![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhOkAON41c2Uw6rXT9kKabXLDqSUw05HnOFBG8OxRApWIcd2DrN6bvW5hVfV1MoQHmMSLuOiCeIc1FtVYxo_0gRJ79HWxCXdA-r7Am5VGcmvPmkJT86VpuhBOWEEqvwK9pcMHM09B9T58k/s400/1.jpg)
Barcelona’nın oyununa bakarak, Avrupa’da birçok takımın da Barça’dan etkilendiğini ve benzer bir oyun oynamaya çalıştığını düşünebiliriz. Fakat bu sadece kağıt üstünde dizilişten ibaret kalır. Orta sahaya biri defansif yönü daha ağır basan bir oyuncu koyup, diğer ikisi de oyunun iki yönünü oynayabilen oyuncuyla kurduğunuzda; forvete de bir uç oyuncu, iki de içeri kat edebilen oyuncu koyduğunuzda Barcelona’ya benzer bir oyun oynuyorsunuz anlamına gelmiyor.
Barcelona, kağıt üzerindeki dizilişten çok farklı bir oyun felsefesine sahip. İlk olarak aklımıza pas yapmaları gelebilir. Bunu, başka takımların yaptığını da düşünebiliriz. Mesele ne kadar sayıda pas yapıldığıyla ilgili değil, pas sırasında yani oyunun akışında yeni alan yaratmak ve rakibi, en iyi savunduğunu zannettiği yerden açmak olduğunu söylemeliyiz. Bu da oyun içinde değişen koşullara göre yaratıcı bir hareketliliği beraberinde getiriyor. Bu oyun da bir takım halinde başlayan ve bireysel özelliklerinde uyumuyla zenginleşen bir futbola işaret ediyor.
Katalan ekibinin formasını giyebilmenin sırrı, aslında oyun felsefesiyle beraber bir bütünün parçası olabilmek. Artık ezberimize 4–3–3 olarak yerleşen (3-4-3’ü de unutmayalım!) fakat çok daha fazlasını ifade eden Barcelona’nın oyun felsefesini forvetlerin gol sayıları, orta sahanın kaç pas yaptığı ya da takımın total istatistikleriyle değerlendiremeyiz. Böyle bir değerlendirme Barcelona’nın oyun felsefesini anlamamıza engel oluşturmaktan öteye gitmez. Barcelona’nın kaç pas yaptığına bakıp attığı golle kıyaslama handikabına düşebiliriz. Örneğin,“Xavi ve İniesta o kadar pas yapıyor ama Barcelona 0–0 kalıyor ya da 1–0 kazanıyor” gibi Barcelona’nın oyun felsefesini hiç de yansıtmayan yorumlara yol açabilir.
Barça’nın oyununda pas, hız ve boş alanı üretmek için bir ön hazırlık safhasına karşılık geliyor. Sürekli boş alan üretiyorlar ve sahada ilk baştaki dizilişleri dönüşmüş oluyor. Orta sahanın ortasında oynayan İniesta forvetin kanadına geçebiliyor. İleriye kat eden takımda oyuncular sürekli boşa çıkarken, her seferinde üçgenler kurabilme ihtimaline sahip oluyorlar. Üçgenlerin kurulabilmesi zaten çok sayıda pası olanaklı kılıyor. Pas yaparken rakip sahada, bire iki oynayarak ya da üçgenler kurarak sürekli yeni alan üretiyorlar. Kurulan üçgenlerde bir sabitlik yok ve sürekli yenileri kurularak, hızla beraber boş alan yaratıyorlar. Örneğin Xavi- Messi ve D.Alves’in kurduğu bir üçgende, ilk dizilime göre Messi sağ bek bölgesinde, D.Alves de forvetin sağında olabiliyor. Bu, bize değişerek oynadıklarını ve enerjinin eşite yakın dağıldığını gösteriyor. Barcelona oyuncuları birbirine yakın efor sarf ediyor, orta sahanın ortasında oynayan oyunculara (birçok takımda en fazla yükün de onlara bindiğini de unutmadan) ekstra yük binmiyor. Alan daraltmayı takımın bir organizma halinde yaptığı bir görünüm karşımıza çıkıyor ve örneğin sol önde yapılan bir preste sağ taraftaki oyuncular da bunu dışında kalmıyor ve oyuna göre pozisyon alıyorlar.
![](https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhvmOMXFawTEkQ04hKMM1Jw-FhSRIQcuzejBtfYH4QH_HUAIl51QKKhc2cTZmrFj8WR3KsP_72dLWk7EsyOtPhTqisrB0W4hf1raAue1ufRMKJVxIolSc2d9Qf9booSRY78G0ltMbG6MwE/s400/2.jpg)
Bu, onların yaratıcıklarını en iyi sergileyebilecekleri oyunu tarif ediyor. Artık İniesta’nın ters kanada milimetrik uzun pası atabilmesi kadar, bunu yapabileceği en uygun koşullar da oluşmuş oluyor. Barcelonalı oyuncular bu oyunu üretiyor, aynı zamanda bu oyunla da kendi yeteneklerini de üretmiş oluyorlar. Yazının girişinde de belirttiğimiz gibi, futbolda yaratıcılığın ‘oyun yıkma’ konseptine içerilmiş olduğunu ve bunun da oyun felsefesinde içkin olarak olduğu bir Barcelona ve bunu bireysel yetenekleriyle yaratabilen oyuncular var. Örnek verirsek: Xavi ve İniesta, oyunun nerede oynanacağına karar verebilen oyuncular. Tabi uygulayabildikleri oranda. Uzun paslarında bunu rahatça görebiliyoruz: rakibin yetişemeyeceği bir alana topu gönderiyorlar. Fakat bu ‘alan’ takım arkadaşının yetişebileceği bir ‘alan’ oluyor. Topu alana atmakla aslında yaptıkları şey, boş bir alana top atmaktan ibaret değil, hareketlenen takım arkadaşına en uygun ‘alanı’ da atmış oluyor.
by Osman Bulugil
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder