22 Mayıs 2010 Cumartesi

DÜNYANIN EN ÇOK HADDİNİ BİLEN ADAMI

















"Şu futbol dünyasında demeçleriyle egosu en şişkin adam kim?" diye sorsam alacağım cevapların % 80'i Jose Mourinho olur biliyoruz. Ama bu akşamın kanıtladığı bir şey daha var. O top sahaya indiği zaman dünyanın en fazla haddini bilen adamlarından birisi Mourinho aynı zamanda. Belki de saha içinde bu denli yerini bildiği için kazandığı başarılar sebebiyle böyle. Belki de insanlara mesaj veriyor, ben sizin gibi macera aramıyorum, ayaklarım yere basıyor ve bakın bir insan, ne olduğunu bilerek nerelere gelebiliyor şeklinde. Burada haddini bilmek lafını yanlış anlamamak lazım ki bizde çok yatkındır yanlış anlaşılmaya bu laf. Sanki haddini bilmek, kendini üstün görmemekle beraber, aşağı görmek gibi algılanır, ama böyle değildir, had yani seviyeni bilmek tam da olduğun yerin farkında olmaktır.

Bayern Munich'in son 6 ayda oynadığı futbolu ve Werder Bremen'le oynadığı Almanya Kupası finalini izlemişti tabii ki Mourinho. İzlediği gibi de Bayern'e boş alan bıraktığında neler olabildiğini görmüştü. O boş alanları bırakmamayı seçti Portekizli. Hafta boyunca, hatta Mourinho'nun kariyeri boyunca oynadığı son 2 Şampiyonlar Ligi maçı konuşulacaktır. Hem Barcelona'ya, hem de onun 1 gömlek küçüğü takım Bayern Munich'e karşı oynadığı defansif ağırlıklı futbol. Ama Mourinho elindeki takımı biliyordu, rakiplerini biliyordu, buna göre sabırlı olmayı ve elindekileri efektif kullanmayı seçti. 45 yıldır Avrupa Şampiyonluğu hasreti çeken bir takımı Treble yaparak şampiyonluğa ulaştırdı. Antipatik, egosu şişkin, şu bu her şeyi bir kenara bırakarak onun bu teknik direktörlük hamlelerini takdir etmek lazım.

















Daha başlama düdüğü çaldığında Inter tarihe geçmişti. Şampiyonlar Ligi tarihinde ilk kez bir takım, temsil ettiği ülkenin hiçbir vatandaşının bulunmadığı bir kadroyla sahaya çıkmıştı. Maçın 15. dakikasından itibaren 2 takımın da maç boyu felsefesi belli oldu. Bayern en iyi bildiği işi yapacaktı. Topu rakip sahanın ortasında çevirip, kenarlardaki 2 adamı bulmak ve oradan pozisyon yaratmaya çalışmak. Ribery cezalı olduğu için Hamit almıştı sol kanattaki görevi. Ribery'nin hücum hareketliliğini yapamayacağını tahmin ediyorduk ama an itibarı ile dünyanın en iyi sağ beki Maicon'un karşısında daha ilk 10 dakikadan itibaren aşırı ezildi milli oyuncumuz. Onun yakın markajından kurtulmak için sık sık ortaya doğru topsuz koşular yaptı, bu da Badstuber'ın topu ayağına her aldığında onu aramasına rağmen bulamamasına ve paslarının neredeyse tümünü defansın ortasındaki ikiliye oynamasına sebep oldu. Sol kanat çalışmadı bu yüzden. Bu da Almanların maçın tamamını Robben'ın üzerinden oynamasını getirdi. Maçın son 60 dakikası, özellikle ikinci devreyi izlerken Naumoski'li Efes Pilsen'i izler gibiydim. Bayern paslaşarak topu rakip alana getiriyor, topu ayağına alan futbolcu boş adamı göremeyince Robben'a fırlatıyor. Robben da yaklaşık 5-6 saniye ayağında tutup mucize yaratmaya çalışarak çabalıyordu. Yarattığı en büyük mucize Chivu'ya gösterdiği sarı kart ve Julio Cesar'ın uzak köşeden çeldiği şutu oldu.

Defalarca bu blogda topa sahip olmanın, pasın önemini vurguladık. Ama siz bazen ne kadar pas yaparsanız yapın, yanına etkinliği eklemeyince "distance covered" ve "pass completion" listelerinde lider oluyorsunuz sadece. İlk yarıda Inter'in oynadığı futbol 2004 Yunanistan'ından farksızdı çoğu yerde. Üstelik onların bir silahı daha vardı. Hücum hattında hareketli, koordineli ve rakip savunmanın arasına girip pas seçimlerini çok doğru yapan oyuncular. Wesley Sneijder'ın Diego Milito'ya golde attığı pası defalarca izlemek lazım, ne 1 saniye erken ne de geç atılmış bir pastı. Tam zamanında. Çok geçmeden Milito'nun Sneijder'dan aldığı topu tekrar ona gönderip kaleciyle burun buruna getirdiği top da öyle. Bu çalışılmış, ani baskınlarla hücum başına ortalama 10-15 arası pas yapan Bayern'in, hücum başına 5 pas yaparak alt ettiler. Hatta ilk gol Julio Cesar-Milito-Sneijder-Milito şeklinde 3 pasta geldi. Bu oyun planını ve setleri oluşturan Mourinho'ya bir kere daha tebrikleri göndermek gerek.

















Racing de Avellanada, Genoa, Real Zaragoza ve yine Genoa. 20 Mayıs 2009'da 25 milyon euro karşılığı Inter'e transfer olduğunda Diego Alberto Milito, 30 yaşına girmeye gün sayıyordu. Kariyerindeki tek şampiyonluk 2001 Arjantin Apertura şampiyonluğuydu. Avrupa kariyerini orta sıra takımlarında geçirdikten sonra 30'unda dünyanın zirvesine çıktı. Serie A, Coppa Italia ve Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu. Hem de sonuncusunda maçın gollerini atıp maçın adamı seçilerek. Üstelik bunu sadece gol vuruşlarında değil, neredeyse oyun içindeki tüm hamlelerini doğru yaparak. 51 maçta 30 gol atarak sezonu tamamladı.

Bu akşamın çok özel bir adamına da parantez açmak lazım. Samuel Eto'o. Son 5 yılda 3. kez Şampiyonlar Ligi kupasını kaldırıyor. 3 Şampiyonlar Ligi finalinin raporu takımlarının attığı toplam 6 golün 2'sini bizzat atıp 1'sinin de asistini yapışı. Barcelona bu adamı, "topukla gol atma, sırtla pas verme yeteneği"ne değiştiği için daha çok hayıflanacak.

Jose Mourinho kupayı kaldırdığı Madrid kentinin devine gidiyor. Kafalarda şu var. Kariyeri boyunca hep parıltılı değil, iş yapan takımların hocası olmuş (Porto, Chelsea, Inter) Portekizli, dünyanın en parıltılı takımında ne yapabilir. Ronaldo, Kaka, Benzema gibi adamlardan iyi bir takım yaratabilirse, gelecek yıl bu günlerde (final 28 mayıs 2011'de) Wembley çimlerinde de yürüyor olabilir.

14 yorum:

turhanatakan dedi ki...

milito italya kupasını, şampiyonluğu ve şampiyonlar ligini getiren golleri attı. bir süredir kafamda kuruyorum acaba dünyada yılın oyuncusu ödülünü de alır mı diye? ne olursa olsun hem inanılmaz bir sezon geçirdi, hem de çok iyi özellikleri olan bir santrfor olduğunu büyük bir takımda kanıtladı.

etoo da 2 sezondur şaka maka kazanılabilecek tüm kupaları aldı, bakalım gerisi de gelecek mi barcelona'daki gibi.

Rüzgar Karabulut dedi ki...

güzel maç oldu, interli oyuncuların uyumları çok iyi özellikle hucum hattı ne yaptığını ne yapması gerektiğini çok ii biliyor, atletico maçında agueronun pas atacağı yere forlanı istediği ve gol yaptıkları pozisyonun daha serileri var interde, şut ve pas pozisyonlarında herkes yerinde oluyor, ne güzel.

cagliari42 dedi ki...

bayern'de her oyuncu ortalama 45 pas yapmış. lider 90 civarı pasla schweinsteiger. inter'de en çok pas yapan oyuncu 22 pasla sneijder. takım ortalaması 15. çok efektif oynadı inter. milito oyundan çıkarken ekrana düşen istatistik harikaydı. shots 2, on target 2, goals 2

Unknown dedi ki...

--Barcelona bu adamı, "topukla gol atma, sırtla pas verme yeteneği"ne değiştiği için daha çok hayıflanacak. -- bu cumlenin altini cizmek lazim. zira burada yazar bariz bir aptalligin altini cizerek, hem nuktedan hem de sinirli bir tavir takinmis, e hakli da tabi ki.

Adsız dedi ki...

barcelona etoo'yu takım içerisinde devamlı sorun çıkardığı için gönderdi.. ronaldinho döneminden beri sık sık oyuncularla ve yönetimlepara yüzünden tartışmaya giriyordu.. yerine aldığı adamda hata yaptı barcelona ama bu etoo yu göndermeyi yanlış yapmaz.. adamlar hiç kimsenin barcelona'dan üstün olmadığını gösterdiler.. seneye barcelona gene bu seviyede olacak.. ama etoo mourinho gidince ne yapacak?

eren dedi ki...

had konusunda söylenenler doğru, ama tam anlamıyla doğru mu değil mi seneye görürüz ancak.. real madrid gibi hücum gücü yüksek takımda da böyle defansif ve garantici bir anlayış gösterirse mourinho şu andaki değerinde kalamaz sanırım gözümde..

FIRAT dedi ki...

''Kariyeri boyunca hep parıltılı değil, iş yapan takımların hocası olmuş (Porto, Chelsea, Inter) Portekizli, dünyanın en parıltılı takımında ne yapabilir''

Porto için haklısın ancak Chelsea ve İnter JM geleseye kadar kendi ülkelerinin transfer hovardası ve parıltılı kulüpleriydi bence.Doğru transfer politikası ve sahada ayağı yere basan bir oyun anlayışı JM nun eseriydi.Real Madrid'te de başarılı olacağını düşünüyorum.

Adsız dedi ki...

dutchman yanlış algılama ama "DÜNYANIN HADDİNİ EN ÇOK BİLEN ADAMI" olması gerekmiyor mu başlığın?

Adsız dedi ki...

@FIRAT

Mourinho'nun ilk geldiği ve şampiyon yaptığı sene Chelsea kadrosuna bak bence....Forvet ikilisini oluşturan Gudjohnsen ve Drogba'yı kaç kişi tanıyordu dünyada?

coolasfcuk dedi ki...

zanetti ve cambiasso'yu kadroya almayan maradona'ya ne demeli?

Murty dedi ki...

"...ama an itibarı ile dünyanın en iyi sol beki Maicon'un karşısında daha ilk 10 dakikadan itibaren aşırı ezildi milli oyuncumuz."

sağ beki demek istemiştiniz sanırım.

Flying Dutchman dedi ki...

doğru sağ bek

TA dedi ki...

çok yerinde ve doğru başlık.tebrik ediyorum.farklı bakış açısı bu olsa gerek.

TA dedi ki...

morinho eldeki malzemenin barca ve bayern maçlarında ancak en iyi bunu yapabileceğinin farkında.rakipler barca yada bayern olmasaydı daha farklı bir düzende oynatacağı kesindir.morinhoyu barca ve bayern maçlarında oynattığı oyuna bakıp bu morinho takımıdır demekte hatadır.sadece bayerne ve barcaya özel bir oyundur bu.italya ligi maçlarında böyle bir durum söz konusu değildir.