7 Mayıs 2009 Perşembe

İŞTE BİZ O GÜN TÜKENDİK















Belki de bir Kasımpaşa-Altay finali öngörmek için çok erken ancak hazır iki takım da play-off oynamayı garantilemişken, 2007 senesinde, üstüste iki yıl Altaylıların gözyaşlarına evsahipliği yapmış olan Ankara 19 Mayıs Stadı'nda olanların hikayesini anlatmak istiyorum .

2006 Haziranında ÖSS'ye girip üç ay boyunca boş yattıktan sonra Eylül ayında Ankara'ya giderek okula kayıt yaptırıyoruz.Sakaryaspor-Altay play-off final maçı dışında bir kez okulla bir kez de babamla gittiğim Ankara'ya karşı pek hoş duygular beslemiyorum fakat okulu oraya inşa ettikleri için bana da pek fazla seçenek kalmıyor.Ama korktuğum başıma geliyor ve Ankara'ya ve yurt hayatına alışmakta zorluk çekmeye başlıyorum.Alsancak Stadı'nda maç izlemeyi özlüyorum.Hazırlık okuduğum için dersler ağır değil.Durum öyle olunca da ayda bir ver elini İzmir diyorum.O seneki son kaçışımı Altay-Eskişehirspor maçına denk getiriyorum.Yanılmıyorsam Altay,Elazığspor ve Orduspor altıncı olabilmek için kapışıyorlar.Bir önceki hafta Altay'ın 85. dakikada bulduğu galibiyet golü ve Karşıyaka'nın Elazığspor'a 88.dakikada attığı beraberlik golü sayesinde avantaj Altay'da.Orduspor iki takımın da kaybetmesini bekliyor.

Karşılıklı ataklarla geçen maçta ilk yarının son üç dakikasına Altay iki, Eskişehirspor bir gol sığdırıyor ve bizimkiler soyunma odasına 2-1 önde gidiyorlar.İkinci yarının hemen başlarında Eskişehir bir gol daha buluyor.80. dakikaya kadar bariz Eskişehirspor hakimiyeti altında geçen maçın kaderi, o dakikadaki Altay kontratağıyla değişiyor.Boş kaleye vurmak yerine topu kaleciye nişanlayan forvet oyuncumuz takımına korner kazandırmanın mutluluğuyla uzun saçlarını düzeltirken, aklı hala gol bulmakta olan rakip takım oyuncuları kendi ceza sahalarına gitmeyi zul görüyorlar.Açılan ortada bomboş kalan Merter uzun boyunun da avantajıyla golü atıyor.Eskişehirspor kalecisi kime kızayım ben şimdi diye bakınırken ,bağrınacak adam bulamadığından olsa gerek,vazgeçiyor ve bu takımın jandarması ben miyim ulan bana ne hareketi yaparak az önce tükürdüğü eldivenini havlusuna silmeye gidiyor.Geri kalan dakikalar Altaylı taraftarların kalp hastalıklarına yakalanma riskini artırmaktan başka bir işe yaramayınca da takım play-off biletini kapıyor.Ben de Ankara'ya geri dönüp takımı beklemeye başlıyorum.














Statü gereği ilk maçı ligi 3. sırada bitiren Malatyaspor ile oynayacağız.Maç günü Altaylı olan çok yakın bir arkadaşımla stada gidip babamın arkadaşlarıyla beraber gelmesini bekliyoruz.O sırada babam arayıp siz biletleri alın, gecikirsek sorun olmasın deyince biz de gişe bakınmaya başlıyoruz fakat nedenini bugün bile anlayamadığım bir şekilde gişedeki adam kapalı tribün biletini henüz satmıyoruz gibisinden birşeyler geveliyor.O sırada bizim taraftar grubu gelmiş, orada davul çalıp Ankaragücü taraftarlarıyla laflıyorlar.Hepsini sima olarak tanıyorum ama hiçbiriyle bir kez olsun konuşmuşluğum yok.O sırada uzun yıllardır tribünde gördüğüm ve liderlik de yapan bir abiyi durduruyorum.Tam biletleri nereden alacağız diye soracakken 'vayyy kardeşim naber ya' diyerek hal hatır sormaya girişiyor.'Usta tamam çok uzun zamandır o tribündeyiz de daha iki laf etmişliğimiz yok ne kardeşi? ' diyerek böyle güzel bir gönül adamını bozmanın kimseye faydası olmayacağını düşünüp iyiliğimi sağlığımı belirttikten sonra konuyu bilete getiriyorum.'Bekle kardeşim ya birazdan hallederiz bi de bilete para mı vereceksin?' cevabını alınca maçta görüşürüz diyerek yavaştan voltamı alıyorum.Gişeye dönüp biletçinin mantıksızlığını tümevarım yöntemiyle ispatlıyorum ve kapalı tribünden istediğim kadar bileti parasını vererek almaya hak kazanıyorum.Babamların da gelmesiyle stada giriyoruz.Bir önceki sene Sakaryaspor'dan dört yediğimiz maçta oturduğumuz yerlere oturup maçın başlangıç düdüğünü beklemeye başlıyoruz.İlk yarının ortalarında şansın da yardımıyla attığımız golle 1-0 öne geçip tüm gücümüzle savunma yapmaya başlıyoruz.Fakat bir sorun var.Pek bir gücümüz olmadığı için yaptığımız savunma da pek işe yaramıyor.Ali Uyanık'ın kurtardığı golleri, çizgi üzerinden çıkarılan iki topu ve şansımız sayesinde topun boş kaleye girmek yerine direklere çarptığı birkaç pozisyonu da ömrümüzün beş senesini vererek atlattıktan sonra finale kalıyoruz.

Finaldeki rakibimiz Kasımpaşa, Diyarbakırspor'u 90+4. dakikada orta sahadan attığı frikik golüyle elediği an ben sevinçten havalara uçmuştum.Çünkü kendimi bileli Diyarbakırspor'a karşı galibiyetimiz yok.İzmir'de oynanan ve 90. dakikasına 2-1 Diyarbakırspor üstünlüğüyle girilen bir maçta son saniyede beraberlik golünü atınca UEFA kupasını almış kadar sevinmiştik.Hal böyle olunca da Kasımpaşa gözümüze çok daha cazip bir rakip olarak görünüyor.














Final maçının vakti gelip çatıyor.Babam İzmir'den yollara düşüyor, ben ve arkadaşım formaları üstümüze geçirip dolmuşa atlayarak stada yollanıyoruz.Bizim takımın taraftarları Havaş tarafındaki kapıda konuşlanmış, zaman öldürüyorlar.Ben su almak için Havaş'ın kafeteryasına giderken bizim tribünden olmayan birkaç kişinin şakalaştığını görüyorum.İçerdeyken sesler yükselmeye başlıyor ve dışarı çıktığımda inanılmaz bir kavganın vuku bulmakta olduğunu anlıyorum.Biz tırsıp duvar kenarına geçerken kavga eden ekiptekiler birbirlerine beton saksıyla vuruyor, polis de duvarın ve demir parmaklakların arkasından 'hişşt ayrılın bakiim' diyerek kavgayı sonlandırmaya çalışıyordu.Az sonra Paris'e gidecek uçağa binip ertesi günün tamamını Musée d'Orsay ve Gustave Moreau' da harcayacak olan teyzeler ise tarif edilemez bir dehşete kapılıp birbirlerine sarılmışlar ve kapıları kilitleyip kendilerini bekleme salonun içine hapsetmişlerdi.Neyse ki kavgada kullanılan aletler gelişip otopark demirlerine dönüşürken bir dolmuş dolusu polis gelip kavga edenleri ayırdı da herkes rahat bir nefes aldı. Günün ilk ilginç olayını yaşadıktan sonra beklediğimiz taraftar otobüsünün stada ulaşmasıyla beraber tribün sırasına giriyoruz.Bundan önce geldiğim üç maçta da olduğu gibi ikinci kişiden sonra kapıdaki manyetik bilet okuyucu arıza çıkarıyor.Biz kendi aramızda geçen seneki mağlubiyeti ve uğur yapma taktiklerini konuşurken Ankaragücü başkanı Cemal Aydın ufukta beliriyor.Bizim taraftar artık Süper Lig'e çıkılacağından emin, 'Başkanım bize iki tane futbolcu verin Şampiyonlar Ligi kupasını Türkiye'ye getirmezsek adam değiliz' diyor bir tanesi.Fakat başkan aynı fikirde olmadığından olsa gerek, 'Siz önce çıkın da futbolcu işine bakarız.' diyerek yanıt veriyor.












Tribünden içeri girer girmez aksilikler başlıyor.Kapıdaki polisler fotoğraf makinesini içeri sokmamıza izin vermiyorlar.Uzun diyaloglara rağmen makineyi almayı başaramıyoruz ve kapıdaki kutuya bırakıyoruz.İçeri ilk girenlerden olduğumuzdan tribün bomboş ve biz de rastgele koltuklara oturuyoruz.Herkesde heyecan had safhada.Maçın başlamasına yakın ellerinde çiğdemleriyle birkaç Ankaralı amca geliyor ve orası bizim yerimiz muhabbetine giriyorlar.'Amca sen burayı Camp Nou mu sandın? Ankara'da ikinci lig play off maçı oynanıyor kendine gel.' diyorum ancak fayda etmiyor.Çiğdemlerini o koltuklarda çitlemekte çok kararlı olduklarından koltukları onlara bırakıp merdivenlere geçiyoruz.Takımlar sahaya çıktığında daha önce blogda kendisinden bahsettiğim Gökhan Değirmenci'nin kalede olduğunu görüp içimden bir eyvah çekiyorum.Takım da benimle aynı düşünde olmalı, futbolcular arada ısınmayı bırakıp 'Gökhan sen aslansın.Buffon özel ders almak istiyomuş salı akşamları müsait misin?' tarzında Gökhan'ı gazlıyorlardı.Belki şu an okuyanlara ya da şimdilerde Gökhan'ı izleyenlere bu söylediklerim abartı gelecek ama durum aynen böyleydi-bu sene Gökhan'ı izlerken ben de inanamıyorum gözlerime.



















Aslında bu paragrafa Pamukvari bir giriş yapmak isterdim.'Bir gün bir maç izledim ve hayatım değişti' gibisinden ya da ne bileyim 'Futbol hayatımın en mutsuz gecesiymiş, bilmiyordum' tadında.Çünkü o maçta yaşanan duygular kaliteli bir yazarın elinde ikinci bir Ulysses olabilirdi.Maçta 1-0 geri düştükten sonra Kasımpaşa'nın 10 kişi kalması ile az da olsa umutlanmıştık ve gerçekten de kısa bir süre sonra beraberliği yakaladık.Henüz o golün sevincini yaşarken bir de penaltı kazandık ve 2-1 öne geçtik.Dakikalar 90'ı gösterirken bizim yedekler büyük bir Altay bayrağını sırtlarına almış, taç çizgisinin kenarına gelmişlerdi ve takım da sahada ikiye bir atağa çıkıyordu.O zamanlar yeni Beckham olm bu diyerek arkadaşlara tanıttığım Alp, pas vermek yerine çalıma gitmeyi deneyince topu kaptırdı ve dönen top kalemize gol oldu.Gol olur olmaz hakem maçi bitirdi ve bizim futbolcuların tüm öfkesi Alp'e yöneldi.Kaptan Yakup'un ve diğerlerinin bağırmaları ve Alp'in sahanın ortasında ağlaması aklımda o günkü kadar net.İlk şoku atlattıktan sonra başlanan uzatmaların daha ilk dakikalarında golü bulup 3-2 öne geçtik ve uzatma boyunca özellikle Kenan ile pek çok fırstı harcadık.Sanki maçın son 20 dakikası geri sarılıp tekrar oynatılıyordu sahada ve biz de ağzımız açık izliyorduk.Yedekler yine bayrağı alıp taç çizgisine gelmişti.Maçta artık uzatmanın da uzatması oynanırken ve biz 3. golü kalemizde görürken, bana ve tribündeki insanlara tebrik telefonları gelmeye başlamıştı.'Abi ne tebriği yedik golü' dediğim arkadaşım 'dalga mı geçiyorsun radyoda spiker bitti dedi' deyince ne diyeceğimi bilemiyordum.Gerçekten de maç bitmişti ama biz golü yemiştik.Penaltı atışlarında Kenan son penaltıyı kaçırınca kendim de inanamadığım bir biçimde hiç üzülmedim.Kasımpaşalılar sevinirken boş gözlerle onları izlemekle yetindim ve bu staddan ikinci kez kupa törenini göremeden ayrılacağımı düşündüm sadece.














Daha sonraki günlerde Kenan'a ve hakeme ve diğer bazı futbolculara olan öfkem dinmedi.Hatta bir sonraki sezonun hazırlık maçında Kenan'a bağırdığımı hatırlarım ama dönüp cevap vermemişti.Sonradan öğrendim ki maçtan sonra üzüntüden geçici felce uğramış.Bana göre Türkiye'nin en trajik futbol maçlarından birini oynamak, takımın bir senesini boşa harcamasına sebep oldu.Yaşanan travma, umutsuzluk, maddi kayıplar 2008'de Altay'ın belini büktü ve boş bir sezon harcanmasına sebep oldu.Bakalım bu sene bizleri neler bekliyor? Sanırım artık tüyo olmaktan çıktı ama çok büyük bir sorun olmadıkça maçların Ankara'da Yenikent stadında oynanacağını da belirteyim.Tüm taraftarlara kolay gelsin.

by Sercan Akan

7 yorum:

alperensaylar dedi ki...

inşallah artık bu sene ya siz olmadı karşıyaka çıkarsınız. üzülüyorum ankaraspor, istanbul bb, hacettepe gibi boş tribün takımları bu ligde oynarken altay, karşıyaka, göztepe gibi takımlar niye yok diye.

omega dedi ki...

Önce bizim maçtaki 4-1'lik mağlubiyet, sonrasında da bu maç.Maç harikaydı ama bizim gibi tarafsız bakanlara.Gerçekten ne ömürler tükenmiştir o maçta.

Adsız dedi ki...

Küme düşmek, üst lige çıkmak bunlar başka heyecanlardır. hangi 'yalnız takımı istanbullu' yaşayabilir senin yaşadıklarını ki _? umarım altayını samsunumla süper ligde izleme fırstı bulurum yaşlanmadan...

alperensaylar dedi ki...

yalnız niye yenikent anlamadım? bu işte de bir gökçek parmağı görüyorum:)

şaka bir yana hakikaten 5 dakikada bu maçlara gitme isteğim söndü. yenikent ankaranın olimpiyat stadıdır:)

xearoson dedi ki...

o kenan o gece o kadar beddua aldı ki o nedenle felce uğramış olabilir.3.golü yemeden öncede boş kaleye kaçırmıştı bir tane daha diye hatırlıyorum.

oynadığımız 2 play off maçında da çok büyük umutlarım vardı kursağımda kaldı resmen.bu sene hiç umudum yok.belki ters teper bu sefer.biz çıkamazsak karşıyaka çıksın bari.ama kasımpaşa olmasın lütfen.

şmd dedi ki...

Sercan, o maçtan sonra çok fena ağlayan fanatik Altaylıları hatırlarım.

Bu arada eline sağlık, hoş bir yazı olmuş.

Bu sene neler göreceğiz bakalım ?

hiç dedi ki...

ne yazikki bu yaziyla o 120 dakikayi tekrar hatirladim. o bos gozlerden bende de vardi ve gecenin tek ozeti bos gozlerdi. alp, kenan, gokhan unutulmayacak hatalar yaptilar.
hatta yakup'la bu yaz konustugumda hala ayni sinir ve uzuntu katsayisiyla alp'e olan konusmasini anlatti.

yine ankara ama bu kez stad farkli, belki bu ugurlu gelir.

http://hicced.blogspot.com/2009/05/bank-asya-play-off-ankara-2009.html