Galatasaraylılar güne bir transfer haberiyle uyandı. İtiraf edeyim zaten futbol dünyasında en nefret ettiğim dönem bu yaz transfer sezonu olan bendeniz, işin içine Dünya Kupası da girince Florya'yı şunu bunu bir kenara attım ve yapılanlar pek umurumda olmadı. Yani o kapıdan giren adam değil Serdar Özkan, Diego Forlan olsa oturup bir şeyler yazacak motivasyonum yoktu. Kupa bitsin, üzerinden biraz geçsin, zevkini yaşayalım, kupanın futbol dünyasındaki etkilerini tartışalım, sonra prensipte anlaştıya, karısını ikna etmeye uğraşıyora, defteri kapattıya, yarın gelip imza atacaka geçeriz. Zaten tek yazdığımız isim
Marvin Zeegelaar oldu ki onu da Boluspor'lu arkadaşlar rica etmişti.
Abdelkader Keita ayrıldı Galatasaray'dan, 8 milyonu kesin küsüratı tartışmalı bir rakamla elde edilen bonservis bedeliyle. Al-Sadd bir başka eski Galatasaray'lı Felipe'nin de 4 sezon boyunca top koşturduğu bir takım. 32 yaşında futbola başladığı Vasco da Gama'ya geri döndü Felipe. Keita da yabancı değil bu takıma. 21 yaşında geldiği Katar'da 3 sezon oynayıp Lille'e transfer olmuştu. Tabii ki transferi değerlendirirken ikiye ayrılanlar olacaktır. Yani bu hareketin takıma zarar mı yarar mı getireceği üzerine. Hemen hemen her transferin saha içindeki performansını ve takım içindeki yerini gördükten sonra kesin değerlendirme yapılması taraftarıyım. Zamanında "Ayıboğan" denen Stumpf'un, "bonus" denen Ribery'nin, "dünya yıldızı" denen Frank de Boer'un yaptıklarını gördüğüm için beklemek ve sahada olup biteni görmek benim için en doğru yol. Bu aynı zamanda futbolcuların gidişinden sonra yaşanan şeyler için de geçerli. FC Twente bu sezon Elia'yı Hamburg'a gönderdiğinde herkes doldurulamayacak bir boşluktan söz ediyordu. Elia ile şampiyon olamayan Twente onun yerine koyduğu Stoch ile mutlu sona ulaştı. Burada da bakışımız böyle olmalı elbette.
Keita'nın takıma katkısı olduğu çok açıktı. Ama bunun ne derecede ve istikrarlı olup olmadığı konusunda tartışma yapılabilir. Bunun ardından da şunu konuşmak lazım. Acaba, Keita da dahil Galatasaray takımındaki futbolcuların özellikle Ocak ayından başlayarak yaşadıkları düşüşü tek tek bireysel olarak mı yoksa takımın genelinde, diziliş ve felsefe problemlerinden kaynaklanan düşüşle mi açıklamalıyız? Ya da şunu konuşmak lazım. Geçtiğimiz sezonun ikinci bölümündeki performanslarından sonra bu takımdan kim gitseydi kesin olarak karşı koyardınız? Mustafa Sarp? Gökhan Zan? Servet Çetin? Elano? ve hatta Arda? Kewell'a gösterilen ayrıcalığın onun sahadaki performansından çok sembol kişiliğiyle ilgili olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla Keita'nın gidişine de bu psikoloji ile kazançlı bir hamle olarak bakmak mümkün. Ama öte yandan, sezon başında, Galatasaray ligi lider götürürken bu futbolcular takımdan ayrılsaydı ne düşünürdük buna da bakmak lazım. Acaba bu futbolcuların takımdan ayrılışına karşı oluşan olumlu bakışa, futbolcuların kendisi mi yoksa Rijkaard'ın yarattığı Galatasaray'ın gidişi mi sebep oldu? Bunlar cevaplanması gereken sorular.
Çok uzatmak istemiyorum, kapatırken hazır Galatasaray'a değinmişken Rijkaard için de birkaç kelam edelim. 4-3-3 dizilişinde ısrar edecek Rijkaard tahminen. En azından Türk basınına yansıyan haberler bu yöndeydi. Bunu daha önce çok yazdık. Futbol çok hızlı evrimleşiyor. Teknik direktörler, artık kafalarındaki dizilişi takımlara diretmek yerine, takımlarının karakterine göre radikal diziliş hamleleri yapabiliyorlar. Fabio Capello'nun İngiltere gibi 4-4-2 ile yatıp kalkan bir futbol ülkesinin milli takımında 3-5-2 dizilişini oynatmayı düşünmesi, Bielsa'nın Şili'yle yaptığı 3-3-3-1 denemesi, Van Marwijk'ın 35 yıllık 4-3-3'ü, 4-2-3-1 ile değiştirmesi ve neredeyse tüm teknik adamların artık ellerindeki futbolcuların yapısına göre aksiyon alması. Rijkaard'a da ders olmalı. Artık futbolda başarıya giden tek bir diziliş formülü olmadığı çok açıktır. Menajerlik oyunlarının forumlarındaki "
her takıma uyan süper taktik" sadece sanal alemde var. Teknik direktörün takımla inadı yerine, kendini esnekleştirmesi artık tercih edilen. Hollandalının da bunu gözden geçirmesi lazım. Üstelik, futbolcu olarak son kez Avrupa kupasını kaldırdığında, hocası olan Van Gaal bu işi en iyi yapan hocalardan birisiyken. Belki de bizzat Rijkaard Van Gaal'in otobiyografisini ilk okuyanlar arasında olmalı.
2 yorum:
Yok beğenmedim bu yazıyı. İstiyorum ki 17-18 yaşındaki gençler takır takır "total futbol" oynasın, gelene geçene 5 atsın, sezon sonu 20 milyon €'ya sattığımız bir adamın yerine altyapıdan ikisi gelsin, david beckham fiziğinde futbolcular oynasın bu oyunu, hem duran top kullansınlar Alex gibi hem de reklam yıldızı olsunlar ama kewell gibi de sempatik olsunlar. tribünlerde küfür olmasın, elma soyup versin taraftarlar birbirlerine, barış manço dinleyelim, elele yürüyelim ama cehennem olsun rakiplere. Rijkaard şampiyonluklardan sıkılıp sportif direktör olsun, ali ece ile ekranlarda geyik yapsın, erman toroğlu simon kuper okusun, chilavert futbola dönsün, tugay başkan olsun istiyorum; çok mu ha çok mu?
Rijkaard bir röportajında 4-3-3 taktiğinin vazgeçilmez olmadığını söylemişti zaten. Hatta ikinci yarı 4-4-1-1 oynadığı maçlar da oldu takımın. Ama sanıyorum bu sezon için transferleri kendisi yönetiyor ve 4-3-3 için takımı kuruyor. Yani elindeki adamları taktiğe uyanlarla değiştiriyor. Keita buna uyuyor mu ayrı tartışma konusu ama Fenerbahçe maçından sonra Rijkaard' ın kendisine karşı tepkili olduğu biliniyordu. Bence Keita' nın "takım" oyuncusu olamaması transferine neden oldu. İyi de para teklif edilince yolladılar.
Yorum Gönder