5 Mayıs 2009 Salı

THE AMAZING GAME



Blogun en zayıf yerlerinden biri basketbol herhalde. Topu topu 33 yazı var basketbol etiketli. Ben anlamam basketten, Dutchman zaten topu görse bomba sanar. Russell'ı transfer ettik gerçi, en taze transfer. Ama artık ben Dutchman'in transferlerine de güvenmiyorum, aldı mı hayalet adam alıyor.

Neyse efendim, sadede gelelim. Şimdi bu NBA'da artık işler kızışmış sanırsım, millet için uykusuz geceler başlamış. Bizim ofiste de bir deli oğlan var, Gökhan derler. Bu da o manyaklardan. Siz Flying Dutchman okuyucuları için de bir şeyler yazmak istemiş, biz de sizlere sunuyoruz efendim:

----------------------------------

Playoff’lar başlarken finale kadar oynanacak serilerdeki favorileri az çok tahmin etmeme rağmen bazı serilerin gidişatını çok merak ediyordum. Özellikle Atlanta - Miami, Dallas - San Antonio, Denver - New Orleans ve Portland – Houstan eşleşmelerinde diğer serilere nazaran kimin turu geçeçeğini pek kestiremiyordum açıkçası. Ve beklediğim gibi de sonuçlar beni çok şaşırttı.

San Antonio Spurs gibi özellikle son 10 yılda 4 şampiyonluk yaşamış şampiyon olmadığı yıllarda da playoffları kaçırmadığı gibi hiçbir sezonda da ilk turda elenmemiş bir takımın bu sezon ilk turda, sıralamada kendinden aşağıda yer alan bir takıma 4-1'lik bir seriyle elenmesi beni çok şaşırttı. Ama San Antonio’yu kadro olarak inceledeğimizde bu takımın ilk turda elenmesine değil buraya kadar nasıl gelebildiğine şaşırıyor insan. Koç Gregg Popovich yıllardır tecrübeli ve disiplinli oyuncularla oynamayı çok sever. Bu taktiği her zaman işe yaramıştır da. Ama bu seneki kadro da bunu biraz abarttı. Artık 1 veya 2 oyuncunun bütün takımın yükünü çekebileceği bir oyun oynanmıyor günümüzde. Bunun en büyük örnekleri ortada, Kobe Bryant’ın ne kadar iyi bir oyuncu olmasına karşın gecen yıla kadar ne yaparsa yapsın takımını en fazla playoff’lara sokabildiğini görmedik mi? (Efsanevi kadroyla 3 sene üst üste şampiyon oldukları yıllardan sonraki dönem tabiiki). Aynı şekilde Lebron James’in yanına gelen Mo Williams, Delonte West, Ben Wallace gibi oyuncularla Cleveland’ın nasıl bir gelişim gösterdiğini yine görmekteyiz. Spurs ise Duncan ve Tony Parker’ın yanına bu sene düzgün parçaları yerleştiremediği için erkenden havlu attı. ilk 5’te başlayan Matt Bonner’la, Michael Finley’le, Ragor Mason’la bu işin yürümeyeceği çok aşikardı. Buna rağmen ısrar etti Popovich ama olmadı, olamazdı da. Bu oyuncular milatlarını yaklaşık 2 yıl önce zaten doldurmuştu. Bunlar yetmezmiş gibi sakatlıktan dolayı Ginobili’den bu sezon neredeyse hiç yararlanamadılar. Sonuç olarak kadroyu inceledikten sonra bu takımın Dallas’a elenmesi aslında çok çok büyük sürpriz değil. Tekrar edelim, buraya kadar gelmeleri bile bana göre büyük bir başarı. Tamamiyle Spurs’un o geleneksel kazanma alışkanlığı ve takım yönetiminin katkısının buraya kadar gelmelerinde büyük payı olduğunu düşünüyorum. Dallas ise adeta geçen senenin acısını çıkarır gibiydi. Geçen yıl sezon içinde 60 küsür galibiyet alıp, 8. sıraya kendini son anda atan Golden State Warriors’a 4-2 ile elenmesinin acısını adeta Spurs’ten çıkardı.



Denver - New Orleans eşleşmesi de çok ilginç bir eşleşmeydi. Denver sadece 1 maçı son saniyelerde kaybederek Lakers’a dişlerini gösterdi ve deplasmanda bir takımı 58 sayı farkla yenerek NBA Playoff tarihindeki en büyük farkı egale etmiş oldu. Çok büyük bir hezimetti Hornets için. Sezon içinde Billups-Iverson takası yapıldığında herkes Denver’ın hata yaptığını Iverson gibi bir oyuncunun nasıl bırakıldığını konuşuyordu. Fakat sezon ilerledikçe Denver’ın ne kadar doğru bir iş yaptığını görmüş olduk. Denver’ın zaten Carmelo Anthony gibi bir süperstar oyuncusu vardı, Iverson ile yanyana oynamaları ikisine birden zarar veriyordu. Çünkü ikisi de topla oynamayı çok seven karakterde oyuncular. Ayrıca Denver’ın ihtiyacı bir scorer shooting guard değildi, takımı yöneten takıma liderlik yapan bir oyuncunun eksikliği hissediliyordu. Uzun rotasyonları zaten iyiydi, bu senenin en iyi çıkış yapan oyuncularından Nene Hilario, onun yanında Kenyon Martin, arkalarında ligin en iyi blokçularından Chris Andersen, forvet pozisyonunda Carmelo Anthony arkasında ise J.R. Smith ve Linas Kleiza. Guard pozisyonuna da bu oyunculara liderlik edebilecek, onları oynatabilecek Chauncey Billups gelince adeta bütün taşlar yerine oturdu Denver’da. Nitekim seride de gördük ki Billups bu takıma çok şey katmış, Billups’la oynamak diğer oyunculara da yaramış, herkesin performası bir kademe artmış. Seri boyunca Hornets’i adeta sahadan sildiler.

New Orleans ise sadece Chris Paul’ün eline bakan bir takım. Yukarıda da söylediğim gibi bir oyuncu ne kadar iyi olursa olsun tek başına bir takımı sırtlaması artık imkansız. Aslında New Orleans geçen sene tam bir takım olma yolunda çok büyük bir adım atmıştı. Nitekim sezon sonunda 60 galibiyet almaları da bunu gösterir gibiydi. Tek eksikleri tecrübeli bir oyuncuya sahip olamamalarıydı, bunu da sezon başında Boston’da şampiyonluk yaşamış, playoff havasını çok iyi bilen James Posey’i alarak kapatmak istediler, aslında çok da doğru bir hamleydi. Herkes bu sene daha iyi ve batıda Lakers’a rakip olabilecek tek takımın Hornets olacağını tahmin ediyordu ama işler hiç de öyle gitmedi.



Sorunun, oyuncuların Koç Byron Scott’la aralarındaki sorunlardan kaynaklandığı konuşuluyor, ne kadar doğru olduğunu önümüzdeki günlerde alınacak kararlarla göreceğiz. Ama şu gerçek ki Hornets yönetimi koçtan önce Chris Paul’ün yanına mutlaka 1 veya 2 oyuncu takviyesi yapmak zorunda. Özellikle 2 ve 3 numara pozisyonuna takviye şart. Artık kafası kesinlikle basketblda olmayan ve ayaklarını çekemeyen Stojakovic’le bu işin gitmeyeceği belli. Rasual Butler ve Petterson da iyi bir bench oyuncusu ama kesinlikle ilk 5 oyuncuları değil. David West ve Tyson Chandler zaten kaliteli uzunlar, pota altında sıkıntılarının olmadığını düşünüyorum.Kısacası Hornets 1-2 takviyeyle gelecek sezon yine başa oynayacak ve playoff’larda başarı yakalayabilecek bir kadroya sahip bence. Ama özellikle kendi evlerinde Denver’dan yedikleri 58 sayılık farktan sonra Koç Byron Scott’la yola devam etmemeleri daha yüksek bir olasılık. Bu yüzden olası koç değişikliğinde takımın gelecek sezon nasıl bir performans sergileyeceğini şimdiden kestirmek zor gibi görünüyor.



Portland – Houston eşleşmesi ise benim için tam bir hayal kırıklığı ile bitti. Portland’tan çok umutluydum ama olmadı. McGrady’siz Houstan’a elendiler. Aralarındaki fark neydi derseniz 1.si kesinlikle tecrübe farkı. 2.si ise Houstan’ın Portland’tan bu seriyi daha çok istemesiydi. Üstelik Portland serideki saha avantajını da kullanamadı. Portland her sene üzerine koyarak gidiyor, geçen sene son anlarda playoff’u kaçırmıştı, bu sene playoff yapıp ilk turda elendi. Gelecek sene daha iyi olacaklarını tahmin ediyorum, çünkü o potansiyele sahip bir takım. Yeniden yapılanma sürecinde son 2 senedir çok doğru işler yapıyorlar. Kademe kademe takım daha iyi oynuyor ve bir önceki senesine göre gelişim kaydediyor. Tek eksiklerinin tecrübe olduğunu düşünüyorum çünkü çok genç oyunculara sahipler. Brandon Roy, Greg Oden, Rudy Fernandez yetenekli ama tecrübesiz oyuncular. İlerleyen sezonlarda daha iyi olacaklardır. Ama yine de bu sene en azından Houston’ı geçmeleri gerekiyordu. Houston’a göre daha iyi kadroları olduğunu düşünüyorum. Ama yıllardır buraları oynayan Yao Ming ve Ron Artest’in tecrubesi, Aaron Brooks’un iyi oyunu, Shane Battier’in Brandon Roy’a iyi savunmasıyla Portland’ı çözdüler ve seriyi geçmesini bildiler.


Diğer eşleşmeler arasında en dikkat çekicisi kuşkusuz Boston-Chicago serisiydi. NBA tarihine geçti bu seri. 7 maça uzadı ve sonunda Boston tıpkı gecen seneki gibi serileri 7 maç üzerinden kazanmaya başladı. Hatırlayacağınız gibi geçen sezon final serisi dışında tüm serileri 4-3 kazanmıştı. Bu sezon da kaldığı yerden devam ediyor, bakalım yine finale kadar aynı performası gösterecekler mi? Chicago inanılmaz bir mücadele örneği gösterdi. Seride toplam 7 uzatma oynandı ve bu da NBA rekoru demek oluyor. Özellikle serinin 6. maçı gerçekten basketbolseverlere unutulmayacak bir anı yaşattırdı, tam 3 kez uzatmaya giden maçı Chicago 128-127 kazandı, maç tam 3 saat 56 dakika sürdü. Her iki takımı da tebrik etmekten başka yapacak birşey yok.

Kuşkusuz bir adam vardı ki orda olamadığı için kahroluyordu, Kevin Garnet. Garnet’e doktorlar sakatlığından ötürü sezonu kapattığını söyleyince sinirden adeta kudurdu. Çünkü tüm sezon bu maçları bekliyordu. Söylenenlere göre takımı finallere kalırsa bir çılgınlık yapıp oynayacağını söylüyormuş. Açıkçası oynarsa hiç şaşırmam, Garnet bu herşey beklenir.



Cleveland-Detroit serisi tahmin edildiği gibi Cavs’ın ezici üstünlüğüyle bitti. Detroit’i 4-0'la süpürdüler. Detroit de tıpkı Spurs gibi yeniden yapılanma sürecine girmesi beklenen takımlardan biri. Zaten şimdiden başladılar çalışmalara. Rasheed Wallace’la, Walter Hermann’la, Kwame Brown’la ve belki de en önemlisi Allen Iverson’la yollar ayrılacak. Portland gibi sıfırdan başlayacaklar. Rudney Stuckey ve Tayshaun Prince’in etrafında takım kurmaya çalışacaklar. Genel Menajer Joe Dumars önderliğinde ne kadar başarılı olacaklar göreceğiz. Yine konuşulanlara göre Joe Dumars’ın bu sezon sonu sözleşmesindeki opsiyonu kullanarak Utah’tan ayrılabilecek eski oyuncuları Mehmet Okur’u yeniden Detroit’e getirmeye çalıştığı söyleniyor. Ne kadar doğru bilinmez, bekleyip göreceğiz.

Orlando-Philadelphia serisi ise beklenenden biraz daha çekişmele geçti. Sixers’ın bu kadar zorlayacağı beklenmiyordu. Belki de serinin kırılma noktası olan 4.maçta kendi sahalarında Orlando’yu yenebilselerdi büyük ihtimalle Orlando’nun ordan seriyi çevirmesi imkansız olacaktı. Ama Hidayet’in yine o son saniyede sorumluluk almaktan çekinmeden kullandığı hücum sayesinde Orlando ilk turda elenmekten kurtuldu bana göre ve 4-2 ile elediler. Bakalım Boston’la başedebilecekler mi ? Şu gerçek ki performanslarını bir üst kademeye çıkaramazlarsa maç bile alabilmeleri zor görünüyor. Ama Orlando’nun sezon içinde büyük maçlarda daha iyi konsantre olduğunu görmüş olduk çoğu kez. Bu seferde öyle olacağını sanıyorum.Çok güzel bir Yarı Final serileri bekliyor bizi gerçekten.

by Gökhan Akdag

2 yorum:

pclion dedi ki...

Blogun bir yönü de zayıf olsun arkadaş, bütün araziyi parsellemişsiniz, hala gözünüz yeni yerlerde. :)

Unknown dedi ki...

Sevgili Gökhan,

Yorumlamış olduğun maçlarda ki sonuç yargına katılıyorum her elenen hakettiğini buldu bence eminim ki yerin geniş olsa bunları statiksel olarak ispatlayarak da yazacaksındır ama bence yapılanmaya gidecek takımların sayısı bölge finallerinden sonra daha da artacaktır.Yorumlarına büyük açığı kapamış oldun devamını da beklemekteyim zaman zaman Avrupa basketboluna da girersen ço sevinirm bu benim ekstra hayranlığımdır :))

Cleveand olmadı Denver'ı şampiyonluğa yakın görüyorum..

Saygılar..