21 Mart 2011 Pazartesi

TÜRKİYE'DE FUTBOL YAYINCILIĞI ÜZERINE

























17 Mart 2011 tarihinde BirGün gazetesinde yayınlanmıştır.

Program devam ederken konuklardan bir tanesi çorba içmeye başlıyor. Ardından bir diğeri Analı Kızlı olarak bilinen çorbanın kökenini sormaya başlıyor. Hummalı bir tartışma başlıyor bununla ilgili. Derken tartışan konuklardan bir tanesi program sunucusuna stüdyoda su kalmadığını belirtiyor. Lafı bitti derken, aynı kanalda, bir başka programa başlayacak bir kadın elinde kahve tepsisiyle içeri giriyor. Konuklara kahve servisi yapıyor. Çorbanın kökeni tartışmasına o da katılıyor. Çorba, kahve eşliğinde program devam ederken, sonlara doğru ülkedeki bir şarkıcıya yapılmış saldırı haberi seyirciye iletiliyor. Muhabbetin konusu değişiyor. Konuklar saldırıyı yapan kişinin dürbünlü tüfekle mi kalaşnikof mu kullandığını, işin mafya tarafından yapılıp yapılmadığını tartışıyorlar...Program bitiyor...'Yörelerimiz Yemeklerimiz' ile başlayıp 'Sıcağı Sıcağına' tarzında devam eden programın şöyle bir sorunu var. Bu program bir futbol programı...

Dünyanın gelmiş geçmiş en iyi 10 hakeminden birisi olan (kimi araştırmacılar ve istatistikçilere göre en iyisi) Markus Merk, Lig Tv’deki ilk programında tartışmalı pozisyonu farklı açılardan ileri-geri alarak tekrar ettiren program yetkililerine “böyle ileri-geri alarak olmaz, orada hakem pozisyonu 1 kez görebiliyor” diyerek ufak bir sessizlik yaşatmıştı. Yıllardır hakemlerin kararlarından çok adamlığını, cesaretini sorgulayan, pozisyonu “ayaktan çıktığı anda durduran” yorumculara alıştığımız için televizyon ekranında hakem kararlarını sadece hatalı veya doğru olarak nitelendiren, hataların üzerine gitmek yerine, kritik andaki doğru kararları öven bir adam garibimize gitmişti. Zaten garibimize gitmesi uzun sürmedi. Kendisinin federasyon tarafından, Alamanyalardan, sırf hakemleri övsün diye getirilmiş bir proje olduğu ortaya atıldı ve ortaya atılmakla kalmadı inandırıldı. Geçtiğimiz pazar akşamı o pozisyon yorumu yaparken ve hakem psikolojisini açıklarken diğer kanalda 2 hakem eskisi 'Analı Kızlı' çorbası üzerine konuşuyordu.

Türkiye’de spor programcılığı, futbol programcılığına dönüşeli çok oluyor. Ulusal kanalların futbol dışındaki spor dallarına sırtını dönmesine son 20 yıldır alışığız ama futbol yayıncılığı ve yorumculuğu adına da elimizde kayda değer bir şey bulunmuyor. Burada maalesef çıkmaz bir yol var. Ülke insanının futbola olan yaklaşımı genelde, eve musluk tamircisi çağırmayı reddeden baba psikolojisinde olduğu için sahada oynanan futbola genel bakışımız kenardaki teknik adamdan bu işi çok daha iyi yapacağımız ve genelde futbolcuların aldığı parayı haketmeyen insanlar olduğu yönünde. Bu temele oturtulmuş bir düzende sahadaki futbolun üzerine kafa yoran insan sayısı oldukça az. Simon Kuper’in “Futbol Asla Sadece Futbol Değildir” lafını bambaşka anladı bu ülke. 'Futbol Hiçbir Zaman Futbol Değildir' kitabını okumuş gibi davranıyoruz zira. Ülkenin en sevilen ve diğerlerinden belirli özellikleriyle ayrılan yorumcuları dahi saha içerisinde oynanan futbolu yorumlamaktan kaçınıyorlar. Ama sebebi de yukarıdaki çıkmaz yol.

Jonathan Wilson futbol taktiklerinin tarihçesinin masaya yatırıldığı şaheser kitabı 'Inverting the Pyramid’in girişinde “diziliş önemli değildir, üzerine konuşmaya da değmez, sonuçta aynı futbolcular” lafına “diziliş futbolda üzerine yazmaya değer en önemli şeydir” diye karşı çıkan bir gazetecinin hikayesini anlatır. Türkiye’de pazar akşamları ülkedeki 18 Süper Lig takımının saha içi diziliş ve maç içi felsefelerini masaya yatıran bir programın tutunması mümkün değil. Bunu bu sene en çok başaran program Mustafa Denizli’nin işin taktik, futbolu psikolojisi, futbolcunun hareketleri yönüne ağırlaşan yorumları ve Markus Merk’in katılımı ile Maraton oldu. Biz maç içi pas denemesi ve isabet yüzdesi verilerine daha yeni geçmiş durumdayız. Zaten ne diyorduk, o program zaten bir federasyon projesiydi. Dolayısıyla popülist, sloganvari, peşin hükümlü yorumlar ve tarih boyunca hep iyi satmış “kavga” iyi satıyor.

Bu konuda çok net olarak Jose Mourinho örneği verilebilir. Türkiye basınının “Special One”a yaklaşımı aynen bu sloganvari lakabında olduğu gibi, karizmatik kişiliği, yaptığı iddialı açıklamaları ya da kaçınılmaz ölçüde talip olduğu futbolcularla ilgili oldu. Birkaç yıl önce Mourinho, Inter’de göreve başladığında BBC kendisiyle bir röportaj yapmıştı. O mağrur, megaloman ve hatta kavgacı olarak lanse edilen adam, futbol taktiklerinin öneminden, kadroda yer alan oyuncu sayısının ne olması gerektiğinden, gittiği takımlarda uyguladığı farklı yaklaşımlar ve kadro yapısına göre değiştirdği dizilişlerden bahsediyordu. Kendisinin aslında medyatik kişiliğinin aksine nasıl ayakları yere basan, işini ciddiyetle yapan ve her şeyden öte bilgili bir adam olduğunu görebiliyordunuz. Bunu yabancı basını takip ederken görmek mümkün, peki içeride?

Şimdiler bir geçiş dönemi. Yeni nesil yorumcular bu gidişi değiştirecek bazı hamleler yapıyorlar. Ancak ufukta giderek büyüyerek gelen bir tehlike de, 21. yüzyıl futbol yorumculuğunun bir bahis yorumculuğuna dönüşmesi. Sahadaki futbolun ruhunu ve bizzat içeriğini öldüren ve nice futbol aktörünün skandallara bulaştığı bu bahis yayıncılığı bizde de çok ilgi gördüğü gibi, içi boş futbol uzmanları yarattı. Hani 2 yıl önce Portekiz’in haritada yerini bilmezken şimdi “Paços Ferreira 8 maçtır dışarıda mağlup, üst olur” yorumcuları var ya...Onlardan bahsediyorum.

İskoç bir arkadaşım bir keresinde BBC’nin maç günleri programı 'Match of the Day’in yorumcusu Alan Shearer için “cümleleri hiç bağlayamıyor ve sonunu getiremiyor” demişti. Bir de bizimkileri görse keşke. Onlar cümleye hiç başlamıyor ki!!

3 yorum:

Adsız dedi ki...

Ben sahsen yorumculardan umudu kestim. Yazida belirtildigi gibi cogunluk bunu istiyor ve de TVler bunlara istedigini veriyor.

Ama kacamadigimiz bi durum var o da super lig mac yayinlari. Spikerler rezalet, goruntu secimleri de fiyasko. mesela bu hafta derbide tam da macin dondugu dakikalarda neden GSli Cagdas(galiba?)in yuzunu gorup durduk ??? Ozetlere de koymuslardi bu arada :) veya "super slow motion" teknolojisini neden birbirinden sert faulleri gostermekte kullaniyorlar? hic mi yok daha guzel/ilginc anlar???

bir de hic anlamadigim bir sey, 4.hakem uzatma dakikalarini gosterince neden ekrana getirmek zorundalar? spikere inanmayiz diye mi dusunuyorlar? isin ilginci bu anlar genelde macin en heyecanli anlari oluyor...

Anoz dedi ki...

süper ötesi bir yazi, cok begendim :) tebrikler, akliniza saglik!

beyenpe dedi ki...

Soylediklerin de ne kadar hakli olsan da sana sonuna kadar katilsam da her hafta telegol u ucundan kenarindan izliyorum. ama yorumlari analizleri icin degil, anali kizli muhabbeti, "bakin beyleeer acik konusuyorum" tarzi girizgahlari ve diger butun sacmaliklari icin izliyorum. ha ben manyak miyim, belki zira en sonunda ben ne yapiyorum yaa diyip kapatiyorum...