22 Nisan 2009 Çarşamba

RUS SOLDAN SOLDAN GELDİ






















Dünkü 4-4'lük Liverpool-Arsenal maçından sonra oturup taktik teknik analize girmek yanlış olur aslında. Bu sene İngiltere'de üst düzey takımların 4-4 bitirdiği üç maç var. 29 Kasımdaki Arsenal Tottenham, bir hafta önceki Chelsea-Liverpool ve dünkü Liverpool-Arsenal maçı. Dünkü maçın seyrine doyum olmadı tabi ama 3 maç arasında sonuncu sıraya yerleştiririm söyleyeyim. Ha bu maçı değersiz mi yapar? Asla. Ama her maç sonrası köşelerinden çıkan meşhur "ya arkadaşlar bu adamların oynadığı futbolsa bizimki ne?" adamlarının bu defans hataları Türkiye'deki herhangi bir maçta yapılsa "defanslar berbat, böyle 7 de olur 8" de diyeceklerini biliyorum. Bizde seyir zevki çok üst düzeyde olan, profesyonel bilince sahip futbolcuların sahne aldığı, ve Sezar'ın hakkını hep veriyoruz, bir futbolsever için hazine değerindeki yurt dışındaki maçlara zaten onların değeri bilinirken bir de daha fazla değer biçme çabası var. Yanlış anlamasın kimse tekrarlayalım, herhangi bir küçültme maksadımız yok. Ama bu ülke üzerinden 8 sene geçmesine rağmen hala 4-3'lük Fenerbahçe-Gaziantepspor maçında Rapaiç'in durum 3-3'ken yaptığı soloyu değil de devre arasında soyunma odasında giden paraları konuşuyor. Ya da ilk yarıyı 3-0 mağlup bitiren Fenerbahçe'nin ikinci yarı başında taraftarlarından aldığı desteği değil de, dün durum 3-4 iken Kop'tan gelen "You'll never walk alone" seslerini...Bunu dile getiren adamların çok büyük bir çoğunluğunun, desteklediğim takımın taraftarı olması ve o grubun içinde 3-0'dan 4-3 verdiği bir Fenerbahçe maçının bulunmasını da çok ironik bulurum. Keza Türk futbol tarihinde dün akşamın heycanıyla yarışacak bir dolu maç var. 1992-93 Galatasaray Fenerbahçe TSYD Kupası maçı (3-2), Fenerbahçe-Beşiktaş 2004-05 sezonu Turkcell Süper Lig maçı (3-4) gibi. Bu maçların hiçbirisinin heyecanı ve gidişi dünkü mücadeleden aşağı değillerdi. Ha kabul ediyoruz elbet, orada bu maçların sayısı çok fazla iken ve her sene 4-5 tane çıkarken, biz her sene 1 tane çıkartabiliyoruz. Hatta son 2 senedir çıkartamıyoruz.

Gelelim baştaki şu "aslında taktik konuşulmaz" cümlesine. Ama birkaç noktaya değinmek lazım. Birincisi elbette Andrei Arshavin. "FA Cup'taki Chelsea maçında oyuna daha erken girebilir miydi?" ya da "ilk onbir başlayabilir miydi?" diye sormak lazım. Dün Arsenal'in kaleye çektiği şut sayısı 8. Bu şutlardan 4 tanesi kaleyi tutmuş. Yani kaleyi tutan her top gol olmuş. Bu tutan ve gol olan 4 şutun hepsi Arshavin'e ait, o da gollerden başka şut çekmemiş zaten kaleye, "vurduğu gol oldu be abi" adamlarına selam olsun. Yukarıda gördüğünüz gibi Arshavin'in gole ulaşan 4 şutunun çıkış noktalarına baktığınızda bir hat üzerinden çıktığını görüyorsunuz. Soldan soldan gelip çakmış Rus. Notunu düşelim, 1946-47'de Anfield'a rakip olarak çıkıp 4 gol atan Wolverhampton'lı Dennis Westcott'tan 62 yıl sonra bu performansı yineledi. İkinci incelenmesi gereken şey ikili mücadelelerdeki performans. Dediğimiz gibi dünkü maçı "hataların sayesinde buraya geldi" cümlesine sıkıştırmak büyük haksızlık olur, bununla birlikte göz ardı da etmemek lazım. İkili mücadeleler daha doğrusu tam anlamı ile "tackle" dediğimiz müdahalelerle ilgili çok ilginç bir istatistik var. Arsenal sezon başından beri hiçbir maçta (kaybettikleri dahil) ikili mücadeleleri kazanma-kaybetme oranında eksiye düşmemiş. Her maçta kazandığı mücadele sayısı kaybettiğinden fazla ve dolayısıyla bunu başaran tek takım. Dün akşam da 55-32 idi başarılı-başarısız müdahale sayısı. Liverpool'da ise bu sayı 37-40'tı. Bunlardan bir tanesi olan Mascherano'un müdahalesi zaten ilk golü yarattı. Le Foot güzel değindi, bunda takımın genç ve atletik Afrikalı oyuncularının ve Afrika asıllı Fransızlarıın büyük payı var. Her yere uzatıyorlar bacaklarını. Hatta bir ara Fergie Arsenal'in genç oyuncularının çok hırslı olmasının aşırı sertliğe yol açtığını söylemişti. Kesin Arsenal'e mağlup oldukları bir maç sonrasıdır, tam hatırlamıyorum.























Son değineceğim şey çok çarpıcı bir istatistik. Defanstan top çıkarma konusunda Arsenal'in ne kadar zorluk çektiğinin ve baskı altında kaldığının kanıtı. Topu uzaklaştırma oranları. Liverpool maç içinde sadece 13 kez topu defanstan gelişigüzel uzaklaştırmış. Bunun 6'sı kırmızılara giderken 7'si rakibe gitmiş. Arsenal'de ise bu rakam devasa. 92...92 kez defanstan gelişigüzel topa vurmuş Arsenal. Tabi bunda maçta 3 kez öne geçmelerinin ve 3 kez beraberlik golü için baskı görmelerinin etkisi var. Bu 92 uzaklatırmanın 47'si başarılı. 45 tanesi tekrar Liverpool atağı olarak Gunners kalesine geri dönmüş. Zaten son gol öncesi oluşan muazzam baskının sebebi de o. Arsenal o an toplam 5 kez topu kalesinden uzaklaştırmayı denedi ama ne başarılı olabildiler ne de defansta denge namına bir şey kaldı. Benayoun 93. dakikada epnaltı noktasında bomboş vurabildi bu dengesizlikte. Bu hengameden Kolo Toure ve Bacary Sagna'yı ayırmak lazım. Toplam 39 kez topu kalelerinden uzaklaştırmışlar. 26'sı rakibe gitmiş. Arsenal'in kalesinden çıkan her topun duvara çarpıp geri gelmesinin önemli sebebini bu ikili oluşturuyor.

5 yorum:

memduh95 dedi ki...

kimsenin defansı görme gereği duyduğu yok. sivas-fener maçında da 5-6 top girseydi içeri, 'şölene biz de ortak olduk' olacaktı.

Hamza dedi ki...

Ben bu maç ve Chelsea maçı ile birlikte hayran olduğum bir konuya değinmek istiyorum.
Biraz tek taraflı bir yorum olacak benimki.
Ben Liverpool'un yaptığı tempoya hasta olmuş durumdayım.
Bu sene hemen hemen bütün maçlarını izledim Liverpool'un.
Ve bu takım da farklı olan bir şey var.
Bir takım geriden gelip öne maçta tekrar yenik duruma düşüp o tempoya nasıl çıkar?
Bu işin maddi (fizik kondüsyon) olduğu kadar manevi kısmıda var. Sonuçta onlarda insan, hiç mi demorilize olmaz bu adamlar?
Bizden verdiğin 2 örnekte ilk yarı - ikinci yarı dönen maçlar.
O yüzden birebir bu maçlarla örtüşmediğini düşünüyorum.
Ve Barcelona dahil Avrupa'da hiç bir takımın Liverpool kadar istikrarlı bir şekilde her maç ortalama 45 dakika'nın üstünde yüksek tempo ile top oynadığını görmedim.

varol döken dedi ki...

katılmıyorum dutchman... hiçbir türk maçı bu kadar büyük heyecana sahne olmuyor... benim bir hatırladığım bu süratte ve kalitede bursa-kocaeli maçı var... saydığın maçların bizdeki değeri bizdeki değerlendirme sistemlerine göre... böyle bir futbolun 100 yıl içinde bizim sınırlarımıza uğrama olanağı yok, uğradığı zaman da onlar başka bir futbol oynuyor olacak zaten... bu yüzden de şampiyonlar liginde favori değil uefa'da sürpriz olabilir istisnasız her türk takımı...

bu maçı son sıraya koymazdım ben, arsenal-tottenham ı izlemedim ama chelsea-liverpool dan daha iyi bir maçtır benim gözümde, orada daha mental eksiklikler vardı, liverpool öndeyken bile bu kadar muhteşem oynamamıştı... burada ise çok acayip bir liverpool vardı, böylesine komple 90 dakika aksamayan düzeni uzun süredir görmüyorum, barcelona-bayern'in ilk yarısındaki barca belki...

olayı arsahavin götürdü ama nasri göz ardı ediliyor, inanılmaz yerlerde inanılmaz kritik hareketler yaptı... torres ve benayoun ve fabianski de... 90 dakika komple bir şölendi işte, benim takımım olmasa türkiye'de hiçbir maçı böyle izleyemezsin...

joaquinsanchez dedi ki...

fa cup'ta arshavin'in geç girmesiyle ilgili olarak, wenger uzatma dakikalarını da düşünmek zorundaydım demişti.

Adsız dedi ki...

Julio baptista 9 ocak 2007 tarihinde 4 gol atmıştı liverpool'a zaten.
Kaynak:
http://www.independent.co.uk/sport/football/news-and-comment/liverpool-3-arsenal-6-fourgoal-baptista-humbles-liverpool-431511.html