9 Ekim 2010 Cumartesi

BİZİM KÖYLÜLERİN MAÇI















Mustafa Denizli Lig Tv'deki Maraton programında, Markus Merk'in gözünün içine baka baka, "Şansalcım Almanya'nın bizi yenmesi mümkün değil" diyordu 1 hafta önce. Şansal Büyüka da Merk'e "Mustafa hocanın bu % 51'leri meşhurdur Markus" diye katıldı. Merk gülümsedi, cevap vermedi. İlk programda artık "al sana %51 Şansalcım" der herhalde. Denizli'nin bahsettiği tarihten gelen avantaj (son 4 maçın sadece birini Almanların kazanmış olması) dile getirilirken bir şey unutuluyordu. Bu 4 maçtaki 1 beraberlik ve 1 galibiyet Almanlara köklü bir devrimin gerektiği ve bu devrimin yeni yeni başladığı bir zamanda gelmişti. 90'ların sonu ve 2000'lerin başı. İstanbul'da kazandığımız 2-1'lik maç ise bir hazırlık, hatta daha öte Nuri Şahin'e milli takım forması giydirme maçıydı. Mağlubiyetimizin son maçta alındığı ve bu kadronun aynı hocayla ve daha da oturmuş, gençleştirilmiş bir kadroyla karşımızda olduğu gerçeği göz önünde bulundurulsaydı bu kadar yükseklerden uçulmazdı muhtemelen.

Son 2 şampiyonada sırasıyla ikinci ve üçüncülük almış ve üçüncülüğün sebebi de şampiyona elenmesi olan, her iki turnuvanın şampiyonu ile birlikte ilgili kupaların en beğenilen, hatta son Dünya Kupası'nda şampiyon İspanya'dan bile daha büyük sempati toplayan bir takımı Berlin'de yenmek büyük bir sürpriz olurdu, olmadı. Guus Hiddink'in geldiğinden beri sürekli dile getirdiği, Frank Rijkaard'ın 1,5 senedir dert yandığı, Türk futbolcusunun taktik disiplin eksikliğini gidermek için son 1 haftadır yaptığımız antrenmanlar takıma ancak 10 dakikalık taktik disiplin şarjı yükleyebildi. Maçı sunan Alman spikeri bu disiplinli ve ayağa pas oyunu şaşırtsa da. Aurelio'nun sakatlığı da bu düzenin bozulmasını beraberinde getirdi ama onun mevkiisi sebebiyle defansif değil ofansif anlamda. Zira sahanın 40 ve 60. metreleri arasında yapılan paslar, bu paslar sırasında köprü olan adamlardan birinin sakatlanması, diğerinin de (Nuri) geriye çekilmesi ile imkansız hale geldi, zira bu pasları 20-40 metreler arası yapmak intihar olurdu. Bunu Aurelio-Nuri-Tuncay hamlesinden sonra 5 dakika denedik ve Emre'nin hatalı pası bize az daha bir gole mal oluyordu. Müller'in zor pozisyonda vurduğu kafa da bahsettiğimiz şarjı bitirdi. Devrenin son 10 dakikası, ikinci yarıdaki teslimiyetin habercisiydi çok net biçimde. Aurelio yerde yatarken, formasını giyen Selçuk İnan'ın sonra hangi düşünceyle kulübede kalıp Tuncay'ın sahaya gönderildiğinin ve o anda Hiddink-Çetin ikilisinin arasında ne konuşulduğunun hesabı, aynen zamanında Fatih Terim'in hamlelerinden hesap sorduğumuz gibi verilmeli.

Bu taktik disiplinsizlikte oyunu döndürecek şey bazı oyuncuların patlayan performansları olabilirdi ama ne elimizde Euro 2008'deki Nihat, ne Semih ne de Hamit vardı. Hele Altıntopların daha parıltılı olanı, maçı, kendisini Almanya'ya ve son Dortmund maçında 18'e almayan Louis van Gaal'e kanıtlama gösterisine dönüştürünce, rakip yarı alanın ortasında ezdiği 10'a yakın top kalemize baskı olarak geldi. İkinci yarıdaki teslimiyetin sebebi, her ne kadar Dünya Kupası sonrası olağan düşüşü yaşayan bir takımla oynamamıza karşın, 3 senedir Löw'ün oturttuğu taktik disiplin ve özellikle Almanların ön bölgedeki Müller-Podolski-Özil-Klose dörtlüsünün birkaç pasta gösterdikleri hünerleriydi. Elimizdeki tek net pozisyonun, yine Euro 2008'deki gibi sistemi oturmuş, dizilişin getirdiği manevrayla elde edilmiş değil de kişisel bir isyanla elde edilmiş olduğunu unutmamak lazım. Halil'in Neuer'le burun buruna kaldığı topu ortaya kesen adam, ileri çıkarak sağ kanata penetre eden stoperimiz Ömer Erdoğan'dı.

Hiddink'in yönettiği milli takımlarda geçirdiği süre Rusya'da yıllardır tartışılıyordu, bizde daha şiddetli tartışılmaya devam edecek. Zira Ruslar bu eleştiriye ve hatta 2010'a gidememelerine rağmen Hiddink'in görevde kalmalarını o kadar istiyorlardı ki onun yerine göreve yine bir Hollandalıyı getirdiler. Biz ise 1990'da Fenerbahçe'nin 6-1'lik Aydınspor yenilgisiyle çaldığımız çanları yine çalmaya başladık. Hem de meşhur "Hollanda köylüsünü" mağlup eden adamın bizim bir başka meşhur "Alman köylüsü" olduğunu unutarak. Almanların "umarım ömür boyu takımın başında kalır" dedikleri bir köylü. Ama bu asla dünkü teknik adamlık performansının kötü olduğu gerçeğini unutturmamalı ve evet milli takım oyuncu seçiminin yardımcı hocaya bırakılması gibi bir lüksü, kişisel performansların bu derece değiştiği bir ülkede kabul etmiyorum. Biz zaten köylüleri pek sevmiyoruz, milletin efendisi oldukları da Ata'nın lafında kalmış. Yoksa Zonguldak köylüsünün ayağına gelen her topta kendilerini yırtanlar, mutlaka 79'daki golünden sonraki ağırbaşlılığından ders alırlardı.

3 yorum:

Adsız dedi ki...

Nuri Şahin'i milli oldurma maçı İzmir'de değil, İstanbul Olimpiyat'ta idi Fırat.

Junior dedi ki...

Son 2 cümle yurt çapında billboard'lara falan yapıştırılsın. Mesut'un ülkesi sayesinde kazandığı paranın 10'da birine, aynı başarının da 5'te birine Plüton'lu bile olacak ucuz milliyetçi vatan millet sakaryacı zihniyet her gödüğünde durup düşünsün.

Flying Dutchman dedi ki...

@Adsız

Düzelttim Abdurrahman sağol.