23 Nisan 2010 Cuma

TOP 10 EFSANE ÇOCUK OYUNU


















Geçtiğimiz yılki yazıyı uplayalım, bu güzel günün şerefine.

Bugün 23 nisan, oturduk yazı işlerine, bindik zaman makinesine o yıllara gittik (nasıl iğrenç giriş ama, bu geçmişle ilgili bir motifi anlatacak program sunucularının "haydi zaman tüneline girelim" veya "haydi zaman makinesine binelim" türünden bağlama çekmeleri bitirir beni, sanki hepsi Doktor Emmet L. Brown anasını satayım, De Lorean mı lan bu, televizyon programı, neye biniyorsun?). Neyse efendim aşağıdaki oyunlara futbol maçları dahil değil elbet. Zira onu çocuk oyunundan ayrı bir yerde tutmak gerekiyor. Yoksa onu yazmaya kalksak bakkaldan alınan plastik toplara, "biz Juventusuz siz kimsiniz"lere, "ben Van Basten" , "ben Gullit", "ben Vanenburg", "Vanenburg ne lan?", "ön libero oğlum 20 yıl sonra deli mevki olucak"lara gireriz çıkamayız. Tabi o yıllarda seçilen takımlar ya Juventus, ya Inter ya da Milan'dı. İngiliz kulüpleri Avrupa kupaları cezalısı olduğu için "biz Liverpool'ız" veya "biz Nottingham Forest'iz" diyen çıkmazdı. Şimdi iletişim çağı, mahalle aralarında "biz Hoffenheim", "biz Livorno", "biz Arsenal Sarandi" diyen var mıdır bilmiyorum. Yazı ayrıca 80 doğumlu kuşağın çocuk oyuncularını içeriyor elbet. Yani bir taso, bir power rangers yok elbet, ha tabi bebekli çay takımlı evcilik türü oyunlar da yok. Maksat minimum maddi kaynak hatta sıfır maddi kaynak ile oynanan oyunlar.

1-Saklambaç: İşte sıfır maliyet, geniş kadro, gizem, dikkat, sürat gibi bir çok öğeyi bünyesinde bulunduran manyak oyun. Şimdi mahalleme dönsem, elemanlar "oynayalım" dese "çekilin lan yumuyorum" diye duvara gömülürüm. Envayi çeşit oyuncusu vardır bu oyunun. Birinci tip "kazan patlatma" ya da bazı yörelerde "çanak-çömlek patlatma" olarak bilinen hadiseyi gerçekleştirmek için bir tarafını yırtan tiplerdir. Bunlar arkadaşlarının kazağını giyer, şapkasını takar, montunu üstüne geçirir ki illa "Hasan sobeee" diye bağırıldığında "uaaaa çanak çömlek patladı İlker'im lan beeeen yum bir daha hadi" diye ortaya çıkarlar. Halbuki şimdi düşünüyorum da ne gerzekçe. Adam zaten yumuyor, patlarsa yine yumucak eee.... Değişen bir şey yok, nedir bu varyete. İkinci tip, kabul edilebilir oyun sınırlarının dışına çıkarak saklanan ve 4 el boyunca bulunamayan manyaklardır. Bunlar o saklanma yerinde 3 gün aç susuz yaşayabilir. Zaten 4 el sonra çıkıp gelirler ve millet de pek sallamaz. Bir de yuman ebenin başında bekleyip kafasını kaldırır kaldırmaz "sobe" diye duvara vurup sonra da "eheheh" diye gülen tipler vardır ki işte o tipler hayatları boyunca istiklal marşından kaytaran öğrenci-sınavda kopya çeken üniversiteli-askerde nöbet yerinde uyuyan asker-öğle yemeğine 5 dakika erken çıkıp 5 dakika geç gelen çalışan yaşam çizgisini izlerler.

2-Dokuz Taş: İşte benim en sevdiğim oyunlar sıralamasında tepelerde yer alan oyun. Müthiş oyundur. Hız, nişancılık, taktik, bloklar arası bağlantı ve bir dolu beceriyi barındırır. Ben hafiften rugbye benzetirim o yüzden. Zira takım halinde saldırılıp takım halinde savunma yapılır. Bir kere oyuna başlayacak ekip kiremitin üzerine tükürülerek atılan "yaş mı kuru mu?" kurasıyla belirlenir. Mermere, kiremite, asfalta bu oyunda büyük saygı vardır. 9 taşı deviren takım dört bir yana dağılır, takımlardan herhangi birisinin topu elinde tutanı birisini kovalarken diğerleri taşlara yanaşıp tekrar üstüste dizmeye çalışır. Rakip takımdan herkes vurulana kadar bu iş yapılamazsa, taşları savunan takım, atış hakkını elde eder. Bu oyunda taşları tekrar dizmeye çalışan takımın tek yanmayan üyesi kalmışken 5 kişiye karşı beni ıskalamaları ve topun afederseniz boklu dereye gitmesi sonucu taşları dizdiğimi ve gemisini kurtaran kaptan rolüne soyunduğumu hatırlarım. Bir de siz tam taşları dizerken mermeri sallayıp deviren çamur arkadaşlar vardır ki onlar dayaklıktır o ayrı.

















3-İstop: Sıfır maliyetle olmasa da bakkaldan alınacak bir plastik topla rahatlıkla kotarılacak oyun. Kural basittir. Topu atarsın havaya "Ayşeeee" diye...Ayşe topu tutarsa bir başka ismi söyleyip havaya atar. Topun ilk tutulamadığı anda, ebe olan kişi topu eline kadar diğerleri kaçışır. Tuttuğunda herkes olduğu yerde kalır, ebe de uzaktan topu fırlatarak oyuncuları vurmaya çalışır. Bu oyunun pratikteki çıkarımı mahallede yavşanılan kızın adının söylenmesidir. Böyle bir durum varsa, misal Orçun-Özlem aşkı söz konusu ise şöyledir:

....Ahmet...Orçun...Özlem...Mehmet...Tayfun...Orçun..Özlem....Orçun...Özlem..Orçun...Özlem uleaaaaan....Bir de bunun renklerin üzerine olan "renkli istop" veya "renktop" denen versiyonu vardır. Burada da topu yere düşüren ebe tutar, bir renk söyler, diğerleri o rengi içeren herhangi bir nesneyi tutana kadar onları vurmaya uğraşır. Bu oyunda hafiften renk körü olan ben çok madara olmuşumdur. Nitekim eflatun dendiğinde gidip bordoyu, mor dendiğinde laciverti tuttuğum çok olmuştur. Bir gün de beyaz tutacağım diye bir kızın göğsünü tutmuştum, sonra taşındık....

4-Yakantop: Bu oyunun adı yakartop mu yakantop mu hala bilmiyorum. Yaktığını biliyorum o kadar. İtiraf ediyorum hayatımda sadece 3 can aldım. Bu oyunun en yeteneksizleri arasındaydım. Misal bizim Ayşin denen bir manyak kız vardı ki Messi'nin yakantop versiyonuydu. Bir oyunda 9-10 can alır, bir anda vücudunu sekiz yapar en sert ve hızlı toplardan kurtulur bizi isyan ettiridi. Kendisine bu nedenle "Yaşin Ayşin" lakabı da takılmıştır mahallede. Kedisini 1178 dakika boyunca vuran çıkmamıştır ve hatta ilk vuran oyuncu gidip özür dilemiştir. Bu alanda Ümraniye rekorunun sahibidir. Bugün nerededir hiçbir fikrim yok. Yakantopu basketbol topuyla oynayan bazı mazoşistler de yok değildi elbet. Bu oyun hakkında çok bir şey yazamayacağım. İşte hiçbir yan özelliği olmayan bir atma vurma aktivitesi. Çok oynanır ama benim tarzım değil efendim.

5-Uzun eşek: İşte Anadolu çocuğunun oyunu. Güç, dayanıklılık, denge, taktik, adrenalin, sabır her şey mevcut bu oyunda. Bu kadar homofobik bir toplumun, bu kadar maço erkek üyelerinin, kafalarını birbirlerinin apış arasına sokmalarının gerektiği bir oyuna bu derece düşkünlüğünü ben değil Sigmund Freud gelse açıklayamaz. Oyun altyapıdan as oyunculuğa giden bir kariyeri içerir. Yastık olarak başlarsınız kariyerinize. Akşam eve gidince kasıklarınız ağırır. İlk 1-2 ay bu devreyi geçip as oyuncu olursunuz. Yastıklar ekseriyetle işbirlikçi ve şikeci olurlar. Tepedeki ekip tek veya çift gösterdiğinde ayaklarını oynatarak yatan ekibe kopya verirler. Bu ortaya çıktığında yastık bir güzel dövülür ve başka bir yastık bulunur. Bu oyunun yandan yemişi birdirbirde ne bir zorlu etap, ne bir dayanıklılık ne bir güç gereksinimi vardır. Kısacası birdirbir havuz problemi, uzun eşek integral sorusudur. Öyle her babayiğidin harcı değildir. Ancak Canarino'nun dediğine göre küçüklüğünde mahallesinde bu oyunu oynayan hatta eşek çökerten bir kız varmış...based on a true story....
















6-Seksek: Yine mermer, taş ve tebeşire verdiği önem nedeniyle yurdumuzun yer altı zenginliklerine saygı duyan bir oyun. Seksek esasen bir kız oyunudur ama erkekler de gayet yer alabilir. Seksekte ilk sırayı almak için oyun başlamadan önce yapılan "seksek 1", "seksek 2" çıkışı önemlidir. Bir de attığınız taşın kırılması ile karşı karşıya gelinen "parçası benden" durumu vardır. Kimin parçası benden? Ne parçası? Zaten taş benim, bütün parçaları benim, niye böyle bir şey deniyor ki? Ayrıca bu oyunu oynayan erkeklerin mahallede "karı mısın oğlum?" şeklinde, genç dimağları içten yaralayan bir soruyla karşılaşması kaçınılmazdır. Bu yüzden bu oyunu oynayan genç aynı zamanda toplumsal bir savaş ve mahalle baskısına da karşı koymaktadır. Bu baskının sonucunda ya daha ileri gitmeden kendisini bir alttaki oyuna verir ya da battı balık yan gider diyerek seksekle kalmaz ip atlama, 5 taş, evcilik gibi feminen oyunlara yelken açar. "Mustafa gel lan uzun eşek oynuyoz". "olmaz, ben Semalarla seksek oynuyorum, 6'ya geldim"...."uuuuu karı mısın lan karıııı karııııı".....lan ne rezilikti şu çocukluk...

7-Boru (Tüftüf): Geldik serinin bir başka maço aktivitesine. Bu furyayı ilk hangi ilçe başlattı bilmiyorum ama insanlık tarihinde ateşin ilk icadından ve yayılmasından sonra en hızlı yayılan gelenek budur. 2 günde mahallede borusu, kimi yerlerdeki adıyla "tüftüf" sahibi olmayan kızlı erkekli çocuk kalmamıştı. Oyun çoğunlukla inşaattan veya maçlarda kullanılan bayrakların direklerinden alınan boruların içine, hafif ince uzun 3-4 santime 10-12 santim uzunluğundaki kağıt parçalarının ince bir külah haline getirilerek yapılan mermilerin konulması ve bunların borunun bir tarafından üflenerek düşmana atılmasından ibaretti. Söz konusu silah tarihte Afrika yerlilerinden sonra en çok Türk çocuklarınca kullanılmıştır diyebiliriz hatta. Bu oyunda borunuza margarin veya kibrit kutusundan şarjör yapmak, borunun ucuna dürbün yerleştirmek, mermiyi tam kıvamında ıslatmak ve içinde patlamamasını sağlamak çok önemlidir. 50-100 arası ekstra cephane de bele sıkıştırılıp meydana çıkılır. Önceden evde mermi yapıp sokağa fırlamak yanlış bir harekettir zira bekleyen mermiler aynı etkiyi vermez, taze mermi en etkilisidir. Bu mermilerin ucuna iğne koyup atan bazı psikopatlar da mevcuttur ki, bu arkadaşlar kitle imha silahlarının sokak arası versiyonudur. Aşağıdaki resim Alman tasarımı.



















8-Yerden yüksek-Ebelemeç:
Bu sonuna "eç", "aç" veya "ece", "aca" getirilen oyunlardan genelde pek hazetmem ama en eniş topluluklarca oynananı budur. İkisinde de amaç ebenin diğer oyunculara dokunarak ebelemesidir. İlkinde bu işten kaçmak için yüksek bir yere çıkılır, ikincisinde de dağ bayır kaçılır. İkincisinin yaratıcılığı çok azdır zira açık alan koş babam koş. İlkinde ise yaratıcılık had safhadadır. Bir kere ebe size dokunmadan önce yüksek bir yere çıkarsanız dokunulmazlık kazanmış olursunuz. Bu yüzden bu yüksek yeri bulmak zor olabilir. Hele oynanan mekanda 1-2 tane yüksek yer varsa hem ebeyle hem de diğer oyuncularla mücadele etmek zorunda kalırsınız. Bizde bir İslam vardı, adam yükseğe çıkacağım diye hiçbir basacak yeri olmadan maymun gibi elektrik direğine tırmanmıştı çok iyi hatırlarım. Etraftaki dükkanların delikli demirden oluşan kepenkleri, büyük taş parçaları, ağaç, arabaların üstü de dokunulmazlık kazanılabilecek yerlerdendir. Ama bu oyunları ben sevmezdim, yani mutlaka yüksek bir yere bulunur. Bu oyun ancak sahra çölünde çok zevkli olabilir. Gerçi orada da yüksek yer yok. Neyse...

9-Yağ Satarım Bal Satarım-Bezirganbaşı: Bu iki oyunu aynı maddeye almamın sebebi dibine kadar popülizm, fakir edebiyatı ve kendini acındırma içindeki arabesk yapılarıdır. İlkinin şarkısı şöyledir. "Yağ satarım bal satarım, ustam olmüş ben satarım, alacağına vereceğine, bir kaşık ayran, yarın sabah bayram, zambak zumbak dön arkana iyi bak"...Bir kere yağ satıyorsan bal satıyorsan arkamıza niye mendil bırakıyorsun. Neden mendil? Onun ne alakası var? Ayrıca kendini bu acındırma nedir Sezercik gibi? Ustam ölmüş.... Eee herkesin ustası ölüyor. Bu duygu sömürüsü nedir? Gelelim ikincisine. Millet kollarını karşılıklı geçip havada birleştirir arasından oyuncular geçerken şu şarkı dökülür. "Aç kapıyı bezirganbaşı bezirgenbaşı, kapı hakkı ne verirsin ne alırsın.. bir sıçan..iki sıçan..üçüncüsünde kapan"....Kapan dendiği anda kollar kapatılır ve içeride kalan kişi.....buna ne olurdu hatırlamıyorum lan dövüyor muyduk? Neyse şarkıya bak. Şimdi biz zaten bezirganbaşından kapıyı açmasını istemiyor muyuz? Niye adama bir de "ne verirsin?" diye soruyoruz. Kapıyı açan o, biz değiliz ki, bizim vermemiz lazım, ayrıca kapı açılmadan biz nasıl kapatıyoruz? Birisi gelsin açıklasın.

10-Dansa davet: İşte Türk çocukluğunun ve seksen kuşağının ilk seksist oyunu. Dansa davet. Kimi yörelerde kavalyem adıyla da anılan karşılıklı dizilmiş en az 4-5 erkek ve kızın birbirlerine teklif etmek (neyin teklifi bilmiyorum) ve kabul ettirmek suretiyle oynanan sapkın oyun. Bu oyun nice gençleri kıskançlık delisi yapmış, nice kızları intihara sürüklemiş, nice kavgalar çıkartmıştır. Bir kere davet edilen kız suratınıza reddi çakarsa girdiğiniz bunalım sebebiyle 2 ders sonraki matematik sınavından 2 geçer alma tehlikeniz yüksektir. Tabi aynı ölçüde kız teklifinizi kabul ederse sene sonu karne 5 pekiyi ile dolar. Kızlar bu oyunda ne hisseder onu bayan okuyucular not düşsünler. Bu oyun aynı zamanda "Gökhan Nihal'i seviyoooooooooo" veya "Selin Erkan'a aşıkmış öğğğlüüüüüüm" türünden söylentilerin çıkmasına da ön ayak olur. Bazı kesimlerce bu oyun sonunda hiçbir şey elde edilmediği söylense de benim açımdan öyle değildir. Bir kızı ilk kez öpmem bu oyun sonunda gerçekleşmiştir. Neresinden söylemem.

Bunun dışında listede yer almayan kuka, önümüze gelene bir tekme, birdirbir, ebe tura 1-2-3, zımba, akşam ebesi, kulaktan kulağa, kutu kutu pense gibi oyunlar da mevcuttur.

39 yorum:

sair nedim dedi ki...

peki ya mahalle maçının en ortasında, annesi tarafından "bi kere de fırat vursun abisi" diye topa dümdüz ve amaçsızca vuran, ve ardından goooll diye bağırılan, mutlak suratle topu arabanın altına kaçıran çocukların büyüyüp mükemmel tespitler yapmalarına ne demeli?..
tebrikler..

voodoo girl dedi ki...

"Bu kadar homofobik bir toplumun, bu kadar maço erkek üyelerinin, kafalarını birbirlerinin apış arasına sokmalarının gerektiği bir oyuna bu derece düşkünlüğünü ben değil Sigmund Freud gelse açıklayamaz."
eheuehueheuheueh

dansa davette de bizim kaygımız benim hoşlandığım bebe bana teklif edecek mi yoksa pislik ayşeye mi gidecek şeklindeydi. istediğin gelmezse bir başkasına şans verebilirdin ve dolayısıyla bu oyun ikili ilişkilerin en önemli unsurlarından 'timing' ve 'compensation'ı öğretmesi açısından önemliydi bana sorarsanız. bir de özel hareketleri vardı diye hatırlıyorum reddederken veya kabul ederken yaptığımız.

tubik dedi ki...

1- uzun eşek oyununun homofobik bir toplumda bu kadar rağbet görmesini ben de yıllarca çözebilmiş değilim.. O diil de bizim boş derslerden birinde çocuklar oynarken kızlar da etraflarını sarmış izliyorlardı. Sınıfın en sessiz sedasız, kızlarla iletişimi sıfır olan çocuğu da oynuyordu bi şekilde. Hafif de tombalaktı. Tam eşeğin üstüne atladığı anda pantolonu ağ kısmından sırtına doğru yırtılmıştı. Çocukcağızın suratının rengini ve utancını unutamıycam hiç..

2- Dansa davette kızların hislerinden birini örneklemek isterim. Hoşlandığınız çocuk ısrarla (siz sürekli çaktırmadan bir adım öne de çıksanız) başka bir kıza "teklif" ediyorsa, akşam eve gittiğinizde 9 yaşınızda olsanız bile Burak Kut'un "bebeğim" şarkısında ağlamanız ya da diğer kızı öldürme planları yapmanız olasıdır..

çubuk makarna dedi ki...

saklambaç kesinlikle en iyi çocuk oyunu. oynanan alana göre de zevk katlanabiliyo. bi de kukalı saklambaç vardı. o daha da zevkliydi.

yakartop o. yani biz öyle derdik. ikinci favorim de budur. can almaya çalışırken topu son anda düşürmek büyük üzüntülere yol açar.

boru oyunu da bi entresandır. bi anda popüler olur. 10-15 gün herkesde bi boru. sonra sıkılınırdı, unutulutdu. her yıl 1-2 kere yaşanırdı bi boru furyası. ben pek iyi atamazdım.

seksekte de püf nokta taşını, mermerini düzgün seçmektir. bazılarının bi taş bulup yıllarca o taşla oynadığı görülmüştür.

Flying Dutchman dedi ki...

@tubik

cthulu kardeşimiz biliyor mu bu hunhar tarafınızı :)).yarın bir gün sırtında bıçakla bulunmasın yatakta

semioticus (shelbyl) dedi ki...

"Bu kadar homofobik bir toplumun, bu kadar maço erkek üyelerinin, kafalarını birbirlerinin apış arasına sokmalarının gerektiği bir oyuna bu derece düşkünlüğünü ben değil Sigmund Freud gelse açıklayamaz."

Orada bitmiyor. Mesela "cinsel organa dogru eli hareket ettirip mucuk sesi cikartma", "kucuk cocugun cukunu sergileme", "pandik" gibi kavramlar da var.

Homofobik olmaya calisip gizli escinsel olma hali bu (Ya da gizli escinsel olup homofobiyle bastirma. Falan filan. Su noktada ben de Freud'a ihtiyac duydum sanirim.)

totikarker dedi ki...

ne güzel çocukluğuma gittim be.. ellerinize sağlık..

Chevic dedi ki...

1.Saklambaçta ''Daltonlar'' yapardık, üstüste binip kafaları hafif uzatarak, çömlek patlatmak için.
2. Dokuz Taş en sevdiğim oyundur, hala hatırladığım anılarım vardır :) Ayrıca rakipler atış yaparken ''Ortada kuyu var yandan geç'' denmeyen 1 oyun var mıdır ? sanmıyorum heheh
3. Boru savaşlarında ucuna iğne koyma durumu bizde de vardı, hiç mi düşünmemişiz bu göze gelse ne olur diye, en güzel savaş mekanımız da bir Ermeni mezarlığı idi...
4. Bu Bezirgan başını kızlar oynardı mahallede ben de izlerdim hep, melodisi çok acıklı gelirdi, tamamını da hiçbir zaman anlayamadım zaten...
5. Nedense dansa daveti sadece okulda oynardık eheh, aynen beden eğitimi derslerinde, öğretmen tarafından yönetilen mendil kapmaca gibi...Mendil kapmacadaki heyecan başka hiç bir okul oyununda (futbol saymıyoruz tabi) yaşanmamıştır.
ekleme : Kayış kızdıyı da hatırladım şimdi neler varmış neler..

Özkan dedi ki...

Zıldır zımba ve simit adlı oyunlarımızı unutmuşsunuz Fırat abi. Bugünkü linç geleneğimizin çocukluk versiyonuydu. Birisinde ebe "simit" diye bağırırdı ve susunca tekmelenmeye (Biz Tokat'ta kayışla oynardık.) başlanırdı tâ ki güvenli bölgeye kaçana kadar. Zıldır zımba da benzer bir mantığa dayanırdı ama detaylarını hatırlayamadım.

Adsız dedi ki...

kukalı saklambaç harbiden güzel oyundu..en geniş katılım o oyunda sağlanırdı bizim mahallede...bir de limon diye topla oynanan bir oyun oynardık ama detayını çok hatırlayamıyorum...

tubik dedi ki...

O da bir gün başka bir kıza "teklif" etmeye kalkarsa öğrenir hunhar tarafımı :) Zira burak kut'un şarkısında ağlamakla yetinecek kadar masum olmayabilirim :D

Mehmet dedi ki...

Şu dansa daveti okuyunca yerlere yattım gülmekten.aynı şeyler hepimizin başından geçti.demekki bu dönemde tüm Türkiye, aynı mahalle oyunlarını oynuyomuş.Sinerjiye bak yarabbim.

venezia dedi ki...

ah be dutchman n'aptınız siz :)) şu an bi zaman tüneli(!)ndeyim sanki,bazı çocukluk anılarımı hatırlamak için kendimle boğuşuyorum,bilinçaltım sürekli error veriyor,ilk manitam aklıma geliyor,zihnimde kukaaaaaaaaaaaaaaa sesleri yankılanıyor,hadi oğlum eve ezan okunucak şimdi temalı anne replikleri geliyo gözümün önüne,vaLLa 10-15 yıl geriye götürdünüz bi anda bizi,ne kadar teşekkür etsek azdır.

ancak ; bunlardan özellikle 2'sine (istop ve dansa davet)kıl olurum ben.malum bahsi geçen mahalledeki yavşanılan kız :) ile yakınlaşma fasilitesinin ön keşfi gibi bi misyonu vardır bu oyunların,bi sonraki aşama da doktorculuktur ya neyse oralara girmeyelim :D
şimdi bu istop ve dansa davet sayesinde belli bi ilerleme sağlarsınız o yavşanılan kızla olan 2'li ilişkilerinizde..bunun akabinde ; beraber bakkala gitme,'23 nisan' gösterilerine birlikte katılma,birbinizin evinde annelerin yaptığı zeytinyağlı dolmalar eşliğinde beraber ödev yapma vs. ve daha bilimum evreleri vardır bunun :)

derken o yavşanılan kız ve siz büyümüşsünüzdür ve uzun bi aradan sonra bi şekilde tekrar karşılaşırsınız onunla ama ; bu esas kızımız bir zamanlar japon kalede oynatmadığınız arka mahallede ki tipsiz ama bir o kadar da babadan paralı berkay'la iş pişirmektedir..işte o anda çocukluk anılarınız ve siz başbaşasınızdır..onlar size küfreder siz ona..

durduk yere adamın a.ına kor yanii kısacası..!!!

ama yine de paha biçilemez çocukluk anıları,dünyaları verseler de bambaşkadır onlar,vazgeçemezsiniz onlardan..keşke hep çocuk kalsaydık :( diyorum başka da bişey demiyorum...
(biraz uzun oldu ama kusura bakmayın malum maLzeme bol :)

Fabio Luciano dedi ki...

@özkan

abi ben de kendimizi psikopat sanıyodum :)))

boruda merminin ucuna biz de iğne takıyorduk ama o zaman mahallede kedi avıma çıkıyorduk.o zamandan belliydi dinsiz imansız olacağımız.birbirimize iğneli mermiyle saldırmazdık.fair play ruhu gelişmiş bir mahalleydik

Alper Öcal dedi ki...

Bizim simit diye bir ergenlik oyunumuz vardı.

Sanatkarların oynayabileceği bir oyundu. Hemen çabuk, hem de sesinizi iyi kontrol etmeniz gerekiyordu. Zira kurban sadece ayaklarının sığabileceği bir yuvarlak içerisinde olurdu. Orası onun dokunulmazlık alanıydı.

Çıktığı an tek ayak üstünde sekerek "simit" diye bağırması gerekirdi. O sırada yakaladığına tekme tokat girişebiliyordu. Karşı taraftan mukavemet de gelemezdi. Tek şansı elemanın sekmeyi ya da simit demeyi bırakmasıydı. O takdirde bütün oyuncular kurbana girişebiliyordu.

Öyle efsane bir oyundur. Patenti Meram Anadolu Lisesi'ne aittir :)

Uzun eşeğe kızları da sokardık biz ayrıca, aradaki güç farkı o denli bariz değilken elbette. Bilhassa da okuş çıkışı oynardık ki etekler ayaklardan çıkmamış olsun :lol:

kenzavey dedi ki...

Çok güzel yazı olmuş gerçekten (:

Bunlardan başka SİMİT ve DONATEŞ te baya yaygındı bizdde.

Saban dedi ki...

Köşe kapmaca da, dört köşeli bir mekanda her daim oynanan bir oyundu. Büyük konsantrasyon ve çeviklik isterdi. Ortada keriz farketmeden, köşeleri değiştirmek büyük zevkti. Özellikle Desoto kamyon kasalarında çok zevkli olurdu bu oyun.

CManiac dedi ki...

Ben Antalya'nın yerlisi olduğum için yazları yaylaya giderdik. Çocuklar arasında en favori oyun çelik çomaktı (biz mit değnek derdik oyunun adına). Oyunun 9 seviyesi vardı(dik, uç, sırt, belaltı, mina...). Kimi keskin nişancılar daha çabuk bir sonraki seviyeye geçebilmek için kısa değnek seçerdi. Acemiler de alabildiğine uzun değnekler. Her seviyede atıcının atış şekli değişirdi. Karşı taraf miti havada yakalaabilirse sıra onlara geçerdi. Yakalayamazsa, mitin düştüğü yerden atışın yapıldığı taşa doğru bir atış yaparlardı. Atıcı, gelen mite havada vurmaya çalışır, vurabilirse mitin son düştüğü yerden itibaren değnekle mesafe ölçülürdü. Ölçülürken çok cingar çıkardı. Eğer atıcı mite düzgün vuramazsa ve sonuçta mit taşın bir değneklik mesafesine düşerse de atış hakkı karşı tarafa geçerdi.

AbSurDMaN dedi ki...

Abi biz tüftüf'ü mahallede gerçekten çok deli oynardık ya :) Özel boru yaptıranımız vardı bu iş için, hatta ben kendi tüftüfümü modifiye bile etmiştim. Köşede saklanırken kafayı köşeden çıkardaman ateş etmemi sağlayan, boruya dik şekilde duran ve borunun yarı boyunda olan bir boru parçası eklemiştim :) Ateş ederken diğer deliği elle kapatmak gerekiyordu bir de daha hızlı üfmlemek gerekiyordu zira o şekilde içinde çok kez mermi patlıyordu :) Bir keresinde de iğneli külah yüzünden yaralanmıştım, epeydir kazanamayan rakip komşu çocuğu son pisliğini de yapmış bana iğneli külahlarla girişmişti, çenemden sıyırmıştı. Ben de son savaşımızda abilerden birini gözünden şişleyince tüftüf kariyerimi bitirmek zorunda kalmıştım :) Hey gidi günler.

Ozkan Ulukok dedi ki...

Tüftüf'ü tek geçerim hala hatırlarım abimle deli gibi oynardık ne güzelmiş be...

ipodservis.com dedi ki...

Su tabancaları ile su savaşları ,içine caminin cesmesinden deilde insaatin su kuyusundan camurlu su koymalarımız ;, hani şu boruları ile kagit külah attgimiz telefon kablolarindan yaptigimiz örme jop ve ya bileklikler . simdilerde para verip alinan scooter larin ilk deneyimleri direksiyonlu tahtadan yapilmiş bilyeli kaykay yarişlari . gazoz kapakları ile oynadigimiz oyunlar ve hulohop ile birde ayak bilegine gecirilenleri vardi ucunda kucuk bi top . yan komsu kızı ile kim daha cok cevircek die iddialasirdim da kazanan kaybedeni öperdi .(dans a davet den daha etkili imiş düsündümde :) )

Adsız dedi ki...

muçi(toplu saklambaç)

varol döken dedi ki...

@özgür
ataköy olmasın sizin oralar:)

limon, o zamanlar türkiye'de pek bulunmayan çocuk parklarında salıncakta oynanan bir oyundu, iki kişi salıncakta saklanır, ebe onlara topu atar, göğsüne gelirse ebe salıncağa biner ama topa havada vurabilirsen ebe, ebesinin damına kadar gidip o topu almak zorunda kalırdı:)

bir de bizim mahallenin icadı kafaya vurmaca vardı biz de... güç dayanıklılık ve konstrasyon sporuydu... hatta o spordan aldığım güçle yıllar sonra seinfeld'e gülmemeyi bile denedim, başaramadım, sonuçta seinfeld daha güzel vuruyordu kafama...

oyun şöyleydi, 6-8 kişilik bir çember kurayla ortaya alınan ebenin kafasına arkadan çata çuta vururdu, ebe bu çata çutacılardan birini gülerken veya elini kafasına doğru havada görürse o kişi ortaya geçerdi... ama bazen öyle anlar gelirdi ki, kurtlar vadisindeki baronun delik deşik edilmesi gibi nereden geldiğini göremediğin darbeler kafana yağmaya başlardı, sesini çıkaramaz, dertop olur, küçülür küçülür, yeter daha fazla yazamayacağım...

muhder dedi ki...

kemer saklama oyunu es mi geçildi yoksa ulusallığa ulaşamamış bölgesel bir oyunumuz muydu bilemiyorum ama gerçekten dayanaklılığı arttıran, dikkat gerektiren,sadist bir oyundu kendisi.
efendim bir kemer(ki bizim oralarda kemere kayış diyenler de vardır) bulunur ve bir ebe seçilir, ardından ebe gözlerini kapar ve grup üyeleri bu kemeri itinayla saklar. ardından ebe gezmeye başlar ve kemere yaklaştığı sırada "sıcak" uzaklaştığı sırada "soğuk" kelimeleriyle kendisine rehberlik edilir. kemeri bulan ebe artık özgürlüğün en uç noktasında, sınırsızlığın dayanılmaz hafifliğindedir. bel altı-bel üstü farketmeksizin grup üyelerine her şekilde bu kemerle girişip, felç bile edebilir. kemer kötü yere gelirse ilerleyen yaşlarınızda erkeklikten kötü yola düşmeniz olasıdır, bir arkadaş düşmüş diyorlar bilemiyorum.
bir de merdiven boşluğundan kedi atmaca vardı, ona girmiyorum.

anti dedi ki...

fikirtepeli rambo da büyük saklambaç ustasıdır

seanpenn dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
EzgiDi dedi ki...

biz "elver davul zurna" oynardık hatta ebe bunu der sonra da 1-2-3derdi, sonra arkadsına dönerdi diğerlerinin sabit durması gerekirdi ama komik pozlarda, eğer gülerek ya da denge kaybederek kıpırdarsa ebe o olurdu.. acaip severdim biraz çevreme sordum kimse bilmiyor, burda bilen var mı? aynı ya da başka adla:)

Yancı Pele dedi ki...

Kemer saklama, paramaç (Kamerun'a 4 dünya kupası aldırmışlığım vardır ortaokul sınıf turnuvalarında), kukalı saklambaç, deve güreşi..

İsmi olmayan bir oyunumuz vardı bizimde ortaokul yıllarında. 15-20 kişi okul bahçesinde kola kutusunu top olarak kullanmak kaydıyla ayağımızla birbirimizin bacak arasından geçirmeye çalışırdık. Bacak arasından geçirilen kişiyi geri kalan 15-20 kişi önceden belirlenen kaleye gidene kadar döverdi :hahaahah: İşin garibi acımadan vururduk, hele birde kaleden uzak bir yerde bacak arasından geçtiyse adam kaleye gidene kadar anasını ağlatırdık.. Ayrı bir şevkle, hırsla vururduk.

Hatırladıkça yarılırız (: Ama nasıl hiçbir hoca çıkıpta "Bunlar napıyor arkadaş, bebeler kafayı yedi" demedi hayret ediyorum..

gencay dedi ki...

simit ve cim eksik kalmış bence

aksilaz dedi ki...

Zımba oyununu unutmam mümkün değil. Dizimde hala şişlik duruyor. O derece vurulurdu oyunda.

Adsız dedi ki...

Biz de Simit ve uzun eşek en önemli oyundu.Okulda simit oynarken garanti bi kaç tane akllı kız 'hocam erkekler tenefüste simit oynadılar' diye yeri göğü inletir ve hoca o simit oynayanları bi güzel döverdi.Uzun eşekte ise kapıya sınıfın sevilmeyen bi elemanı konur hoca veya müdür yardımcısı geliyomu diye baktırılırdı.

solo dedi ki...

@ muhder

o oyunun adı yağlı kayıştır, ve evet görüp görülebilecek en sadist oyundur, hastasıydım ayrı.

solo dedi ki...

ha yanlış olmuş bizde ebe kemeri saklar, oyuncular bulmaya çalışırdı, bulunca da artık allah ne verdiyse önüne kim gelirse sallardı

Hemşo dedi ki...

"oy menekşe menekşe, bizden size kim düşe" oyunu vardı.

biraz manyakça bir şeydi :))

Adsız dedi ki...

eben alık diye bir oyunumuz vardı sadece biz mi oynardık ya ateş falan alırdık ebenden =))

Adsız dedi ki...

Kibrit oyununu es geçmemek lazım.
bilmeyenler için kısaca özetlersek; kibriti yere fırlatıp dik şekilde durmasını sağlayan general, yatay şekilde getiren jandarma oluyor. kübrüt kutusunu fırlattıktan sonra düz şekilde yere düşürenler ise generalin belirlediği miktarda tokat cezasına çarptırılıyorlar. haliyle tokatı atan jandarma oluyor.
bu oyunun en kötü yönü oyun uzadıkça şiddetin dozunun artması.
yarım saat şamar yiyip, bir o kadar da attığımı hatırlarım :)

ASVALTTAICENLER dedi ki...

@tubik liseyi M.İ.M. demi okudun. Aynı uzun eşşek vakası bizim sınıftada yaşandı .. hatta pantolonu yırtılan çocuğun adı cihandı yanlış hatırlamıyorsam biz ona zenne derdik, çok iyi roman oynardı çünkü kerata..

bizim mahallede tüftüf furyası hep yaz tatillerinin başlarında başlardı nedendir bilinmez.. az elektrik hortumu çalmadık inşaatlardan, bide bu hortumlardan beyaz olanları vardıki bunları nalburdan cüzi bir ücret karşılığı alabilirsiniz..hedefi vurmamanız için metin şentürk olmanız lazım.. bu hortumlara dürbün yapan kesim azımsanamıyacak kadar fazla fakat ben bi b.ka yaradığını görmedim.. hava civa… kabiliyet ve nefes gerektiren olay.. bu oyunu çok oynuyan çocuklarda ilerliyen yıllarda klarnet, zurna,saksafona eğilim gözlemlenir.
Benimde iğneli fişekle yaralanmışlığım vardır, bizim şerefsiz özkan bacağımdan vurdu beni, anneme söylemedim çünkü adım gibi emindim özkanla arkadaslığımı bitirmemi istiyeceğnden, bir türlü sevdiremedim özkanı anneme, kötü çocuk derdi hep onun için:D sonraları hak verdim anneme:D

Bu simit oyunundada müthiş bir gırtlağa sahip olmanız gerekmekte, en ufak bir detonede tekme tokat içinde kalırsınız. Biz hep veysiyi ebe yapardık, garibim detone olmasa bile oldu deyip dövüverirdik kendisini, o olmadım diye anlatmaya çalışırken zaten biz çoktan işini bitiriyoduk.. sonra veysinin ne demeye çalıştığının farkına vardıktan sonra, nefes nefese;
-hadi yaa, senin şimdi sesin kısılmamışmıydı simit diye bağırırken
-yok abi ne alakası var
-kısılmadı ben şahidim
-olum söylesene baştan bi ton dövdük adamı
- iyi o zaman en baştan, ama ebesin tekrardan veysicim..
diyip tekrar bayılana kadar döverdik..

haaa bide belki oyunun tam net bir adı yok ama adrenalin severler için müthiş bir oyun.. kar topu savaşı.. çocukluğumuz istanbulda geçtiğinden fazla kar görme imkanımız olmuyordu, senede anca bi kere belki, o kar yağdığında da okullar tatil olmuş oluyodu zaten.. sabah önlükleri giyip uykulu uykulu kahvaltı yaparken açık olan tv.den bir ses duyulur, meb, den yapılan duyuruya göre istanbulda tüm ilköğretim okulları bir gün tatil ilan edildi…… senin ben allahına kurban senmisin uykulu olan hemen balkona çıkıp hava koşullarını kontrolden sonra atkı eldıven ne varsa giyilip mahalleye çıkılır sen inene kadar zaten tüm mahalle başlamıştır karlardan siperleri inşaa etmeye.. ulan ne zaman duydunuzda indiniz, neyse..ufak bir kar savaşından sonra asıl misyon akıllara düşer.. arabalara ve kızlara kar topu atmak. Siperler kar toplarıyla doldurulur, kamuflaj, cephane hazır olunca başlanır millete saldırılmaya..
ben gizlendiğim siperden benden yaşça baya büyük ama güzel hatunu gözüme kestirdim, nişan aldım ateş aman tanrım oda ne kar topu gide gide hatunun popoya isabet etti.. yemin ederim oraya nişan almamıstım:Dsiperlerde gizlenen arkadaşlarda sağolsun beni tebrik etmek için gizlendiğim sipere gelince kızın beni bulması çok zor olamıstı.. ben yaramaz ama utangaç adam oldum her zaman.. yüzümün domates kıvamına geldiğini hissedebiliyodum kızla göz göze geldiğimizde, yaşım en fazla 8 falandı, ben bana bi tane şaplak atar dedim içimden, kız beni bi süzdü, gerizekalı sipastik diyip döndü arkasını gitti, tabi o giderken bize yetmemiş olacakki tüm cephaneyi kıza boşalttık:D:Ddövüceksinki bizi o zamaan hani belki…o aksam sipastik ne demek diye babama sorduğumu iyi hatırlarım…

dutchman bu harika paylaşım için çok tesekkürler.. bunun gibi yazılar bizi eski günlere alıp götürüyor ister istemez.. nede güzel günlermiş deyip iç çekiyor insan.. düşündümde biz bu 80lerde doğanlar bir devrin sonuyuz. Bizim babalarımız dedelerimiz daha eskiler az çok bizim gibi eğlenip vakit geçirdi ya peki 2000 ler jenerasyonu ne yazacak çocukluk hatıralarıyla ilgili 20 sene sonra..

Johan dedi ki...

"Misal bizim Ayşin denen bir manyak kız vardı ki Messi'nin yakantop versiyonuydu. Bir oyunda 9-10 can alır, bir anda vücudunu sekiz yapar en sert ve hızlı toplardan kurtulur bizi isyan ettiridi."

Messi'nin yakan top versiyonu nedir abi. Gülmekten yerlere yattım.
Bu tür oyunların isimleri yöresel olarak değişiklik gösterebiliyor. Ama o kadar güzel bir derleme yapmışsın ki bu oyunlardan ne kastedildiğini anlayamayan yoktur eminim.

Zenana dedi ki...

bir hayli fazla yorum olmasından dolayı okumaya üşendim, yazıldıysa affola >> yağlı kayış ve simiiiit isimli psikopatça oynanan adrenalini yüksek oyunları hatırlatmak isterim=))