Aslında yazıyı
Lawrence Of Arabia üzerine yazcaktık ama oradan hareketle konuyu Anthony Quinn'e de kaydırayım dedim. Tabi ilk önce David Lean'in klasiği üzerine de bir kaç laf etmek lazım. 3,5 saat süren bir epik Arabistan'lı Lawrence. İngiliz ordusunda görevli olan ve Arap yarımadasındaki çıkarları için bölgeye gönderilen bir subayın hikayesini anlatıyor film. Lawrence'ın Arap kabilelerini gazlayarak Akabe'yi tek başına fethetmesi, Şam'a ve Kudüs'e yürümesini konu alan film bugün bile dünya tarihinin en başarılı tarihi yapımlarından birisi olarak biliniyor. Tabi filmi izlerken, Türk ordusuna darbe vurulduğu hatta filmin sonlarna doğru kılıçtan geçirildiği bir kaç sahneyi izlerken bazılarından çatlak sesler çıkabilir ama bu gibi durumlarda yıllardır Almanya'da gösterime giren İkinci Dünya Savaşı filmlerini ve adamların durumunu düşünün derim. Neredeyse her filmde yerin dibine sokuluyorlar. Sinemaları yamadıklarına şükretmek lazım. Dolayısıyla bu filme de "
vay ulan Türkleri kesmişler" diye değil tarihteki olayların bir aktarımı olarak bakmak lazım. Zaten filmde çok net bir tarafsızlık hakim. Lawrence, doğal olarak, kahraman, iyi niyetli bir asker olarak gösterilmiyor. Kişisel hırsları olan, savunmasız insanları öldürebilen, karakteri çok da güçlü olmayan, kendini aşırı derecede beğenmiş, adam öldürmekten zevk alabilecek bir adam olarak yansıtılıyor. Peter O'Toole'un enfes performansının da bunda payı var tabi. Onca hadiseden kurtulmuş bir adamım motorsiklet kazasında ölmesi de apayrı bir olay. Anthony Quinn'e geçmeden önce belirteyim, Lawrence'ın sürerken kaza geçirdiği söz konusu Brough Superior marka motorsikleti Rahmi Koç müzesinde bir süre sergilenmişti.
Quinn bahsettiğimiz filmde Ebu Tayi isimli Hoveytat kabilesi liderini canlandırıyor.
Rivayete göre Quinn, bu rol için filmin çekimlerinin başlayacağı gün makyajını kendisi yapar, zira gerçek Ebu Tayi'ye inandırıcı ölçüde benzemek istemektedir. Giysilerini giymiş halde sete gider. O kadar iyi adapte olmuştur ki karaktere, David Lean onun gerçek bir Arap olduğunu zanneder ve asistanına "
Bay Quinn'i arayıp, yerine rolü oynayacak başka bir adamı bulduğumuzu söyleyin" der. Tabi hafiften şehir efsanesi gibi gelmedi değil. Efsanedir değildir ama Quinn'in tüm filmografisini özetleyen bir olaydır bu. Zira Chihuahua,Meksika doğumlu, 2001 yılında, 86 yaşında iken aramızdan ayrılan Antonio Rodolfo Quinn Oaxaca isimli bu adam beyaz perdede oynadığı her karaktere bürünebilen, kesinlikle göze çarpmayan, doğal karakterlere bürünmüştür. Bu yüzden de mafya babasından, hırpani kılıklı bir çingeneye, Arap kabile liderinden, Meksika'lı bir üzüm bağı sahibine kadar bukalemun gibi her role uyum sağlamıştır. Şöyle örnekler verelim. Quinn, The Greek Tycoon ve Zorba'da bir Yunan'ı, Lawrence Of Arabia ve Lion Of Desert'de bir Arabı, La Strada'da bir çingeneyi, Marco Polo'da Moğol İmparatoru Kubilay'ı, The Message'da Hz. Hamza'yı, A Walk In The Clouds'da bir Meksikalı'yı, bir dolu filmde İtalyanı, Fransızı, Amerikalıyı oynamıştır. Harika bir metod oyuncusudur ve hep bizden biri gibidir. Benim favorilerim, o salaş hali, esprili ruh haliyle oynadığı babacan karakterlere hayat verdiği Zorba ve şarap üzerine yapılmış en güzel filmlerden olan The Secret of Santa Vittoria'dır.
5 yorum:
bir de libyalı milislerin önderini oynadığı gerçek hayattan alınmış olan Ömer muhtar karakteri vardır izlenmesi gereken.Filmin adı da Ömer muhtar.Bulabilrseniz bir izleyin derim
o film yazıda bahsedilen "Çöl Aslanı" işte, canlandırdığı karakter de Ömer Muhtar'dır evet...
"Viva Zapata" filminde de çok iyi bir performansı vardır.
Guns of Navarrone filminde de bir yunan'ı oynar.
24.saat filminde muazzamdır,ve oyunculuk dersi vermiştir.
Yorum Gönder