dönemler de olmalıdır, lig böyle bir şeydir.
Tabi yağmur yağsa da maçı televizyondan izleme özgürlüğümüz engellenemiyor. Yine araya sıkıştı 3 maç, biraz da özet falan. Yazalım aklımızda kalanları:
* Cuma maç olmuş da, cuma Fener'in maçı yoksa yalan oluyor bu aralar. Trabzonspor son dakikada atmış golünü, cumartesi öğlen görebildik ancak. FM'nin yıldızlarından Barbaros Barut'un golü değişik. Umut'un golüne ise bayıldım. İnönü'deki çarpışma sert olur söyleyeyim.
* Digitürklü bir evde cumartesi akşam saatleri mahsur kalıyorsan yapılacak en doğru şey dörtyüz yetmiş üç yetmiş üç yetmiş üçü arayıp yayınlanan maçı satın almaktır. Öyle yaptık. Galatasaray-Kayserispor maçına 20. dakikada bağlandık bu sayede. Bizi bekleyen gol üç Fenerli'yi çok mutlu etmedi tabi. Lincoln'e verilen abuk sarı kartlara ise tepki vermek için pek bir kararsız kaldık. Ama bizim Hüseyin'in yorumu sanırım her şeyi anlatmaktaydı: "Bu kırmızıyı Alex'e verseler, dellenirdim". E dellendi Galatasaray tribünleri de. Velhasıl
Selçuk Dereli için,
Aziz'in köpeği demek pek tutarlı olmuyor. Fenerliler çok sever ya Dereli'yi. Devre yine bitti bitmesine. Sonra ise Tolunay Kafkas'ın riskleri ve Galatasaray'ın sıkıcı oyunu tuttu koca devreyi. De Sanctis kireç yüzünden golü yedi değil mi? Adalet tecellisi olarak Emre'nin elini göremeyen hakemi mi görmeliyiz? Neyse Kayseri iyi takım, 2 puan kayıp sayılmaz bu acaip ligde.
* Acaip diyoruz, şaka maka sezon başında işi götürür dediğimiz iki takım Galatasaray lider ikilinin dört, Fenerbahçe 7 puan gerisinde. 3 puanlık sistemde hiçbir şey belli olmaz tabi (kim söyledi bu lafı ilk defa acaba, bir ara üşenmeyip tüm gazeteleri araştıracağım 87'den itibaren!) ama yine de 20. haftaya girerken şu puan durumu hoşuma gidiyor benim. Ankaraspor'un Fenerbahçe'nin bir puan gerisinde olması, Antep'in bu kadar yakın olması güzel şeyler. Fenerbahçeliler! Bir an tuttuğunuz takımı unutun ve puan durumunun keyfini çıkarın! O kadar da kötü değil be..
* Neyse cumartesiyi böyle bitirdik. Pazar kahvaltısından sonra adres Irish Pub'dı. Memleketin en iyi Premier Lig izlenebilir mekanına attık kendimizi ama, yağmurlu şehirde öğlen vakti anca 4-5 insan vardı. Onlar da koskoca derbideki kritik pozisyonlarda hiç mi heyecanlanmaz kardeşim! Olay sonradan belli oldu. 17:00'de six nations rugby maçı varmış İrlanda'nın İtalya'yla. Bunlar birer birer kaybolmaya başladı. Kaldık öylece. Irish Pub'ta da şanssızlığımız fazla gol göremememiz. Yine gol olmadı. Eboue'nin atılışına şaşırdık ama hakem iyi yakalamış. Maçın komik anı da hakemin ikinci yarı için sahaya çıkarken elindeki çikolatayı yiyor oluşuydu. Bir de yönetmenin işi ilk yarı epey zordu. Sahanın yarısı güneşli, yarısı karanlık olunca, topun bulunduğu yere göre contrast/brightness ayarı yaptılar. Seyirciler alıcının ayarıyla oynamasın diye yönetmen çalıştı, helal olsun!
* Günü olimpiyattaki maçla kapattık. Stat boş olur tabi, İstanbul'da deli gibi yağmur var, ertesi gün okullar açılıyor, maç saat 19:00'da ve kapalı biletleri 40 Lira! El insaf. Bugün bir arkadaş yazmış statüsüne, 'oyum Fenerbahçe'yi yenmeme garantisi veren adaya' diye. İyi vaat! O değil de Abdullah Avcı'ya bir defa daha şapka çıkarmak lazım değil mi? Karşısında hesapta 30 yıllık hoca var ama doğru hamleleri yapan sizce hangi taraftı? Rakibini iyi tartan, eksiklerini bilen ve ona göre plan kuran hoca hangisiydi? Hep yanlı bakmayalım, geçen hafta 6 yemiş takımı bu hale getirmek beceridir işte. Kalesinde kumbara Mehmet Ali, savunmasında gencecik Mahmut, orta sahasında ikinci ligden yeni gelmiş İskender var bu takımın. Oynadıkları oyun takdire şayan!
* Bir de Fenerbahçe için yazalım. Herkes demiştir zaten de, hakikaten de ipin çekiliş anı Alex'in ve peşisıra Güiza'nın içeriye yürüyüşleri herhalde. Bundan sonra uzatmalar oynanıyor sanki. Tek teselli Nisan'ın stressiz geçecek oluşu.
* Başka mı? Sivasspor'un gollerini anlatmak lazım. Her iki golde de aslında birbirinin benzeri. Benzer yanları görelim. Birinde soldan, diğerinde sağdan Sezer kesiyor. Her ikisinde de savunma arkasından çizgiye kaçan adam Musa! Ve üçüncü adımda top kalede. Bu kadar sistematik golleri Fenerbahçe'den görmeyeli 2 sene oluyor herhalde. Sivasspor'un 11'inden herhangi birisini şu an Kocaelispor ya da Hacettepe'nin kadrosuna koysanız, seneye bankasya birinci ligde ancak oynarlar herhalde. Ama bu adamlardan böyle iş çıkaran hocayı da, bu şekilde oynayan futbolcuları da takdir etmek lazım. Edelim.
* Batuhan 3'te 4 yaptı. Hacettepe dönülmez akşamın ufkunda. Gaziantep'in Brezilyalılarını bir ara toparlamak lazım. "Marcelo etkisi" diyoruz kısaca, hatırlayan hatırlar kendisini. Bursa'nın çekik gözlüsü ne güzel gol atmış öyle. Antalya'da da Fatih Ceylan'ın ilk golü izlenmeli. Gaziantep'te bir de İsmail Köybaşı'ndan bahsetmek lazım. Her iki golde de yaptığı harika ortalarla golün adeta yaratıcısı olmuş. 20 yaşındaki bu solbeki de, ona bu şansı verenleri de tebrik edelim.
* O değil de bu da yeni moda sanki. Gençlere güven sevindirici bir trend ülkenin hocaları arasında. Adımızdan bahsetmiyorlar kolay kolay bari iyi oyuncular kazandırıp öyle konuşulalım diye düşünüyorlar galiba! Belediye'de İskender, Gaziantep'te İsmail haftanın gündemdekileri. Denizlispor'un kazandırdıklarına ayrıca değinmeli bir ara.
Şubat'ın sonuna doğru işler alevlenmeye, aksaklar tökezlemeye başlar artık. Mart'ın ortalarında da tünelin ucunu görmeye başlarız. Dirençli olan kazanır beyler bayanlar. Gözümüz üzerinizde!
by tunchay
2 yorum:
iskender kartaldayken bank asyanın en cok konusulan adamlarındandı, cok iyi topcu
fenerbahçe maçının özeti, ilk yarıda sahaya bomboş gözlerle bakan semih in gözleridir...
gözümü gönlümü kararttın be aragones, ben futboldan hiç bu kadar soğumamıştım...
Yorum Gönder