22 Ekim 2011 Cumartesi

FERGUSON'UN MANCHESTER'İ



















Yarın bir başka derbi daha var. Manchester derbisi. Bu maç öncesi Osman Bulugil Manchester United'ın oyun felsefesi ile ilgili bir yazı yollamış. Yayınlıyoruz, kendisine teşekkür ederek

----------------------------------------------

Premier Lig, futbol pastasında La Liga’yla beraber en önde gelen iki liginde birini oluşturuyor. La Liga ve Premier Lig’de oyun felsefelerini sürdüren iki takımdan birini yani Manchester United’ı irdelemeye (diğeri Barcelona) çalışacağım.

1986’dan beri Ferguson çalıştırdığı Manchester United’ta futbolun nasıl oynayacağı, hangi tipte oyuncuların altyapıdan yetişeceği ve transferin nasıl olacağı hemen hemen belirli bir yapıya oturmuş ve bunu inşa eden Ferguson olduğu sürece de devam edeceğe benziyor.


Premier Lig’de herhangi bir takımın ne kadar başarılı olduğunun çıtası Ferguson’un yaptıklarına göre şekilleniyor. Manchester United her dönem kadrosunda yetenekli oyuncular var oldu. Fakat Premier Lig’de başa oynayan ya da Şampiyonlar Ligi’nde de tepeye oynayan ileri kapitalistleşmiş ülke takımlarının kadrolarına göre sıradan gelebilecek, daha düz olarak tabir edilen oyuncular da Ferguson’un takımının sisteminde uzunca bir süre iskeleti oluşturdu.


Sistemine uygun oyuncuları yetiştiren Ferguson’un takımı için artık Beckham’ın veya Ronaldo’nun ayrılması çok da etki yaratmıyor. Önemli olan oyunun oynanabilmesi ve bunu için öncelikle bu oyuna uygun oyuncular gerekiyor. Ronaldo gidiyor, yerine Valencia geliyor. iki oyuncu arasında yetenek açısından kıyaslanmayacak kadar fark var. Fakat Manchester aynı oyununu üzerine koyarak oynamaya devam ediyor. Örneğin çok iyi bir sezon geçiren Berbatov’un takımdan ayrıldığı var sayalım. Ertesi yıl Macheda ile bu boşluğu üzerine koyarak doldurabilecek Ferguson’un takımı. Transfer de genç oyuculara yönelmesiyle dikkat çekiyor. Örneğin 2011–2012 sezon başında D. Gea, P.Jones gibi iki genç oyuncuyu transfer ederken, 25 yaşındaki A.Young’u da takıma direk katkı yapacağını, yani var olan oyunda takıma katılıp, üstüne koyabilecek bir oyuncu olduğu için transfer etti. Fakat Ferguson’un Cleverley ve Wellbeck’a şans vermesi yine 1990’ların başındaki yapılanmayı kurabileceği konusunu zamanla göreceğiz.


















Ferguson’un oyunu defansif bir anlayışın ürünü olarak nitelenebiliyor. Manchester United’ın oyunu zaman zaman (özellikle deplasmanlardaki ilk yarılarda) kendi sahasında kabul etmesi defansif oynadığı, böyle bir mantaliteye sahip olduğu anlamına gelmiyor. Manchester United bunu yaparken aslında rakibin ne zaman ve ne kadar hücum yapacağını belirlemiş oluyor. Topu rakibe veriyor ve belirli oranda da üzerine gelmesine izin veriyor. Fakat ceza sahasına yan toplarla veya dikine girmelerine izin vermiyor.


Rakip, Manchester United’ın sahasına yerleşirken – biraz da rakibin gücüyle orantılı olarak- ileride üçlü bir hat kalıyor, ya da tek bir forvet kalıyor. Kendi sahasında boş alan bırakmazken, rakibe gol atamayacağı hissi veriyor. İleride üçlü kaldığında, üçlünün sağı ve solundaki oyuncular kenara açılıyor. Bu da rakibin Manchester üzerine gelmesini zorlaştırırken alanı daraltamamalarına yol açıyor. Rakibin stoperleri uçtaki forvetle uğraşmak zorunda kalıyor (Rooney veya Hernandez). Hücumun solu ve sağındaki oyuncular (Nani, Valencia veya Young gibi) da bekleri meşgul ediyor. Böylece rakibin defans hattı ile forveti arasında mesafenin daralmasına engel oluyorlar. Rakip takım topa daha fazla sahipken, geniş alanda daha fazla efor sarf ediyor ve Manchester United’a karşı pozisyon bulmakta zorlanıyor.


Rakip baskıyı artırdığında da Manchester United, uzun topla veya dikine kat edebilen oyuncularla çok hızlı çıkabiliyor. Zaten ilerde hareketli oyuncular olduğu için rakibin defans dengesi bozuluyor ve rakip ataktayken Manchester pozisyon bulmuş oluyor. Aynı zamanda Manchester United çıkarken yatay ve dikey olarak sahaya yayılıyor. Stoperle en uç oyuncu arası bir anda 60 metre ve üzerine çıkabiliyor. Kanatlardaki oyuncularda çizgiye yaklaşıyor ve bekler de dörtlü orta sahanın kanadı gibi oynuyor. Yani beklerle üçlü orta sahanın daha defansif oyuncusu aynı hatta geliyor ve açılarak ileri kat ediyorlar. Tek hatta çıktıkları için ileride top kaybı olsa bile dönüşler daha çabuk oluyor ve rakibe kontra-atak şansı vermemiş oluyorlar. Forvet oyuncuları da sürekli boşa çıkıyor. Orta sahada da genellikle üçlü üçgen oluşturacak biçimde ve birbirine yakın oynayarak ileri kat ediyor. Bu üçgenlere bekler ve kanattaki oyuncular da katılıyor. Böylece rakibin kapattığı alanlarda boşluk üretilmiş oluyor. Kanat oyuncuları hücumdayken uçtaki oyuncuyla (genellikle Rooney) beraber üçlü forvet gibi oynuyorlar ve kenara açılırken sürekli de boşa çıkıyorlar. Bu noktada artık orta sahadan ileriye çıkmak, bire iki yapabilmek ve üçgenler kurup rakibin kapattığı alanlarda boş alan üretmek çok kolay hale geliyor ve Manchester United rakibin en fazla kapandığı anda pozisyon üretebiliyor. Oyunu kendi sahalarında kabullendiklerinde de genişlik daralıyor ve topu kazandıklarında da adeta bir yelpaze gibi açılıyor. Böylece rakip Manchester United’ı tam kaptığını hissettiği anda kalesinde pozisyon verebiliyor.





















Alex’in takımı öncelikle örneğin bir Barcelona gibi çok pas yapan bir takım değil. Çünkü orta sahada kullandığı oyuncular, oyunu sete çevirerek pas yapabilecek özellikte değil. Daha çok mücadele gücü yüksek ve hızla atağa çıkabilen oyuncular. Bu açıdan zaman zaman rakibe göre topu ona verip, onun oynayacağı sınırı çizmek ve bunu yaparken oyun disiplininden hiç kopmamak Ferguson’un en önemli katıklarından biri olsa gerek. Bu oyunu oynarken de, tecrübeli oyuncularla genç oyuncuları harmanlıyor ve genç oyuncuların takıma nasıl kazandırılacağının dersini veriyor Ferguson.


Önde baskıyla başladığında da -rakibin kendi takımına yapmasına pek de izin vermediği şeyi- rakibi boğarak yapıyor. Önde basarken, presle alanı hem daraltıp hem de kanatlara açarak rakip defansın savunması gereken alanı genişletiyor. Tabi rakibin savunmasını genellikle bire iki veya üçgenlerle en iyi savunduğunu düşündüğü yerde, -genellikle göbeğinde- bir anda yeni alan yaratıyorlar. Forvetlerin sürekli hareketli olmaları, boşa çıkmaları fazla adamla hücum yapmalarını sağlarken, aynı zamanda daha az adımla iş yapabilmeyi sağlıyor. Böylece rakibin on sekizinde üç oyuncuyla dört-beş tek pas yapıp kaleciyle karşı karşıya kalabiliyorlar. Hem önde oynarken hem de rakibin kendi belirlediği sınırlarda oynamasına izin verirken Ferguson’un Manchester United’ını izlemek çok keyifli olsa gerek. Bu oyun, bir tarafıyla da bize futboldaki yaratıcılığını gösteriyor Ferguson’un.


by Osman Bulugil

Hiç yorum yok: