12 Mart 2013 Salı

EKVADOR'LU HAKAN ABİ





















Hakan abi vardı bizim mahallede.Öyle birkaç yaş büyük olduğundan değildi abiliği adam bildiğin abiydi. Yaşı 30'u geçmiş, bıyıklı, evli çoluk çocuk sahibi, sigaradan dişleri sararmış benim başta "ulan abi diyoruz ama ya adam amcaysa" diye düşündüğüm bir şahsiyetti.

Kendisiyle tanışmamın hikayesi de ilginçtir. Apartmanın ön tarafına bakan muhitteki çocuklarla futbol oynamaktan sıkıldığımdan bir süre de arkasına bakan muhitteki çocuklarla basket oynayayım, hem Efes'le basketbol camiasına da girdik (bkz. Kadın Gibi Kadın: Magdalena) ortamlardan uzak kalmayayım diye odak noktamı değiştirmiştim o yıllarda. Yaş 16-17 civarı. Bir kere mahallede ortamlara dahil olmak, özellikle de yeni taşınmış bir çocuk olarak dünyanın en seçkin gece kulübüne girmekten daha zordur ama bu başka yazının konusu, zaten ben de yeni taşınmış değil arkadaş çevresini değiştirmeye karar veren adamdım o yüzden alemin çömezi olmadığımdan doğrudan tek pota basket maçlarına dahil oldum. Gel gör ki Hakan abi'yle tanıştığım gün farklıydı, o gün kendisi köşeden çıkıp gelmiş, 10-16 yaşları arasındaki bir dolu çocuk etrafını sararak "Hakan abi ne yaptın?", "Hakan abi çok özledik", "Hakan abi nerelerdeydin ya?", "Hakan abi az önce Hikmet bir basket attı görmedin uffff" şeklinde kendisini aralarına almış, o da herkese gülerek karşılık vererek basket sahasının yanındaki merdivenlere oturmuş sigarasını yakmıştı. Oyuna başladığımız zamansa acaip bir şey oldu. Kendisi merdivenlerde sigara içen haliyle, sahaya direktifler yağdırıyor, "oğlum yapsana ekstra pası", "adam adama değil alana dönün gençler", "Can, Onur'u sen savun gibi" şeklinde taktikleri benim takım arkadaşlarımca harfiyen uygulanıyordu. Hatta kendisi gazını alamayıp hayatında ilk kez gördüğü bana "mavi tişörtlü hadi tempo tempo" demiş benden bir "noooluyo moğa goyim" bakışı almıştı.

Şimdi dostlar açık söyleyeyim o gün benim ibneliğimin tuttuğu günlerden biriydi, gerek şutlarımın girmemesi, gerekse gıcık olduğum çocuğun o gün her attığının deliksiz girmesi, gerekse de hiç görmediğim bıyıklı bir adamın direktifleri sebebi ile ergen damarım kabardı ve bir pozisyon sonrası bana "Fırat steps ver ver ver" diyen elemanın birisine sinirlenip topu ayakla degajladım. Bir anda ortada buz gibi bir sessizlik oldu. Normalde "ne ibnelik yapıyon olm", "tamam beyler bitirelim böyle olucaksa" şeklinde gelecek salvolar gelmedi. Sadece kenardaki abi kalkıp "sen ne artiz adamsın lan" dedi. Bakışlar ilk kez gördüğü önemli şahsiyet bir adamdan "artiz" damgası yiyen bana döndü ve herkes gözleriyle "aha emir büyük yerden geldi sktir git şimdi" tavrını takındı. Ben de gidip kenara oturdum ve maçı izlemeye devam ettim. 

O sırada yanıma gelen mahallenin bacaksızlarından birisi "Fırat abi Hakan abi'nin dediklerini yapmadın mı, ondan mı çıktın?" deyince, "lan Hakan abi kim lan, teknik direktörünüz mü?" (evet dostlar o zamanlar basketbol takımlarının koçına halen teknik direktör diyordum) şeklinde cevap verdim ve karşılığında beni dumurlardan dumurlara koşturan cevabı aldım: "Abi evet, o bizim hocamız, hep gelip taktik verir".  Belli ki Hakan abi allahın Ümraniye Yavuztürk mahallesinde kendi Stefanel Milano'sunu, Pau Orthez'ini kurmuş at koşturuyordu. Şimdi olsa bu kadar çoluk çocuğu sırf kenardan izlemek için her akşam basket sahasına gelen adama pedofil derim, ama o zamanlar aklımız bu kadar çalışmıyordu. 

Bundan sonraki 1 ay basket oynayan çocuklardan hangisinin onun yeğeni, hangisinin oğlu olduğunu anlamamla geçti, zira elemanın bütün çocuklarıyla arası iyiydi ve her an 2 ağaca tutunup Earthsong'u söyleyecek bir hali vardı. Kızamıyordun adama ve ben de bir süre sonra onun dediklerini yapmaya başladım. "Fırat sen biraz dinlen" dediğinde sanki Phil Jackson demiş gibi oyundan çıkıyor, "Fırat al sazı eline" diye rakibin kalemini kırdığı zaman John Stockton'a taş çıkartıyor, "beyler triple-double yalnız sayın" diye gövde gösterisi yapıyordum. 





















Gel zaman git zaman bir gün, Hakan abi, yılların verdiği birikimle, "gençler bugün ben de oynayayım" dedi. Onu tanımamdan bu yana nerdeyse 6 ay geçmiş, onu bir kez bile topu potaya atarken görmemiştim ama öyle bir hava yaratmıştı ki Larry Bird bıyık bırakıp Ümraniye'ye gelmiş ve hayatını gençlere adamış gibi bir imajı vardı. Oyuna girdi, bizimle 5 dakika oynayabildi. Potaya attığı 3 top hiçbir şeye değmedi, 2 kez blok yedi, 2 kez hatalı yürüme yaptı, 1 kere de topu bacağıın arasından geçirmek isterken top giydiği kot pantolonun apış arasına takıldı, bu da topu kontrol etmek isterken yere düştü, rezilliği iyice abartıp yerde yatarken potaya atmak istedi ve düşmanından kaçan kirpi gibi debelendi. Sonunda da kenara çıkıp aktif basketbol kariyerini noktaladı ve sigarasını içmeye devam etti.

 Ben bunu niye anlattım, Ekvador'un 1998 tarihinde kurulan Manta FC kulübünün 28 yaşındaki başkanı Jaime Estrada Medranda, geçtiğimiz hafta takımının  El Nacional ile oynadığı maçta sahaya çıktı ve 1 de gol kaydetti. Kulübü kuran kişi babası Jaime Estrada Bonilla'ydı ve kendisi de Manta'nın genç takımlarında forma giymişti. Ancak 18 yaşında rüyasını rafa kaldırıp üniversiteye gitti ve Yönetim Bilimi dalında lisans yaptı. Sonra da diplomasını alıp yarım bıraktığı işi bitirmek üzere kulübüne döndü, başkanlık koltuğunu babasından aldı, ülke tarihinin en genç kulüp başkanı oldu. 3 yıl boyunca başkanlık yaptıktan sonra sahaya çıkmayı özlediğini hatırladı ve kararını verdi. Ancak Ekvador Futbol Federasyonu kurallarına göre bir kulüp başkanının futbolcu olarak sahaya çıkması yasaktı. Çocukluk hayali ağır bastı ve Medranda başkanlıktan ayrıldı. El Nacional maçının 86. dakikasında takımı 3-0 önde iken oyuna girdi ve 2 dakika sonra takımının 4. golünü kaydetti. Maça girişi ve attığı golün videosu şurada. Medranda'ya helal olsun, bizim Hakan abiye selam olsun,

1 yorum:

raul #7 dedi ki...

hakan abinin o 5dk sına üzüldüm şimdi