13 Haziran 2010 Pazar

DÜNYA KUPASI BAŞLANGIÇ
















Birkaç gün sonra Türkiye semalarına uçacağımızdan Dünya Kupası yorumlarına hiç başlamak istemedim zira gerisi gelmeyecekti. Bir de bir şeyler yazma motivasyonunu en az hissettiğim turnuvalar Avrupa ve Dünya şampiyonalarıdır ki sadece oturup izlemeyi, maç sırasında kısa yorumlar yapıp zevk almayı tercih ederim. Bu turnuvada da böyle olacak. 11 temmuzda finalin son düdüğü çaldığında genele bakıp sonuçlar çıkarmayı, o genel sonuçardan tekrar geriye gidip tümdengelim uygulamayı tercih ediyorum ben. Bir de belki de normal sezon içinde çok şey yazdığımızdan bu dönemde yazmaktan çok okumayı tercih ettim. Maçları gayet güzel, eş zamanlı yorumlayan arkadaşlar var, onlara kulak ve göz veriyorum diyeyim.

İlk 2 günün bize gösterdiği gerçek turnuva öncesi yapılan herhangi bir takımın ağır basacağı ve şampiyonluğa gideceği şeklindeki tahminlerin içinin boş olduğu ve henüz turnuvanın geneline ağırlığını koyacak bir takım mesajını alamamış olmamız. Bugünkü Almanya maçı favorilerden diğeri hakkında fikir verecek. Sonra da Brezilya, Portekiz, İspanya, İtalya ve Hollanda'yı göreceğiz. Turnuva en çok aşama kaydeden ve yüksek kalitedeki futbol düzeyine yaklaşma yönünde atılım yapan takımların işine yarayacak gibi görünüyor. Güney Kore'nin Hiddink'in kurduğu temelin üzerine gitmesi (oyuncuların bir çoğu teknik direktör Huh Jung Moo dahil tüm ekip Hiddink'le yakın ilişkiler içinde hala) ve Yunanistan maçındaki yapışkan, pes etmeyen oyunun nasıl turnuvanın şu ana kadar en net oynayan takımını ortaya çıkardığını gördük. Arjantin ve İngilizler kendilerini favori gösterenleri memnun etmediler. Çarşamba akşamı tüm maçlar bittiğinde bu duyguyu hissedenlerin sayısı artacaktır mutlaka. İlk maçların böyle geçmesinin normal olduğu ve takımların giderek açılacağı yorumlarına katılıyorum ama tüm takımlar için değil. "Turnuva takımı" ifadesinin dünyada birkaç takım için kullanılmasının sebebi de burada yatar. Açılmasını beklediğiniz takımlar bir anda kendilerini son 16'nın dışında dahi bulabilirler. Dolayısıyla ilk maçlar mutlak surette çok önemlidir ve genellikle de kupanın ilerleyen günleri hakkında fikir verirler. Arjantin-Güney Kore maçında Maradona'nın kenarda Nijerya maçından daha sıkıntılı dakikalar geçirebileceğini görebiliyoruz örneğin.

2 gün içinde oynanan 5 maçtaki en güzel anlar, Kore'nin Park'la bulduğu ikinci gol ve maçın sonlarına doğru sol kanattan geliştirdiği baskınvari hücumdu. Kore tarafındaki rüzgarın Kuzey'e de etki etmesini diliyoruz. Bugünkü Slovenya-Cezayir maçı da dahil hiçbir maçı küçümsemeden bu şölenden zevk almak lazım. Dün Amsterdam'da İngiltere-ABD maçı sırasında büyük dalgalanmalar olduğu söyleniyor. Bu 2 milletin insanları Amsterdam'da önemli bir nüfus oluşturuyorlar. E maçı İskoç, İrlandalı, Gallisi de takip ediyor. Tüm Arjantin restoranları, (en kıytırık olanları da dahil), mekanlarına dev ekran koydurmuş durumda. Dünyanın en enternasyonel şehirlerinden birisi olan Amsterdam'a yolu düşen olursa kupa maçını barlardan birinde izlemeden geri dönmesin. Şölen devam ediyor.

Not: Valla Erdoğan ne maç oluyo ama di mi?....

Hiç yorum yok: