27 Haziran 2012 Çarşamba

TEK TEK DİYE NİCESİNE SARILDIM


Taraftarlık ve Türkiye'de spor yazmak, artık hiç içimden gelmiyor. Boku çıktı bu işlerin. Yabancısını yazmaya yetecek bilgi yok. Kendi blogumu da durdurdum uzun zaman önce. Bir burası kaldı haliyle.

"Biz en iyi bildiğimiz 'Sosyal İhtiyacı' yazalım bari" diyerek klavyeye sarılıyoruz yeniden. Sosyal ihtiyaç tabii. Atatürk'ten iyi mi bileceksiniz?

"At yarışları modern toplumların sosyal bir ihtiyacıdır" demiş, rahmetli Gazi Paşa. Mis gibi laf...

Uzun aradan sonra, yazılara başlamadan önce bir peşrev yapalım. Kemal Tahir'in Devlet Ana romanından uzunca bir bölüm. Atı bundan güzel anlatan bir metne rastlamadım ben.

Aşağıdan buyurun:

Kitabın yazdığı kurban olduğum Allah, atı yaratayım, demesiyle düşünceye daldı ki, çok derin yerlere daldı.

Neden mi?

Çünkü hiç şakası yok bu işin...

At ne demektir? Müslüman'a güven, gâvura kıran demektir.

Kanatsız uçan bir yaratık ki, kovduğunu tutar, kaçtığından kurtulur. Beli güçlü de bacakları gayetle yörük... Yelesinde hayırlıyı, terkesinde doyumu taşır, getirir.

Evet, koca Tanrı, "Atı yaratsam" demesiyle, elini uzatıp güney yelinin yakasını kavradı.

"Dur eğlen, iki çift sözüm var. Senden atı yaratsam gerek" dedi.

Fukara güney yeli, at nedir bilmezse de, karşısındaki kocaTanrı olduğundan, gerisini kurcalamadı, "Keyfin bilir" diye boyun eğdi.

Tanrı'dır, aldı bir avuç yel, yoğurdu avcunda, atı meydana getirdi, saldı çayıra...

Attır, cennet otlaklarında kişneyerekten,kıç ataraktan doyunadursun, biz şimdicik nerden verelim haberi, şeytana uyup Havva Ana’mıza o hakareti edip cennetten kovulan, fukara Âdem Baba’mızdan verelim.

Âdem Baba’mız, o sıra Serendip Adası'nda, ki, bizim Söğüt'ümüz tam yetmiş bin yıllık yoldur, serseri olmuş gezinmektedir ki, yakarışı yeri göğü ırgalamaktadır. Neden mi? Çünkü cennet bağında alışmıştı hazır yiyip yan gelmeye... İş yok, güç yok, ye, iç, biraz gezin, yat uyu... "Kocamak bile yok" diyeyim de gâvur aklın ersin!

Kısası, herif alışmamış ekmek ardından seğirtmeye, çul, çaput yolunda çabalamaya... Bir eli apış arasında, açlıktan karnı bel kemiğine yapışmış, koca Tanrı'yı çağırmakta ki, haykırışına, yerde kurt kuş, gökte melek melâike ağlaşmakta...

Koca Tanrı,ağlaşma bağırtısından amansız kaldı, "Nedir yahu, biz şurda, hiç mi oh demeyeceğiz?" diye kızdı, soruşturmaya bir aklı eren adamını saldı.

Melek melâike takımı, soruşturmacıyı görünce,"Biz bu derbeder Âdem Baha'nın bağırtısından tespihi şaşırttık, sayısını yitirdik, aman, amanı bilir misin? Şunun suçu her neyse, koca Tanrı'ya bağışlattır, bizi bu beladan kurtar," dediler.

Koca Tanrı'dır, kurban olduğum, suratını asıp başını duvara çevirdi, "Ben nasıl bir Allah olmalıyım ki, tutma dediğimi tutan, tut dediğimi tutmayan ve de cennetimde o işi işleyip ortalığı pisliğe veren bir akılsızı, ters yüzü döndürüp cennetime kondurayım," dedi.

"Hayır gerisin geri cennetine kondurmasın, derdine azdan çoktan bir derman bağışlasın âdemoğlu, bir Âdem Baba olmakla adamlıktan çıkmaz ve de Tanrı'ya en kötü kulundan geçmek hiç yaraşmaz," dediler.

Koca Tanrı biraz düşündü, naza vurup biraz daha olmazlandı, niyeti, Âdem Baba'yı bunaltıp yasağını tutturmak... Sonunda, canından usanmışlığa vurup "Peki," dedi, "kefil misiniz?"

"Kefiliz" demeleriyle Serendip Adası'na uzandı, "Ya Âdem" dedi, "bir kötü iş tuttun, canımı sıktın, o naneyi yemeseydin iyiydi ya, yedin. Bak neler oldu? Tüh yüzüne! Bunca melek melâike, bunca peygamber, evliya, bunca ermiş, bunca çok bilmiş, filanı falanı kefil verip yakarıcı oldu, ağzından peki lafını zor güç aldılar. "Hadi, müjdedir hökürtüyü kes, dile dileğini al muradını" demesiyle Âdem Baba’mız sevinç delisi olup külahını yere çaldı ve de çekip gömleğini yırttı, bu kez naçarlıktan değil haaa, keyfinden yolunmakta...

Sonu, iki dizi üstüne düşüp hiç duraklamadan atı istedi. Koca Tanrı şaştı bir zaman,şaşması, "Benim gökte güney yeliyle gizli söyleşmemizi ve de yelden at yaptığımı, bu herif Serendip dağında nasıl bildi?" demesinden...

Demek ki, gökteki sarayında, Âdem Baha'nın,martalos (casus) tuttuğundan kuşkulandı. Sonunda kör şeytan aklına getirince ferahlayıp kaskas güldü, "Hay köftehor, bilmezden bir dilek diledin, tam üstüne vurdurdun, kendi mutluluğunu vede oğlanlarının mutluluğunu kaptın, yıkıl!" dedi. Böylece koca Tanrı, atı önce Âdem Ata'ya, ardından Müslüman yiğitlere bağışladı.

- Ya gâvurun, hele Frenk kötülerinin elindeki bunca binek?

- Hey akılsız Mavro, şeytanı ne yapalım, koca Tanrı'yla çekişen taşlanası kör şeytanı?..

Evet, Müslüman'a bağışlanan atın birazını da gâvur Frenk takımı ele geçirmiştir, "At ağasına göre kişner" denilmesi de bundandır. At, fikirli olduğundan iyi biniciyi kötüsünden ayırır ossaat...Ayırt etmesi, "Bana bakar" diyerektendir. Ata bakacaksın ki, zora düştüğünde ardına bakmayacaksın!

"Ata binersen koca Tanrı'yı, attan inersen atı unutma" denilmiştir ve de "Ata düşman gibi binmeli, dost gibi bakmalı" denilmiştir. "At atı yemlikte geçer" denilmesi, heysefil Mavro bu anlamadır.

Ne var ki, "Atım tepmez" denilmeyecektir, nitekim, "İtim kapmaz" demeklik de yoktur ve de at, ulu yaratık olduğundan, Tanrı'nın övgülüsü, yiğidin sevgilisi olduğundan kimsenin atına "Eşek" denilmeyecek ki, boşuna dövüş çıkmaya, sövüşmek tepişmek,dolaşıp çekişmek hiç olmaya..

by Canarino 

3 yorum:

varol döken dedi ki...

blog şaha kalktı! eski günler yakın, mangalı yakın...

Flying Dutchman dedi ki...

Spielberg War Horse'u yapınca aaauuuw, adam döktürünce bu ganyan yuva yıkıyor...

harbiden mangalı yakın...daha veliefendi efsaneleri serisi var yarım kalan

sannasar dedi ki...

yaz hocam yaz atları yaz atçılığı yaz..

veliefendi efsanelerini de bekliyorum, adaşımla gaziyi kazanan fotoğraftaki bu kızı da yazmazsanız hakkımı helal etmem...