1 Aralık 2009 Salı

TAKIM SEVGİSİ



















Takım sevgisini ölçmek, bu sevgiyi herhangi bir kıstasa bağlayıp diğer insanlardan üstün göstermeye çalışmak pek akıl kârı iş değil. Ne gittiğiniz maç, ne maçına gitmek için terkettiğiniz sevgili ne de dövdüğünüz adam sayısıyla ölçülmüyor bu sevgi. Aşk bu işte, bir kıza duyulan aşkı hangi erkek açıklayabilmiş ki adam gibi, takımına duyduğu sevgiyi açıklayabilsin. İnsanın içinde kopan bir fırtınadır o. Sadece o insan bilir, o insan hisseder. Yeni Zelanda'da yaşayan bir adam Galatasaray'ı, Ali Sami Yen Stadyumu'nun 2 sokak arkasında oturan adamdan daha çok sevebilir. Dedim ya aşka benzer işte, mesafe tanımaz. Herhangi bir şeyle ölçülmez. Bunu yukarıdaki bazı sayılarla ölçmeye kalkan adam, sevdiği kıza sevgisini göstermek için aldığı gül sayısını, attığı mesaj sayısını aklında tutan adamla aynıdır. Başka erkeklerden veya eski sevgililerinden daha çok sevdiğini kanıtlamak için kendi yaptıklarını anlatan adamla aynıdır. Ama bunlar değildir aşkın kanıtı, takım sevgisinin de hiçbir zaman olmayacağı gibi. Bugün 28 yaşındayım. Fenerbahçe'ye 3-0'dan 4-3 mağlup olduğumuz maçı eğer kazansaydık ertesi gün gazete manşetleri ne olurdunun hayalini kurarım. Kurardım değil kurarım. Hala...Her gazetenin manşeti ne olabilirdi bunu tasarlarım kafamda. Üzerinden yıllar geçmesine rağmen. Sonra o gerçeğin hiçbir zaman değişmeyeceğinin farkına varınca keyfim kaçar. Sonra da 17 mayıs 2000 gecesi Henry'nin o kafası içeri girse ne olurdunun hayalini kurarım. Kaç kişinin hayatı daha değişik olurdu bugün. Onun da hayali beni manyak yapar. Bunları niye anlattım. Mantık yoktur bu işte, saplantı vardır, nöbetler vardır, rahatsızlık vardır...Böyle bir işin de ölçüsü olmaz.

Ama bazen bu aşkı göstermenin çok ince, çok naif, çok başka yolları olabiliyor. Bunun için kısa süre önceden bir anektod anlatacağım. 2007 kasım ayında Feyenoord kulübünün kasasına hiçbir maliyeti olmadan 30.000 euroluk bir gelir girdi. Bunun kaynağı ne bir kupa ödülü, ne oyuncu satışı ne de başka bir şeydi. Bir mirastı. İsmi açıklanmayan bir Amersfoort sakini bayan 97 yaşında vefat ettiğinde, avukatı vasiyetini açtı. Tüm varlığı olan 30.000 euroyu yaşam boyu desteklediği ve De Kuip'te bizzat maçlarını takip ettiği Feyenoord'a bırakmıştı yaşlı bayan. Hem de buna, Feyenoord kulübünün bugün halen kazandığı son şampiyonluğu yaşadığı yıl olan 1999'da karar vermişti. 8 yıl boyunca, geride sadece Feyenoord'a bırakacağı bir parayı muhafaza ederek yaşadı. Bu parayla belki de oyuncuların, kulüp çalışanlarının maaşı ödendi.

Bu tür takım sevgisi yarışçıları zaten kadınları hiç hesaba katmazlar. Şimdi onlara sormak lazım, De Kuip'teki her maça gelip, her Ajax derbisi öncesi çıkan olaylara karışmış, devre arasında hamburger ve birasıyla şarkı söyleyen adam mı daha çok seviyor takımını yoksa bu 97 yaşında hayata gözlerini Feyenoord'la yummuş kadın mı? Yok aslında cevabı, ama gösterdiği bir gerçek var. Takım sevgisinin, ölçütü olmuyor...

5 yorum:

jackietreehorn dedi ki...

Amersfoort'ta oturup da her hafta Rotterdam'a maca gitmek de zor be, helal olsun ben yapmazdim. FC Utrecht'i desteklemek daha pratik olurdu, bolgenin takimi vs. Teyze Belki Rotterdam'liydi, o zaman bir sey diyemeyiz tabi.

Semt Aşığı dedi ki...

Semt Aşkı bu herşey olabilir.Nur içinde yat.
Ülkenin yarısından fazlası kadınken bu pozitif ayrımcılığı yapmakta saçma aslında.İnsan emeği olarak ülkenin yarısını ıskalamak anlamına geliyor.
Bırakın kadınlarda üretsin!

Adsız dedi ki...

Amersfoortta oturup her hafta rotterdama maca giden kim?

sk

varol döken dedi ki...

seversin ulaşamazsın aşk olur...

tarif bu kadar basit, okuyucunun kafasını karıştırma...

aşkı özleyen bayan blog okuyucularına selam falan etmem, arayan bulur:)

Unknown dedi ki...

seversin, ulaşırsın, yıllar geçer bakarsın hala ulaşmaya çalıştığın zamanlardaki kadar seviyorsundur, işte aşk o zaman olur...

ama doğru insanı seçmek olasılık olarak çok düşüktür,hep başka bir yerde daha doğru bir insan olduğu ihtimalini aklının bir köşesinde barındırırsın, eğer bu aklından bir kez dahi geçmediyse o zaman bir mucizeye imza atmış ve doğru insanı bulmuşsundur, ama işin kötüsü şu ki karşındaki insanın da seninle aynı duyguları paylaşması gerekir ki buna asla emin olamazsın, ne acı :)

ama takımın konusunda durum böyle değildir, sonuna kadar doğru takımı seçtiğine eminsindir, o ne yaparsa yapsın ona kırılmazsın, ezeli rakibine tarihi bir şekilde yenilirsin,kızdığını sanırsın ama aslında daha çok sevmişsindir onu, ülkende olmayan bir kupayı kazanırsın, deli gibi sevinirsin, arkasından bu mutluluk bozulacak diye üzülmezsin, çünkü zirveden dibe de yuvarlansan ne takımın seni ne de sen onu bırakırsın,sevginizde bir eksilme olmaz, sevdiğin takım 3-4 yılda bir tamamen kendini yenilese de hiç yabancılık çekmezsin yine odur o, aslında hiç değişmemiştir, hep ilk günkü gibi, onu tanıdığın ona aşık olduğun günkü gibidir. Bu aşk boyunca iki taraf da asla birbirini yargılamaz, birbirine gücenmez. Çünkü ortada karşılıksız bir sevgi vardır.

Bu yaşlı teyze de o parayı yazıda belirtildiği gibi herhangi bir başarıya, ya da şarta bağlı olarak bırakmamış, sadece o ruha, o renklere bırakmış karşılıksız sevildiğini bildiği için...