6 Temmuz 2009 Pazartesi
RETURN OF THE KING
"He has 100 winners, and hasn't won, yet".
Her tenis maçının bir özet cümlesi olur ya, işte Wimbledon 2009'un da epik final maçının özeti buydu. Maç, final setinde 11-11 iken Roger Federer tam 100 winner'a sahipti ve hala maç devam ediyordu ki aslında bu sayı maç başına çok daha az bir rakamdadır. Uzun süredir bir tenis maçına bu kadar sayıda ünlü aynı anda iştirak etmemişti ki ben Michael Ballack ve Sir Alex Ferguson gibi isimleri de görünce şaşırdım hafiften. İlk 3 setin görünümü aslında 1994'teki Pete Sampras-Goran Ivanisevic maçının ilk iki setine tıpatıp benziyordu (Sampras lehine 7-6, 7-6, 6-0). Servisleri kırılması imkansız gibi görünen iki tenisçi setlerin yedinci oyuna kadar uzadığı üç set oynadılar arka arkaya. Maçın kırılma noktası setlerde 1-0 önde olan Andy Roddick'in ikinci set tie-break'te 6-2 önde iken dört set puanını birer birer harcaması ve belki de geride kalan 24 oyun boyunca hiç yapmadığı ve daha sonraki 3 sette de yapmayacağı biçimde Federer'e üstüste 6 puan vermesiydi. Bunun nedeni durum 6-5 ve 6-6 iken yaptığı vuruşlarda çok net ortadaydı. Birleşik Amerika'lı tenisçi 2006'dan beri ilk kez bir Grand-Slam finalindeydi ve Roger Federer'in karakter gereği 2-0'dan maç çevirmekte çok becerili ve istekli bir adam olmadığını biliyordu. O seti de alsaydı neredeyse şampiyonluk kupasını ellerine almış gibi olacaktı. Ama bu duygu ona rahatlık olarak değil, heyecan olarak geri döndü. Üstüste iki topu file önünde çok kötü kol hareketleriyle ve volelerle dışarı attı ve seti kaybetti (maç sonu bunda rüzgarın da etkisinin olduğunu belirtmiş). O an maça dönmesinin çok zor olacağını sanıyordum. Hele üçüncü seti de kaybettikten sonra emin olmaya yakındım ama geri dönmeyi başardı. Bunun için takdiri hakediyor bir kere. Maçın son seti hakkında söylenecek pek bir şey yok. Kim "Federer'in kazanacağı belliydi" diyorsa dibine kadar yalan söylüyordur. Kimsenin kazanacağı falan belli değildi. Genelde uzayan setlerde 8-6, 9-7, 10-8 gibi skorlarda bunu söylemek mümkündür ama 16-14 biten bir sette mümkün değildir.
Çok zevkli, sık sık uzun rallilerin yaşandığı ve insanların ağzını açık bırakan bir maç olduğu kanaatinde değilim. Federer sadece ona özgü bir kaç vuruş yaptı tabi gözden kaçırmamak lazım. Hele file önündeki Roddick'i havalara uçurup ters yüz ettiği vuruşu tekrar tekrar izlemek lazım. Andy Roddick'in bu turnuvaya çok çok iyi hazırlandığını gördük final maçında da. 5 setlik Hewitt zaferi, ardından gelen ev sahibi Murray galibiyeti ve bugün ikinci setin tie-break'ine kadar gösterdiği konsantrasyon son derece önemli. Maç sonunda "bir kere daha geleceğim buraya" dedi ama bu performansı tekrar gösterir mi cidden şüpheliyim. Zira maç sonu yüzünden hayal kırıklığı çok net biçimde okunuyordu. Federer tarafında ise hala kafamızda bir kaç şüphe var. Son 2 Grand Slam'de tepedeydi İsviçre'li. Ama bunları Nadal'la hiç oynamadan kazandı. Hala İspanyol'a karşı Wimbledon 2008 ve son Avustralya Açık'taki yenilgilerini geri döndürebilmiş değil. En azından bir Grand-Slam'de. İspanyol döndüğünde resmi daha net görebileceğiz.
Maç sonundaki tavrını da pek beğenmediğimi söylemeliyim FedEx'in. Nadal'ın Avustralya Açık Finali'nden sonra yaptığı "seni çok iyi anlıyorum, ben de yıllarca ikincilik kupasını kaldırdım" açıklamasını aynen aldı ve Roddick'e satmaya kalktı "ben de geçen sene bu haldeydim" diyerek ama Nadal o açıklamayı kariyerinde ilk kez Wimbledon ve Avustralya Açık'ı kazandıktan sonra yapmıştı. Federer ise daha önce 5 kez Wimbledon'ı kazanmıştı zaten. Roddick de yapıştırdı hemen tabi, Federer'in konuşmasını keserek (blog okuyucusu Erkut'un kulakları sağolsun) "Sen zaten 5 tane kazandın yahu" dedi ("you've already won 5" demiş şimdi BBC'den tekrar dinleyebildim). Koridordaki Bjorn Borg, Pete Sampras, Roger Federer ve Rod Laver buluşması ise harikaydı tabi. Fotoğraf çekiminden sonra Federer, Sampras'e bir kızdan bahsediyordu ama ses çok net olmadığından çözemedim. İsviçre'li daha sonra elinde kupayla kortun da dışına çıkarak Henman Hill'de toplanan kalabalığa güzel bir jest yaptı.
BBC'ye de hafiften değinmek lazım. Dün "peltek İngilizce" geçidiyle Boris Becker'i izledik yorumcu olarak. Becker, kameralar Sir Alex Ferguson'a döndüğünde hızını alamayıp bir de futbol yorumuna girişti ve "Ribery'i alsalar iyi olur, bedelsiz Owen transferi çok akıllıcaydı, Benzema da çok iyi transfer olur" gibisinden. Tabi fazla zorlayınca tökezledi, zira Real Madrid-Benzema transferinden pek haberi yok gibi. Son olarak da beni yerlere yatıran bir final yaptı 5 saniyelik duraklamayla. "Footbal is a beatiful sport, as well" (futbol da güzel bir spor tabi). Ama Boris Becker dışında BBC yorumcularının çok iyi olduğunu söyleyemeyeceğim. Hele Andy Murray'in maçlarında teknik ve taktik konuşmayı tamamen unutup tek yorumlarını "what a slice", "what a match", "is he nervous, yes he should be" gibi zaten bizim de gördüğümüz şeylerin dile getirilmesinden ibaret tutmaları son derece sıkıcıydı. Fahri İkiler'i aradı kulaklarım söyleyeyim.
Diyeceksiniz ki finalde, "eee Dutchman bayanlar?". Yok arkadaş bayanlar falan. Aile pikniği oldu yine neyi yazayım. Cumartesi günkü finali al, etraftaki tribün görüntülerini kesip beyaz ekranda oynat, yanına da iki kardeşin Los Angeles'taki evlerinin bahçesindeki tenis maçını koy. Hangisi Wimbledon finali anlaşılmayabilir. Ne kaybeden Venus ne kazanan Serena zorlamadılar kendilerini. Serena'nın maç puanında file önünde vurduğu bir vole var, normalde tribünlere gidecek topu usulca kardeşinin önüne bıraktı. Kardeş kardeş oynayıp aldılar ödülleri. Hırsa, çekişmeye ihtiyaç olmayan bir maçtı öyle de oldu. Serena'nın yarı finaldeki Dementieva maçında ikinci sette durum 5-5 iken aldığı bir puanda fileye doğru koşuşu var, gece görsem ardıma bakmadan 5 kilometre kaçarım. O hırs ve kendini zorlamanın onda biri yoktu finalde. Williams'ların dominesi devam ediyor tenis dünyasında. İşin kötüsü geri kalan tüm tenisçilerin başarıya giden yolun Wiliams'lara bakarak teknikten değil sadece fizikten geçtiğine inanmaları ve ona göre kendilerini geliştirmeye çalışmaları. Dinara Safina'nın giderek kas yapması bunun en net örneğidir. Ama işte bu işin pirlerine, sonradan kafa tutunca olmuyor bu işe, yarı finalde dünya sıralamasının birincisi iken 6-1 ve 6-0 mağlup oluyorsunuz. Bayanlar tenisine Malik'i alteden Yedi Bela Hüsnü gibi bir kahraman lazım. Yoksa bu iş giderek kötüye gidecek.
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
10 yorum:
ben roddick olsam, federer'in o "üzülme, çalış senin de olur" tadındaki konuşmasını keser "hacı bi benim karıya bak bi seninkine, ondan sonra kimin teselliye ihtiyacı olduğunu söyle" derdim. sonunda küfür de edebilirdim ama roddick yapmaz iyi bir insan.
Hep Martina yüzünden oldu bu "kaslı tenisçi kızlar" tribi. Lindsey geldi takipçi, sonra bir baktık gece görsem korkacağım kızlar tenis oynamaya başlamış. Yahu eskiden TRT-3'de ya güzel kız bu Hingis diye izlerdik. Graff bile burnunu yaptırsa herkese taş koyardı derdik. Şimdi serena ve venus hengamesi içinde diyecek bir şey bulamıyorum. Üzülüyorum...
federer muhteşem bir tenisçi olsa da sıkıcı bir insan, insanı ekran başına bağlayan etkenler çok fazla... o yüzden ben boris becker ve monica seles'den beri düzenli maç seyretmiyorum, o keyfi de hiç bulamıyorum artık...
andy roddick ve eşi borroklyn e saygı sevgi v.b. iyi akstı andy ama olmadı.. us open a da böyle girerse hard courtta kırar geçirir bunları..
6-2'lik tie-breakten seti verdikten sonra Roddick'in ne kadar dagildigi dinlenmeden sonra yanlis tarafa gecisinden acikca belliydi. :) Neyse ki uyardilar da kendi yerine gecti. :)
CnnTurk'un mac sonu simultane tercumesi ise felaketti. Tercuman hicbirsey anlayamadi, bize de birsey anlatamadi. Orjinal konusmalari aradan duymaya calistik, onu da basaramadik, pic ettiler kisacasi...
Varol, katılıyorum sana. Herkese benden çay!
voodoo girl dedi ki...
ben roddick olsam, federer'in o "üzülme, çalış senin de olur" tadındaki konuşmasını keser "hacı bi benim karıya bak bi seninkine, ondan sonra kimin teselliye ihtiyacı olduğunu söyle" derdim. sonunda küfür de edebilirdim ama roddick yapmaz iyi bir insan.
Federer istese daha guzel kadin bulamazmı? Neden o kadınla birlikte bi dusunmek hatta arastırmak lazım?
Federer ilk unlu olmaya basladıgında cirkin ordek yavrusu iken hanfendinin vucut formunun en top oldugu vakitlerdi (bilmiyorsan soyleyeyim kendisi de eski teniscidir). Simdide kadin hamile (onu da bilmiyodun herhalde) ve Federer gerek tenisiyle gerek fizigiyle top oldugu zamanlardır.
Meshur oldum ilk is sevgiliyi degistirme vaktidir klisesini Federer yapmamis herhalde ee ne var bunda sayın voodoo???
varol döken Boris Becker mi dedin sen????
Ben kendi adima soylemem gerekirse Nadal-Federer maclarinı cok heyecanlı buluyorum. Hadi olmadi vaktinde Sampras-Agassi maclarini begenirdim. Becker kim ya...
şöyle söyleyeyim, boris becker sahaya çıksa sadece bakışıyla federer'den set alır... bana göre gelmiş geçmiş en büyük tenisçidir ama gelmiş geçmiş her en yetenekli adam gibi yeteneğinin farkında olup fazla sallamayandır... istediği zaman yenemeyeceği adam olmadığını defalarca ispatlamıştır... bir de kimse topa onun kadar estetik vuramaz...
çaylar gelsin:)
Bakisiyla set mi alır????? O zaman fener kazandıgı macları Luganoya mı borclu? (ata demirerin farkettigi gibi)
Yorum Gönder