25 Ağustos 2009 Salı

HAFTASONU NOTLARI 2010 - 3



Çok uzatıyorum galiba notları. Not diyoruz hesapta ama yazdıkça yazası geliyor insanın. Bir de pazartesileri dahil etmeye başladılar bu aralar haftasonuna. Hakikaten fena oluyor yahu. Dün oturup Geniş Aile'yi izleyecektim arkadaşım ben! Neyse devam.

* Ramazan geldi hoş geldi. Perşembe Avrupa mesaisi bu yıl fazla yoğun olacak. Fenerbahçe ve Galatasaray'ın en az 7 maç daha oynaması kesin gibi. E bu da pazartesi maçlarını arttıracak görünüyor. Cumartesiye Trabzon ya da Beşiktaş'ı koysalar, ya pazar duble maç yapacaklar; ya da pazartesi Fenerbahçe/Galatasaray dönüşümlü oynayacak. Keyifsiz durum. Cumayı sevmiyorduk zaten bir de pazartesi çıktı başımıza. Gündüz maçları geri dönsün!

* Beşiktaş'a fazla kızmamak lazım. Öncelikle büyükler arasında en kazık üçlü onlardaydı. Belediye oturmuş takım, Gençler her zaman sakat. Buralarda puan kaybının pek büyütülmemesi gerekli. Ama şu da bir gerçek ki, Beşiktaş geçen yılki oyununu yükseltemezse bu yıl ilk ikiye zor girer. Galatasaray attıkça atıyor, Fenerbahçe'nin hocası ligin kaşarı. Geçen yılki puanlar bu yıl hayal, Rıdvan'a katılıyoruz.

* Galatasaray çok gol atar. Sanırım haftasonu notları klişesi olacak bu cümle. Ama gerçek. Hakikaten çok atar. Bunu bir an unutarak devam edelim. Kayserispor'un şu takımının başında başka bir hoca olsa, çok daha iyi top oynarlar kesin. En azından ne oynadıklarını bilirler. Nasıl bir mantaliteyle takım çıkarıyor Tolunay Kafkas ben anlamadım. Hızlı adamlar Troisi ve Cangele Galatasaray savunmasının göbeğine bile dalamadı.

* Dalsaydı ne olurdu, onu da pek tartışmaya gerek yok. Galatasaray gol atmak istedi mi atar. Elano'nun buna şöyle bir katkısı olacak. Maçın 2-1 gidip sıkıştığı anlarda, Kayseri'nin kazara bir gol atması, maçı belki de beraberliğe götürebilirdi. İşte bir adam ortaya çıkar, oyuna girdikten 15 dakika sonra belki de topa ilk dokunmasında öyle bir vurur ki, birkaç saat içinde tüm Galatasaraylılar facebook profiline postalar, friendfeed'de like'lar, şampiyonluk şarkıları söylenir. Futbol böyle bir oyundur, o şahane gollerle güzeldir.

* Makukula'nın adı pek güzelmiş: Arıza! Yetenekli bir şey gibi duruyor ama o uzun bacaklarla top sürüp 30 metreden şut çekmeye çalışınca komik oluyor. Bir Victor Agali havası sezdim ben yine de.

* Tolunay'a antipatik dedim diye kızmışlardı bazı yorumcular burada. Ama harbiden antipatik be kardeşim!

* Diyarbakırspor iki forvet bulmuş, gerisini koyvermiş. Takımın toplama olduğu çok belli. Ziya hoca da gazı iyi vermiş, oldukça iyi başladılar maça. Sürekli koşan, Fenerbahçe'yi sıkıştıran bir halleri vardı, özellikle ilk yarım saatte. Yakaladıkları pozisyonun en olmayacak anında en olmayacak vuruşla golü buldular. İkiyi bulsalar değişir miydi maç? Forvetler oynamaya devam etti ama geridekiler kaldıramadı tempoyu. Fenerbahçe'nin golleri güzel, oyunun kırıldığı anda öne geçmeleri Diyarbakır'ın hevesini de kırdı. 3'ten sonra 5 bile olabilirdi ama Fenerbahceliler de bir afallamıştı. Santos, Güiza, Baroni! Bunlar Türkiye gerçekleri; çakmak bile götürülür mü hakeme?

* O değil de Suat Arslanboğa'nın karizmasını ve geleceğini yitirdiği an, Fenerli topçuların problemlerini Bünyamin Gezer'le hallettikleri andır bence. Maçın dengesini alt üst eden hakemle bir türlü anlaşamadılar, gittiler Bünyamin hocaya anlattılar dertlerini. Eh iyi hakem böyle olunuyor herhalde. Etrafına kümelenen 4-5 Fenerli'yi sakinleştirdi, kendisine uzatılan taşı aldı (15 saniye sonra kenara attı üstelik), ortamı normale çevirdi. Dördüncü hakemin en etkin hali için kendisine bir tebrik sunalım.

* Futbolda Kürt açılımı 5-6 sene evvel yapılmıştı, hatırlarsınız. Diyarbakırspor ite kaka yukarı çıkarılmıştı. Onun gölgesinden kurtulamadılar yıllarca. Taraftarları da her defasında arsız ve dengesizdi maçlarda. Onore 2005'teki olayları hatırlatmış şurada. Bu sefer bileklerinin hakkıyla, hiç umulmadık zamanda geldiler SüperLig'e. Sezon başında da berbat bir dönem geçirdiler. Gelen hoca 2 hafta dayanamadı kaçtı, takımda oyuncu yoktu. Buna rağmen iyi yabancılar bulmuşlar, ortalama bir takım da kurmuşlar. Trabzon'u yendiler geçen hafta. E be arkadaş, takımın öndeyken sahaya su, çakmak atmak niye? 1-1'ken taş, bozuk para, şişe atmak niye. Nasıl bir düşünce yapısıdır, nasıl bir anlayıştır bu? Amaç ne hakikaten merak ediyorum. İki taraftan da bu kadar güzel adımların atıldığı bu günlerde olacak iş mi bu şimdi?

* Emre, bir sakin dur, bir akıllan!

* Bilica için geçen hafta geri takas formülleri yazmıştım. Yasin kalsın ya da para kalsın şeklinde. İkisi de kalsın, Bilica geri gitsin Sivas'a. Edu da başkalarıyla anlaşmadan geri dönsün. İyileşene kadar Önder'le de idare edilir!

* Kazım Mendoza'ya ne dedi de kahkahayı bastılar o duran topta, merak etmiyor musun? Hani 3G, duyalım ne konuştular. Bunu istiyorum.

* Kısa kısa geçelim. Trabzon için çanlar çalıyor. Sürpriz yapabilirler diye epey heveslenmiştim ilk hafta sonunda, ama işler tersine döndü. 3 hafta 6 puan kayıp. Geçen yıl bir milat olabilirdi onlar için. Belediye ve Denizli maçları, 1996'daki Fenerbahçe maçı kadar önemlidir nazarımda! Bursa, küçük sağlam adımlar atıyor, dost karşısında 3 puan güzel. İki sağlam takım Belediye ve Eses golsüz geçmişler olimpiyat rüzgarını. İkisine de yeter aslında. Orta sıraların çivileri Antep ve Ankara da puan bölüşmüş. Antalya da artık daha sağlam atmaya çalışıyor adımlarını, Paşa'yı 2 golle geçmişler. Sivas-Denizli maçı ertelenince puansız takım sayısı üç görünüyor, en az biri yalnız bırakacak Kasımpaşa'yı bu yolda. Gol yemeyen takım kalmadı, namağlup takım hala bol. En ekonomik takım Gençler. Maçlarında sadece 2 gol olmuş 3 haftada!

* Almanya'yı TRT'de izlemeye devam ediyoruz. Westfallen tribünleri yine güzeldi be. Bayern'in yenilmesi de mutlu ediyor beni nedense. İtalya başladı bu hafta. İspanya'da da süper kupa sahibini buldu, Tansu Polatkan'ın öldürdüğü maçta. İngiltere'yi NTVspor.net'ten izlemeye devam. Güzel goller var yine. Arsenal doludizgin, Chelsea hasarsız. Liverpool dün akşam dağıldı yalnız! Manchester da hafta içi sağlam bir tokat yedi, yeni çocuk Burnley'den!

Çok uzatmadım değil mi? Hikayeler anlatıldı, bu mevsimde bu tempo ağır gelmesin beyler bayanlar, silkinin. Şu hazırlık maçı havasındaki avrupa maçları atılsın, eylülün harbi kapışmaları başlasın, ben sizi o zaman göreceğim. Elin İsviçre, Estonya köy takımına üç beş atmakla büyük takım olunmuyor (vur klişenin dibine!). Ben izninizi isteyeyim, haftaya görüşürüz yine bu saatlerde!

by tunchay

3 yorum:

AFO dedi ki...

Diyarbakır denmişken yüzüncü yılımızda namağluplumuzu 2 metre ofsayt olan golle elimizden almaları ve pozisyonu açık bir şekilde gören yan hakemin bayrak kaldıramaması unutulmazlardandır. Tıpkı Diyarbakırspor - Altay maçı gibi. Karanlık işler dönüyor orada. Yakışmıyor bu lige Diyarbakırspor.

varol döken dedi ki...

hazırlık kampında iyi hazırlanmışsın tunchay, lige fırtına gibi girdin... ama bu aralar seni taksimlerde barlarda görmeye başlamışlar, aman diyim! süper başladığın ligi dipte bitirirsin sonra, bir tane yorumcu da yüzüne bakmaz!

mamo chello dedi ki...

diyarbakır maçında olayları çıkaranların,Diyarbakırspor'un süper ligde olmasıdnan müthiş rahatsızlık duyan bir kitle olduğu çok açık..onlar,Diyarbakır'ın iyi yerlerde olmasını,gözönünde olmasını,iyi bir imaj sahibi olmasını istemezler,istemeyecekler..Urfalı bir takipçiniz ve oraları,o toprakları çok iyi bilen bir kardeşiniz olarak,bunu bilirim,bunu söylerim..