20 Kasım 2012 Salı

IAN ANDERSON - AMSTERDAM 19.11.2012



















Sesinin giderek kaybolduğu, yüksek notalara çıkamadığı gibi bir dolu iddia ve görüşü aklımın bir köşesinde bulundurarak gittim Amsterdam'ın göbeğindeki meşhur buluşma noktası Leidseplein'daki Melkweg'e. Biletler birkaç hafta önce tamamen tükenmişti ve ben içeride yaş ortalaması belli bir seviyenin üstünde olan bir topluluk bulacağımı biliyordum ama bu kadarını beklemiyordum. 50 civarında gezinen bir ortalama ve o kalabalıkta 31 yaşında olan bendenizden genç topu topu 9-10 kişi görmem bir şaşkınlığa yol açtı elbet. Ben doğmadan 5 yıl önce çıkılan konser turnesinin tişörtleri ile etrafınızda beyaz sakallı insanlar dolaşırken kendinizi garip hissediyorsunuz. Bir süre sonra sahneye çıkan adamın kaderi de aynıydı aslında. Ian Anderson'ın Thick As a Brick 2 albümü üzerine çıktığı tura bir konser turnesi değil gösteri turnesi veya bir kabare dahi denebilir. Zira ortada klasik bir konser performansı yok. 2 tane konsept albümün icrası sırasında anlatılan bir hikaye ve içinde bolca aktörlüğün bulunduğu bir proje. Anderson ve arkadaşları (bilmeyenler için söyleyelim, Jethro Tull'ın 1972'de piyasaya sürdüğü ve 44 dakikalık tek bir şarkının bulunduğu Thick As A Brick albümünün devamı niteliğindeki albüm bir Jethro Tull albümü değil, Ian Anderson bu albümü solo bir proje sonucu piyasaya sürdü) tam 40 yıl önce 8 yaşındayken tanıdığımız Gerald Bostock'ın orta yaşlı halini bize gösterdiler.




















Konser 2 albüm arasında verilen 15 dakikalık mola ile beraber tam 2,5 saat sürdü. Anderson 65 yaşında ama sahne performansına hayran kalmamak elde değil. Seyirciyle diyalogları, konser boyunca arka planda karşımıza çıkan ve yine kendisinin başrollerde olduğu videolar, bütün sözleri yazdığı ve besteleri yaptığı 2 enfes albüm (ki birisi efsane mertebesinde) ve elbette rock müzik tarihinde devrim yaptığı o eşsiz flüt melodileri. "Klasik progresif rock nasıl bir şey?" diye soranlar için bir ders niteliğindeydi performansı. Üstelik sesiyle ilgili de söylenmesi gereken elbette 40 yıl öncesindeki gibi olmadığı ama hiç de öyle kaybolup gitmediği. Beni oldukça mutlu eden Thick As A Brick'i çalmaları kadar devam albümünün tüm şarkılarını da atlamadan icra etmeleriydi ki sonunda kapanışı yaptıkları Locomotive Breath adeta "pastanın üzerindeki çilek" gibiydi. Amsterdam'dan bir efsane geçti, biz de bir daha kaç defa dinleme fırsatımız olur bilemediğimiz bu ustaya selam durduk, şahsen konserin kendi konser tecrübelerim arasında ilk 5'te kendisine yer bulduğunu itiraf etmem gerekiyor. Bu tür konserler sonrası dünya müziğinin nereden nereye geldiğini görüp sevinseniz mi üzülseniz mi karar veremiyorsunuz. 

1 yorum:

alchoburn dedi ki...

İstanbul'daki konsere gitme fırsatım oldu. Ses düzeni biraz problemdi ama Anderson ve ekip o kadar iyiydi ki onu bile kapattı.

Ortamda 1000 kadar kişi vardı, vip gibi bir ayrım biletlerde olmasına rağmen metalle çevrili küçük bir alanı kapsıyordu. Yeni Zelandalı, İstanbul'a gezmeye gelmişken konsere giren yaşlı bir çiftle çok eğlendik hatta bu duruma.

Turdaki diğer setlistlere baktığımda görmedim, şimdi burada da yazmayınca daha özel hissettim; İstanbul konserinde Budapest, My God ve Aqualung da yer aldı. Başka da tur içerisinde o şarkıları çaldığı yer olmamış. :)