2,5 yıl önce bize blogun adını aldığı Flying Dutchman'ın hikayesini anlatan Semih Yılmaz'ın kaleminden bir yazı yayınlamıştık. Kendisi bugün de Everton simgelerinden Tony Hibbert'la ilgili hoş bir yazı yollamış. Teşekkür ederek aynen yayınlıyoruz.
------------------------
'Ben sonraları ve önceleri bu soruyu çok gördüm. Neden bu kadar futbol? Cevabını hiç veremedim. Hala da bilmiyorum, çok uzun yıllardır hayat benim için daha doğrusu dünya benim için bir futbol topunun etrafında döndü ve dönmeye devam ediyor. Ben hayata dair öğrendiğim ya da öyle olduğunu sandığım bir çok şeyi bu oyun ile öğrendim. Hırvatistan-Yugoslavya savaşını Zvonimir Boban'ın 18'inde attığı tekme ile öğrendim, Almanların bir çok şeyi artık geride bıraktığını Bild gazetesinin "Hitler mezarında takla attı!" başlığı ile duyurduğu Asamoah golü ile gördüm. Ben sanatın ne demek olduğunu jubile maçında oynayamadığı için kareli gömleği ile sahaya çıkan Van Basten ile anladım. Cruyff ve Best hep hayalimdi maselef hiç izleyemedim. Beşiktaş'a aşık oldum ama top tepen herkesi sevdim. Geceleri kalkıp Brezilya Ligi de izledim, sabahlarımı feda edip Japonları da seyrettim. Kısacası ben bu oyunu pek bir sevdim. İçinde barındırdığı milyonlar dolusu kaotik beni bağladı. Futbol üzerine onlarca kitap okudum. Okul defterlerime ve bazen şirketin not kağıtlarına menajerlik oyunumun taktiklerini çizdim. Canım üçgen organizasyon pasları, ara topları, kanat varyasyonları, boş koşular, çarpraz koşular, defans sıkıştırmaları, uzun top denemeleri, oyun kurucu pozisyon bilgileri ve daha niceleri. Ne derslerime ne işime kafa yormadığım kadar bunlara kafa yordum, pek azını anladım, kalanlar için kafa patlattım ve hala patlatmaya devam ediyorum.
Tıpkı gerçek hayat gibi futbolda da hep eskileri özledim. 74 Hollanda belki bir zaman makinesi olsa görmek isteyeceğim tek şeydi. Ruhu şad olsun bir kere olsun Best ile viski içmeyi hayal ettim. Kimine kızdım bela okudum, pek çoğunu çok sevdim. Ben iş hayatımda ilk yalanımı Quaresma'yı havaalanında almak için söyledim. Portekiz demişken efendim, ben Rui Costa'yı da pek bir sevdim. Zamanında Chievo ile şampiyonluk da kovaladım, 32'lik Dario Hubner ile gol krallığı da takip ettim. Benim için futbol şerefti ve cesaretti, futbol rakibin 90 dakika sıkıntıdan patlamasını bekleyip defans yapmak değildi. Ben bu sebeple Barcelona'yı ayrı sevdim. Belki de hep sevdiğim Hollanda futbol kültürü Barça içlerine bu kadar empoze olduğu içindir, bilemedim. Van Gaal Barcelona'sına pek yetişemedim, ama dayılarımdan dinledim, onlarla izledim. Benim için futbol hayatla paralellik gösteren garip bir eylemdi, ve sevginin eylem gerektirdiğii bu dünyada ben bu oyuna pek bir eylem gösterdim.
Kısacası arkadaşlarım, ben oyunu sevdim. Sizlerle biraz geç bulduğum bir video paylaşmak istedim. Tony Hibbert'i pek çoğunuz bilmezsiniz. Aranız da Merseyside derbisi izleyenleriniz var ise bu adamı tanırlar, güzel adamdır, bayrak adamdır Tony Hibbert. Belki yolda görseniz bilmezsiniz, öyle ne büyük bir ödül kazandığı vardır ne de süper şampiyonluklar ve kupalar görmüşlüğü. Pek bilinmez Tony. Lakin pek bir şey kazanamasa da kazandığı bir şey vardır ki o da kocaman bir şehrin kalbidir. Tony demek Everton demektir. Sevilen adamdır.
16 yaşından beri Everton'da kendisi ve gol atmaya vakıf olamamıştır. Everton tribünleri uzun zamandır der, "If Hibbert scores, We Riot". 31 yaşında Hibbert 15 yıl sonra gol atınca sözlerini tutmuşlar. Sezon başı, bir hazırlık maçıymış ve AEK ile oynamışlar. Hibbert hissetmiş olacak ki frikiği kullanmak istemiş. Ve sonrası, sonrası sanırım benim cevabım gibi, evet efendim, ben bu oyunu seviyorum. Hem de çok.
Sizleri 15 yıldır oynadığı Everton'da gol ata Hibbert ve sevinci ile başbaşa bırakıyorum. Cuma akşamınıza renk olsun. Bu oyunu da seviyorum, hem de çok.''
by Semih Yılmaz
3 yorum:
Video da, olayin kendisi de yazi da cok guzel. Cok naif. Elinize saglik.
ingilteredeki futbol kültürü bence çok güzel. böyle şeyler nedense çoğunlukla oralrda özellikle ingilterede oluyor. ingilterenin bu futbol kültürüne çok saygı duyuyorum.
Öncelikle saygı değer bir şekilde tekrar benim yazdığım bir yazıyı, okumaktan çok keyif aldığım o harika blogunda paylaştığı için Flying Dutchman'a teşekkür ediyorum. Daha sonra ise kardeşime, bir kez daha 2,5 yıl sonra benden habersiz bir yazımı ulaştırdığı için.
İnsan sevdiği şeylere yazmayı seviyor, ben bunu seviyorum. Lopez Garcia'ya güzel yorumu için teşekkür ederim, Abbas'da İngiliz futbol kültürüne saygısı için tabi ki.
Beyler, futbol güzeldir, en iyi dileklerimle.
Yorum Gönder