27 Kasım 2011 Pazar

BİR ZAMANLAR EFSANEYDİK: LUCIEN FAVRE VE MONCHENGLADBACH



















Bu ay FourFourTwo'da da yayınlanan Borussia Monchengladbach incelemesini bloga aktarıyoruz. Yazı, ligde 2-2 biten Bayer Leverkusen maçından sonra yazılmıştır. Hazır takım Bundesliga'da dolu dizgin giderken.

----------------------------------------------------

Borussia Park’ın kuzey tribününde bizleri karşılayan, yaklaşık 500 kişilik Nord Kurve grubu, Almanya’daki bir başka futbol gününün en aktif topluluğu. Borussia Mönchengladbach, 1986-87’de kazandığı lig üçüncülüğünden beri, 70’lerde dünyayı sallayan günlerinin hasretini çekiyor. O günlerin efsaneleriyle karşılaştırılması bile söz konusu olmayan Lucien Favre’nin takımını bizzat ziyaret etmek için 15 Ekim Cumartesi günü Hollanda sınırına sadece yarım saat uzaklıktaki Mönchengladbach’daydık. Ama önce efsanenin hikayesi.


















Kuruluş Yılları

17 Kasım 1899’da, Monchengladbach’ın kuzeyindeki Alsstraße’da bulunan Anton Schmitz restoranından çıkan bir grup genç, Germania Spor Kulübü’nden ayrılarak ayrı bir futbol kulübü kurmaya karar verdiler. 1 Ağustos 1900 tarihinde Borussia 1900 adıyla hayata gözlerini açan kulüp Almanya futbol tarihinin en başarılı kulüplerinden birisi olacaktı. Adını yıllar boyu Almanya’da hüküm sürmüş olan ve bugünkü Almanya’nın temelini oluşturan Prusya Krallığı’ndan alan takımın girişimci gençleri, aynı yıl, futbol oynanabilecek bir sahanın varlığından hareketle şehirdeki Hristiyan Topluluğu’nun (Marianische Jünglings-Congregation) genç takımıyla birleşti. 3 yıl boyunca bu birlikteliği devam ettirmelerinin ardından 1903 yılında topluluktan ayrıldılar ve bağımsız hale geldiler. Kulüp çeşitli isim değişikliklerinden sonra 1919 yılında Turnverein Germania 1899 Spor Kulübü ile birleşti ve 1 yıl sonra Koelner BC’yi finalde mağlup ederek batı Almanya bölgesinin şampiyonu oldu. Ancak, bu birlikteliğin de ömrü çok fazla sürmedi ve 1921 yılında, bugün de hüküm sürdükleri Borussia VfL 1900 e.V. Mönchengladbach ismini aldılar. Savaş dönemleri ve ardından gelen Alman Futbol Federasyonu’nun lig düzenlemeleri onları bir süre alt liglerde dolaştırdı. 1958-59 sezonunda ise Oberliga’da şampiyon olmayı başardılar. Ardından 1960’da kulüp tarihinin ilk büyük başarısı geldi.

1960 yılında takım Batı Almanya Kupası’nın şampiyonu olduktan sonra, Almanya Kupası (DFB Pokal) finalinde, Düsseldorf’taki Rheinstadion’da Karlsruher ile karşı karşıya geldi. 49.000 kişinin izlediği bu maçı 3-2 kazanan Mönchengladbach müzesine ilk kez büyük bir kupayı koymuş bulunuyordu. Bu maçta orta sahada görev yapan Fridhelm Frontzeck, yıllar sonra kulübe hem futbolcu hem de teknik adam olarak yıllarca hizmet verecek Michael Frontzeck’in babasından başkası değildi. İzleyen yıl Avrupa Kupa Galipleri Kupası macerası çabuk bitti ama bu onların sadece 15 yıl sonra Avrupa futbolunu kasıp kavuracaklarının bir habercisiydi. Ayrıca takım artık 15.000 seyirci ortalamasını tutturmuş ve giderek popülaritesini artırıyordu. 1962 yılında, takımın yıldızlarından Albert Brülls, 250 bin Alman markı karşılığında İtalya’nın Modena takımına satıldı ve Alman futbol tarihinin yurt dışına transfer olan ilk futbolcusu oldu (öyle ki transfer ücretini bir çantada teslim alan başkan Helmut Grashoff “beni banka soyguncusu sanacaklar diye çok korkuyordum” demiştir). Grashoff bu transferden gelen parayla takımı gençleştirdi ve altyapıya önem vermeye başladı. Altyapıdan A takıma geçme konusunda ümit veren yıldızlardan ikisinin ismi Jupp Heynckes ve Günter Netzer’di.













Bundesliga Merhaba ve Weisweiler

1963-64 sezonuyla beraber Alman Futbol Federasyonu Bundesliga uygulamasını başlattı. Buna göre 16 takımlı bir Batı Almanya 1. ligi kurulacak, onun altında ise Regionalliga adı altında bölgesel ligler yer alacaktı. Mönchengladbach Regionalliga Batı liginde ilk sezonu 8. sırada bitirdi. Heynckes ve Bernd Rupp gibi isimleri A takıma çıkartan kulüp ligin en genç yaş ortalamasına sahipti. Sezon sonunda Fritz Langner görevden ayrıldı ve yerini toplam 9 yıl 2 Köln takımı FC Köln ve Viktoria Köln’ü çalıştıran Hennes Weisweiler aldı. Bu manevra Mönchengladbach tarihinin dönüm noktalarından bir tanesidir. Weisweiler’in özellikle gençlerin bireysel yeteneklerini ön plana çıkardığı futbol stili onların “taylar” olarak anılmasını sağladı. Takım 1964-65 sezonunda bölge şampiyonu olarak Bundesliga’ya yükseldi. Bu sezon Alman futbolu için bir başka dönüm noktasını içeriyordu zira Bayern Munih de Regionalliga Güney bölgesinde şampiyon olmuş ve Bundesliga’ya yükselmişti.

Mönchengladbach’ın Bundesliga’daki ilk sezonu onların lige tutunma çabasından ibaretti. SC Zwiesel’dan 22 yaşındaki Heinz Witmann ve doğduğu kentin takımı VfR Büttgen takımında oynayan 18 yaşındaki Berti Vogts transfer edildi. Ligi 13. sırada bitirdiler. İzleyen yıl attıkları 70 gol ve Schalke 04’ü 11-0 mağlup etmeleri onların yukarıya verdikleri bir mesajdı. Bu sefer 8. oldular. 24 yaşındaki Herbet Laumen 18 golle gol krallığında ikinci sırayı aldı. Bu sezonun kaybı ise 14 gol atan Jupp Heynckes 250 bin marka Hannover’a satılmasıydı. Ancak izleyen 2 sezonda arka arkaya üçüncülük koltuğuna oturdular ve bununla beraber 11 yıl boyunca kaleyi koruyacak Wolfgang Kleff, defans oyuncusu Hertwig Bleidick, Winfried Schäfer gibi isimleri kadrolarına kattılar. Bu politika ve Weiswiler’in istikrarlı yönetimi onlara 1969-70 sezonunda şampiyonluğu getirdi. Heynckes takıma döndü ve Klaus-Dieter Sieloff ile Danimarkalı Ulrik le Fevre takımı güçlendirdi.












Herbet Laumen ve Kale Direkleri

3 Nisan 1971’de, 1970-71 sezonunun 27. haftasında Mönchengladbach, kendi evinde Werder Bremen’i konuk ediyordu. Maçın 88. dakikasında Günter Netzer’in kullandığı serbest vuruşta rakip kaleci Bernard Günter ile hava topu mücadelesine giren Laumen kendisini ağların içinde bulmuş ve kale bir çatırtı ile çökmüştü. Bir süre ağlara sarılı kalan Laumen daha sonra kurtarılmış ve bu olay sonrası Bundesliga’da tahta kale direklerinin kullanılmasına son verilmişti. Bu kale, bugün kulüp müzesinde sergilenmektedir.




















Almanya’nın ve Avrupa’nın Zirvesine

Mönchengladbach 1970-71 sezonunda şampiyonluk unvanını korudu. Laumen ve Heynckes takımın attığı toplam 77 golün 39’una imza koymuştu. 1971-72 sezonunda, Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası’nda oynanacak Inter Milan maçı ise 70’lerdeki fırtınanın en önemli kilometre taşlarından birisi olacaktı. 20 Ekim 1971’deki 2. tur ilk maçında Gladbach, La Grande Inter’in mirasçısı takımı Bökelberg’de 7-1 mağlup etti. Bu tam bir şok demekti. Ancak maçın 29. dakikasında, tribünlerden atılan bir boş kola kutusu, Inter’in golcüsü Roberto Boninsegna’ya isabet etmiş ve oyun bir süre durmuştu. UEFA maçı iptal etti. Inter 3 Kasımda kendi evinde 4-2 kazandıktan sonra Almanya’da oynanan maç 0-0 bitti ve tüm futbol tarihinin en sansasyonel maçlarından birisi resmiyet kazanmadı. Buna rağmen bugün halen bu maçın tişörtü kulüp mağazasında en fazla satılan ürünlerin başında gelmektedir. O gün, o kutu kolayı sahaya atan şahıs ise stadyumdan ömür boyu men edilmiş ve 25 yıl sonra Bild gazetesine verdiği röportajda suçlu olmadığını savumuştur. Efsane teknik adam Matt Busby, Mönchengladbach için “o gün dünyada o oyuna karşı koyabilecek bir takım yoktu, futbol o gün en mükemmel halindeydi” betimlemesini yapmıştır. Bugün hala Almanya’da süregelen iddiaya göre, Boninsegna hiçbir zarar görmemesine rağmen kendisini yere atmış ve UEFA’da lobisi olan İtalyanlar tarafından Gladbach’ın önü kesilmiştir.

Mönchengladbach, 1970-80 yılları arasında tam 5 Bundesliga, 2 UEFA Kupası, 1 Almanya Kupası şampiyonluğu yaşamış ve 1977’de Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası’nda final oynamıştır. Henning Jensen ve Rainer Bonhof gibi bir yıldızın katılımı ile Avrupa’da fırtına gibi esen kulüp, 1975’te Weiswiler’ın üçüncü şampiyonluk sonrası görevden ayrılması ve Barcelona’nın başına geçişine rağmen durmamış, Udo Lattek, göreve geldikten sonraki 2 yıl boyunca şampiyonluğu şehre getirerek hat-tricki tamamlamıştır. Bu dönemde, Netzer’in Real Madrid’e gidişi dahi onları etkilememiştir zira onları Avrupa’nın ve Almanya’nın zirvesinde tutan adam, yukarıda adını zikretmediğimiz efsane, bir başka Danimarkalı’dan başkası değildir.















Danish Dynamite: Allan Simonsen

1952 yılında Danimarka’nın Vejle kentinde doğan Allan Simonsen, futbola da bu kulüpte başladı. 20 yaşında transfer olduğu Mönchengladbach’daki performansı ile bugün halen Danimarka futbol tarihinin gelmiş geçmiş en iyi oyuncusu olarak bilinmektedir. Simonsen 1975-77 arasındaki 3 şampiyonlukta takımın değişmez oyuncularından birisi olmasının yanı sıra Gladbach’ın Avrupa’daki en istikrarlı oyuncularından bir tanesiydi. 1975 UEFA Kupası finalinde Twente’nin 5-1 mağlup edildiği maçta 2 gol atan Simonsen, 1977 Şampiyon Kulüpler Kupası finalinde Liverpool’a 3-1 mağlup olan takımının tek golünü atmış, 1979 UEFA Kupası finalinde de Kızılyıldız’a ikinci maçta attığı golle kupayı takımına getirmiştir. O gol Simonsen’in kupadaki 9. golü olmuştur. 1977’de Ballon d’Or ödülünün de sahibi olan Simonsen’in Kevin Keegan ve Michel Platini gibi 2 ismi geride bıraktığını söylersek nasıl bir iş başardığını ifade edebiliriz. Simonsen halen bu ödülü kazanan tek Danimarkalı oyuncudur.

Gerileme ve Bugün

1980’de birez daha oynanan UEFA Kupası finali bir bakıma o parıltılı dönemin de bittiğinin göstergesidir. Bir başka Alman takımı Eintracht Frankfurt 2 maç sonrası kupayı evine götürür. Takım izleyen sezonlarda orta sıralarda yer alır. 1984 ve 1987’de kazanılan lig üçüncülüklerinin arkası gelmez ve takım 1998-99 sırasında, 21 puanla ligin son sırasında yer alarak küme düşer. 30 yıla yayılmış bir dönem de böylece kapanmış olur.

Mönchengladbach 2001-02 sezonunda geri dönüşünden sonra eski günlerine hiçbir zaman ulaşamadı. 2006-07 sezonunda yine sonuncu olarak küme düştüler. 1 sezon sonra geri döndüler ama küme düşme korkusunu hep yakından hissettiler. 2001’deki geri dönüşün ardından takım hiçbir zaman 12. sıranın üstüne çıkamadı. Bir zamanlar nerede ise her sezon bir kupanın girdiği müzeye ise, 1995’teki Almanya Kupası’ndan sonra uğrayan olmamıştı. Michael Frontzeck, geçtiğimiz sezon 13 Şubat 2011’de görevden alındığında, takım ligin sonundaydı ve Lucien Favre’nin bir devrim yapması gerekiyordu. 22 maçta 16 puan almışlardı. Kalan 12 maçta 36 potansiyel puanın 20’sini alarak 16. sıraya tırmandılar. Play-off mücadelesinde de 2. lig üçüncüsü Bochum’u mağlup edip Bundesliga’da kaldılar.












Borussia Park Yolculuğu

Favre’nin takımı, Bundesliga’da sıkça görülen bir sezondan diğerine değişen takım çizgisi alışkanlığını bozmuş durumda. Sezona deplasmandaki Bayern Munich galibiyeti ile başladılar ve o gol halen Bayern’in bu sezon kalesinde gördüğü tek gol. Bu hafta oynanacak Borussia Mönchengladbach – Bayer Leverkusen maçı için Borussia Park’ın yolunu tuttuğumuzda takım lider Bayern’in 3 puan gerisinde takipteydi.



















Borussia Park, “şehir dışı stadyum” ilkesini sonuna kadar yaşatan bir stadyum. Mönchengladbach merkez istasyonuna 20 dakikalık bir otobüs yolculuğu ile ancak ulaşıyorsunuz. Ayrıca şehir merkezine göre yüksekte kalması sebebiyle de izole bir atmosferi var. 86 milyon euroya mal olan ve 2004 yılında hizmete açılan bu stadyum her maç aşağı yukarı 52 bin kişiye ev sahipliği yapıyor. Stadyumun basın tribünün girişinde sizi birer şampiyonluk, federasyon ve UEFA kupası karşılıyor yanyana dizilmiş şekilde. Her kata çıktığınızda o efsane yılların bir izi var. Günter Netzer ve Jupp Heynckes’in resimlerinin yanında elbette Oliver Neuville, Stefan Effenberg gibi isimler unutulmamış.















Bugünlerde tribünleri ayağa kaldıran isimler ise farklı. Bunların başında, takımın her şeyi, Joachim Löw’ün Alman milli takımında kullanmaya başladığı yeni yeteneklerden Marco Reus geliyor. Reus Mike Hanke ile oluşturduğu forvet ortaklığı ile geçtiğimiz yıl müthiş işler yaptıktan sonra bu sezon da çizgisine devam ediyor. Bayer Leverkusen maçı onun için çok iyi gitmedi aslında, zira 65. dakikada kaydettiği beraberlik golünden önce 3 net pozisyonu harcamıştı. Ancak halen o topu ayağına aldığında tüm tribünler ayağa kalkıyor ve rakip takım üçlü sıkıştırmalara başvuruyor.

Leverkusen Robin Dutt’un, Michael Ballack’ı kondisyonunun artık 90 dakikayı kaldıracak durumda olmaması sebebiyle 60. dakikada oyundan almasından sonra maç üzerindeki kontrolünü tamamen kaybettiği bir günden, üstüste 2 gol yemesi ve aynı süre zarfında sahada 10 kişi kalmasına rağmen, aynen Reus gibi Alman milli takımının yeni simalarından Andre Schürrle’nin müthiş golü ile 1 puan alarak çıktı.












Maç sonrası Lucien Favre galibiyeti kaçırdıkları için mutsuz görünse de, taraftarlar gelen ikincilikten memnun görünüyorlardı. Taraftarları taşıyan bedava otobüslerde, dünya üzerindeki her takımda görülen o kafayı bulmuş ama etrafındakilerle muhabbeti hiç bırakmayan taraftarlardan birisi otobüse bağırıyordu “geçen sene yediğimiz gol sayısını hatırlıyor musunuz? Şu anki halimizden şikayet etme şansımız yok!!! Geçtiğimiz sezon lig sonunda 65 gol yiyen takım şu ana kadar 9 maçta 6 gol yedi. 70’lerde aralarında kıyasıya rekabet olan Bayern ve Borussia bugünlerde o eski günleri yadediyorlar. 1969-77 yılları arasındaki 9 sezonda Munihliler 4, Gladbachlılar 5 şampiyonluk görmüştü. Kısacası o yıllar futbolun ülkenin 2 ucu arasında oynandığı yıllardı. Yazıyı da bu 2 takımın arasında oynanan ve Bundesliga tarihinin gelmiş geçmiş en iyi maçı olarak bilinen karşılaşma ile bitirelim.











Devlerin Aşkı

Efsane Alman hoca Helmut Schön bu maç için “Futbol için yapılmış en büyük propaganda” demiştir. 26 Şubat 1972’de oynanan ve 2-2 biten bu maç belki skor açısından olmasa da maçta forma giyen ve Alman futboluna yön veren oyuncuların varlığı açısından abide niteliğindedir. Öyle ki sahadaki 9 oyuncu, sadece 4 ay sonra Avrupa Şampiyonu olacak Alman milli takımında forma giymişlerdir. Maçın 4 ve 20. dakikalarında Heynckes’in attığı golle 2-0 öne geçen Borussia M’Gladbach, Bayern Munich’in Schneider ve Roth’un ayağından gelen gollerine engel olamamış ve maç 2-2 bitmiştir. Bayern Munih sezon sonunda şampiyonluğu kucaklamışi rakibi ise üçüncü sırayı almıştır. Bu muhteşem sezonun en önemli ayrıntısı, Gerd Müller’in tam 40 gol atarak gol krallığını kazanmasıdır. Aşağıda o gün Hennes Weisweiler ve Udo Lattek’in sahaya sürdüğü kadrolar var.











Borussia Mönchengladbach (4-3-3): Kleff; Bonhof, Sieloff, Surau, Bleidick; Wimmer, Netzer, Danner Kulik, Heynckes, Le Fevre

Bayern Munih (4-3-3): Maier; Breitner, Schwarzenberg, Beckenbauer, Hansen; Roth, Zobel, U.Hoeness; Sühnholz, Müller, Schneider

Hiç yorum yok: