15 Eylül 2007 Cumartesi

FUTBOL FİLMLERİ




Dünyanın en sevilen sporuyla en sevilen sanat dallarından birinin ortak bir noktada buluşmaması beklenemezdi. Bu nedenle 7.Sanatın da futbola el atması pek uzun sürmedi. Futbol sahasında o anda meydana gelen mücadelenin daha sonra kurgu olarak beyaz perdeye yansıtılmasının zorluğu belki bugüne kadar bir başyapıt çıkmasını engelledi. Ancak yine de futbol içinde sahadaki futboldan başka bir çok duyguyu da barındırdığından ortaya çıkan filmlerin bazıları hakikaten çok kaliteliydi.


(Victory) Zafere Kaçış (1981)


Ne için izlenmeli: Pele’nin kırık kolla Ikarus misali havada süzülüp röveşatayla topu Alman ağlarına taktığı efsane sahne için...

2. Dünya Savaşı’nda Alman Esir Kampı’nda tutulan bir grup tutsak futbolcu, enternasyonal bir kadroyla Alman Milli Takımının karşısına çıkar. Pele, Ardiles, Bobby Moore ve nicesi hepsi bizzat kendileri kadrodadır. Plan soyunma odasındaki havuzun dibinden bir tünel kazıp devre arasında sıvışmaktır.Devre arasına müttefikler 4-0’lık mağlubiyetle gelir.Tünel açılır başta Slyvester Stallone ve Michael Caine tünele yönelir.Ama arkalardan futbolu hayatımız yapan cümle gelir. ”Şimdi gidersek herkes kaçtığımızı düşünecek”.Takım toplanır sahaya çıkar, maçı 4-0’dan 5-4’e getirir son dakikada Almanlar haksız bir penaltı kazanır...Biz kendi değerlerimizle içimizden hakeme saydırırken stat bir anda Le Marseillleise ile inler.Penaltı atılır Sly topu kurtarır ve maçı kazandırır.Seyirci bu onur mücadelesini ödüllendirir...12. Adam olarak sahaya iner futbolcuları arasına alır ve devre arasında kazanabilecekleri onursuz özgürlüğü kendilerine onurlu biçimde hediye eder....

John Huston 1981 yılında yıldız futbolcu ve aktörlere sırtını da dayayarak bu filmi çekmeye başladığında futbol ruhu açısından bir başyapıt çıkaracağını bilincinde miydi o bilinmez.Bilinen tek gerçek bugüne kadar futbol üzerine çekilmiş en iyi film olduğu.Bu filmin bugün sinemalarda gösterilmesi halinde salonda oluşabilecek atmosferi düşünmek bile her şeyi özetliyor

My Name Is Joe (Benim Adım Joe) (1998)

Ne için izlenmeli: Takımın, Joe’nun ancak olay gerçekleşince haberinin olduğu futbol malzemelerini hacılama sahnesi için....

Sinemalarıma uğramayan bu film geçtiğimiz aylarda Cnbc-e televizyonunda ekranlardaydı.Joe hayatı çalkantılı, işsizlik yardımı alan Glasgow’lu orta yaşlarında bir adamdır.Tutkusu tesadüfi biçimde tanıştığı klasik müzik, yeni tanıştığı kendisinden daha kültürlü kız arkadaşı, dostu Liam ve hafta sonları teknik direktörlüğünü yaptığı mahalli futbol takımıdır. Maalesef takım bırakın İskoçya’da El Salvador ligi’nde mücadele edemeyecek kadar kötüdür.

Magdalena Rahibeleri’yle tüm dünyada büyük yankı uyandıran İskoç aktör/yönetmen Peter Mullan Cannes Film Festivali’nde kendisine En İyi Erkek Oyuncu ödülü kazandıran muhteşem Joe rolüyle karşımızda. Yönetmen koltuğunda bir başka usta, işçi sınıfının hikayelerine yatkınlığıyla tanıdığımız Ken Loach var.




Football Factory (2003)


Ne için izlenmeli: Er Ryan’ı Kurtarmak’ın Normandiya Çıkarması Sahnesi varsa bizim de Chelsea deplasmanımız var” dedirten, gerçekçilik dalında Spelberg’in filmini hiç aratmayan muhteşem açılış sahnesi için...

Daha çok futbol şiddetinin yaşamları nasıl alt üst ettiği üzerine bir film olan Football Factory taraftarlık (!) kavramına eleştiri oklarını fırlatıyor. Bir grup holiganın hayatlarına bakış fırlatılan bu Nick Love filmi sinemalarımıza uğramayan bir başka Ada futbolu haritası. Filmin başında ve sonundaki iki “eğlenceli holiganizm” sahnesi ise futbol şiddetinin bir uyuşturucu gibi, görünüşte çok zevk verici görünen ama uçurumun dibine tek gidiş bileti olduğunun bir göstergesi. Eğer İngiliz rockının da hayranıysanız Manchester City’li Oasiş şarkılarının eşliğinde film terazi gibi işliyor.


Mean Machine (Sıradışı Sanıklar) (2001)

Ne için izlenmeli.: Guy Ritchie tayfasından Jason Statham’a cuk oturan keşiş karakterinin, Marilyn Manson’ın Fight Song’u eşliğinde rakip takım oyuncularını pataklamayı hayal ettiği ve bizi yerlere yatıran sahne için.

Eski ünlü İngiliz futbolcu Danny Meehan hız yaptığı gerekçesiyle tutuklanır ve gelişen olaylarla kendini cezaevinde bulur. Cezaevi müdürü gardiyanlar ve mahkumlar arasında bir maç tertipler. Ancak maç daha sonra bir takım hesaplaşmaların döndüğü bir arenaya dönüşür. Hoş arenaya dönüşmesinde keşişin rolü de büyük olur.

Yine bir devre arası hesaplaşması filmi olan Mean Machine ne ilginçtir ki yine sinemamıza uğramayan bir film. Ünlü eski İngiliz Futbolcuyu, Eski ünlü Galli futbolcu Guy Ritchie tayfasının diğer demirbaşlarından Vinnie Jones canlandırıyor. Filmin sonunda maçı kenardan sunan iki mahkumun (ki onlar da bir başka komedi öğesi) ağzından şöyle bir cümle duyulur. Aynen aktarırsak. "Guards of Pentonville, guards of Wandsworth, Walton nick in Liverpool, policemen of Britain, traffic wardens and parole officers, wheel clampers, your boys have taken a hell of a beating today! A hell of a beating!".



HillsBorough (1996)


Ne İçin İzlenmeli: “Aslında futbolcu olmak istiyordum ama yeteneğim yoktu” diyen Christopher Eccleston’ın yeteneğini başka dalda kanıtladığı enfes performansı için.

15 Nisan 1989 günü “Kuzeyin Wembley”i Hillsborough’da oynanan Liverpool-Nottingham Forest F.A. Cup yarı final maçında meydana gelen ve 95 kişinin ezilerek öldüğü faciayı ele alan filmde Eccleston iki kızını bu olayda kaybeden futbol sevdalısı babayı canlandırır. Bu sefer verilen mesajlar Football Factory’nin eğlenceli yanı da olmadığından daha açık bir şekilde gözümüze sokulur.


Dar Alanda Kısa Paslaşmalar (1998)

Ne için izlenmeli: Tüm bir insan hayatını özetleyen enfes afiş cümlesi doğru mu değil mi anlamak için.

Erkan Can, Rafet El Roman ve Savaş Dinçel çağdaş günümüz Türk sinemasının şimdilik tek futbol filmiyle karşımızdalar, Esnafspor forması altında.Hakikaten de “Hayat futbola benzer, fena halde . Üç iyi pas kesin gol getirir”


Taçsız Kral (1965)

Ne için izlenmeli: Metin Oktay’ın ilginç topu 90’a takma antrenmanı için

Türk Futbolunun gelmiş geçmiş en büyük birkaç futbolcusundan birinin özellikle kariyerinin doruğa çıktığı yılları anlatan filmde Oktay’a Gönül Yazar ve Ajda Pekkan eşlik ediyor.

Shaolin Soccer

Ne için izlenmeli: Tsubasa gerçek hayatta olsaydı ne olurdu öğrenebilmek için

Herhalde Shaolin Soccer’sız bir liste düşünemezdik. İzlerken bolca “hobaaa, hadi canım, vay anasını, yok artık” gibi ünlemlerin sıkça dile getirildiği bu Japonya yapımı film Karate Kid’in Bay Miyagi’sinin futbol sahasına çıkmış versiyonu olarak da tanımlanabilir. 20 yıl önce futboldan olaylı bir biçimde kopan hoca, yanına Japon serflerini de alarak bir futbol takımı kurar. Kurar kurmasına da oluşan şey bir futbol takımından çok Tokyo Akrobasi sirkine benzer. Anlamak için izlenmesinin şart olduğu filmlerden biri. Nitekim izlendiği zaman da yukarıdaki ünlemleri kullanmamak imkansız bir hal alıyor.



Gol Kralı-İnek Şaban (1980)

Ne için izlemeli: Birincisinde; kornerde defans oyuncusu nasıl itinayla ekarte edilir, ikincisinde; üst direğe oturularak nasıl auta giden top kurtarılır öğrenebilmek için.

Türk Toplumunun taaa içinden çıkan bi adam olduğunu her fırsatta bize gösteren Kemal Sunal’ın yeşil sahalarda boy gösterdiği iki film. Birincisi Aziz Nesin’in kitabının fazlasıyla değiştirilmesi sebebiyle biraz sıradanlaşsa da ikincisi Kulüp Başkanı-Futbolcu-Teknik Direktör ve Dinçer Çekmez’in canlandırdığı “Söz Sahibi” adam arasındaki ilişkiyi gösterme açısından bir hayli komik olabiliyor. Kemal Sunal’ın mütemadiyen takımdan takıma geçmesi sırasında yaptığı konuşmalar, üzerinden yıllar geçmesine rağmen hala bugünkü futbolcularımız göz önüne alındığında hicvedici niteliğini koruyor. Bu arada iki filmde boy gösteren Cemil Turan, Cem Pamiroğlu, Rasim Kara, İlyas Tüfekçi gibi isimleri de atlamayalım.

Fever Pitch (1997)

Ne için izlenmeli: Nick Hornby’nin kitabından uyarlanmış bir filmi kolay kolay bulamayacağınız için.

Yine listenin olmazsa olmazlarından biri. Nick Hornby denen “Futbol Yodası”nın elinden çıkmış kitaptan Hornby’nin yine bizzat kendisinin yazdığı senaryoyla yola çıkan film, bir futbol delisi olan Paul(Colin Firth) ve futbolun içi boş bir fanatizm olduğuna inanan Sarah (Ruth Gemmel) adlı iki öğretmenin aşkını anlatıyor. Colin Firth’in oynadığı karakter Arsenal’in 18 yıl sonra şampiyonluk ipini göğüsleyeceği günlerde hep aklımızda olan soruya cevap arar. “Tuttuğunuz takım mı, kız arkadaşınız mı?” Aslında konu İngiltere ve futbol olunca her şeye katlanılabileceğinin bir başka göstergesi. Filmden yine bize “Hayatım Futbol” dedirten bir cümleyi alıntı yaparsak: “"I don't know whether life is s*** because Arsenal are s***, or the other way around".

Purely Better (Bundan İyisi Can Sağlığı) (2000)

Ne için izlenmeli: Bay Gol Alan Shearer beyaz perdede nasıl duruyor öğrenmek için.

Film 15 ve 17 yaşlarındaki iki Newcastle United taraftarının sezonluk bilet almak için para biriktirmeleri sırasında başlarından geçen hikayeleri anlatıyor. Sezonluk biletin ne demek olduğunu bilen futbol fanatiklerinin oldukça eğleneceği filmde yukarıda bahsettiğimiz üzere Alan Shearer da bir sahnede şöyle bir görünüyor. Fanatizm üzerine yukarıda bahsettiğimiz iki filmin aksine Purely Better iki kafadarın amaçlarına ulaşmaları üzerine mutlu sonla kapanıyor.


Tabi ki tüm futbol filmlerini buraya taşımaya kalkarsak okuyucu ve yayıncı açısından önemli bir zorluk olacağını bildiğimizden birkaç isim sayarak yazıyı bitirmekte fayda var. Zafere Kaçış’ın ilk çevrimi olan ve ünlü Macar yönetmen Zoltan Fabri’nin 1962’de çektiği yine başyapıt kabul edilen eseri “Ket Felido A Pokolban (Cehennemde İki Devre)”, yine Macar sinemasından çıkmış “6:3”, Richard Harris’in kariyerinin sonuna gelmiş bir futbolcuyu canlandırdığı Bloomfield (Futbolcunun Sonu), Bill Forsyth’in “Gregory Girl”ü, Holiganizmin İtalyan versiyonu “Ultimo Minuto : Spos”, İngiliz Sineması’ndan Acid House (Asit Evi) ve George Best’in hayat hikayesini anlatan “Best”, Wim Wenders’in penaltı-kaleci ilişkisini ele alan “Die Angst des Tormann’s beim Elfeter”i (Kalecinin Penaltı Endişesi) ve Türk Sinemasından İlyas Salman’lı Ya ya ya Şa Şa Şa, Aydemir Akbaş’lı Futboliye bu bağlamda sayılabilir. (Özellikle birincisi, Rinus Michels’in total futbol anlayışına yıllar önce İhsan Yüce’nin geliştirdiği “her yerde antrenman” anlayışıyla yaklaşırken, iknicisi Aydemir Akbaş’ın sinemada sürekli çizdiği “kadın delisi” imajına cuk oturuyor”.

Son olarak da zamanında 7-12 yaş arasındaki çocuklarımızı gerçek bir maç gibi ekran başına çeken (bu sefer gerçek Tsubasa) ve futbola Akuda Vuruşu, Kartal Vuruşu gibi deyimleri sokan Küçük Golcü ve Strikers gibi Japonya çıkışlı çizgi filmlerden bahsedelim. Özellikle birincisinin son bölümü, küçük kardeşlerimizin üstünde yıllar öncenin Richard Kimble’ı gibi bir etki yapmış sokakları bu yaş grubundaki insanlardan temizlemişti.

5 yorum:

Adsız dedi ki...

Green Street Hooligans vardir bi de

Zihinlerde Football Factory tadi birakir

Cumle aleme kralin Millwall oldugunu bir kez daha gosterir

Unknown dedi ki...

I'm forever blowing bubbles
Pretty bubbles in the air
They fly so high
They nearly reach to sky
And like my dreams they fade and die

Fortune's always hiding
I've looked everywhere
I'm forever blowing bubbles
Pretty bubbles in the air

UNITED! UNITED! UNITED!

Adsız dedi ki...

goal diye bi film var iki filmden oluşan seri o da harika santiago munez başrolde ayrıca harika derecede anlamlı real madrid............

Deli Gömleği dedi ki...

http://futbolfilmleri.blogspot.com
izlediğim filmleri tanıttığım futbol filmleri blogum.

Ömer Özlü dedi ki...

a shot at glory'yi unutmayalım...genelde unutulan ama çok güzel bir futbol filmidir...bir kentin bir takıma sadakatinin resmi gibidir...