26 Ekim 2010 Salı

O HAGİ NEREYE GELDİ?




















Blog okuyucularından Osman Bulugil bize Gheorghe Hagi'nin Galatasaray teknik direktörlüğüne atanması ile ilgili bir yaız göndermiş. Noktasına virgülüne dokunmadan yayınlıyoruz ve kendisine içten teşekkürlerimizi iletiyoruz.

--------------------------------------------

Galatasaray’da ikinci Hagi dönemi başladı. 1996’da geldiğinde, futbolunun en olgun döneminde bir Hagi ve buna ihtiyacı olan bir Galatasaray vardı. Fatih Terim’den sonra Galatasaray’ın başına geldiğinde, teknik direktör olarak Galatasaray’ın getirebileceği “en iyi” teknik adamdan sonra gelen futbol efsanesiydi. Şimdi de bu döngüde Hagi, ikinci kez “yuvam” dediği Galatasaray’a geldi. Fakat Galatasaray, Hagi’nin yuvası olarak gördüğü kulüp değil. 2000’deki futbolda yaşanan yükselişten sonra artık duraklayan Galatasaray’da yönetimler, efsanelerini kendilerini kurtarmak için sıraya koymaya başladı.

Bu süreç devam etti ve ediyor da, fakat birkaç farkla; Rijkaard ve ekibinin gelmesinde, sadece Barcelona’da çalışmış bir teknik adam etiketi yer almıyordu. Aynı zamanda futbolda yeni bir yapılanma, altyapıdan oyuncu yetiştirmede bir model olacağı öne çıkıyordu. Kısa dönemli sportif başarılardan çok daha uzun vadede belki de isim vermeden bir “Ajax Modeli”nden bahsediliyordu. Rijkaard ve ekibinin gönderilmesiyle bu dönüşüm sürecinden vaz mı geçti Galatasaray yönetimi? Ya da bu yapılanmanın yanlış bir şey olduğuna mı kanaat getirdi?
Galatasaray yönetiminin bu dönüşümün yanlış olduğunu düşündüğünü söyleyemeyiz. Yaptıkları sadece kısa dönemde kendilerini kurtarma operasyonu. Bunu da yaparken sığınacakları yer de kulübün efsaneleri oluyor.

Başka bir tarafıyla da, 2000’de zirve yapan Galatasaray’ın yükselişi, bugünün yönetimlerinin başarısızlıklarının kendini aklama operasyonuna kurban oluyor. Hagi de ikinci kez bu döngüye dahil oluyor. Bu yönüyle artık Hagi 2010’da, 1996’da geldiği kulübe gelmedi. Galatasaray yönetimin başarısızlığını efsaneleriyle kapatmaya çalıştığı bir döngüye dahil oldu. Tabi Tugay’da Hagi’nin yardımcısı olmasıyla bu döngünün gelecekteki halkası olmaya aday. Hagi’nin gönderilmesi halinde, Tugay teknik direktör, Hakan Şükür de sportif direktör olur ve aynı döngü devam eder. Hagi Romanya’ya döner, başarısız damgası yapıştırılır. Yerine gelenlerden de beklentiler oluşturulur. Böylece bu döngüye dahil olan, Hagi gibi Galatasaray’a başka bir futbolu oynatmış olan efsaneler, yavaşça eritilirken yönetimlerde primlerini artırır. Artık yönetim için savunma çok kolaydır: “Hagi’yi getirdik, Tugay’ı getirdik (…) ama başarısız oldular”.

Spor medyasında da tüm eleştiri döngüye dahil olanlara yapılıyor. Yönetime var olan işleyiş ve yapısından dolayı bir eleştiriye pek de rastlayamıyoruz. Konu, futbolu istatistiklerden ibaret gören bir anlayışın ötesine geçemiyor.

Türkiye’de spor medyası, oyuncuyken pek de eleştiremediği Hagi’yi ikinci teknik direktörlük döneminde yerden yere vurma şansına sahip. Hagi zaten duruşuyla tüm sorumluluğu üzerine alabilen bir özelliğe sahip olduğu için, artık Galatasaray yönetimi ve medya her şeyi ona yıkabilecek.


Peki Hagi Neler yapabilir?

Hagi’nin teknik direktör olarak yapabileceklerini anlayabilmemiz için öncelikle oyun bilgisine bakmamız gerekiyor. Burada ilk olarak, Hagi’nin mükemmel bir futbolcu olmasıyla iyi bir teknik direktör olabileceği arasında bir doğru orantı kuranlar olacaktır.

Fakat iyi bir teknik direktör olmak, kesinlikle futbolcu olma (mükemmel ya da sıradan) önkoşuluna bağlı değil. Teknik direktörlüğün en önemli noktasının oyunu okumak olduğunu söyleyebiliriz. Hagi futbolcuyken saha içinde bir nevi teknik direktördü. Oyunu okuması ve oyunu kendi istediği alana yıkabilmesiyle farkını ortaya koyuyordu. Futbol tarihinde birkaç futbolcuda olan ve bugün sadece Messi’de izlediğimiz top tekniğine sahipti. Bu teknik rakibe çalım atmaktan, defansın arasına skor yaratan pas atmaktan ya da 35 metreden gol vuruşu yapabilmekten ibaret değil. Bu teknik daha farklı bir oyuna işaret ediyor ve topla birlikte yapılan hareketlerde rakibe topa erişemeyeceği hale getiriyor. Topu daha küçük dürtmelerle kontrol etmek bunda önemli bir parçayı oluşturuyor. Böylece daha küçük dürtmelerle daha dar alanda istediği her şeyi yapabiliyordu Hagi.

Teknik direktörlükte de, futboldaki mükemmel oyun bilgisini ve tekniğini kenardan ne kadar yansıtabildiğine bakmamız gerekiyor. Bu yönüyle Hagi’yi, Galatasaray’ın başındayken değerlendirmenin futbolu istatistikilere indirgeyen bakışla yapılamayacağı aşikar.

by Osman Bulugil

5 yorum:

Shareef dedi ki...

"bugün sadece Messi’de izlediğimiz top tekniğine sahipti" Arkadaş'ın kafa hepten güzel heralde.. Tamam hagi büyük futbolcudur, şudur budur ama tarihin en iyi 10-20-30 futbolcusundan biri değildir (GS'liler öyle diyebilir tabi)Seneye bu hızla Messi'den de büyük olur :D

Adsız dedi ki...

Messi'den iyiydi Hagi.

UçanTekme dedi ki...

hagi 2004 te pelenin hazırladığı fifa 100 listesinde yer almıştır, orada futbolcular ülkelere göre değerlendirilmiş, sıralama yapılmamıştır.

daha sonraki senelerde ise world soccer tarafından dünyanın gelmiş geçmiş en iyi 25. futbolcusu olarak gösterilmiştir.

şampiyonlar liginin en güzel gollerinden seçilen monacoya attığı golün başındaki yorumlar ise ilgi çekicidir, zira hagi'nin doğduğu ülke sebebiyle yeterli değerini bulamadığı söylenir.

bizim içinse hagi 1 numaradır, her zaman öyle olacaktır.

can dedi ki...

pek özgün(!) olmuş eline sağlık. iyi ki yayınlamışsınız aydınlanma yaşadım.

Northx dedi ki...

galatasaray rijkaard'ı gönderdi diye gençleşme, sistem, altyapı her şeyden vaz mı geçti şimdi. önceden ileriyi düşünüyorlardı şimdi yeniden seçilmek için kısa vadede başarı mı kovalıyorlar? rijkaard'ın başarılı olmasını ve takımın telekom arena'ya rijkaard önderliğinde çıkışını seyretmek en büyük dileğimdi ama ona verilen sürenin umutverici bir futbol oynatmak için fazlasıyla yeterli olduğunu da düşünüyorum. hagi iyi bir antrenör mü? önceki galatasaray'dan gördüğüm kadarıyla değil. umarım ilk deneyiminin üstüne kat be kat koymuştur da istikrarlı bir şekilde takımın iyi oynadığını görürüz.

insanların büyük bir futbol adamının gidişiyle yaşadığı hayal kırıklığını anlıyorum, ben de bunu ziyadesiyle yaşıyorum ama yazılanlar çok uç seviye atıp tutma, farazi konuşma boyutuna ulaşmaya başladı.