15 Mart 2011 Salı

SKIBBE NEREYE KOŞUYOR?



















Valla bilmem. Parmagima degil isaret ettigim yere bakin. :P

Michael Skibbe. O bir Arsene Wenger, o bir Alex Ferguson, o bir Van Gaal, dersem inanma. Ama özellikle GSli taraftarlar arasinda bu masallara cok inananlar vardi, ki hala varlar. GS'in sampiyon kadrosundan Hakan Sükür'ü ekarte edip, Baros'lu, Kewell'li, Meira'li süsleyip bu adamin eline verdiler, daha ileri götürsün diye.

Cikan sonuc, su anda üstüne tüy dikilen GS futbol takiminin icinin bosaltilma sürecinin baslangici olmustu. Idmanlar rahat gecmeye basladi, baska bir kültürün, bizim kültürümüzün icinde yetismis futbolculardan birdenbire elektrik carpmasi sonucu Avrupa düzeyinde profesyonellige adapte olmalari beklendi. Idmanlar Boekamp'la Davala'ya birakildi. Skibbe hoca kadroyu performansa göre degil, gönlüne göre kurmaya basladi. GS'in en sert ve en sikisik mac trafigine girdigi dönemde rotasyona gitmeyip, yine gönül bagi olan oyuncularla oynamayi yegledi.

Kalli'nin hususi olarak kuduz köpeklere isirttirip bizzat kuduz presi yapmayi asiladigi futbolcularinin kondüsyonlari 60'dan sonra beyaz bayrak sallamaya, takim bu yüzden yine Kalli'nin takimi gibi birbirine daha yaklasik, daha kisa mesafe icinde oynamaya alismisken, oyun ve topcular arasindaki mesafeler daha da genislemeye baslamisti.

Yani GS futbol takiminda "Saldim cayira, mevlam kayira" dönemi Skibbe'yle bizzat lansman edilmisti.

Aceto da yazmisti, "GS'a 5 attigi icin geldi, GS'la 5 yedigi icin gidiyor" diye.

Skibbe'nin arkasindan hala aglayip, türbe yaptiran renkdaslar icin tek bir dayanak var: deplasmandaki Benfica macinda GS'in sergiledigi performans. Hani topu aldiginda dönebilmek, düsünebilmek, en dogru karari verebilmek icin en cok zamana ihtiyaci olan GS/Türk futbolcusu Ayhan'in bile hic pres yemedigi ve bu vesileyle hayatinin topunu oynadigi mac.

Detaya girip Kayseri, Kocaeli, kupadaki Ankaraspor maci, 3-5-2'nin kanadina Kewell'i hatta Mehmet Güven'i koymasi falan filan diye cakma analiz uzmanligi yapmayayim...

Eleman gelmistir, olmamistir. Gittigi hicbir yerde olmadi zaten. Kendisini cok fazla gelistirmesi lazim iyi bir TD olmasi icin. Ekstra iletisim dersleri almasi lazim. Antrenmanlara herkesten önce gelmesi ve degisik antrenman konseplerini bilip uygulayabilmesi lazim. Sahaya boncuk gibi 4-2-3-1 dizmesi degil TD'lük, sonra da saha sola sallamasi degil. Formda oyuncuya sans vermesi, gencleri kazanmayi bilmesi lazim. Farkli kültürlerde farkli algilarin var oldugunun, dünyanin tekdüze olmadiginin farkina varmasi lazim. Almanya'yi ve de özellikle kendisini dünyanin merkezi olarak görmeyi birakmasi lazim.

Gelelim kariyerine:

Dortmund'u batirip sivadi, kovdular, o sene Krauss geldi yerine. GS'la da o dönem yenmisligimiz var bunlari Westfalen'de. Ertesi sene ayaga kalkma ve bir yil sonra da Almanya sampiyonlugu yasadi Dortmund.

Sonrasinda 4 yil süreyle Almanya Milli Takiminda Völler'in yardimciligini yapmisligi var. Almanya Milli Takimi demisken... Denir ya, Almanya 2002'de Dünya Kupasi finali oynadi, bu da Skibbe'nin basarilarindan biridir diye. Denir de, cikip bir de 2004 Avrupa Sampiyonasindaki ilk turu gecemeyen, hatta ön elemelerde Faroe Adalarina karsi bile zorlanan Almanya'ya bakilmaz. Biz de Senol Günes'le Dünya 3. olduk, Ünal Karaman'i bu kadar konusmadik be kardesim. Hepimiz din kardesiyiz yahu. Yamyam da degiliz, ne bu birbirimizi yeme arzusu?

Neyse... Allah'tan Völler'le aralari iyiymis, ki onun istegi dogrultusunda standarti yillardan beri orada duran bir Leverkusen'den gecti (ve maalesef iste GS'in bos bir aninda BayArena'da GS'a 5 atip ilgimizi cekti). Sempatik adam, kaslar biraz Kücük Emrah tadinda ve insanin ici isiniyor vallahi. Ki ben bu yüzden hala severim Skibbe'yi. Mahsun durusu, mimikleri valla cok sicak bir etki yaratiyor. Ama hani Leverkusen'i de bilmesek Skibbe'yi TD'den sayacaz.

96-97 sezonundan beri bulundugu yerde Leverkusen, basaltinda. Daum ve Topmöller'le zirvenin kralini yapip, Augenthaler, Skibbe, Labbadia ve Heynckes'le her zaman oldugu yerde duran bir takim. Yönetimin isleyen bir sistemi var, futbol takimlarinin yerini koruyarak kendini gelistirmeye acik oyuncu bulup, iyi pazarliyorlar:

Emerson, Ballack, Juan, Ze Roberto, Berbatov, Lucio, yakinda Vidal diye devam eder. Iyi para kazandirip gitmislerdir Leverkusen'den, ki saglam kan kayiplaridirlar ama Leverkusen'in Güney Amerika'nin her yerine palazladigi scoutlari yenisini bulur aninda koyarlar, takimi ve Bayer Leverkusen limited sirketini sikir sikir isletirler.

O Skibbe Dortmund ve Leverkusen tribünlerinin "Defol Skibbe(Skibbe raus!)" yankilariyla bu takimlardan sutlandi.

Her neyse iste. Skibbe'yi daha fazla sivamak istemiyorum ama yazmak da lazim. Herkes kadar o da bir Alman hocadir iste, her Alman hoca kadar o da anlar bu isten, ki is buluyor hala. Yazmistik bunu "Bundesliga. Kerametin kendinden menkul" derken. Topmöller ne kadarsa, Berti Vogts ne kadarsa, hatta 1860 Münih'le mucizeler yaratip Leeds'e karsi oynadiklari macta Haessler'in direkten dönen frikigi yüzünden Sampiyonlar ligi kapisindan dönen Werner Lorant kadar. Fenerbahce'ye gelen, Sivas'a giden sonra rezil rüsva olan Lorant kadar iste.

Abartip kendisinden birer adet Wenger, Ferguson nüshasi cikarmanin anlami yok. Fazla zorlamak lazim bunun icin.

Röportajlar verdi "Türkiye'de profesyonellik anlayisi yok, cart yok, curt yok. Kamp yapmamiza gerek yok, oyuncular profesyonel olmak zorunda, filan falan". Ne alaka simdi bu?

Orasi Almanya kardesim. Almanya yaziyorsun ama vallahi ici 7 harfe nasil sigar, hala anlamam. Ekonomik tarihine, düsünce tarihine bakin, filozoflarina bakin. Biz kontraplaktan Anadol yapip, onun da icine etmisken, dünyaya Mercedes yapan, BMW yapan bir mentalite'den bahsediyoruz. 2 kere herkese savas acip dünyanin anasini aglatmaya yeltenmis bir gücten bahsediyoruz. 45'de yerle bir olmusken, bugün Avrupa'nin en büyük ekonomisi, Avrupa Birliginin ana finansörü, Fransa disinda hepsinin ekonomisini, kendi ekonomisiyle beraber sirtlayan bir güc'ten bahsediyoruz.

Sen nesin? Türk.! Kendine ait orjinal hicbir fikir cikaramamis, varsa yoksa taklit etmeyi becerebilen, fikir calan, Londra'da Regent Street'de ayakkabi magazalarini elinde Alman yapimi Carl Zeiss mercekli fotograf makinasiyla gezerek model araklayan, dönüp bunu Türkiye'de orijinal fikir diye satmaya calisan bir kültürün ürünüsün. Asagilamiyorum kendimizi, durum bu. Amma egitim sistemi, amma baska bir sey. Hepimizin toplamindan cikan sonuc bu.

Sen busun iste. O yüzden de oraya isci olarak biz gitmisiz, Alman amcam her gün 4 tane ciftlik yumurtasi, 5 bardak washington portakalindan su, her aksam karpuzun cekirdeksiz göbegini götürmek icin sadece ve sadece 250 Avro'ya ucak dahil Antalya'ya tatile gelirken.

Yok "Türk topcusu profesyonel degilmis". Yahu burasi Türkiye ya, adam sokakta 300 kelimeyle büyüyor zaten, kafa o kadar dönüyor. Idmana gitmeden önce vakit gecsin diye kahvede okey oynuyor, tost yiyor, cay iciyor, Alman topcu daha altyapida laktat testi yaparken. Bir de gelmissin rüstünü bile ispatlamadan Türkiye futbolu hakkinda röportaj verip dogru olmayan yerlere deginiyorsun. Senin üstüne vazife mi bu? Senin olmayan TD'lük becerin hakkinda kim versin röportaj? Atalarin (Derwall, Piontek, Kalli vs vs) gelmis buraya, bir cogu bir iz birakip gitmis, bir konsept birakip gitmis. Sen?

Simdi de aynen Dortmund ve Leverkusen'de yasadigi bir sürecten gecip, ayni sonla bulusacak. Kovulacak yani. Almanlarin taze rüzgar etkisi dedikleri etki bittikten sonra, Skibbe'nin yetersizligi yine yüzüne vurulacak. Isler zora girdiginde Skibbe yine caresiz kalacak. Takimi, yetkisi altindaki futbol unsurlarini herseyden cok kontrol edip yeni bir ivme kazandirmasi gerekirken yine titreyecek, caresiz kalip isi inatciliga vuracak.

Frankfurt.... Cenk Tosun.... Amanatidis... Ümit Korkmaz... Bir türlü kendi yerinde, santraforda oynayamayan Halil Altintop... Almanlarin Leistungsprinzip dedikleri, formda olan, performansi iyi olan oyuncunun öncelik hakkini söke söke alma ve formsuz olanin kenara alinmasi prensibini yok sayma... Genclere sans verme sözünün icinin tekrar bos olusu...

Cenk Tosun demisken, bu cocugu elinden kaciran Adnan Sezgin'e mi kizmali, altyapilarinda 14 yil top oynadiktan sonra Skibbe yüzünden elinden kaciran Frankfurt'a mi sasirmali, bilemiyorum. Yalniz Adnan Sezgin'le Skibbe harbiden iyi bir ikili olmuslar zamaninda. Söyle bir röportaj vermis Cenk henüz 5-6 gün önce Frankfurter Rundschau'ya.

Skibbe, Cenk'in Türkiye'de kisa sürede attigi gollerle basariyi yakalamasina "Türkiye ligi bir Bundesliga degil" diyerek cevap vermis. Cenk de bu yoruma "Almeida da burada ama 7 mactir golü yok. Vurguladigi kadar kötü bir topcu degilimdir herhalde" diye karsilik vermis. Cenk'in cevabi cok sahane olmus da, Skibbe'nin Türkiye ligini asagilamasina ne demeli? Hayir sen de geldin emmoglu buraya, sayende senin de GS'in da arkasina zil taktilar. Türkiye futbol haritasindan kaybolan Kocaeli'ne son zaferi yasatip kactin. Sen ne yaptin emmoglu?, demezler mi adama.

Tekrar Frankfurt... O nasil bir ikinci yari baslangici öyle... Bundesliga tarihi yazildi... Takim dökülüyor... Bir tek Stuttgart maci var adamakilli gol pozisyonuna girilen... Hakemin yardimiyla 80 dakika 10 kisi oynamak zorunda kalan Stuttgart, o haftaya kadar Bundesliga'nin acik ara en kötü takimi, 3 gün önce de Benfica'dan dayak yemis...2 kontratak, mafis...

Ligin deplasmanda bir baska kötü takimi Kaiserslautern'e karsi alinan bir puan Lakic'in 90. dakikada bombos pozisyonu degerlendiremeyerek Frankfurt'a bahsettigi bir mucize...

Daha 5 hafta önce "Amanatidis benim planlarimda yok" deyip, 3 hafta önce el mecbur kadroya alip, oynatmak...

Bunlari niye yaziyorum... Bundesliga uzmani degilim ama Bundesliga'yi 88'den beri yakindan takip ederim... GS'a ve Türkiye'ye gelenler gidenler ilgi alanima girer.. GS ise ilgi alanimin odak noktasidir.. Skibbe GS'dan gideli 2 yili gecti... Biliyorum hala Skibbe diye aglayan renkdaslar var... Bir kere Skibbe iyi olsun, olmasin aglamamak lazim. Kaygisizca yasanmis bitmis, aldatmanin tadina varilmis.. Herkes evine, sican deligine yani... Rijkaard icin de aynisi... Karar yanlis olur, dogru olur.. Alinmis bir kere.. Olmus bitmis.. Ileriye bakmak, arabesk takilmamak lazim...

Bunlari niye yaziyorum, demistim.

GSlilar olarak bizim derdimiz bize yeter zaten, yahu birakalim da biraz da Eintracht Frankfurt'lular "Skibbe" diye aglasin...

by meinkissen

38 yorum:

tarsusian dedi ki...

Orasi Almanya kardesim. Almanya yaziyorsun ama vallahi ici 7 harfe nasil sigar, hala anlamam. Ekonomik tarihine, düsünce tarihine bakin, filozoflarina bakin. Biz kontraplaktan Anadol yapip, onun da icine etmisken, dünyaya Mercedes yapan, BMW yapan bir mentalite'den bahsediyoruz. 2 kere herkese savas acip dünyanin anasini aglatmaya yeltenmis bir gücten bahsediyoruz. 45'de yerle bir olmusken, bugün Avrupa'nin en büyük ekonomisi, Avrupa Birliginin ana finansörü, Fransa disinda hepsinin ekonomisini, kendi ekonomisiyle beraber sirtlayan bir güc'ten bahsediyoruz.

Sen nesin? Türk.! Kendine ait orjinal hicbir fikir cikaramamis, varsa yoksa taklit etmeyi becerebilen, fikir calan, Londra'da Regent Street'de ayakkabi magazalarini elinde Alman yapimi Carl Zeiss mercekli fotograf makinasiyla gezerek model araklayan, dönüp bunu Türkiye'de orijinal fikir diye satmaya calisan bir kültürün ürünüsün. Asagilamiyorum kendimizi, durum bu. Amma egitim sistemi, amma baska bir sey. Hepimizin toplamindan cikan sonuc bu.


güneşi gördüm sanki :)

Borges dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Flying Dutchman dedi ki...

Öncelikle bu 8 maç sonucu başarısız demiyoruz, ben Skibbe'yi hiçbir zaman Alman futbolunun başarılı hocaları arasına sokmadım. Bu 8 maç onun başarısız çizgisine yapılan bir eklemedir sadece.

Alman Ligi Apertura-Clausura şeklinde oynanmıyor ki. İlk yarı başarılı demek, sezon sonu Frankfurt 2.Bundesliga'yı görürse örneğin, bu adamın başarısının sorgulanmayacağını göstermemeli. Bir de bu hayatın her kısmında böyledir. Her yarışın çıkışı önemlidir, ama son sprint veya son metreler sonucu belirler. Biz işi ucuna kadar getirip sonunda kaybedene zaten övgüyü göndeririz ama böyle gerileyene de eleştiri yapmamız doğal.

Bundesliga'da çok iniş çıkışlar var. Bunlar bir hocanın değerlendirilmesini önemli ölçüde engelliyor. Hannover geçen yıl nerdeydi, bu sezon nerede. Hoffenheim ilk sezonunda ilk yarıyı lider kapattı, 2. yarının en kötü takımıydı. Stutgart'ın her sezonki sendromu belli. Werder Bremen'le Schalke aynı hocalara sahipken bile geçtiğimiz sezonla bu sezon arası nerelerdeler? Bunu sırf oyuncu kaybı ile açıklamamak lazım. Skibbe'nin totalde bize getirdiği bir şey yok. Yani Slomka diyorsun, e takımı CL kovalıyor işte. Ha buna rağmen seneye küme düşmemeye oynar mı? Kesinlikle hayır demezsin. Bu lige heyecan verir elbet, hatta çeşitliliği kıstas alırsan kalite de verir. Ama Bundesliga Van Gaal faktörünü arkasına alan Bayern öncesi son CL finalistini 8 yıl önce çıkardı ve son 20 yılda 2 şampiyonluğu var. Lig kendi içinde elbet zevkli bir ligdir ama takımların Avrupa arenasındaki yükselişini teknik direktör bazıyla beraber Almanların yıllardır altyapıya yatırdıkları milyonlar ve stadyum gelirleri ile, Serie A'daki kulüp gelirleri de dahil çok geniş yelpazeden değerlendirmek lazım.

Borges dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
ziya dedi ki...

Bu Skibbe'nin de çalıştırdığı her takımda şanssız bir dönemi oluyor galiba. Leverkusen'de, Dortmund'da, Cimbom'da şimdi de Frankfurt'ta. Azıcık şanslı olsa gerçekten iyi bir hoca bence de. Talihsiz biri sadece.

Borges dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Flying Dutchman dedi ki...

Sözleşme uzatmanın başlı başına bir başarı kıstası olduğuna inanmıyorum. Skibbe Frankfurt takımının yönetcilerine göre Frankfurt'taki işinde sözleşme uzatma anında başarılı olabilir. Ama bu onu Alman futbolunun başarılı hocalarından birisi yapar mı ona katılamam. Bundesliga'da İlk sene lig 10. luğu, ikinci sezon ise ligin tablosunun altında bitirmek benim için bir hocayı totalde başarılı yapmaz, iyi işlerini oturup tartışırız ama başarılı? O başka bir şeydir...Takım yükselir her sezon, ya da ortaya istikrarlı bir futbol karakteri koyar tabeladaki başarısızlığa rağmen bunları konuşuruz. Ama kontrat uzatılması tek başına bir başarı kriteri olmamalı. Örneğin Löw'ün sözleşimesi uzatıldı bügün. Euro 2008 finalistliği + Dünya Kupası üçüncülüğü olmasa sırf iyi işleyen 4-2-3-1'i için örneğin 2 turnuvada da 2ç turdan öteye geçemeyen bir Löw olsa uzar mıydı o sözleşme düşünmek lazım. Löw ortaya bir şeyler koymuştur açıkça.

Van Gaal çok başka bir adam. Van Gaal ilk teknik direktörlük denemesinin ikinci yılında Avrupa'da kupa kaldırıyor, 4. yılında altyapıdan gelen onca adamla Avrupa şampiyonu oluyordu.Onu apayrı değerlendirmek lazım, elbette CL finalini kaybetmesi onu kötü hoca yapmıyor. Ama Van Gaal-Skibbe...arada çok fark var, şu anki değil baştaki kariyerlerine bakınca bile...

UEFA ve CL arasında nasıl bir fark olduğunu hepimiz biliyoruz. Küçümsenmez o kupa sonuçta Avrupa Kupası'dır, ama Avrupa'nın 5 büyük liginden ikisi son 8-9 yılda 1 CL finalisti çıkarmışsa aynı dönemde ligin, sahadaki futbolla diğer liglere üstünlük sağladığını söylemek ne kadar doğru bilemem. Alman Ligi'ndeki savunma kurgularının Avrupa arenasında özellikle İspanyol ve İngiliz takımları karşısındaki tablosunu biliyoruz.

Kalite kriterleri hakkında yukarıda yazdım. Bu söylediklerin o ligi kaliteli yapar, ben de izlemekten büyük keyif alıyorum, buyur cumartesi Hannover-Hoffenheim maçına gidiyorum. Dengini getirsen bir Almanın Kayserispor-Ankaragücü maçına gitmesi gibi. İzlenirliği heyecanına lafımız yok zaten. Ama bunun o ligin takımlarını Avrupa'da yüceltmesinde problem var.

Borges dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Adsız dedi ki...

skibbe çok güzel futbol oynatıyordu(son yıllarda gördüğüm en olumlu futbolu oynuyordu gs)

ligde oyuncuların başında çoban olmayınca sapıttığını bilmiyordu disiplinsiz oldu sonra adı

ikircik çıkarmaya meraklı oyuncularımız yabancı futbolculara tavır aldı brezilyalımız ise samba yamak alem yapmak peşindeydi tipik brezilyalı(ki rijkaard döneminde de vardı aynı tavır alma olayı kimse yok demesin kör göze parmak gibi maçı izlerken bile aşırı belli oluyordu)

özetlemek gerekirse skibbe bir mucize olsa geri gelse çok sevinirim hele tugayla olsalar ne güzel olur olmamı bence olur


demem o ki olumlu futbol izlemek bir başka zevk mirim

İsmail Şayan dedi ki...

Bu yazıyı da beğenmedim, "Bundesliga ve keramet" konulu yazıyı da beğenmemiştim. Amacı üzümle ilgisiz yazılar gibi geldi bana, öncelikle onu söyleyeyim. Fikir ayrılığını fikir ayrılığı olarak bırakmak, başka bir boyuta taşımamak gerek der, bu konuyu kendimce kapatırım.
Gelelim Bundesliga'yı diğer liglerle karşılaştırırken -bence- düşülen hataya:
Devir "ne kadar ekmek o kadar köfte" devri, sanırım hep böyleydi. Bundan sonrasında hep böyle olacak gibi görünüyor. Tabii ki Porto-Monaco finali gibi istisnalar gelecekte de görülebilecektir.
Seifert'in(Bundesliga CEO'su) övündüğü üzere Bundesliga'da hiçbir kulübün kadroya ödediği yıllık ücret, kulübün yıllık gelirinin %50'sini geçmez. Avrupa'nın diğer dört büyük liginde bunun benzerini bulmayı bırak, yanından bile geçemezsiniz. Bildiğim kadarıyla KNVB(Hollanda) CEO’su Frank Rutten yanlış hatırlamıyorsam geçen yılın Mart'ında %60 limitini açıkladı. UEFA ise “Financial Fair Play” çerçevesinde limiti şimdilik %70 olarak belirledi ki bu oldukça yüksek bir oran.
Örneğin, Bayern için 2008/09 sezonunda bu oran %48,09. Geçen yıl CL finali oynadığı İnter'de ise oran %104,38(evet yüzde yüzün üzerinde, yanlışlık yok) idi. Aynı sezon İngiltere'de Arsenal(122 m€, %46) ve United(144m€, %44) dışında %50'nin altında kalmayı başaran kulüp yokken Liverpool, Tottenham ve Stoke dışındakiler de %60'ın altında kalmayı başaramadılar. Bayern kadrosunun yılık maliyeti 139,2 milyon Euro iken İnter kadrosunun yıllık maliyeti bunun yaklaşık %50 fazlası yani 205,1 milyon Euro olmuştu. Aynı sezon için diğer ülkelere dönersek, Real kadrosunun yıllık maliyeti 187,2 m€(%46,64); Barcelona kadrosunun yıllık maliyeti 224,5 m€(%61,36);Lyon kadrosunun yıllık maliyeti 95,1 m€(%68,12) olarak gerçekleşmişti. Bu basitçe şu demek oluyor: Bayern dışında hiçbir Alman kulübü kadrosuna Liverpool, Newcastle, Roma, Fiorentina, Atletico, Valencia, Sevilla, Lyon, Marsilya, kadar ödeyemez. Hatta Bayern dışında ŞL gelirlerinden yararlanmayan hiçbir Alman kulübü kadrosuna West Ham, Napoli, Celtic, Porto, Benfica veya Fenerbahçe kadar bile ödeyemez. Daha büyüklerle kıyaslarsak, Bayern dışındaki tüm Alman kulüpleri Barça’nın üçte birinden, Real’in ve İnter’in %40’ından daha aşağıda kalırlar.
Ki Alman kulüplerinin ara dönemdeki sallanmasının da Kirch’in 2002’deki iflası ile ilintili olduğunu inkar etmek akılsızca olur. Bütün orta ve uzun vadeli planların iptal çöküp silbaştan yapılmak zorunda kalındığı bir süreç yaşandı.
Değerlendirme yaparken bu gerçek atlandığında iş elmalarla armutları toplamaya, hatta “ikisi de alkol” deyip bira ile viskiyi karşılaştırmaya benziyor. İkisi de alkol de, oranlar farklı işte. Haliyle çakırkeyif hale gelene kadar farklı miktarlarda tüketmek gerekiyor. Alman kulübüne viski, diğerine bira muamelesi yapıldığında zaman birisi ekonomik kriterlerden, diğeri başarı kriterinden küme düşer. Ben de ya zom olurum, ya da beynimin kovuğuna bile gitmez.

Adsız dedi ki...

bursayı şampiyon yapan ertuğrul sağlamı gördük CL de. 3 pası yapamayan kaleye gidemeyen bir takım uluslararası arenada.ertuğrul sağlam yereldir.ama skibbe öyle değil.

ben uzun yıllar ilk kez avrupa maçlarında bir türk takımının oyunu domine ettiğine şahit oldum.hemde deplasmanda.bunu başaran skibbeydi.hemde bu rezil polat yönetiminde yaptı.iyi bir yönetim olsa daha iyi işlerde yapabilirdi kuşkusuz.frankfurtta zaten ekonomik olarak hiç destek olmadılar.lincolnü alın dedi almadılar.frankfurt ne yatırım yapmış ki ne istiyor taraftar.buna rağmen güzel oynatıyor takımını.skibbenin takımı izlenir arkadaş.

skibbe gittiği her takıma pas oyununu oynatan bir teknik adam.bu oyunun oyuncuları yetenekli ise skor alır yeteneksiz ise güzel oynamakla kalır.ama sonuçta pas futbolunu izlersin.maddi durumların iyi ise skibbeye yetenekli(becerikli) oyuncular alıp güzel oyunun yanına skoruda eklemiş olursun.

yukarda arkadaşın dediği gibi skibbe-tugay ikilisi ve yeni yönetim ile süper olurdu.yine tiki-taka futbolu izlerdik.bu olmayacak tabi.bu kafalarla hiç olmayacak.

bu tiki taka futbolunu ne rijkaard ne de schuster yapabildi.skibbe yaptı ülkede ilk kez.şenol güneşte yapıyor.
skibbe bu bakımdan özel bir teknik adam.özel bir zekası var.ki çok genç yaşlarında büyük takımlar emanet edilmiştir.vede hiçbir zaman boşta kalmamıştır.
memlekete gelip bizide gururlandırmıştır oynattığı oyunla.demekki bizde oynayabiliriz dedirtmiştir.ya ertuğrul sağlam? CL de izlerken?ilk kez katılan zilina bile daha bi futbol oynarken CL de bizim ertuğrul sağlamın bursasporu kaleye gidememiştir.pas yapamamıştır.ama şampiyon takımın teknik direktörüdür.işte bu yerellik.

Adsız dedi ki...

bence magath'ın yollanmasının bir nedenide son 5-6 yılda değişen alman futbolunun yapısına ters oyun anlayışında ısrar etmesidir.italyan tarzı bir sistemle yoluna devam etmek istemesi.yeni bundesliga projesine ters.bundesliga değişiyor.ve ona uygun teknik adamlar rol almaya başlıyor.van gaal in gelmeside bu projeye uygundu.
onlarda ispanya ve ingiltere gibi daha çok oynamak isteyen teknik adamlara görev vermeye başladılar.belki rottenin gelişide bu zihniyetle yapılmış olabilir.
stadların yenilenmesi yetenekli oyunculara öncelik verilmesi alman milli takımının löw ile kabuk değiştirmesi.yeni bundesliga projesidir kanımca.

Adsız dedi ki...

bu arada hangi ispanyol hoca yurt dışında kayda değer bir başarı kazanmış son 10 yılda.benitezin bir CL si var.onunda sonunu gördük.keza fransız hocalar fransa dışında hangi büyük başarıya imza atmışlar.sanıyorlarki avrupa wengerle dolu.ya ingilizler.biraz italyanlar aktif oldular son dönemde.

Flying Dutchman dedi ki...

@Borges

Oncelikle Dzeko'nun Wolfsburg'da oynamasi ve onun milyon dolarlar etmesi Wolfsburg'u ust duzey bir takim haline ya da yapilanmasi ile ornek aliacak bir kulup haline getirir mi sorgulamak lazim. Bugun Kuranyi de Dynamo Moskova'da forma giyiyor ama bu onlarin da ornek alinabilecek bur kulup oldugunu gostermez. Ayrica Dzeko'nun cikis yaptigi kuluptur Wolfsburg ve yeni cikis yapmis tum oyuncular bu ucretlere yaklasirlar. Futbol piyasasinda donen paralar o takimin kalitesi hakkinda yaniltici sinyaller verebilir.

Skibbe'nin Galatasaray'a attigi imza konusu biraz zaman gectikce gercekleri bukulebilen bir iddia gibi geldi bana. Nasil bir imza onu merak ediyorum. Takim ligde dupeduz kotu oynuyordu. Kovulana kadar ligde oynadigi 21 macin sadece yarisini kazanabilmis 4 beraberlik 6 maglubiyet almisti. Benfica, Hamburg, Hertha maclarini oynamamizin sebebi cok cabuk unutuldu sanirim ama sebep Galatasaray'in Steaua Bukres'e Sampiyonlar Ligi on elemesinde elenmesiydi. Istanbul'da Metalist'e teslim oldu. Metalist zaten gumbur gumbur gelen bir takimdi o baska bir hikaye de Skibbe'nin imzasi..Ligde oynadigi 21 macin sadece 11'ini kazanan bir adam imza atmistir belki ama bu imzanin basarili bir imza oldugu tartisilir.

Konu 1990'lara falan niye gitti anlamadim. Ben genelde ortadaki gerceklere ve cizgiye bakarim. Bugune kadar gorev yaptigi tum takimlardan zorlama istifalar ve kovulmalarla ayrilmis, 12 yillik teknik adamlik hayatinda muspet, kalici, birkac yil suren bir eser uretememis hicbir adama ben "basarili" diyemem ozeti budur. Bu kupa kistasinin pesine dusmek degildir. Ben Sotayi da seviyorum daha ilk hocalik yilinda. Ama Kayserili futbolcu cikip "Biz Sota'dan sabirli oynamayi ogrendik" diyor....Galatasarayli futbolcular Skibbe'den ne ogrendiler mesela...Galatasaray'da bir yonetim sapkinligi oldugunu Saturn'de yasayan uzayli bile biliyor elbet, ama o absurdluk zamaninda Lucescu'ya da vurdu.Gerets'e de...Ama bugun donemin futbolculari her roportajda Luce ve Gerets'e ovgu gonderirken Skibbe'nin esamesi yok. Bu adama imzasini birakti demek cok iddiali bir gorustur bana gore

Bak bunlar gonderilirken Skibbe'ye yanlis davranildigi gorusunden vazgectigimi gostermez. O sezon ne olursa olsun onunla bitirilmeliydi ben kim olursa olsun sezon devam ederken hoca degisimine karsiyim. Ama karneyi tartismak baska seydir, adamin gorevden alinisini tartismak baska sey.

Borges dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Flying Dutchman dedi ki...

@Borges

Skibbe'nin oynattığı futbolun Rijkaard'ın ligin ilk yarısında oynattığı futboldan daha üst düzey bir futbol olduğuna ikna olmam mümkün değil. Galatasaray tarihindeki en iyi lig başlangıçlarından birisini yaptı. Ayrıca tekrarlıyorum, ortada rakamlar var, bu kadar imza bırakacak ölçüde iyi futbol oynatan bir adam 21 maçın 11'ini kazanıyorsa otada bir problem var demektir ve kusura bakma ama 21 maçın 11'ini kazanmış adamın oynattığı futbolun nesinin iyi olduğunu da ayrıca tartışmak gerekir. Futbolun adaleti yok ama o kadar da değil...Ha oynadığı maçların yarısını kazanmış her hoca kötü futbol oynatır takımına demek değil bu. Ama bunu bir önceki sezon aynı dönemde 8 galibiyet almış takıma yapan var. Bir önceki sezonun şampiyonuna yapan var. "iyi futbolun kriteri" de kişiden kişiye değişebilir. Benim şu yazdıklarından çıkardığım sonuç Skibbe'nin Lucescu'dan da daha iyi bir futbol oynattığı yönünde. Belki o kriterlere göre doğrudur. Ama Luce Fleurquin ve Victoria ile CL çeyrek finalini zorluyordu, Skibbe Lincoln'la Steaua Bükreş'i geçemedi. Burada anlatmak istediğim kritik dönemeçlerdeki ölçü maçlarıdır. Bunu Ferguson dahi itiraf eder, 25 senelik hoca. O FA Cup yarı finalini kazanmasam beni 20 yıl önce kovmuşlardı der.

Skibbe'nin Frankfurt'ta aldığı puanları ilk yarı-ikinci yarı gibi bölmenin sakıncasını yukarıda belirttim.Hoffenheim gibi Stuttgart gibi örneklerin görüldüğü bir ligde tek devrelik bir performansla takım performansını değerlendirmek bana göre pek sağlıklı değil, tekrarlamış olayım. Ayrıca belirtilen Dortmund maçında forvette senle ben olsaydık o maç Dortmund lehine biterdi bunu sen de biliyorsun.

Futbolcu fiyatlarının benim için kalitenin göstergesi olmadığını belirttim. Abramovich bu alemi çok değiştirmiştir ve 4-5 milyonluk adamları 15 milyona çekmiştir

Borges dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
meinkissen dedi ki...

Ahanda geldik yine Benfica macina.. Niye bu maci referans aliyoruz da, niye üstüste oynayip, rezil oldugumuz Kayseri, Antalya ve Kocaeli maclarini referans almiyoruz?

O dönemin küme düsen Kocaelispor'unu da hatirlamak lazim. Mehmet Güven'in 3-5-2'de sol kanat oynadigi maci..

Hala Benfica yahu.. Neymis kadrosuymus, adamlar o grupta sadece 1 puan almislar zaten.. Olympiakos 5 atmis, Metalist de deplasmanda yenmis Benfica'yi.. Maci kalbinizle degil, ciplak gözle seyredin... Macin adami Ayhan'di acik ara.. Topu aliyor adam, 10 saniye yanina kimse yaklasmiyor. Bilmiyorum neden.. Hala Benfica'nin kadroyu hatirlayalim.. Hatirladik da, gruptaki maclari hatirlayin ilkönce. Adamlar resmen önemsememisler bu kupayi, bu anlasiliyor. Ya da gercekten bu sonuclari alacak kadar kötülermis...

Adsız dedi ki...

Sürekli Benfica örnegini veren arkadaslar, Yeni Malatyaspor'un mevcut durumunu incelerken de kupadaki Fenerbahce macini mi örnek aliyorlar kendilerine diye düsünmeden edemiyor insan

Adsız dedi ki...

skibbenin fişi çekilsin bende istiyorum frankfurttan ayrılmasını.

sıfır yatırım ile sinekten yağ çıkarma zihniyeti ile yönetilen bir kulüp frankfurt.

wolsburg gibi yatırım yapan bir takıma giderse zirveyi zorlar ligde.şu wolsburg kadrosuna harika futbol oynatır skor da alır yetenekli oyuncuları olduğu için.

Adsız dedi ki...

borges kafasını almanyadan dışarı çıkarıp almandan çok almancı olmayı bırakmadan tartışmanın sonlanabileceğini en azından bi ortak nokta bulunabileceğini sanmıyorum.

küme düşen lincoln baros kewell arda gibi dönemin en iyi hücum gücu elindeyken kocaeli'den 4 tane yiyebilen bir hocanın iyi olduğunu söylemek safdillik. ha yönetimdi disiplindi diyen olursa da kriz yönetiminden de hiç çakmadığını söylemek vacibtir.

Flying Dutchman dedi ki...

Oncelikle "yorumlarim niye yayinlanmiyor ha, niye yayinlanmiyor uleeeen" diye sirayla yorum atan adsiz arkadas, bu blogun yorumlarini meinkissen onaylayamaz o sadece yazardir, bu blogun yorumlarini benimle beraber 2 kisi daha onaylar.Onlar da internet basinda seri yorum atmakla zamani gecirmeyip isi gucu olan insanlardir, saat 9-5 kim yorum atmis acaba diye kontrol etmez. Dolayisiyla yorumlar simdi gorulmustur, ama bu kadar yaygara kopardigin icin bir zahmet ben onlari sileyim, sen de kahvede 5 as ceken arkadasini gorunce masayi deviren adam psikolojisinden biraz durul, biraz daha yorumunu bir yere oturt..sonra yaz merak etme ici dolu adsiz yorumlara lafimiz yok buyurun bu yazida da var ornegi


Simdi

@Borges

Orhan oncelikle burada kimse senin futbolcu veya teknik direktorluk konusundaki isabetli ya da isabetsiz yorumlarini tartismiyor, senin futbol konusundaki bilgini de sorgulamiyoruz, "o yuzden ben 5 teknik adam tutarim 1'i si kotu cikar" seyler yazmana gerek yok, cunku bunu sorguladigimiz yok zaten, kendi raporunu kimseye vermek zorunda degilsin, herkes futbol bilginin ne oldugunu asagi yukari bilir

Dutt, Slomka, Magath, Van Gaal, Lattek su bu ve hatta Almanyadaki her hoca. Orasi ayri tartisma konusudur. Benim tartisma konum Skibbe'dir. Ben digerlerini bilmem (ha bilirim de lafi gelisi Skibbe yorumumda bir alaka kurmam diyorum)) Benim icin bir takimla "son 17 senedeki puan rekoru" salt teknik adami basarili kilmam icin yeterli degildir. Sen bana yukarida neden 8 yildan oncesine gitmiyoruz dersen ben de neden 18. yila itmiyoruz derim lafin gelisi. Velev ki onu kabul edelim.Tekrarliyorum, bir adamin 12 yillik kariyerindeki tek muspet basarisi (ki bana gore yoktur) son 17 senenin en iyi puanini toplamak ise o hoca bana gore iyi hoca degildir. Sen 8 mac sansi iyi gitmedi vey sekiz maclik seriyle adami yargilamayin dersen ben de bir sezonda so 17 senenin rekorunu kirdi diye adami goklere cikartmayalim derim. Yorum perspektifi egilip bukulebilir. Ama benim icin bir takima son 17 senenin en iyi puanini toplatmak da bir istir. Karsisinda 1 sene sonra Kartalspor'a donmus haftalarca gol bile atamayan bir takim yaratmak ve kume dusme hattina inmek de...

Imza nasil atilir? Herrera'nin Inter'e attigi imzadir, Maslow'un Torpedo'ya, Taylor'in Watford'a ve hatta hatta Hodgson'in Fulham'a attigi imzadir. Bu orneklerin ilk 3'u uzun zamana yayilmistir. Ikincisi sadece 3 senede olmustur. Ama soyle olmustur, Hodgson o takimi kume dusmenin kapisindan mucizevi puanlarla dondurmus, 3 sene sonra UEFA finaline cikarmistir. Kisa sureli imza diyorsan da ben bunu anlarim. Ben imza deyince boyle ornekleri hatirliyorum. Misal futbolcu imzasindan da Cantona-Manu, Van Hooijdonk-Fenerbahce'Hagi-Galatasarayi anlarim. Benim icin imza atmak bu demektir. Onune gecilir saygi duyulur ve art niyet olmadikca herkes bunu kabul eder. Iyi futbol olup olmadigi tartismali, masada herkesin farkli goruse sahip olacagi, yine belirtiyorum oynadigi 21 macin yarisini kazanmis, CL'de Steaua Bukres'e elenmis bir takimin hocasina imza dersen ben Sigi Held ve Saftig'in bile Galatasaray'a imza attigini soyleyebilirim.

Borges dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
JANiTSCHAR dedi ki...

meinkissen hazır elin dokunmuşken Şu bizim SchUster'e bir el atsana !

Güzel eğlenceli yazı olmuş,tebrikler.

I KNow Kung FU..

Flying Dutchman dedi ki...

@Borges

Yine baska hocalar giriyor isin icine ama peki cevap vereyim. Tuchel icin hicbir sey demem. Cunku takimda ikinci sezonunu gecirir. Gecen senenin uzerine bir sey koymustur. Bana dersen ki hangisi daha basarili Tuchel derim, ama Tuchel Almanya'nin veya Avrupanin onemli hocalaridan birisi mi dersen ona daha zaman var derim. Bu 2 sezonun uzerine koyarsa konusuruz koymazsa 12 sene sonra elinde bir sey yoksa onu da oturup konusuruz ve o durumda 10 sene onceye donup ama zamaninda Mainz'i dorduncu yapti diye basarili hoca demeyiz.

Bu isin rakamla olmadigi konusuna bir lafim olmadigini yukarida Abdullah Avci ile ornek verdim zaten. Tekrarlamaya gerek yok uzun uzun karsi bir arguman olarak degerlendirmiyorum benim tezim degil cunku. Kimse "Skibbe kupa almadigi icin basarili hoca degil" demedi. En azindan benim boyle bir iddiam yok.

Magath yazisiyla veya Dzeko satisiyla Skibbe analizinin bir alakasi oldugunu dusunmuyorum. Bu, o yazida tartisilacak seydir.

Bir teknik adamin performansi 12. yilinda da 2. yilinda da 17. yilinda da tartisilir, konusulur. 2. yilinda kayda deger bir performansi yok denir, 10 yil sonra ele alinir ona gore degerlendirilir, ama 12. yilinda begenmiyorsaniz neden 17. yilini beklemiyorsunuz dersek her tartismali teknik adamin elestirisini oteleyebiliriz. Misal Lincoln olayini yuzune gozune bulastirdigini dusundugun Bulent Korkmaz'in oyuncu iliskileri yonetimini elestirmeden once 5 yil bekleyip 5 yil sonraki halini gormemiz gerekir. Her teknik adam o anki veya o ana kadarki teknik direktorluk gecmisiyle degerlendirilebilir.

Flying Dutchman dedi ki...

Öncelikle Leverkusen'in Galatasaray'a 5 atması dışında hiçbir maçını izlemediğim konusunda bir görüş belirtmedim. Bu biraz peşin hüküm olmuş. Doğru olmayan bir peşin hüküm. Bundesliga maçlarını bu dünyada sadece Almanya'da yaşayan insanlar izlemiyorlar. Tut ki öyle olsun, ben bu sezon 2 Dortmund maçına stadyumda gittim. Kalan maçların % 90'ını televizyondan takip ettim. Sen hiç stadyuma gitmediysen (bilmiyorum gidip gitmediğini), "Dortmund hakkında bu sezon bana sormadan nasıl değerlendirme yapıyorsun" dersem saygısızlık olur. Hoş olmaz.

Bu söylediklerinin hepsi kişisel görüşlerdir. Armin Veh şampiyon da olsa iyi hoca değildir lafı kişisel bir görüşü belirtir. Bir adam bir takımı şampiyon yaptıysa o adamın ortada takdir edilecek bir işi vardır. Ha sen adamı sevmeyip, "bana göre iyi hoca değil" diyebilirsin. Bugün Mourinho'ya da kötü hoca Barcelona'ya da kötü takım diyenler de var. Onlar da kişisel görüş. Ama kişisel görüş var ortadaki işi değerlendirmek var. Benim için Cantona en büyük futbolcudur gördüğüm. Ama bir gün birisi karşıma çıkıp "ya bu adamın ne bir Avrupa şampiyonluğu, ne bir finali ne bir milli takım başarısı var, neyin en büyük futbolcusu" derse "olmaz arkadaş o en büyük oyuncudur siz göremiyorsunuz ben bu adamı 5 yıl izledim" diye diretmem...Çünkü adam doğru söylemiştir, evet bunların hiçbirisi yoktur. Ama benim Cantona sevgim genel-geçer evrensel başarı kriterlerinın üstündedir. Ama bunu iddia ederken muhalifi de dinlerim ve onun sunduğu gerçekleri değerlendirip, yukarıda saydığım gibi ayan beyan olanlar varsa kabul ederim, ama o yarı finalde Keane'i şutu gireydi ya da Kostadinov 90'da o golü atmayaydı Cantona şimdi hem Avrupa hem Dünya Şampiyonuydu diyemem.

Bu blogda bu istatistik damgasını çok konuştuk. Bir teknik adamın bir önceki sezona göre sıralamada üste çıktığı istatistik değil o adamın performansının göstergesi, o takımın o ligdeki performansının yansımasıdır. Eğer siz sayılarla ilgili her şeye istatistik derseniz ben de "son 17 senede en yüksek puanı almış, bu nedir? istatistik bunlar beni bağlamaz" derim. Bugünlerde bir adamın bir maçta kaleye attığı şut sayısına bile istatistik diyorlar. Niye maçlarda skor tutuyoruz ki o zaman, hakem geçsin ortaya, bokstaki gibi sonunda beğendiğinin elini havaya kaldırsın.

Ayrıca bir teknik adamı diğer insanlardan daha fazla izlemek, hatta her maçını 90 dakika takip etmek onun hakkında başkalarının görüşlerinin onu izleyenden daha aşağıda veya kayda değer olmadığını göstermez. Bugün birisi çıkıp "Fred Rutten kötü hocadır" veya "Dzsuzdsak yaramaz topçudur" derse ben o adama "ben Dzsudzsak'ı 4 senedir izliyorum, ben Hollandalıyım, Hollanda liginde oynuyor bu adam, bu adamın attığı goller, açtığı orta sayısına bakmam, onun gözünden anlarım" diyemem.

Teknik adam elbette oynattığı futbol üzerinden değerlendirilir. Ama futbolda genelde de oynattığı futbolu istikrarlı bir kaliteye oturtan takımlar ödüllerini alırlar. Ben 2 sezon boyunca üstüste istikrar sağlamış ama eli boş gezen ya da bir yere varamamış takım (bak bunlar kupa kazanmış anlamına gelmiyor) takım pek görmedim. Bu tür takımların minör başarılı olanları misal Fiorentina gibi Napoli'nin bu sezon yaptığı gibi, hatta bu işi 1 sezon yapsa bile Alaves gibi bir yere bağlarlar, uzun süreli yapanlar zaten tarihe geçmiştir, hocaları da tarihte sayfa açmışlardır. İşte dedim ya imza o şekilde atılır. Yoksa tamamen örnek veriyorum, "ben bu adamın futbolunu beğeniyorum, evet küme düşmeye oynuyor ama 3 forvet oynatmıyor mu, benim için ondan iyisi yok" görüşü zaten tartışma cephesine oturtulamayacak bir şeydir.

Adsız dedi ki...

bence de attı imzasını skibbe. gs tarihinde ilk kez cl elemesinde yenilgi aldı ve ilk kez elendi. sonra evet çok güzel ayağa pas oynadık tiki takanın dibine vurduk aa bir de ne görelim 5.sıradayız. oysa daha zayıf kadroyla 70 yaşındaki kalli de aynı oyundan kesitler sunarken takımı şampyon yapabiliyordu. ama imzayı atan skibbe.bide benfica da ne oynadık be hocut. çocuklarımıza anlatacağımız bir anımız da var hani. imza skibbe.

meinkissen dedi ki...

Borges,

demissin ki: "İkinci Bundesligadaki bir takım ne zamandan beri no-name Almanyada ? Üçüncü Bundesliga bile no name değil."

Futbol tarihlerinde kuruluslarindan beri ilk defa 1. lige cikma basarisini 2004'de gösteren takim no-name degil, no-name'lerin kralinin yedi göbek evvelinden aga babasidir..

Senin tabii bir de bahis olayin var, maalesef olayin bu tarafi dolayisiyla haklisin.. Bugün Slovakya 3.ligindeki, Iskocya 5. ligindeki takimlar bile ezbere biliniyor.. Bu baglamda katiliyorum sana..

Ben maalesef yine yanlisim bu konuda. 99 yillik tarihinde 1. lige hic cikmamis bir takimi cikarabilirsin, düsürebilirsin ve bu vesileyle Skibbe'nin TD'liginin tartisildigi bir konuda Skibbe'yi beyaza boyamak icin referans olabilirsin..

Skibbe'nin iyi hoca olup olmadigini simdi de 5 yil sonra konusalim diyorsun.. Bu ne simdi?

Ömür yeterse her zaman konusalim.. 5 yil sonra bir seyleri basarmis, tuttugunu koparmis bir durumda olursa, "helal olsun, kendini gelistirmis, iyi bir TD olmus yazariz".

Borges dedi ki...
Bu yorum yazar tarafından silindi.
meinkissen dedi ki...

Borges,

Littbarski'yi takimin basina getiren ve bu yüzden senin GS'a bu durumu örnek verdigin Wolfsburg Dieter Höness'i sutladi, Littbarski'yi disladi ve bütün yetkiyi Magath'a verdi. CUmartesi takimin basinda Magath.

Ne diyosun, simdi ne yapsin Galatasaray? Hangisi uygun olur?

Adsız dedi ki...

skibbenin türkiye ligini aşağılaması doğaldır.3 pası yapamayan presi görünce ileriye şişiren takımların olduğu bir lig.1-2 takım hariç.

bursasporu CL de gördük.3 pası yapıp pozisyon üretemedi.fenerbahçeyi young boys ve paok maçlarında gördük.köy takımından farkı yoktu oynadığı futbol.galatasaray ise lviv e elendi.rezalet futbolla.hepsi elenebilir ama biz oynanan oyuna bakıyoruz.skibbe de elenebilir ama ben skibbe takımlarının 3 pası yapamadığına pozisyona girmekte zorlandığına şahit olmadım.

skibbe benim için özeldir.şöyle ders vermiştir.yıllardır avrupa maçlarını izleriz takımlarımız genelde ya defans yaparlar geriye çekilip yada kaos futbolu oynarlar.ama skibbenin galatasarayı farklıydı.içerde deplasmanda akıl futbolu oynuyordu.organize ataklar gerçekleştiriyordu takım.

son derbi maçını izledik.türk futbolunda yetenek organizasyon yok.1-2 yıldız çıkıp skor alacak o kadar.

skibbe gelip bize biraz futbol nasıl oynanır onun örneklerini verdi.nasıl paslaşarak hücuma çıkılır vs.skorların kötü gitmesi bu güzel oyunun görülmemesine neden olmuş olabilir.her neyse.

skibbe cenk tosun konusunda hata yapmıştır.her teknik adam bazı oyuncu tercihlerinde hatalar yapabiliyor.alex ferguson pique ve villarealli rossiyi postaladı.bunlar teknik adamlar için kara lekeler değil.olabilen durumlar.

aykut kocaman ertuğrul sağlam gibi teknik adamlar skibbenin tırnağı olamazlar.süper ligin rezil futbolundan başarı kazanmış ama 3 pası yapmayan ekipler durumundalar bir avrupa maçında.

eğer yerel kalmak istiyorsan bunlara yönelirsin ama uluslararası kalite olsun dersen skibbeyi tercih edersin.

Parma Maniac dedi ki...

Eheh blogların kapanması bazı şeylerin takibatını da aldı tabii elimizden, yoksa bu postu zamanında irdelemek güzel olurdu..

Millete istatistik de istatistik deyip yazının içinde bu tarz mantıklı hiçbir argüman sunmamak en kaba tabirle komik.. Benfica deplasmanını ağza dolamak da zira.. Skibbe'nin Galatasaray'daki en iyi maçı Benfica deplasmanı değil, iç sahadaki Olympiakos maçıdır.. Açın tekrar izleyin ve Terim döneminde birçok Avrupa maçında olmayan dominasyona şahit olun.. Maç 1-0 bitti, son 10 dakikada De Sanctis'in hatalı çıkışı nedeniyle çakılan kafa gol olsa 1-1 bitecekti.. Ama bu neyi değiştirir? Hiçbir şeyi.. Keza Hertha deplasmanı muazzamdır.. Gruplardan sonra bir yığın sorunla kaydırmalı defansla çıkılan Bordeaux deplasmanında Blanc'ın takımını kitleyip puanı rahatça alması da çok etkileyicidir.. Galatasaray son 10 yılda bu tarz major Avrupa kulüplerine hangi dönem bu tarz üstünlük kurmuş ona bakıp konuşmak gerekir.. Lucescu sonrasında 10 yıllık kara dönemin parlayan tek noktasıydı ama işte bütün Avrupa maçları muazzamken ağza sakız ediliyor denen Benfica maçının yanında spesifik Kocaeli maçı argümanıyla adama vurmaya çalışmanın mantıkla açıklanması mümkün değil..

Avrupa'da aldığı tek mağlubiyet içeride Metalist Kharkiv'e karşıydı Galatasaray'ın.. Bak ben sana bir istatistik vereyim o maçla ilgili, Galatasaray o kaybettiği maçta Metalist'in yaptığı toplam pastan (başarılı+başarısız) 2.5 kat fazla başarılı pas yaptı.. Bunu bir tahayyül etmeye çalışıp istatistiklere ondan sonra daldırmak gerekir milleti.. O maçı Galatasaray kaybetti, pozisyona girmekte bile zorlandı ama oyunun temelini başarıyla yerine getirdi.. Galatasaray o dönem 3 maç üst üste %90'ın üzerine pas oranıyla maç bitirdi (Ankara deplasmanları dönemi).. Türkiye Süper Ligi'nde hiçbir takım bunu yapamadı bir daha, muhtemelen çok uzun yıllar boyunca da yapamayacak.. Skibbe bunu 6 ayda başardı, sen Kocaeli'den 5 yedi diye gönderdin.. Gerets, Kalli, Hagi, Terim, Rijkaard.. Avrupa'da neler yaptıklarını gördük.. Bu takım Tromso'lere elenirken, iç sahada paçoz Helsingborg'lara diş geçiremezken bir anda Avrupa'nın elitlerini domine eden bir hale geldi.. Sadece 6 ayda.. Sen ligde liderin 6-7 puan uzağında kaldı diye 5 yediği maçtan sonra gönderdin.. Çok iyi bok yedin, tebrik ediyorum.. Bak sonra ne haldesin.. Ama nolur Galatasaray'daki erimenin başlangıç noktası olarak Skibbe dönemini gösterme utanmazlığını yapmasın kimse.. Bu resmen kuyruklu yalan çünkü.. UEFA şampiyonluğundan 5 senede vasat takımlara elenen, rezil sonuçlar alan takımına Avrupa'daki onurunu geri veren adamı, ondan önceki sezonda hocasız şampiyonluğa götürüp asıl çürüyüşü başlatan yönetimden soyutlayıp vasatlığın başlangıcı olarak gösterirse biri hadi yavrum evine derim, yıllardır takip ettiği Bundesliga'yı bırakıp Belçika Ligi'ne doğru yol almasını söylerim.. Trond Sollied'le işe başlasın, gerisi gelir zaten bir şekilde..

Yavuz Selim Balcioglu dedi ki...

Yazını baştan sona okudum, açıkcası yazıyı çok beğendim. Skibbe bana göre de iyi bir antrenör değil, gerçi günümüzde iyi antrenör diyebileceğimiz kişiler parmakla sayılacak kadar az. Bence skibbe'nin en büyük yanlışı, yanlış oyuncu varyasyonları uygulaması idi, onun dışında maç öncesi kamp olmamasıda büyük bir eksi. Ama şuan ligin duruma baktığımızda, ligdeki antrenörleri açıkcası başarılı bulmuyorum. Futbolda oyuncu kalitesi önemli bir kıstas ama bir okadarda önemli bir noktada antrenör eğitimi, bilgisi. En basitinden süper lig'de oyunu okuma noktasında şu adam diyebeleceğim biri yok, keza skibbe'de dönemin galatasaray'ında aynı konumdaydı. Futbol basit bir oyun derler ama zor olan basit oynayabilmektir. Skibbe döneminde galatasaray'ın domine ettiği maçlar olmuştur ama bir felsefesi olduğunu sanmıyorum. Bunu ben bir makine icat etmek gibi görüyorum, gelen antrenör kendi icadını yaptıktan sonra o makinanın tam devir içinde bozulmadan gitmesi gerekir, ama süper lig'de büyük takımlarımıza gelen antrenörler makinanın daha inşa aşamasında ya kovuluyorlar yada bırakıp gidiyorlar. Haliyle şu takımın şu sistemi, şu felsefesi var diyemiyoruz. Bir antrenör hangi takımı yönetirse yönetsin, arkasında olumlu bir iz bırakmalı, bir süreç başlatmalı, geleceğe yönelik bir sistem kurmalı. Skibbe bunu yapmadı, belkide bilgisi ölçüsünde yapamadı. Şuanki galatasaray'da hagi'nin oynattığı tarz ile aynı boşluğa tekrar saplandığını görüyoruz. Birde şöyle bir söz var klişe olmuş, antrenör gelir gelmez, taraftarlardan zaman ister, 5-6 ay bazen 1 sene. İşin ilginç tarafı takımının başına daha 2 hafta önce geçen biri, senin 6 aylık harcadığın zamana göre gelip seni yeniyorsa, bu zaman isteme konusuda tamamen boş bir anlam kazanıyor.

Flying Dutchman dedi ki...

Blog açıldığından beri ilk kez bir yazıyı içindeki tartışmaların gittiği yön yüzünden kaldırdım
Ama bugün bu kadar uzun tartışmanın da boşa gitmesine gönlüm el vermedi


İçinde şahıs kavgası, insanların algısı, geçmişi, çocukluğu, gençliği, geleceği, futbol bilgisi vesaire olan bütün yorumları kaldırdım. Sadece konunun kendisiyle ilgili olan bodoslama girilmemiş yorumları bıraktım. Bundan sonraki onaylama da bu kriterlere göre olacak bu yazıda. Tartışmayı yazıyı yazan, yorumlayan, onaylayan herkesin usülünce yapması için böyle davranmak zorunda kalıyorum kusura bakmayın

@meinkissen, borges, hebenneka içinde konunun özüyle ilgili olan birçok bilgi olan ama bazı yerlerinde yukarıda anlattığım mecralara giren yorumlarınızı silmek zorunda kaldım çünkü hangi birini bıraksam diğer insana haksızlık olacaktı, affola

@Alper Öcal

Uyarı için teşekkürler. Merak etme bu yaptığım yorum düzenlemesi o sözlerinin yerine gittiğinin göstergesidir.

Bunun dışında atladığımız yazının içinde yazıdan bağımsız insanların kişiliğine yönelmiş sözlerin olduğu şeyleri not düşün hallederiz.

Devamsa devam, tamamsa tamam size kalmış, ancak tartışmayı bilerek, zira 50 yorum sildim toplamda, ben tartışmayı öyle öğrenmedim, bu geride kalanlar gibi öğrendim. Herkese selamlar, kırılanlara da sevgiler, herkesin fikrine, karşısındakine saygı duyarak dile getirdiği sürece kapımız açık

FD

İsmail Şayan dedi ki...

İmdi:

Bu tartışmanın bir parçası olmaktan memnun olmadım, zaten ilişkimi de en kısa zamanda kesmemi sağlayacak bir üçüncü yorum düşüp çıktım. Pazartesi akşamı baktığımda “nerenle seyrediyorsun” diye başlayan bir yanıt gördüm Parma Maniac’ın yazdıklarına… Sonra post tamamen kalktı. “Belki de en iyisi buydu” diye düşündüm. Perşembeydi sanırım postun geri geldiğini gördüğümde. Bazı yorumların silindiğini ve buna dair “İçinde şahıs kavgası, insanların algısı, geçmişi, çocukluğu, gençliği, geleceği, futbol bilgisi vesaire olan bütün yorumları kaldırdım” şeklinde bir açıklama gördüm. Bir de “tartışmayı bilmemek” suçlaması var…

Telekom sağolsun, bloglara ulaşmak zaten problemli. Bir de burada Superonline fiberoptik kablo için kazı çalışması yapıyormuş, internet ikide bir kesiliyordu. O yüzden yorumları bir word dosyasına kaydedip oradan kopyalayıp yapıştırmış, son kontrolün ardından göndermiştim. Açıp tekrar okudum. Bence bu belirtilen kıstaslara bir uyumsuzluğu yok yazdıklarımın. Kaldırılmaları bana makul gelmiyor. Üstüne üstlük, işin çivisini çıkarttığını söylediğim, tartışmada ortaya koyulan fikirlerle hiçbir ilgisi olmayan, benim de “bu işin çivisi çıkacak” dürtüsüyle yorumumu yazmama neden olan yorum da hâlâ burada duruyor. Bir de fikir belirteyim: Bana kalırsa tüm yorumlar geri dönsün, neyin ne olduğu iyice görülsün isterim.

Madem adı geçti, ben de şöyle bir şey anlatayım: Hakaret suçlaması, ben boş olduğunu düşünsem bile bence ciddi bir suçlamadır. Her ne kadar ben yazdığımı son derece iyi bilsem, boş anıma denk gelmemiş olsa da, yine de bu konuda sağduyusuna güvenebileceğim birinin fikrini almanın daha doğru olduğuna karar verdim ve Alper Öcal’ı arayıp konu hakkındaki fikrini sordum. Sağolsun kırmadı, yazılanlara baktı ve “bence hakaret yok ortada” dedi. Konu hakkında biraz daha konuştuk, kararın destekleyici fikirleri konusunda da aşağı yukarı hemfikirdik.(Hatta “gerekirse bunu belirtebileceğim” konusunda izin de almıştım kendisinden, maalesef gerekti ve yazıyorum.) Konu benim için iyice netleşmişti. Zaten “parmağıma değil işaret ettiği yere bakın” diye başlayan yazıya gönderilmiş o yorumla “hakaret” suçlamasına maruz kalmak başlı başına bir ironi ya, neyse… Ayrıca bence çok önemli olan, “ortadaki postu bu belirtilen kıstaslar açısından incelersek nasıl bir sonuca varılacağı” sorusu da şimdilik bir kenarda dursun.

Yazıyı beğenmediğimi, hatta kötü olduğunu söylemişim. Kibarlığa gerek yok. Yazı hiç olmaması gereken tuhaflıkları barındırıyor ve düpedüz berbat. Bu fikrin nedenlerine bir giriş yapalım:

Yazıda tonlarca yazım hatası var. Yazım derken kastettiğim imla, “saha sola sallamak” örneğindeki gibi parmak hataları değil. Noktalama işaretlerinin kullanımı konusunda çok ciddi sorunlar var. Bazı kuralların bilinmediği anlaşılıyor. Örneğin neredeyse her “bağlaç olan ki”den önce virgül konmuş. Bazı noktalarda yazının anlaşılırlığına ciddi zarar veriyor ki yalnızca bu bile “bir imla hatası”nın ötesindedir. Fazlaca anlatım bozukluğu var ki bu, vasat bir yazının dahi değerini ciddi şekilde düşürür. Onun dışında kurallara dair asıl rahatsız eden, bazı kurallara kimi yerlerde uyulup kimi yerlerde uyulmaması oldu. Bu kurallar, yazının anlaşılırlığını ve okuyucunun okuyup anlamasını kolaylaştırmak için vardır. Yazarın keyfi davranması, her şeyden önce okuyucuya karşı saygısızlıktır.

Ayrıca yazıda sayıların nerede rakamlarla nerede yazılı olarak ifade edileceğine dair kuralların da pek bilinmediği anlaşılıyor. Bahsettiğimiz konulara dair internet üzerinden yapılabilecek küçük bir araştırma bile önemli aşama kaydedilmesini sağlayabilir. Bu tarz eleştiriye, üslup eleştirisinde olduğu gibi “bel altı vuruş” muamelesi yapmaya çalışılması açıkçası bana saçma geliyor. “Yanlışa yanlış demek” ayıp hale getirilmeye çalışılıyor. Belirtilen tarz hatalardan arınmak yazar açısından faydalıdır, yazılarının okunulurluğunu arttırır.

Bu şekilsel kısmı öncelikle aradan çıkartayım istedim, çünkü yazı çok daha ciddi hataları barındırıyor. Artık onlara geçebiliriz.

İsmail Şayan dedi ki...

Bir yazıda anlatmak istediğiniz fikri destekleyen değişik gözlemleri ve fikirlerinizi kullanabilirsiniz. Ancak bu fikirler kendi arasında çelişir haldeyse yazı tutarsız olur. Yazı kötü olmakla kalmaz, yazanı da tuhaf duruma düşürür.

Diyelim ben Fener hakkında bir yazı yazdım. Yazıda bir paragrafı Lugano’ya ayırıp “ne kadar kötü bir stoper olduğunu, bir halta yaramadığını, Yobo ile uyumsuz olduğunu, takıma zarar verdiğini” anlattım. Sonra başka bir paragrafı da Yobo’ya ayırıp “berbat bir stoper olduğunu, bir halta yaramadığını, Lugano ile uyum sağlayamadığını, takıma zarar verdiğini” anlattım. Sonra üç-dört paragraf aşağıda dedim ki “Fener savunmasının göbeğindeki Lugano-Yobo ikilisi çok iyidir”. Olur mu? Adamın biri gelip “Tango pistindeki hallerinden mi bahsediyorsun hoca” diye sorsa haklı olmaz mı? İşte bu anlattığım yazıda yapılmış:
Sen nesin? Türk.! diye başlayan kısımda Türk insanı hakkında fikirler ve suçlamalar var. Doğru olup olmadıklarına bakmadan; buradan çıkardığımız sonuç en hafif ifadesiyle “pek de matah olmadıkları”. Hatta bir Türk-Alman karşılaştırmasını ve Almanların çok daha iyi olarak addedildiğini de görebiliyoruz önceki ve sonraki paragraflara da baktığımızda. Fikirlerin doğruluğu ya da yanlışlığına girmeyeceğiz şimdi. İki paragraf aşağıya bakalım…”… adam sokakta 300 kelimeyle büyüyor zaten, kafa o kadar dönüyor. “ diye başlayan kısımda da Türk futbolcusuna sıkıca giydirildiğini görüyoruz. İki paragrafı “iyiler-kötüler” ayrımına koyarsak “Türk ve Türk futbolcusu” kötü kısmında yer alır. Şimdi denebilir ki “e ne var işte gayet tutarlı”. Doğru, ama belirttiğimiz hata biraz daha sonra, dört paragraf aşağıda gerçekleşiyor.

“Skibbe, Cenk’in…” diye başlayan paragrafta “Türkiye ligi bir Bundesliga değil” sözü eleştirilmiş. Hatta bu Türkiye Ligi’ni aşağılamak olarak değerlendirilmiş.

E iyi de ne olacaktı ki? Milleti daha geri, futbolcusu profesyonellikten bihaberken coşacak mıydı bu adamların ligi? Üst paragraflarda anlatılanlara göre çıkması gereken sonuç, Türkiye Ligi’nin Alman Ligi’ne göre daha alt bir seviyede olması gerektiği değil midir? Şu anlatılanlardan sonra adam “ikisi aynı seviyededir” dese bile Bundesliga’ya hakaret olmaz mı?

Zaten elinize verileri aldığınızda görürsünüz. Bundesliga takımlarının Avrupa’da bir dolu kupası var. Defalarca final oynayıp kaybetmişlikleri var. Türkiye Ligi bir yıl kupa aldı, bunun dışında final görmüşlüğü bile yok. Son on yılda yarı finali bile yok. Birisi UEFA sıralamasında üçüncü basamakta, Şampiyonlar Ligi’ne dört takım sokacak, diğeri baharı göremiyor, sıralamada ya onuncu ya on birinci. Bu bağlamda Cenk’in yanıtı akıllıca mesela, hiç bu açıdan girmemiş olaya. Hatta yanıt verirken bu zeminde olmaktan kaçınmış. Konuyu lig zemininden çıkartıp daha önce de o ligde oynamış ve kendisi ile aynı zamanda bu lige gelen başka bir futbolcu ile karşılaştırmış kendini ve “Bak, o atamadı ama ben atıyorum” demiş. Güzel yanıt vermiş. Aklını kullanmış, aferin Cenk’e.

Bir de “Skibbe’nin Türkiye ligini aşağılamasına ne demeli?” diye soruluyor. Ne aşağılaması? Bunu söylemek aşağılamak mı oluyor? Türkiye Ligi ne zaman Bundesliga düzeyine çıktı ki? Asıl tersini söylersen ya da “eşit seviyededirler” dersen Bundesliga’yı aşağılamak olmaz mı?

Bu laf sırf yazıda hakkında olumsuz görüş belirtilen adam söyledi, yani“Skibbe söyledi” diye mi yanlış kabul edilecek? Skibbe “Allah birdir” derse “yok oğlum, bu adam söylüyorsa kesin değildir, sıfırdır, üçtür, beştir ama bir olamaz” mı diyelim?

Kendimizi kaptırıp ana fikri doğrulamak adına her örneği işimize yarayacak zannedip kullanırsak iyi sonuç vermez. Ortaya bir fikir koyarken objektifliğimizi kaybettiğimizi göstermek dışında pek işe yaramaz. Bizi dinlenir ya da okunur olmaktan çıkartır. Bu durum birkaç kez tekrarlanırsa hikâyedeki “yalancı çoban”a döneriz. Yapılmamalı.

Daha bitmedi, şimdilik bir ara daha verelim. “Kötü” derken sırf bunlar değildi gördüklerim.

Flying Dutchman dedi ki...

@hebenneka

İçerik ve şekil ile ilgili yazdıkların yazının sahibini bağlayan şeyler, kendisi cevap verirse verir

Benim yazının düzenlemesi ile ilgili yaptığım açıklamada adının geçmesi senin insanlara hakaret ettiğin anlamına gelmiyor, zaten öyle bir şey de kullanmadım. Tartışmanın kendisinden bağımsız kişilerin üzerinden giden yorumları kastettim. Senin yukarıda yer alan "Bu yazıyı da beğenmedim" diye başlayan yorumunu okuduğunda anlattığın şeyin konunun kendisi ile ilgili olduğunu bu yüzden hiç dokunmadığımı göreceksin. Tek tek seninkini şu yüzden, seninkini şu yüzden diye saymak gereksizlik olacaktı.

Özet olarak bu benim tasavvurumdur. Bir kritere göre yorumları düzenledim, bunu yaparken de o yorumları yapanların hiçbirinin buna onay vermeyeceğini de göz önüne aldım. Memnun olmayabilirsin. Ama en azından sebebini yukarıda söylüyorum. Hoşuna gitmeyebilir, normaldir, niye gitmediğini ya da benim amacımın ne olduğunu tartışmak olayı sadece daha da özünden uzaklaştırır. Ben bu internet ortamında buraya gelip konunun kendisiyle ilgili fikir belirten kimseyi kendi yazdıklarımla kırmamayı, öfkeyle kalkıp sağa solu tahrip etmemeyi ilke edinmiş bir insanım. Ha bu blogda bu ilkeye uymayan bir yazı mı gördünüz. Gelip dersiniz ki, kardeşim bak yazının şurasında şu var, burasında bu var, üslubun yanlış, ilaveten bu yazdıklarına da katılmıyorum sebebi de şu. Yanlış anlama nasıl yorum atılacağını söylemiyorum size, genelde olan budur zaten, misal senin son yorumunda yaptığın gibi....Ama beğenmediğin yazıya, yazının içeriğinden önce adamın futbol bilgisiyle ve yazdığını iddia ettiğin martavallarla başlarsan o işin sonu gelmez (şahıs bazında söylemiyorum bunu genel bir anlayıştan bahsediyorum). Zira bu dünyada kimse "ben haksızım" demeyi sevmez, hele de yılanı deliğinden çıkaracak dille ifade edilmeyince. Karşılık gelir, o karşılığa karşılık gelir, uzar gider...

Böyle şeyleri tartışmak bile bana kaybettiğimiz zamanımızı hatırlatıyor. İçini rahatlatacaksa sildiğim yorumlarından ben sorumluyum. Gerekçem budur, uygulamam budur, ortalığı kavgaya yol açacak sözlerden arındırmak adına da yapabildiğim budur.

Dediğim gibi yazının kötülüğü anlatılanların çelişmesi ve bunun genelindeki hiçbir yoruma dokunmadım dokunmayacağım da...

meinkissen dedi ki...

@hebenneka,

usta, karmakarisik seyler yazmissin. Yazinin imla hatalarina falan dogrusunu bilen biri karsisinda birsey denilmez zaten. Hakli olabilirsin, haklisindir da imla konusunda. Imla ve noktalama konularinda iddiali degilim kesinlikle ama ögrenmeye acigim.

“parmağıma değil işaret ettiği yere bakın” ifadesinin neresine takildin, yine, anlayamiyorum.

Yazinin basliginda "Skibbe nereye kosuyor" demisim, degil mi? O basligin altina da ilk cümle "parmagima degil isaret ettigim yere bakin" yazmisim. Kisaca "Skibbe'nin üc vakte kadar kovulacagini isaret etmeye" calistim o basligin altindaki ilk giris cümlesiyle.

Hakaret konusuna gelince.. Verdigin cevabi sadece Alper Öcal(tanimiyorum)'a degil, objektifligine inandigin istedigin kisiye okut. Tartisma aninda bir baska tartisma muhatabina akil verirken, tartismanin bir baska muhatabini bu sekilde isin icine sokarsan bu hakarettir.. O muhatap benim, bunu ben hakaret olarak algiliyorsam, bu hakarettir. 3, 4. kisiler farkli görebilir. Algi bunu gerektirir.

@Parma Maniac'a gelince.. kisasa kisas konusu diyorum. Kim yaziya nasil yaklasmissa, o sekilde cevap aldi. Istatistik kelimesinin bile gecmedigi yaziya, bir sürü sacma istatistik vermissin diye girip, ardindan bir sürü saydiran yaziya, sadece yazinin girisinde o sekilde karsilik verip, yine yanilgilarina mantikli cevaplar vermeye calistim. Gönül isterdi ki ben de hakaret etmeyeyim, ama yapamadim, bu benim özrüm olsun.

Skibbe'nin Türkiye ligini asagilamasi konusu ise cok acik. Orada konu Cenk Tosun. Yani konunun öznesi Cenk Tosun'ken, olayi Türkiye Liginin kötülügü eksenine cevap vererek kendini kurtarmaya calisiyor Skibbe. Cenk Tosun'a sans vermeyerek, onu bu takimdan ayrilmak zorunda birakmis olmaya, böyle sacma bir cevap vererek yine sacmalamis Skibbe.

1- Cenk Tosun'un sadece Türkiye Liginde o golleri atabilecegini ima ederek, Cenk Tosun konusunda dogru hareket ettigini savunuyor.

2- Aslinda cok güzel bir argüman kullaniyor. Yani "Türkiye ligi bir Bundesliga degil" diyor. COk dogru. Bunun Cenk Tosun'un kisa süredeki performansiyla uzaktan yakindan alakasi yok. Türkiye gelip te rezil olmus ne yabanci futbolcular, ne yabanci hocalar var, bu gruba bizzat kendisi de dahil.

3- Klasik Alman bakisi,"Hata bende degil, hep baska faktörlerde".. Bu cevabi verdikten sonra Skibbe'den niye iyi bir TD olmadigini, olmayacagini daha iyi anliyor insan..

"Kafa 300 kelimeyle dönüyor" ibaresi de cok zararsiz.. Hepimiz icin gecerli bu, eger kendimizi ortalama bir Avrupaliyla, ortalama bir gelismis, sanayi ülkelerinini vatandaslariyla kiyasladigimizda. Türk topcusuna özel bir hakaret yok orada. Hepimize var, hepimiz icin bir özelestiri var, sebebi belki biz olmasak bile. Sadece Almanla kiyaslama olarak algilama bunu. Durum bu maalesef. Bunu bu sekil bir metafor kullanarak anlatmaya calisiyorum. Bu metaforlardan dolu yazida. "Anadol, Mercedes örnegi" "Antalya'da 250 Euro'ya tatil örnegi". vsvsvs

"Daha bitmedi" yazmissin. Lütfen bunu hakaret olarak algilama, bir tespit olarak algila. Argümanlarinin hepsi bastan asagiya oldukca fazla sacma. Hicbiri mantikli bir eksene oturmuyor. Sürekli kili nereden kirk yarsam da, bir seyler yazsam cabasi var, fazlasiyla gereksiz. Hala cevap veriyorum, cünkü gercekten yaziyi iyi okumayip, iyi anlamadigini düsünüyorum. Bunu yaparken sürekli iyi niyetliyim.

Daha bitmediyse, kalan argümanlarini da yaz. Ben anlamadigin yerlere yine aciklik getirmeye calisayim. Yalniz lütfen ne sen kendini tekrar et, ne de ben kendimi tekrar etmek zorunda kalayim.