10 Ocak 2011 Pazartesi

BLACK SWAN

























Bu sezonun Oscar yarışının en büyük adaylarından birisi olması bir kenara, Amerikan sinemasının her yıl çıkardığı, 2 elin parmaklarının sayısını geçmeyen sağlam filmlerden bir tanesi Black Swan. Müzik hakkında sahip olduğum genel görüş sinema için de geçerli aslında. Bir süre sonra beste ve söz anlamında insan beyninin sınırına dayanacak olduklarını ve bu anlamda tıkanacak olduklarını düşündüğüm her 2 sanat dalı da bu çıkmazdan faydalanmak için farklı yönlere saptılar ve içerikten çok görüntüye önem vermeye başladılar. Bilgisayar öğelerinin müzikal yapılara giderek hakim olması, tekno, trans gibi türlerin yaygınlaşmasının, sinemada 3D teknolojisinin artık bir film türüne dönüşmesi bana göre aynı gelişmenin sonuçları. Bu 2 sanat dalında hatırı sayılır bilginiz varsa da karşınıza çıkan eserlerde özgünlük bulmak zor oluyor. Güney Amerikalı ve Koreliler bunu başardılar bir süre zira onların devirdiği tabular çok başka alanlardaydı ve filmlerin hepsi kapı gibi birer sanat eseriydi. Hollywood'dan çıkan filmlerden beklentimiz de bu yüzden düştü, belki de Black Swan'a böyle sarılmamızın sebebi bundandır. Zira filmi izlerken bol miktarda Carrie havası alıyorsunuz ama (filmdeki o tekinsiz havayı da Let The Right One In'e benzettim, tabii kıytırık Hollywood değil orijinal İsveç versiyonuna).

Darren Aranofsky'nin işin içinde parmağı olması bir şeyler vaad ediyordu zaten. Aranofsky zaman ve mekanın neredeyse hiç belli olmadığı (günümüzde geçmekle beraber), aslında kalabalık sayılacak bir oyuncu kadrosunu yönetmesine rağmen, bar sahnesini saymazsak nerede ise sadece 2 mekan kullanarak (Nina'nın evi ve Opera Binası) ve hemen hemen dış mekan çekimine hiç yer vermeden bu tekinsiz havayı çok iyi yansıtıyor. Nina'nın dışarıda geçirdiği vakitlerin önemli bir kısmı da bir başka kapalı alan metroda geçiyor zaten. Komşularını görmüyoruz, son sahnede seyircilerin yüzlerini çok fazla görmüyoruz. Sanki bir tek Nina, biz ve Nina'nın yarattığı dünya var. Bu anlamda seyircinin dikkatini başka yöne çekecek hiçbir şeye izin vermeyerek yaratmak istediği psikolojiye harika çekiyor Aranofsky. Buna bir de sürekli aynaların desteğini alması ekleniyor. Beyaz perdede bugüne kadar en fazla ayna görülen filmlerin başında geliyor muhtemelen Black Swan. Zaten genel konusunu da "yansıtma" olarak özetleyebiliriz. Bu genel formata sürekli sadık kalması takdire şayan yönetmenin. Karamsar ortamlar yaratma konusunda zaten Requiem for A Dream'den çok iyi bir tecrübesi var. Bu yüzden atmosfer konusunda işi kotarıyor.

Geriye Nina karakterinin iç yüzünü bize vermek kalıyor ki, Natalie Portman, kabul edelim kariyerinin en iyi performansını veriyor bize. Hem de film için aylarca gördüğü bale eğitimi bir kenara ayrılsa bile. Üzüldüğüm tek şey yüksek ihtimal performansına daha fazla aşina olmamızı engelleyecek şekilde filmin 107 dakika sürmesi. Zira Aranofsky'nin filmin bazı sahnelerini kesip attığı kurgudan ve geçişlerden anlaşılıyor. Tabii bu övgülerimizi kısmayacak.

Psikolojik gerilim türü eli yüzü düzgün bir örnek daha verdi çok şükür. Sürpriz olmazsa Portman bu seneki tüm ödülleri toplayacak. Senenin en iyi filmi olup olmadığı konusunda henüz erken yorum yapmayalım. Nolan'ın Inception'ını halen önde görüyorum. Tabii diğerlerini de görmek lazım.

3 yorum:

abeyle dedi ki...

En iyi film için yüksek ihtimalle The Social Network, Inception ve Black Swan yarışacak.Filmin ve Aranofsky'nin şanssızlığı bence yarıştığı isimler, yoksa gerçekten çokça ödül alabilecek bir film.Yine de en iyi orjinal senaryo ödülünü hakediyor bence.Natalie Portman da çok önceleri hakettiği ödlüne sonunda kavuşacaktır.

nebuchadnezzar dedi ki...

ağır oldu be film, portman adaylığı zorlar, özgün senaryo da tabi li alması lazım; neden az öz kapanık kara bir film, hollywood sever; ama the box ı unutmayalı ryan reynolds.... oda zorlar bunları... ama epey ii film vardı bu sene bence...

balck swan çok kastı ama izlerken herkesin beğenisi bence zor olur...

Serhat dedi ki...

Bildiğim kadarı ile Portman 4 yaşından beri dans eğitimi alıyor. Zira filmdeki duruşu, pek bir kaç aylık eğitimle oluşacak cinsten değil.

Şuanki beraber olduğu kişide NY City'nin önemli dansçılarından. Filmde de kendisine eşlik ediyor.