Hindistan’da geçen ve beyaz ırktan bir tek oyuncunun bile oynamadığı bir film olduğunu duyup üstüne bir de zevkine güvenilen arkadaşlardan şiddetli referanslar alınca, kalktık gittik milyoner varoşköpeğini izlemeye. Yalnız referanslardan birinde “Tanrı Kent”i sevdiysen bunu da seversin gibi bir ibare geçince, o müthiş filmle kıyaslamamak imkansız hale geldi… (Pozitivist beyin işte; her şeyi ikiye kategorize et, sonra biri ak öteki kara olsun. Bu kadar basit.)
Cidade de Deus (City of God), Rio de Janeiro’nun kuzeyinde, bizzat devlet eliyle planlanmış bir nevi kentsel dönüşüm projesinin uygulandığı ve Rio’nun gecekondularının merkezden temizlenerek taşındığı bölgesi imiş. Bu ironik isimli yer 2002 yapımı aynı adlı filmde detayları ile anlatılmıştı. Ülkemizdeki gecekondu anlayışı ile dünyadakinin farkını bilirdik zaten. Bizde yıkım ekipleri mahalleye girebildiği gibi evleri de yıkar. “Her konuda birey olma sürecini tamamlamış bir toplum” olduğumuz için, her aile kendi evini taş ve sopa ile savunur. Kadınlarınsa tek savunması anaç feryatlarıdır. Ama sonuç hiç değişmez: Seçime kadar gecekondunu kur, seçimden sonra nasıl olsa yıkarız. Oysa gecekondusunu yıktırmak, hatta mahallene ekipleri sokmak, bir onur meselesidir Venezuella’da, Arjantin’de, Brezilya’da. Güney Amerikalılar Türkiye’li slumdogların hikayelerini hayretle dinler…
ABD slumlarının gerçeğinden, olur olmadık filmler sayesinde epey bir haberdardık. Her tür kaos ve krizin ABD’nin bir kaç katı şiddetle yaşandığı güney komşularındaki gerçeklerle ise yenice yükselen Güney Amerika’lı dahi yönetmenler sayesinde yüzleşmeye başladık. Uyuşturucudan bireysel silahlanmaya, yalnız deli cesareti olanın tutunabildiği bu yerlerin karanlık hikayelerinin muhtemelen sadece bir kısmı müthiş bir kurgu ile anlatışmıştı Tanrı Kent’te.
Slumdog Millioaire’de ise yine slumların dünyanın neresinde olursanız olsun değişmez gerçekleri anlatılıyor. Neredeyse Inarritu’nunkilere yaklaşan bir kalitedeki kurgu bu kez daha masalsı öğeler içeriyor. Slum gerçeğini, filmin ilk yarısında anlattıktan sonra, çok başarılı oyunculuk sergileyen iki ufacık çocuğun seyahati ile devam ediyor ve daha sonra bir aşk ve tesadüf hikayesine dönüşüyor. Oscar aldı diye hor görmeyin, hiç fena değil film… Zaten salt Hindistan’ı tanımak için bile izlemeye değer.
İçimde kalmasın, keşke filmin bitişindeki bollywood dansları, bu kadar hollywood tadına yaklaştırılmasaydı.
Sözün özü, her iki filmi de mutlaka görün.
by Gand
İngiltere'den Türkiye'ye arabayla yolculuk
-
“Hayatımda yediğim en iyi dondurmaydı” dedi Ozan. Ömrünün henüz 5 yıl 6
ayının geride kaldığını düşününce çok iddialı bir açıklama gibi
gelmeyebilir. Ama...
4 yıl önce
3 yorum:
http://vliegendenederlander.blogspot.com/2009/01/slumdog-millionaire.html
tropa de elite (the elite squad) polis şiddeti,uyuşturucu ve rio varoşlarını oldukça çarpıcı bi şekilde anlatıyor.bu iki filmi sevenlerin mutlaka izlemesi gerekir.
Guy Fawkes ise nick, selam etmeden geçemem :) bu filmi bilmiyordum, söylediğin iyi oldu...
Yorum Gönder