Semih Şentürk, Fenerbahçe'nin resmi sitesine yaptığı açıklamada çarpıcı ifadeler kullandı
Galatasaray ile oynadığımız derbi maçı sonrası hayatımın en kötü gecelerinden birini geçirdiğimi söyleyebilirim. Maç sonrasında, maçın stresini atlatıp eve gittiğimde olanın bitenin ancak farkına varabildim. Yaşanılan olaylardan büyük üzüntü ve huzursuzluk duydum. Bütün bir gece boyunca kendime hep 'Biz ne yaptık böyle?' sorusunu sordum durdum. Tüm Türkiye'nin gözleri önünde, ülkemizin idol oyuncuları olarak yaptıklarımız bize hiç yakışmadı. Profesyonel futbol yaşantımda ilk kez gördüğüm kırmızı kartı kendime hiç yakıştıramadım. Maç içinde bir futbolcu maçın heyecanı, stresi ve yaşadığı baskı nedeniyle çok sağlıklı düşünemeyebilir. Çoğu zaman dışarıda çok sakin kişiliği olan futbolcular bile, saha içinde farklı bir kimliğe bürünebilir. Ben genellikle sinirlerine hâkim olabilen, sakin bir kişiliğe sahibimdir. Ancak bu kez maçın aşırı gerginliğinden ben de etkilendim. Maçın son dakikalarında çıkan olaylarda asıl amacım ortalığı yatıştırmak olmasına karşın, Arda'yı ayırmak isterken, kontrolsüzce yaptığım sert hareket hem Arda hem de izleyenler tarafından yanlış algılandı. Sonrasında ise Arda'nın verdiği tepki neticesinde benim de sinirlerim boşaldı ve kimsenin görmek istemediği o tatsız olaylar ortaya çıktı. Arda benim için çok farklı biri. Bir rakip, bir meslektaştan öte, benim için bir kardeş. Avrupa Şampiyonası sırasında yaklaşık 45 gün boyunca Arda ile yediğim, içtiğim ayrı gitmedi. Birlikte sevindik, birlikte üzüldük. Daha sonraki kamplarda da durum aynıydı. Gerçek bir abi kardeşin ilişkisi ancak bizimki kadar olabilirdi. Böylesi bir ilişkinin, anlık bir sinir ve tepki sonucu bozulmasına ne ben ne de Arda izin verir. Öncelikle tüm futbolseverlerden onları böylesi olaylara tanıklık ettirdiğimiz için ve bize yakışmayan davranışlarda bulunduğumuz için, özür diliyorum. Sonra da canım kardeşim sevgili Arda'yla birlikte böyle bir olaya karışmış olmaktan duyduğum üzüntüyü belirtmek istiyorum. Ben kendi adıma bir daha böyle bir olaya karışmayacağımın sözünü veriyorum.
---------------------------------------
Galatasaray'ın yıldız futbolcusu Arda Turan, Fenerbahçe ile yaptıkları derbi maçın sonlarında yaşanan olaylar nedeniyle özür diledi.
Özellikle milli takımdan ve Fenerbahçe'den her zaman ağabey olarak gördüğüm, sevdiğim ve ailesiyle görüştüğüm Semih Şentürk ile istemeden ve düşünmeden içine düştüğümüz durum ve ortaya çıkan fotoğraf, hiçbir zaman arzu etmediğim ve hiçbir zaman onaylayamayacağım görüntülere neden oldu. Gerek kişiliğime, gerekse futbol kimliğime yakışmayan bu olayın içinde Semih Şentürk ile birlikte olumsuz olarak anılmak, bizim gibi birbirine saygı ve sevgisi tartışılmaz iki oyuncunun görebileceği en büyük cezadır'' diye konuştu. Semih Şentürk'ün içten açıklaması ve yaklaşımı, içinde hissettiklerini, ben de onun gibi bir ağabeyim için düşünüyorum. Saha içinde yaşanan olumsuzlukların saha içinde kalması gerektiğini biliyorum. Kimin haklılığından çok dostluğumuzun, ağabey-kardeş ilişkimizin devamının önemli olduğunun bilincinde, yaşananlardan dolayı tüm spor kamuoyundan ve Türk halkından özür dilerim. Ayrıca, Semih Şentürk ile bugüne kadar gelen inanılmaz dostluğumuzun asla tükenmeyeceğini buradan belirtirken, ona olan sevgi ve saygımın ise sonsuza kadar süreceğinin bilinmesini isterim.-------------------------------------------------
.....Bizim köyün zengini bir Şükr'efendi vardı. Bir de köyümüzün çok yoksulu bir Yaylı Yahya. Bir ayağı aksaktı da yaylana yaylana yürürdü; bu yüzden Yaylı Yayha derlerdi. İkisi de rahmete kavuştu. Birgün bu Şükr'efendi traktörüne kurulmuş, kasabaya pazara giderken bir de bakmış yolda Yaylı Yahya aksaya yaylana, yayan yapıldak kasaba pazarına gidiyor. Acımış. "Ben de kasaba pazarına gidiyorum, bin traktöre de götüreyim" demiş. Yaylı Yahya da bimiş traktöre, bunlar söyleşe gülüşe giderlerken çok şakacı olan Şükr'efendi "Len Yaylı Yahya" demiş "bak şurda yolun üstüne manda terslemiş, buğusu tütüyor taze taze...Mayısı gördün mü, kuşlar üstünde yemleniyor?" Yaylı Yahya "He gördüm" demiş". Şükr'efendi "İşte o mayısın hepsini yer yutarsan bu traktörü sana veririm" demiş.
Yaylı Yahya şöyle bir düşünmüş, mayısı yesin mi yemesin mi? Yahu ömründe bunca halt yemiş, ilk yiyecek değil ya...Sanki bunca zamandır yediği ne ki...Şuncacık mayısı yerse, koskoca traktör kendinin olacak. İnmiş traktörden çömelmiş mayısın önüne. Hapur hupur yemiş, silip süpürmüş mayısı.
Şükrefendi sözünün eri olduğundan "Hakettin len Yaylı Yahya, buyur traktör öz malın!" deyip direksiyonu eline vermiş. Bu kez Yaylı Yahya geçmiş direksiyona. Kasabaya varmışlar. Pazarda işlerini görmüşler. Akşama doğru, köye dönecekler. Yaylı Yahya artık traktörün sahibi oldu ya, "Hadi bin de Şükr'fendi seni köye götüreyim" demiş. Binmiş Şükr'fendi de traktöre, güle söyleşe gidiyorlar. Güneş de batmak üzere...
Gelgelelim, yediği bok, bir türlü Yaylı Yahya'nın aklından çıkmıyormuş. Nasıl etsem de yediğim bokun acısını şu heriften çıkarsam, diye içinden düzenler kurup duruyormuş. Derken yol üstünde buğusu tüten bir mayıs görmez mi!
"Şükr'efendi be..." demiş.
"Buyur Yaylı Yahya!"
"Şimdi bu traktör benim ya..." demiş.
"Evet, senin Yaylı Yahya..."
"Bak şurda tüten camuş mayısı var, önde gördün mü?"
"Gördüm Yaylı Yahya!"
"İşte o mayısı yer yutar bitirirsen, bu traktörü sana veririm", demiş.
Şükr'efendi de, mayısı yedi diye traktörü Yaylı Yahya'ya verdiği için kendikendine ben ne akılsızlık ettim der kızar, traktörü geri almanın bir yolunu düşünürümüş. Yaylı Yahya böyle deyince, fırsat bu fırsat deyip elinden kaçırdığı traktöre yeniden sahip olmak için atlamış yere traktörden, önüne çömelip yerdeki mayısı yemiş, silmiş, süpürmüş. Bunun üzerine Yaylı Yahya da “buyur, traktörü hak ettin” deyip direksiyonu Şükr’efendi’ye teslim etmiş.
Traktörün üstünde, ikisi yan yana köye dönüyorlarmış. Ama o zaman dek hiç durmadan şundan bundan konuşup gülüşürlerken, birden ikisini de bir suskunluk almış. Bir zaman böyle konuşmadan yol aldıktan sonra Şükr’efendi"Ne düşünüp duruyorsun, neden susuyorsun?" diye sormuş. Yaylı Yahya da, "ya sen ne düşünüyorsun, neden susuyorsun?" demiş. Şükr'efendi de "İlkin sen açıkla, sonra da ben söylerim" demiş.
Bunun üzerine Yaylı Yahya "Yavu" demiş, "Biz sabah seninle köyden çıkarken bu traktör senindi, öyle değil mi?". "
"Evet benimdi."
"Şimdi akşam oldu, köye dönüyoruz, traktör gene senin. Köyden çıkarken sabahleyin, benim traktörüm yoktu, şimdi köye dönerken gene traktörüm yok..."
"Evet öyle Yaylı Yahya"
"Traktör gene senin, benim gene bir şeyim yok, demek hiçbir şey değişmedi de, öyleyse ben bu boku niye yedim?"
"İşte ben de onu düşünüyordum ya, madem böyleydi de ya ben neye o boku yedim?"
Aziz Nesin, İt Kuyruğu 1955
5 yorum:
canım çok çekti ya ben de bir açıklama yapacağım hatta gelecek yılın açıklamasını şimdiden yapacağım:
yılbaşında çıkardığım olaylardan ötürü ingiliz halkından, prenses diana'nın aziz ruhundan ve brighton'daki tüm insanlardan özür diliyorum... her zaman bir abi, bir kardeş, amcaoğlu, almanya'dan gelen mal sahibinin yeğeni olarak gördüğüm sevgili joe jonese ateşdağlı ile bu olaylara girmeyi hiç istemezdim... ama valla o başlattı kraliçem... sen kalk şehrin her yerine go home aborjin pankartları astırt, yetmezmiş gibi yılbaşı gecesi votkamın içine absinthe damlat sonra da buralarda gelenektir diyip bir movement trick ile denize atlayacakmış gibi yapıp beni manş'ın soğuk sularına atlat... karaköy, bursa ve adana'daki milli takım kamplarından tanıştığım joe ile bu durumlara gelmeyi hiç istemezdim... basının ve hasan mutlucan'ın hiç tasvip etmediği görüntüler çıktı ortaya... benim gibi milyon eurolar kazanan bir reklam yazarına hiç yakışmadı, joe biraz fakir ona yakışmış olabilir... gene de oscar wilde'in kitaplarıyla limbo yapmamalıydım, pişmanım... ama bu joe ile aramızdaki şarkı sözü yazarı ve besteci ilişkisini değiştiremez... sözlerimi pişmanlıkla bitirirken kendisini şu şarkıyla selamlıyorum...
bitmez tükenmez
kalbimde dostluğun
bekle beni oscar wilde joe
metrobüsle geliyorum
eurostar metrobüs hattı çalışanları adına çok pişman reklam yazarı.
Bu gibi beyanatlara tamamen karşıyım. Olayların fitilini çeken Lugano bile bunlardan daha dürüst açıklama yaptı en azından.
Bu olaylardan ve beyanatlardan Benim cıkardığım sonuçlar;
1. Oyuncular sahada kendilerini Gladyatör sanıyorlar.
2. Yaptıklarından pişmanmış gibi yaparak;
2.1. Yalan söylüyor olabilir,
2.2. Bizi keriz yerine koyuyor olabilir,
2.3. Ceza indirimi yalvarışları olabilir,
2.4. Dürüstlüklerini ancak bundan sonra yapacakları yada yapamayacaklarının belirleyeceği bir yola girerek takdir kazanma ümidinde olabilirler.
3. Ağabey ayağı g.t ayağıdır.
4. Fenerbahçe - Galatasaray ne oyuncu bazında ne yönetim bazında ne de taraftarı bazında dünya kulubü falan değildir. Olsa olsa karga tulumba külhan beyler liginde yumruk şov takımı olurlar.
5. Türk futbolcusunun futbol mantalitesi yoktur.
6. Türk seyircilerin futbol kültürü yoktur.
7. Türk Medyası fişekcidir, körükleyicidir, işine geleni işine geldiği gibi dogruluktan, dürüstlükten uzaklaşarak anlatmayı ayıp bulmaz. Ayıplanmadığı için.
8. Taraftar denilen insan grupları stadta kavga çıksada biraz stres atsak mantığı ile maç izledikçe Ali Sami Yen başta tüm stadlar çökme tehlikesi altındadır.
9. Türk Futbol Federasyonu ismen varlığını sürdürmekten başka hiçbir yaşamsal fonksiyona sahip değildir.
Türk Futbolundan uzaklaşmamamız için ne sebep kaldı bilemiyorum.
hehe =) yine olaya son noktayı koydunuz sayın dutchman hayranım size.
bir Aziz Nesin hayranı olarak cuk oturmuş diyorum. Tabi bu özürlerin hangi telkinlerin ardından yapıldığını da tahmin etmek zor değil.
he he :) bu durum anca bu kadar iyi açıklanabilirdi..
aziz nesin'den bi örnekle yazıya alınması da ayrı bi ironi olmuş.
Yorum Gönder