17 Temmuz 2010 Cumartesi

IT TAKES TWO




















Evlilik bir imzadan ibaret mi? Kağıt üzerindeki öyle gerçekten de...Gidip, adına "devlet" dediğimiz, insan eliyle oluşturulmuş bir yapının, hangi kualifikasyonlara sahip olduğundan seçtiğini bilmediğimiz bir memuru bizim aşk, sevgi ve saygımızı konfirme ediyor, "tamam ben birbirinizi sevdiğinizi biliyorum (ya da bilmiyorum), ama ben ve devlet bir kere duymak istiyoruz" diye sorarak. Sonra da imzalarımızın altına imza atıyor "evet, onaylıyorum, bu arkadaşlar birbirini sevdiklerini iddia ettiler, imzamı basarım ki" diyor...Çok mu basitleştirdim..bu kadar basit işte...O imzanın öncesi ve sonrası önemli zaten. Ben evlilik hayatında hep bir şeyi aradım. Aynı çatı altında yaşadığın insan, ona kızdığın zamanlarda sana aynı zamanda iyi bir arkadaşın olduğunu hatırlatabiliyor mu? Kendi sözleriyle değil, o güne kadar kafanda bıraktığı fikirlerle. Eğer öyle oluyorsa dalgaları aşıp açık denize açılabiliyorsunuz. O denizden toplayacağınız çok balık var çünkü. Birbirinize pişirip ikram edeceğiniz çok şey. Benimle Kore sinemasını izleyip tadına varabilecek ve karşılığında bana kendinden bir şeyler katacak bir insan arıyordum....İki tarafın da birbirini daha iyi bir insan yapabileceği. Jack Nicholson'ın As Good As It Gets'de söylediği gibi "You make me want to be a better man" hesabı. Yoksa şu an parmağımda yüzüğünü taşıdığımın bana kazandırdığı arka fonda çalan Caro Emerald'ı nasıl açıklarsınız ki...Ya da Oldboy'u defalarca izleme isteğimizi...Ya da önce Kamelot sonra Iron Maiden konserini en önden demirlere yapışık izleyip Janick Gers'in penasını kapışımızı...

2 yıl doldurmuşuz...Dahası da olsun...Ve tamam Barney Stinson seni de çok severiz ama, Marshall Eriksen'e laf söyleyen de halt etmiş...

1 yorum:

Handan dedi ki...

22lere 32-42-52lere bebelerle