Ben lig heyecanlı dedikçe işler iyice karışıyor. Sonu nereye gidecek bilmiyorum. Takipteyiz işte, bu notlar da o işe yarıyor. Bu hafta fazla not yok, futbola fazla zaman ayrılmadı. Olanları yazalım.
* Cumanın nöbetçisi Galatasaray'ın gollerinde başrolde oynayan kısmet zorlu deplasmanlar öncesi Korkmaz'ın takımına hayat verdi. Trabzon-Eskişehir-Antep-Fener maçları var Galatasaray'ın, arada da Hamburg maçları. Çıkarsa çok sağlam çıkar Galatasaray Mart'tan.
* Trabzon'da bir şok daha. Tesadüfen öğrendim skoru, ben bile şok oldum hesap et! Fena maç olmuş yalnız. Ne goller kaçırmış Gökhan'la Umut. Kalecinin de hakkını yememek lazım. İlk yarıda Trabzon aleyhine verilmeye penaltı da çok konuşulurmuş, eğer Konya kazanmasa.
* Beşiktaş maçını da ancak özetlerden görebildik. Beşiktaş için de kısmetli diyebiliriz, okuduğumuz ve gördüğümüz kadarıyla. Tepedeki ikilinin kaybettiği haftada 3 puan onları liderliğe bir adım daha yaklaştırdı. 26 kehaneti gerçek mi olacak Büyük Mustafa'nın?
* Hafta boyu çok tartışıldı Bülent'in söyledikleri. Şu 6-8 muhabbeti. Üstüne bir de bu tekmeleme olunca iş iyice karıştı. Neyse kötüyü konuşmayalım. Ankara'nın beraberlik golünü atan Umut Sözen'e dikkat çekelim. 19 yaşındaki genç yıldızın lige bu girişi takdire şayan. Son dakikada verdiği ara pası da golle sonuçlansa daha da güzel olurmuş tabi.
* Kayseri'ye gitmeden hafta arasına değinip bir iki şey söyleyelim. Birincisi Fenerbahçe-Sivas maçı öncesi stadın etrafında tek başına dolaşan eski bir başkan. Evet kendisini pek sevmezdik, politik olarak pek sevilecek bir yanı da yok. Ama bu yaşında (74), tek başına, arabasız, yürüyerek maça gitmeye çalışması içimizdeki o saf futbolseverliği hatırlattı. Güven Sazak'tan bahsediyorum.
* İkinci adam ise Deniz Barış. Bu kaçıncı iniş, bu kaçıncı çıkış? Bir futbolcunun yetenekleri kısıtlı olabilir, önü kesiliyor olabilir, takıma uygun olmayabilir, ama hiçbirisi çalışmasına mani değildir. Ve işte şans da çalışanın yanında olur. Aurelio takımdan gider, iki transfer işe yaramaz çıkar, Selçuk sakatlanır, iş 1 senedir top oynamayan ve Şampiyonlar Ligi kadrosuna bile yazılmamış Deniz'e kalır. O da yine çıkar, elinden geleni yapar, yetmez şahane bir gol atıp maçı koparır. Başarı hikayesi bu değil midir? (Bakın duygusal anlamda yaşadıklarına hiç girmedik, oraya girsek zaten kayboluruz.)
* Kadir Has Stadyumu'ndaki maçı izlemeye başlarken ise kendimizi Kanal 24'te sandık. Özellikle düzenli stada giden Fenerbahçeliler için gerçekten yeni bir deneyimdi dünkü maçı tvden izlemek. Kameralar da güzel yerleştirilince keyif ikiye katlandı. Stadyumda emeği geçen herkese de teşekkür edelim. Türk futbolunu geliştirecek olan şeylerden birisi bu inşaatlar olacak. Kısa sürede diğer şehirlerdeki futbolseverleri ve yatırımcıları heveslendirmesi dileğiyle.
* Aramızda bir geyik var epeydir. "Fikstür avantajı" diye. Kağıt üstünde zor görünen maçları bu yıl daha kolay kazanıyor Fenerbahçe. Böyle bakınca da kalan maçlarda bir fikstür avantajı var Fenerbahçe'nin. Şaka gibi ama gerçek. O zor 3 deplasmandan yenilmeden çıkarsa Fenerbahçe ciddi ciddi işi götürebilir. Ama tabi o yenilmezliklerin arasında Kocaeli'ne, Denizli'ye falan da puan kaybedebilir. Şaşırmayız.
* Tolunay iyice antipatik oldun artık.
* Volkan Demirel ne zaman akıllanır? Buna kırmızı değil diyenlere de gözlük rica ediyorum, Flying Dutchman'e takdim edilsin bir tane.
* Kratochvil'in dönüşü olarak da not düşelim haftaya.
* Denizli'de yine değişik bir adam attı golü. Bu kez kilit açan gol Burak Akyıldız'dan. Belediye de bu kayıpla ateşin içine attı kendini. Antep yine puan kaybedince fatura Nurullah Sağlam'a kesildi. Bakalım tekrar ne zaman dönecek doğduğu şehre? Mustafa Pektemek golünü de attı, transferde Cavcav'ın kapısı aşındırılır. Troisi'nin gol vuruşu da çok iyi cidden. Görmek gerek. Dipteki havuza son darbe de Taner Gülleri'den. Kafa golü Kocaeli'yi yukarıya tutundurdu, Eses'i aşağı çekti.
* Yukarıdaki ateş hattı arası 3 puana indi, aşağıda da 10.-16. arasında 5 puan var. Ankara, Kayseri, Antep, Bursa şimdilik dertsiz görünüyor ama üstüste iki mağlubiyet onları da aşağı çeker. Dikkatsiz olan kaybeder.
Avrupa yorumu yok bu hafta, izleyemedik. Zaten Real Madrid kaybetti, canımız sıkkın. İlerleyen haftalarda görüşmek üzere efendim..
by tunchay
17 yorum:
yazılanlar da yorum da tabii ki öznel olacak ama tolunayın antipatikliğine gelene kadar roberto carlosun tecrübeli oyuncu müsveddeliğine de ben değineyim. geldiğinden beri her yaptığı hareket ya hakemleri zora sokmaya ya ortamı germeye yönelik. sen saha kontrolörü müsün be adam, volkanın kırmızı kartının ardından yaptığın hareketi geçtim, ne işin var her yeri karıştırmaya gidiyorsun?
ilginç olan yıllarca galatasaraylı oyunculara yönelik -kendilerince haklı olarak- çok fazla eleştiri getiren fenerbahçelilerin her maçın nerdeyse her anında itiraz halinde olan kendi oyuncularına çok fazla şey söylememeleri (tunchay nezdinde söylemiyorum bunları, gördüğüme bakarak genel hakkında konuşuyorum). yıllarca oyuncu itiraz eder, etmeli de, koyun gibi her karara kafa sallamamalı, yeter ki kötü niyetle ve karşısındakini zora sokarak değil de oyun hırsıyla olsun derken karşıma "kötü görünüyor" savıyla çıkanlar şu anda emre belözoğlu, roberto carlos, lugano, alex, semih gibi oyuncuların dayılanmalarını görünce ne düşünüyorlar acaba?
Deniz Barış'ın hikayesi de budur.
http://nick-fallin.blogspot.com/2007/11/yalnz-bir-adamn-hikayesi.html
bana gözlük diyene bakın..real kayıp mı etti tuncay efendi...
real puan kaybetti diyerek sıyrılacaktır bence tunchay :P ayrıca roberto carlos ilk geldiginde yan hakeme "puta" mı ne demisti. sonra dünkü mactaki hareketler. cirkef mi sempatik mi cözemedim.
eksik yazmısız. emre belozoglu'ndan bahsetmeyerek ayip etmisiz. fenerbahce'nin cirkinleştirilmesi üzerine bir yazi yazabiliriz gerçekten, turhan'ın haklı oldugu noktalar var ve acikcasi tam da bu konu ben ve etrafimdaki birkac adami cidden rahatsiz eden bir durum. emre'nin o kafa kesme hareketinden ziyade beni cildirtan an baldırını tutup 2 tur attigi anlardir. be arkadas goruyoruz, cogumuz futbol da oynadık bi sekilde. boyle bir acı cekme sekli yok ki?
carlos konusunda ben de cok emin degilim. yani sempatik mi antipatik mi cözemedim.
lugano konusunda ise mac icinde tam da sizin dediginizi düsündüm. bülent korkmaz inanılmaz antipatik gelirdi bana. lugano'nun da rakiplere oyle gelmesi son derece dogal geldi iste. ama kendi takiminizda boyle komik bi adam olmasi gülümsetiyor. hele o tac cizgisinde emrenin yattigi pozisyon muydu, ona gelip yan hakemle orta hakem konusurken aralarında bi seyler anlatmasi tam komediydi, gülüyorduk yani kahkahayla.
şu var. 2003-2004 takımını gerçekten seviyordum. Daum'un takıma hakimiyeti, Pierre'in sakinliği ve ağırlığı, gençlerin heyecanı falan tribünün ruhunu sahaya yansıtıyordu. Bu takımda ise eksik bir şeyler var. Farkındayız, bu yüzden biraz soğuğuz belki de..
Özellikle Tolunay'a deginme sebebim ise o an işte. Yani tamam her şeye eyvallah da, abi adam gelmiş sana bi şekilde elini uzatmiş, taca giden bir top icin o kadar delirmeye deger mi? Sen sakin kalmasi gereken adamsin.
Fırat bey bu arada size cevap bile vermiyorum gordugunuz uzere. Bu sene Barcelona'nin sampiyonlugunu kaybetmesini cok istiyorum nedense. Bu fazlaca yükselen takımlarin tepetaklak cakilmasi mutlu ediyor beni :)
Güven Sazak'ı sevmeyen ve Tolunay Kafkas'ı antipatik bulan birisi (Bu arada, askerliğinizi Tolunay Kafkas'la birlikte mi yaptınız? O nasıl çirkin bir üsluptur öyle!) böyle güzel bir blogu çirkinleştiriyor.
Güven Sazak konusu kendi kişisel görüşün o yüzden sevmeyiz gibi kelimeler buraya yakışmıyor. Sevende olur sevmeyende ama bunu alenen belirtmek böyle büyük bi bloga yakışmaz.
Arkadaşlar, burası bir blog, buradaki arkadaşlar kişisel düşüncelerini en objektif şekilde yazmaya çalışıyor. Tolunay olayını geçiyorum o açıklama yapılmış ama Güven Sazak olayınını bloga yakışmadığını düşünmüyorum. Bu blogun felsefesi eleştirilecek her şeyi eleştirmektir, Güven Sazak'ı sevmeyen birisinin de bunu belirtmesi kadar doğal bir şey olamaz. "Seven de sevmeyen de var ama bloga bu yazılmaz" demek insanların kendisin frenlemesi ve sansüre götürür konuyu. Bu konuda blogun (hiç sevmediğim bir kelime ama) "duruş"u bellidir. Dolayısıyla nasıl sizin değerli yorumlarınıza hiç dokunmadan yayınlıyorsak hakaret olmadığı sürece blog yazılarını da uzun birer yorum olarak düşünün
Saygı çerçevesinde kaldığı sürece hiçbir problem olmamalı
Ayrıca Türk okuyucusunda şöyle bir yanlış eğilim var gördüğüm, birisinin herhangi bir insan hakkında eleştirdiği noktaları söylemesi için önce sevdiği özelliklerini sayması gerekiyor. Yoksa sanki kişisel bir haset varmış gibi algılanıyor. Örneğin benim için de Ayhan futbolcu ahlakı yüksek bir oyuncu değil, ama sevdiğim bir çok özelliği vardır oyun içinde... Ben çıkıp "Ayhan iyice ahlaksızlaştı" yazarsam kısaca bu onu tamamen yerin dibine batırdığımı göstermez. Orada Tolunay'ın antipatikleştiğinden bahsedilmiş, tuncay'ın Tolunay'ın takdir ettiği yanları elbet vardır, "antipatik" yazmadan önce bunları listelemesi gerekmez. Kaldı ki bu ülkede Mourinho, C.Ronaldo gibi adamlara antipatiklik hakkında neler yazıldı. Hiçbiriyle aynı ranzada yatmadık.
Ben Tolunay görüşüne kendisinin katılmıyorum ama bu insanları frenlememiz anlamına gelmemeli.
tolunay futbolcuyken de ayni derecede itici ve antipatik bir adamdi. hadi oyle olmasa da onun hakkinda oyle birsey yazilmis olsa anlayacagim tepkiyi de antipatik degil diyen de yok.
-Güven Sazak'ı sevmeyen ve Tolunay Kafkas'ı antipatik bulan birisi daha-
Tolunay'ın, Emre'nin, Volkan'ın Carlos'un, Sabri'nin vs. vs. ve hatta butun antipatikligine karşın Bulent Uygun'un bu tutumlarının arkasında kazanma hırsları, kaybetmeyi hazmedememeleri yatıyor. Elbet aynı hırsa sahip olup mağlubiyeti olgunca karşılayan adamlar 100 gömlek daha üstündür. Candır. Ancak eleştiride ölçüyü kaçırmamak lazım. Mesela Emre o çocukça gırtlak kesmeyi yaptı diye onu Etiler cinayetiyle özdeşleştiren yorumlar çok zorlama ve çok ucuz bence. El kol gırtlak kesme hatta küfür çok abartılmaması gereken olaylar, Önce sahada İsmail Güldüren gibi gıkını çıkarmadan tekme, dirsek atanlar, bu hafta Ümit Bozkurt, veya Emre bunu eyleme dönüştürdüğünde (Bursa maçı), hakettikleri şekilde cezalandırılsınlar.
Ama bu looser tavırlar, Tolunay'ın, Bülent'in Carlos'un fazla gozumuze sokulmasın, geçiştirilsin, çünkü çoğu şov amaçlı zaten.
Bay Y.
Yahu hadi Tolunay'ı illa bi şekil savunan çıkar da Güven Sazak'ı eleştiren adamın bu blogda işi yok ne demek onu anlamadım : )
Görüşleri nedeniyle seviyorsunuz diye düşünüyorum da gene de bu blogda Güven Sazak sevilmelidir diye direten arkadaşı kendisini açıklamaya davet ediyorum.
roberto carlos için aceto'da yazdığım yorum:
seni hiç sevemedim carlos, seni kınıyorum ve sana beyaz laflar hazırladım:
dürüst değilsin, bütün o joker tandanslı sırıtmanın altında koca bir yalan yatıyor! senin çıkarlarına azıcık dokunulduğunda içindeki canavar ortaya çıkıyor...
sempatik falan değilsin o sırıtışla ve her isteyenle resim çektirme misyonunla ancak medrano sirkine kafa sallayan fil olursun daha ötesi değil...
futbolcu değilsin diyecek olursam senin kadar yalancı olurum ama artık onda da yavaş yavaş sona geliyorsun, o yüzden ayakkabıların uzun bir süre beyaz kalacak!
bu bloga yakışmıyor, o bloga yakışmıyor, yeşil giy kırmızı sana hiç yakışmıyor... illuminati bir bu büyük yakıştıran kurul iki... kararlarını nasıl alıyorlar, nasıl bir örgütlenme içerisindeler, başkanları güven sazak mı bilmiyorum ama onlardan korkuyorum... bu yorumu buraya yakıştırsalar bile ya bir gece vakti ansızın yakışmadı yaftasını kapıma yapıştırırlarsa!
yapmayayım söylemeyeyim tutayım diyorum, blog sahibi kibarlığından, terbiyesinden en adaplı cevabı veriyor biliyorum ama yine de tutamıyorum:
burası milliyet online değil arkadaşım, nabza göre şerbet verecek, kim ne der diye düşünecek, o takıma bu takıma yaranacak bir yer değil... burası özgürlüğün, okumanın, tartışmanın, insanlığın, taraftar olmanın ne demek olduğunu anlamış insanların özgür alanı!
anlayamıyorsan bu da sana yakışmıyor!
varol sakin :))
idare etsinler abi, ben yakışıklı bir adam değilim:)))
tutmayin kucuk enisteyi : ))
HAFTASONU NOTLARI bölümünü çok beğeniyorum. tebrikler. silinebilir :)
Yorum Gönder