19 Temmuz 2010 Pazartesi

LA MASIA DE TOEKOMST'U ALTETTİ















15 Temmuz 2010 tarihinde BirGün gazetesinde yayınlanmıştır. Final sonrası yazımızda söz verdiğimiz La Masia-De Toekomst karşılaştırma yazısını yerine getirelim.

----------------------

Geçtiğimiz Pazar günkü İspanya-Hollanda finalinde Barcelona’nın altyapı okulu La Masia’dan çıkmış 7 oyuncu yer aldı. Bunlardan 6’sı halen Barcelona’da oynayan Pique, Puyol, Busquets, Xavi, Iniesta ve Pedro iken sonuncusu oyuna sonradan giren Arsenalli Fabregas’tı. Rakipte ise Ajax altyapı okulu De Toekomst (Gelecek anlamına geliyor), sahada 6 oyuncu ile temsil ediliyordu. Halen Ajax’ta oynayan Stekelenburg ve Van der Wiel ile yurt dışına transfer olmuş Sneijder, Van der Vaart, Heitinga ve De Jong. İşin ilginç yanı, bu okulların ikincisinden çıkmış olan Johan Cruijff’un, ilkini bugünlere getiren önemli adamlardan birisi olması. 1988 yılında Cruijff, Katalan kulübünün başındayken şu anda teknik direktör olan Guardiola ile yardımcıları Aureli Altimira ve "Tito" Vilanova bu altyapı okulunun öğrencileriydiler. Peki bundan 15 yıl önce zirvede olan Ajax’ın ve Hollanda’nın lokomotifi altyapı, nasıl Barcelona altyapısının gerisinde kaldı ya da La Masia nasıl bu derece cevherler çıkardı? Finalin şifresini biraz da buradan çözebiliriz.

Önce Ajax tarafına gidelim. Ajax altyapısından çıkan isimlerin son yıllardaki kaderi 2 önemli etkenle belirlendi. Futbol ekonomisi denen kavramın hayatımıza girmesi, liglerin arasındaki uçurumu artırdı. 1995’te Ajax’ın Şampiyonlar Ligi şampiyonu olmasından beri, 5 büyük ligin dışından çıkan tek şampiyon 2004’te kupayı kaldıran Mourinho’nun Porto'su. Hatta bu dönemde kupa 4 ülke arasında paylaşıldı. Artık Kızılyıldız, Steaua Bükreş, Feyenoord gibi takımların şampiyonluklarını görmek oldukça zor. Futbolun başarı merkezinin bu liglere kayması, diğer liglerin çekiciliğini kaybetmesine ve yıldız daylarının çok genç yaşlarda bu ülkelere transfer olmasına sebep oldu. Örneğin 1995 şampiyonu Ajax’ın kadrosunda yer alan ve altyapı okulundan gelmiş oyuncuların yaş ortalaması 21’di ve bunların 4’ü 25 yaş üstündeydi. Bugün ise artık Holandalı genç yetenekler yurt dışına çok erken yaşta transfer oluyorlar. Pazar günü sahada olan Heitinga, De Jong, Van der Vaart, Sneijder 25 yaşından önce ülke dışına çıkmışlardı. Bu, başka kulüp kaynaklı Robben, Van Persie, Elia gibi isimler için de geçerliydi. Bu oyuncular milli takıma da model olacak bir yapıyı kendi aralarına oluşturmaktan ziyade dünyaya dağıldılar.
















Öte yandan La Masia’dan çıkmış Barcelona yıldızları halen aynı kulüpte forma giymeye devam ediyorlar. Böylece ülke içinde kulüpleri ile elde ettikleri başarıların sonucu olarak, sadece formalarını değiştirip aynı şekilde oynamaya devam ediyorlar. Xavi-Iniesta ve Pique-Puyol ikilileri Barcelona’nın milli takım versiyonundan başka bir şey değiller. İspanya Ligi’nin kalitesi ve başarı grafiği de onları kariyerleri boyunca kulüpte tutmaları anlamına geliyor. Böylece Aragones ve Del Bosque gibi hocaların işi, bu oyunculara eklenecek, Barcelonalı olmayan oyuncuları doğru ve en etkin şekilde yerleştirmekten ibaret olabiliyor bazen. Aynen 2000 Galatasaray’ının iskeletini sırasıyla kullanan Mustafa Denizli ve Şenol Güneş gibi.

La Masia’nın kendi içindeki yapısından da biraz bahsetmek gerek. Gençlerin Nou Camp atmosferini daha o yaştan hissetmesi için yatakhanelerin bu devasa stadyumun içinde olduğu bir tesis. Cruijff’un Ajax’taki genç oyuncu üretimini Barcelona’ya taşımak için 1990’da canlandırdığı akademinin sorumlularından Albert Capellas’a göre, La Masia futbolcuları, çocuklarını yetiştiren Katolik annelerin tekniğiyle hayata kazandırıyor. Onları yemeklerini saatinde yemeye, derslerini çalışmaya ve büyüklerine saygılı olmaya teşvik ederek. Hatta Capellas’a göre bu öyle bir karakter ki, bir futbolcu akademiden ayrılırsa, bir başkası ondan daha iyi olması sebebiyle suçluluk bile duyabiliyor. Buradan çıkan gençler, hiçbir zaman bağlantıyı koparmıyorlar. Bunun son örneği Guardiola. Daha genç yaşta oturduğu masalardan hiçbir zaman kopmamış teknik adam hala altyapı koçlarıyla sıkı bir ilişki içerisinde. Futbolcular da aynı çemberin içinde. Altyapıdan A takıma yeni kazandırılan bir genç, daha önce bu yoldan geçmiş ustalarını izleyerek kendisini geliştiriyor. Puyol, Iniesta, Xavi gibi. Bu yolla Barcelona Real Madrid’den hep farklı bir takım oldu. Bugün takımın % 60’ı buradan çıkmış oyunculardan oluşuyor. Bu sayı Madrid ekibinde oldukça az. De Toekomst’un üretimi Cruijff, bu yapıyı yaratırken, antrenmanlarda üçgen kurarak paslaşmayı bilen oyuncuları değerlendirirmiş. Barcelona’nın ve İspanya’nın o rakibi yıldıran pas trafiğinin kaynağı belki böyle çok daha iyi anlaşılabilir.

Yazının sonunda bu yapının çıkardığı iki “kullanıcı dostu makine” Xavi ve Iniesta’dan da bahsedelim. Meslekleri futbolcu her ikisinin de. Para kazanmak için bir iş yapıyorlar. Bankacı, şöför, devlet memuru gibi. Elbette hem anlık, hem de genel olarak sinirlendikleri, sabırlarının taştığı anlar oluyordur. Ama biz göremiyoruz bunları. Bunu bu kadar göz önünde olarak ve başarı kazanarak yapan tek örnekler belki de. Mental ve fizik açıdan hep alarmdalar, hep dikkatliler, pes etmiyorlar, hep çıkar yol arıyorlar, denemekten bıkmıyorlar sonuç alana dek. Hiçbir şey onları isyan ettirmiyor, mesela Arjen Robben'in yüzündeki "ben artık bittim" ifadesi görülmüyor yüzlerinde. Yedikleri tekmeler sonrası hakemin başına üşüşmüyorlar, bazen aşırı görülebilecek kadar ciddiler, oyundan kopmuyorlar, mücadele ediyorlar, tuttuğunu koparmak için yapışıyorlar işlerine ve bütün bunların yanında yetenekliler, soğukkanlılar. Xavi’nin 544’ü isabetli 649 pasla, katettiği maç başına 11,46 kilometreyle, Iniesta’nın maruz kaldığı 26 faulle bu kategorilerin lideri olmalarının kaynağı Nou Camp yakınındaki o taşlık yapıda.

1 yorum:

meinkissen dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.